14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 30 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 İ slam ordularõ İran’õ fethettiğinde burada eski ve güçlü Sasani İmpa- ratorluğu vardõ. Bu imparatorluğun bürokrasisi Abbasi halifelerinin hiz- metine girdi. İslam dünyasõna sonradan katõlmõş topluluklar Araplar tarafõndan “Mevali” olarak adlandõrõldõ ve kav- miyetçilik güdülerek dõşlandõ. İranlõlar, İslam öncesi geçmişini ve kültürel bağ- larõnõ her dönemde korumayõ başardõ. Ancak İslam kültürünü de reddetmedi. Abbasi hanedanlõğõ döneminde özel- likle Bağdat, Yemen ve Mõsõr’da Şiili- ğin çeşitli kollarõ ilk oluşum evresini ya- şõyordu. Daha sonra İran’õn resmi mez- hebi olacak “On İkinci İmam (İsnaa- şeriyye)” topluluğunun doğuş yeri Bağ- dat’tõ. Dokuzuncu ve onuncu yüzyõllarda Şiilik İslam coğrafyasõnõn birçok yerinde iktidara geldi. Buveyhiler, Karmatiler, Hamdaniler Şiiliğin o dönemdeki önemli kollarõn- dandõ. Buveyhiler, Bağdat’taki Şia’nõn imamiye koluna destek verdiler. Fati- miler Kuzey Afrika’dan Horasan, Af- ganistan ve Maveraünnehir’e kadar ulaşan İsmaililerin destekçileriydi. Onuncu ve onbirinci yüzyõlda Bağdat, Şii-Sünni çatõşmasõnõn odağõ haline gelmişti. Bu dönemde Bağdat Şiiliğinin derle- nip toparlanmasõ ve Şia’nõn İsmaili ko- lunun İslam coğrafyasõnda yayõlmasõ, Sünniliğin de kurumsallaşmasõnõ tetik- ledi. Sünni ekol içindeki Hanefilik, Irak’tan sonra Batõ İran ve Maveraün- nehir bölgesinde de yerleşti. Hanbeli mezhebi, Şiilik gibi Bağdat kökenli ol- masõna karşõn Kuzey Irak ve Suriye’ye yayõldõ. Ancak İran’õn önemli şehirlerinde de taraftarlarõ vardõ. Başlangõçta Mõsõr’da gelişen Şafiilik, daha sonra Suriye, Bağdat, Batõ İran ve Maveraünnehir bölgesine kadar ulaştõ. Malikilik ise Mõ- sõr ve Kuzey Afrika’da kendine bir alan buldu. SÜNNİ NÜFUZ VE İTTİFAKI Bu tablo gösteriyor ki İran’õn Batõ böl- geleri ile doğuda Horasan ve Mavera- ünnehir bölgesinde Sünniliğin üç kolu da faaldi. Özellikle Nişabur, Sünni mezheplerin nüfuz mücadelelerinin ol- duğu bir merkez halini almõştõ. Selçuklular, 1055’te fethettikleri İran’da Şiiliği bastõrmak için Sünni mezheplerle ittifak kurdular. İran’da o döneme kadar bir tehdit un- suru olmamasõna karşõn Selçuklularõn Şiiliğe karşõ amansõz muhalefetini Ira M. Lapidus,“Sünni bir dayanışma duygusu yaratma ve gerçek İslam adı- na Selçuklu devletlerinin meşruiyetini arttırma konusunda kuvvetli baskı al- tındaydı” şeklinde yorumluyor ve özel- likle ünlü Selçuklu veziri Nizamül- mülk’ün devletin dini politikasõnõ oluş- turma sürecini şöyle anlatõyor: “1063’te vezir Nizamülmülk, dev- let desteği altında Şia’nın Fatımi ve İs- maili kollarının iddialarına karşı ge- niş bir Sünni cephe oluşturacaktı. Ay- nı zamanda Nizamülmülk, muhte- melen Sünni akım üzerinde devlet de- netimini de hedeflemiş başlıca fıkhi ve itikadi mezhepleri kitleler üzerinde- ki siyasi nüfuz için araç olarak düşün- müştür. Nizamülmülk zamanından itibaren, Sünni dinsel faaliyetlere devlet desteği, Selçukluların sürekli si- yasetinin bir parçası haline gelmiştir. Nizamülmülk, Sünni din kurumları- nın himaye ve desteklenişiyle meş- ruiyet ve istikrar arayan bir devlet po- litikasını başlatmış oluyordu.” (İslam Toplumlarõ Tarihi. Cilt 1. Ira M. Lapidus) Ş eyh Safiyiyüddin’in torunlarõndan Şeyh Hay- dar’õn ortanca oğlu Şah İsmail, on beş yaşõnda oturduğu şeyhlik postunda dedesi Şeyh Cü- neyt’in başlattõğõ devletleşme politikasõnõ sürdürdü. Ya- ni hem şeyh hem de hükümdarlõğõ bir koltuğa sõğdõr- dõ. Zaten İran coğrafyasõnda din ve krallõk birbirinden ayrõlmaz bir gelenekti. Sasani döneminden kalan, “Din ile krallık iki kardeştirler ve ikisi de birbirinden vaz- geçemez” ilkesi bir kez daha tekerrür ediyordu. Şah İsmail, 1501’de Tebriz’i işgal ederek Kõzõlbaş Türkmen Safevi devletini kurdu. On yõl içinde bugünkü İran’õn sõnõrlarõna ulaştõ. Türkiye Cumhuriyeti Cum- hurbaşkanlõğõ forsundaki Türk devletleri arasõnda gösterilmese de resmi dili Türkçe olan, hanedanõ Türk olan Safevi devletinin kurucu unsuru, Anado- lu’dan göç eden Kõzõlbaş Türkmen oymaklarõydõ. TÜRKMENLERİN İNANÇLARI Dini açõdan “Mürşit” olarak kabul ettikleri Şah İs- mail’e destek vermek ve onun hükümranlõğõ altõnda ya- şamak isteyen Anadolu Kõzõlbaşlarõ katar katar göç yo- luna dizilip Tebriz’in yolunu tutuyordu. Anadolu’nun Kõzõlbaş bölgeleri neredeyse boşalõyordu. Ustacalu, Şamlu, Tekelü, Zülkadir, Kaçar, Afşar ve Türkmen gi- bi büyük Türk oymaklarõnõn yanõnda Varsak, Çepni, Arapgirli, Turgutlu, Bozcalu, Acirlu, Hõnõslõ, Çemiş- kezekli, Karmanlõ, Sadlu, Baharlu, İspirlü ve Bayburtlu gibi küçük oymaklar Anadolu’dan Tebriz’e göçen oy- maklardan bazõlarõydõ. Kemalpaşazade, Anadolu’dan Tebriz’e olan göçü şu dizelerle anlatõyor: “Türkler terk ittiler diyarların Yok bahaya sattılar davarların.” Ignaz Goldziher, Kõzõlbaş Türkmenlerin inançlarõnõ şöyle tanõmlõyordu: “ Anlaşıldığına göre, medresenin tesiri dışında ka- lan köylü ve göçebelerin mühim bir kısmı sathi bir İslamiyet’in görünüşü altında Orta Asya’dan ge- tirdikleri eski dini inanç ve telakkilerini devam et- tiriyorlardı. Onların dini hayatlarında ‘dede’ un- vanlı şahıslar hâkimdi. Safevi devleti kurulduktan sonra da bu dedeler, İran’a gelen Moğolların Kam ve Şamanları gibi, hanedan nezdinde de ehemmi- yet kazanmışlardır. Şah İsmail ve Tahmasb’ın oğullarından her birinin lalası olduğu gibi dedesi de vardı.” A nadolulu Kõzõlbaşlar, Safevi devletinin kuruluşunda harçlarõ olduğundan kõ- sa sürede devletin askeri ve idari gü- cünü eline geçirdi. Oymak reislikleri şeklinde örgütlenen Kõzõl- baş Türkmenler, sahip olduklarõ geniş topraklar ve askeri güç nedeniyle, Safevi devletinin elit kesimini oluşturdu. Oymak reisleri, resmi konumlarõ nedeniyle pi- yade tahsisatlarõ, vergi gelirleri ve Anado- lu’dan gelen yardõmlarõ kontrol ederek eko- nomik gücü de ellerine geçirmişlerdi. Ancak önemli bir güç haline gelmeleri yerel halktan tüccar, köylü, kabile ve dini gruplarõn tepki- sini çekiyordu. İran’õn iç bölgelerinde Türkmenlerle yerel ka- bileler arasõnda çatõşmalar yaşanõyordu. Es- tereban, Gilan, Mazandaran, Azerbaycan ve Afganistan’da yerel kabileler Kõzõlbaş Türk- menlere karşõ isyan başlattõlar. Yerel hanedanlõklar üzerinde merkezi bir otorite kuramayan şah, ordusunun da hâkimi olan Kõzõlbaş Türkmenlerin güç odağõ haline gelmesinden endişe duyuyordu. ‘SAHİP ZAMAN MEHDİ’ Kõzõlbaş Türkmenler, “Mürşid” olarak gördükleri Şah İsmail’e büyük bir aşkla bağ- lõydõlar. Şah İsmail, kendisine duyulan bu bağ- lõlõk ve on beş yaşõnda tahta geçmesine kar- şõlõk on yõl içinde devletinin sõnõrlarõnõ Di- yarbakõr’dan Semerkant’a, Erivan’dan Bağ- dat’a kadar uzanan geniş bir coğrafyaya ulaş- tõrmasõnõn verdiği özgüvenle kendisini yedinci imam Musa Kazım’õn soyuna bağladõ ve bek- lenen “Gizli İmam Mehdi” olarak ilan etti. Şiilikte olduğu gibi Kõzõlbaş inancõnda da güç- lü bir şekilde var olan Mehdi kültü, İsmail’i ilahlaştõrdõ. Anadolu’daki müritleri de dahil Kõzõlbaş Al- eviler, İsmail’in On İki İmam’õn soyundan ge- len “Seyyid” muhtemelen de “Sahip Zaman Mehdi” olduğuna inanmõştõ. Bu inanõşõ Pir Sultan Abdal’a ait olduğu iddia olunan (Asım Bezirci ve Sebahattin Eyüboğlu, Pir Sultan’a ait olduğundan şüpheli) yandaki şiirde de görmek mümkün: MEHDİLİĞİ SORGULANIYOR Ancak Çaldõran Savaşõ’nda Yavuz Se- lim’e yenilmesi onun “Mehdi”liğinin sor- gulanmasõna yol açtõ. Öyle ya İsmail gerçekten beklenen “Mehdi” olsa Osmanlõ’ya yenilir miy- di hiç? Ancak Çaldõran’dan önce başlattõ- ğõ ordu komutanlõklarõna yerli kabi- le reislerini atamayõ, tahtõnõ devret- tiği oğlu Tahmasb da sürdürünce Kõzõlbaş Türkmenlerin ordudaki gücü törpülendi. Safevilerin Çaldõran’da ateşli si- lahlara ve düzenli bir orduya sahip olan Osmanlõ’ya yenilmesi, Kõzõlbaş devletinde de yapõsõnõ kökünden değiş- tirecek bazõ reformlarõ dayattõ. İran’daki Sünni mezheplerin nüfuzu Selçuklu ittifakõyla daha da belirginleşirken Şia da İslam coğrafyasõnõn birçok yerinde iktidara geliyordu. Anadolu Türkleri’nin kurduğu devlet P rof. Dr. Faruk Sümer’e göre Kõzõlbaşlõk İran’a Anado- lu’dan giden Türkmenler ara- cõlõğõyla gitti. Ancak Sümer, bu gö- rüşü öne sürdüğü “Safevi Devleti- nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü” adlõ eserinde kendisiyle çelişecek şu bilgileri veriyordu: “Esasen onlar Kızılbaş sözünü bizzat kendilerini ifade etmek için iftiharla kullanmışlar, dev- letlerini de (devleti-i Kõzõlbaş), hü- kümdarlarını (padişah-õ Kõzõlbaş) ve ülkelerini de (ülke-i Kõzõlbaş) di- ye tanımlıyordu. Başlıca vasfı Şii- lik olan ve İran’ı içine alan bu âlem, varlığını, bilindiği gibi, za- manımıza kadar devam ettirmiş- tir. Bu konunun en dikkate değer tarafı, Şiiliğin İran’a Anadolu’dan getirilmiş olmasıdır. Şiiliği İran’a getiren unsur da Safevi devletini kuran ve Kızılbaş adı ile anılan Anadolu Türkleridir. Anadolulu Türklerin Safevi devletini kur- maları ve bu unsurun zor kulla- narak Şiiliği İran’ın rakipsiz bir mezhebi haline getirmesi bugüne kadar ilim âlemince layıkıyla an- laşılamamış bir konudur. Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar za- manında, yani XV. yüzyılın ikin- ci yarısında İran’daki halkın ço- ğunluğu Sünni mezhebine salik idi. İsmail, buyruğundaki Anado- lu Kızılbaş Türkleri ile kan ve ateş saçarak bu Kızılbaş Türklerinin Şiilik anlayışını İran’daki Sünni halka kabul ettirdi. Bilhassa Şah İsmail devrinde bu Şiilik İranlı- ların anladığı Şiilikten birçok ba- kımlardan farklı idi.” Bugün “Alevi” diye isimlendir- diğimiz Kõzõlbaşla- rõn inancõnda elbette Şiilerle ortak motifler var. Özellikle İmamiye Şiiliğinde görülen On İki İmam ve Ali’ye bağlõlõk, İmam Mehdi inan- cõ gibi motifler Alevilik ve Şiilikte ortak inanç öğeleridir. Ancak Kõ- zõlbaşlarõn On İki İmam’a ve İmam Mehdi’ye yükledikleri misyon Şia’dakinden çok farklõdõr. Bunun dõşõnda Kõzõlbaşlarõn inancõnõn temel direğini oluşturan “Enel-Hakk” kavramõnõ, Şii inancõnda görmek mümkün değildir. İslamõn beş şar- tõnõ eksiksiz yerine getiren ve buna bir de imamet şartõnõ ekleyerek al- tõya çõkaran Şiiler ile bu şartlardan namaz, ramazan orucu ve hac fari- zasõna itibar etmeyen Kõzõlbaşlarõn aynõ inanca mensup olduğu söyle- nebilir mi? Faruk Sümer’in ve bazõ Batõlõ araştõrmacõlarõn bu iddiasõ, şu soru- lara yanõt vermekten uzaktõr. ? Anadolu Türkmenleri madem Şii idi, o zaman kendilerini niye Şia değil de Kõzõlbaş olarak adlandõrõ- yordu? Şah İsmail’in babasõ Şah Haydar’õn askeri gücünü oluşturan Kõzõlbaşlar on iki dilimli kõzõl börk giydiği için Kõzõlbaş diye adlandõ- rõlõrken Şiiler neden bu isimle ta- nõnmadõlar? ?Kõzõlbaş Türkmen oymaklarõ ne- den Şah Abbas’õn “Mürşidlik” görevini icra etmeyeceğini açõkla- yõnca saray önünde büyük bir gös- teri düzenleyip, “Söyle imdi Şah, bizim Mürşidimiz kim olacak” di- ye bağõrmõşlardõ? Alevilikte bulunan “Rehber-Pir-Mürşid” makamlarõ Şiilikte var mõ? ? Şah Abbas’õn kendilerine yüz çevirip Şii Farslarõ ordu ve bürok- raside üst düzey görevlere getirme- siyle büyük bir kõsmõ Anadolu’ya geri dönen bu Türkmen oymaklarõ, neden Şiiliği Anadolu’da yeşert- mediler de bildiğimiz Aleviliği bu- güne kadar getirdiler? - Anadolu’da Şiilik madem bu ka- dar yaygõndõ da neden günümüze sa- dece Iğdõr ve Tuzluca bölgesi dõşõnda Anadolu’da Şii var mõ? ? Türkmenler Şii idiyseler, bu- gün İran’da Şah İsmail’e bağlõ- lõklarõnõ hâlâ sürdüren soyca Türkmen olan “Ehl-i Haklar”õn Anadolu Aleviliğine çok ben- zeyen bir inanca sahip olmala- rõnõ nasõl açõklayacağõz? - Sümer, yine aynõ adlõ ese- rinde Kõzõlbaşlarõn, “Dede” adõ verilen din büyükleri ol- duğunu belirtiyor. Şiilerde “Mürşid- Kamil” ve “De- de”lik kurumu var mõ? ? Anadolu Kõzõlbaşlarõ daha önceden “Mürşid”lik makamõ olarak gördükleri Erdebil’i, İran Şii- leştikten sonra neden boşlayõp Ana- dolu’da kendi içinde bir hiyerarşi oluşturup bu makamõ da kendi iç- lerindeki bir ocağa verdiler? İlerleyen dönemde İran’õn resmi mezhebi olacak ‘On İkinci İmam (İsnaaşeriyye)’ topluluğunun doğuş yeri Bağdat’tõ Şiilik İran’a nasõl geldi YARIN: Şiilik’te ulemanın konumu Şah İsmail tarafõndan Tebriz’in işgaliyle kurulan devletin tebaasõnõ Kõzõlbaş Türkmen oymaklarõ oluşturuyordu. KEHL-BODROGİ’NİN ANLATIMIYLA İ lk kurulduğunda Kõzõlbaş Türkmen Devleti’nin sonradan Şiileşmesini Kehl-Bodrogi şöyle anlatõlyor: “Sünnilik Osmanlı devletinde güçlendikçe, eski inançlarına ve geleneklerine sadık kalanlar sosyal ve dinsel açıdan da merkezi Osmanlı toplumundan giderek daha fazla soyutlandılar. Aynı zamanda o döneme kadar bağlı oldukları Safevilerin resmi Şia’ya dönüşünü icra etmeyen -daha sonraki zamanlarda Alevi diye adlandırılan- bu insanların Safevilerle olan ilişkisi sona erdi. Sünni ve Şia ulema tarafından aynı şekilde dışlanılan ve Rafızi olarak değerlendirilen Aleviler 17. yüzyıldan itibaren yalnız bölgesel olarak değil, sosyal ve dinsel bakımdan da marjinal ve izole durumda idiler.” Türkmenler, devletlerini “Devlet-i Kızılbaş”, hükümdarlarõnõ “Padişah-ı Kızılbaş”, ülkelerini ise “Ülke-i Kızılbaş” olarak tanõmlarken, bu Kõzõlbaş ülkesinin hükümdarõ Şah İsmail de Kõzõlbaşlõğõ; “Yüreği dağ olmayınca bağru kanlu la’l-tek Heç kimin haddi yoktur kim Kızılbaş olmağa” gibi dizeleriyle yüceltiyordu. Kızılbaş Türkmen Safevi Devleti’nin dönüşümü Şahİsmail Şah,‘mürşid’olarakgörülüyor Rehberim Ali’nin devri yürüye Ali kim olduğun bilinmelidir Alay alay gelen gaziler ile İmamların öcü alınmalıdır Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye Münafık olanın bağrı eriye Sahib-i Zaman’ın emri yürüye Mehdi kim olduğun bilinmelidir Pir Sultan’ın eydür ey Dede Dehmen Kendine cevret de ondan gel heman İstanbul şehrinde ol Sahip-Zaman Tac ü devlet ile salınmalıdır 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear