28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Yorulsanız da Beni İzleyeceksiniz’ PENCERE Enkaz... Öyküyü artık herkes biliyor, Amerika Türkiye’de Erbakan Hoca’nın ikinci takımına bir kıyak yap- tı... Amerika yeryüzü politikasının Allah’ı... Nasıl?.. Bektaşiye sormuşlar: - Erenler, Tanrı her şeye kadirdir, değil mi?.. - Evet... - Peki bir dikiş iğnesinin gözünden bir deveyi geçirebilir mi?.. - Hem de nasıl... - Hangi yöntemle yapar bu işi?.. Bektaşi: - Ya dikiş iğnesinin gözünü büyütür, ya deve- yi küçültür... Amerika AKP tayfasına dedi ki: - İstersem ve sen de istersen, seni iktidar ya- parım... - Nasıl?.. - Sen bu işi bana bırak... AKP tayfası Amerika’ya teslim olunca dikiş iğ- nesinin gözü büyüdü, deve küçüldü, Erbakan’ın yetiştirmesi dinci tayfası daha ilk seçimde iktidara geçiverdi. AKP 2001’de kuruldu... 2002’de iktidara geçti... Aradan 7 yıl geçti... AKP tayfası bu 7 yılda çok iş yaptı; kimi bakan, başbakan, cumhurbaşkanı oldu... Kimi şirket pat- ronu, holding babası, gazete ve TV sahibi oldu; akraba taallukat payidar oldu; iktidara geçen din- ci takımının vurgunlarından, yolsuzluklarından ge- çilmez oldu... Eh... 7 yıl az buz zaman değil... Kişi 7 yılda neler yapmaz... Bir parti 7 yılda ülkeyi ya çıkarır, ya batırır... Peki, bizim dinciler ya da takıyyecilerin sicilin- de ne yazıyor?.. Tek tümceyle ülkeyi batırdılar... Toplumun canına okudular... Mal meydanda... Eğitim, artık herkesin teslim ettiği gibi, felaket... Ekonomi rezalet, küçüldükçe küçülüyor... İşsizlik ayyuka çıktı... Toplum batakta... Yargıya saldırı dorukta... TSK sanki düşman ordusu... Peki, şimdi ne olacak?.. AKP giderken bir enkaz bırakıyor Bu işin anahtarı halkta... Halk derse ki: - Demek ki ılımlı İslam falan filan palavraymış, bunlar hem Müslüman geçiniyorlar, hem bizi so- yuyorlar... Halk derse ki: - Bunlar tesettür mesettür, türban mürban di- yerek bizi aldattılar, her biri Deniz Feneri dolan- dırıcısı... Halk derse ki: - Laikliği bırakıp İslamcı olmak hiçbir işe yara- mıyormuş, bunlar din min diye canımıza okudu- lar... Halk derse ki: - Tövbe Yarabbi, bundan böyle politikaya mübarek Müslümanlığı karıştıranlara oy verme- yeceğim... Halk derse ki: - Kendi ordusuna düşman olan bir iktidar be- ni kullanıp ülkeyi batırırsa, kabahat bendedir... Halk derse ki: - Yapılacak ilk iş bu üçkâğıtçı, soyguncu, yol- suzluklarla çamurlaşmış iktidarın elinden iktida- rı almaktır... O zaman yalnız Türkiye kurtulmaz... Halk da kurtulur... U zunca bir dõş seyahatler dö- neminin akõşõnda Atlantik Denizi’nin iki tarafõndaki iklimlerden Türkiye’ye na- sõl bakõldõğõnõ betimleyen ve irdeleyen bir dizi yazõnõn kurgulan- masõna girişmiştim. Ancak, dönüşü iz- leyen günlerde buralardaki, patõrtõ-gü- rültüden ve akõl dõşõlõk dolu sisli at- mosferden beslenen kör dövüşünü ye- niden izlemeye başlayõnca, mecburen farklõ konularõn peşine düşmüş buldum kendimi. Akõl ölçütlerinden çok az na- sibini almõş ve toplumsal dengesizliğe mağlup bir yol tutmuş bir devinişin kõ- sõrdöngüsünü, kaygõyla yeniden izlemeye başladõm. Ekonomisi göçmüş, toplum- sal dengeleri altüst olmuş, işsizlik dalgasõ alabildiğine yaygõnlaşmõş bir ülkede si- yasal iktidar, tüm bunlarla uğraşmak ye- rine, geri ve ilkel bir devlet yönetimi mo- deli geliştirmekten öte hiçbir şey dü- şünmüyor. Bu sakõncalõ ve tartõşmalõ eği- limlere karşõ zinde bir engel oluşturan si- lahlõ kuvvetleri ve ülkenin yargõ siste- mini, arkalarõndan falan da dolanarak, kü- çük ve güçsüz düşürmenin gayretleri ser- gileniyor sadece. Toplumun uyanõk bi- reylerini ve katmanlarõnõ karõşõk davalarõn ürkütücülüğü ile sindirme arayõşlarõ da bunlara ekleniyor. Yandaş basın Yandaş basõn ve iş dünyasõ bu sap- kõnlõklara fütursuzca el çõrpõyor. Bunla- ra ek olarak, dõşarõlardaki ve özellikle uzak dõşarõlardaki harici güçler de bu gi- dişata destek yağdõrõyor. Böylece hari- ci ve dahili bedhahlarõn ortaklaşa kur- duğu tuzaklarõn ağõnda ülkemiz ve in- sanlarõmõz debeleniyor. Bu olumsuz ve edilgen durumun oluşturduğu bir kör- düğümle karşõ karşõya kalan namuslu, vicdanlõ, yurtsever insanlarõmõz şaşkõn- lõk ve kaygõ içinde ve yeterince örgüt- lenememenin moral bozukluğu içinde olaylarõ sadece izlemekle yetiniyor. Sivil toplum örgütlenmesinde, taze- lerde oluşmuş ve henüz oturmamõş ge- leneklerin yarattõğõ dayanaklar yetersiz kalmaktadõr. Siyasal partiler aracõlõğõy- la akõl izan arayõşõ ve kör dövüşüne di- renç gösterme becerisi de maalesef çok zayõf kalmaktadõr. Birbirini izleyen bir yõğõn yanlõş işin arasõnda insanõmõza sa- dece yutkunarak olaylarõ kabullenmek kalmaktadõr. Bu, talihsiz ve acõklõ bir du- rumdur ama umarsõz değildir. İşi bir umut õşõğõ ile aydõnlatarak ele aldõğõmõzda akõl, izan ve vicdan dõşõlõğõn yarattõğõ kördüğümü çözmenin bir yolu olacağõ öngörülebilir. Eski Yunan’dan ve Creisus dönemlerinden kalma öğretilerle kördüğümleri çözmenin etkin bir yolu- nun bunlarõ sert bir kõlõç darbesi ile kes- mek olduğu hatõrlanmalõdõr. Kõlõç ve sert- lik kavramlarõnõn geride ve gölgede tu- tulmasõnõn özlendiği durumlarda ise bu düğümün bir ucundan sarkan ya da sarkmasa da biraz uğraşarak yakalanan ip-iplik parçalarõ bulunabilmesi ihtima- li vardõr. Bu parçalarõ uygun şekilde çe- kerek, düğümün dõşõna almaya başladõ- ğõnõzda o topakta bir gevşeme başlaya- bilecektir. Birbirine karõşmõş ipliklerin uçlarõnõ sa- bõrla ayõrarak çeliştirmeyi sürdürdüğü- müzde ise düğüm çözülme yoluna gire- cektir. Günümüz Türkiye’si gerçeğinde arzulanan elbette bu ikinci çözümdür. Ancak ikisi de “kör”lük ile malul dövüş ve düğüm kavramlarõ sevimsizlik ve bir iç içelik göstermektedir. Düğümü çözer gibi olmaya başladõğõnõzda dövüşün bir parçasõ olarak kalõn iplerle yeni ilmek- ler atõlmasõ durumu ortaya çõkmaktadõr. Bireysel çõkarcõlõğõn, ulusal hesaplarõn önünü kesme yolundaki gücü açõktõr. İş dünyasõ, medya sağdan sola çark etmiş liberallik şampiyonu bir yõğõn alçak, ga- zete köşelerinde ve televizyon ekranla- rõnda müthiş bir koro halinde Türkiye halkõnõn ümüğünü sõkmaktadõr. Avrupa Birliği’ne, uygar-demokrat-liberal gö- rüşler altõnda ancak girilebileceği tan- tanasõ yapõlarak, davullarõ çalõnarak devlet yönetimindeki kurumsal düzenin zaten içine düşmüş bulunduğu ateşe körükle gidilmektedir. Avrupa Birliği’ni oluşturmuş düşün- sel paydalarõn ve sosyo-kültürel özlem- lerin hepsinden çok uzak bir Türkiye si- yasal iktidarõ, o kõtanõn kapõsõnõ çalma- ya õsrarla devam etmektedir. Çok ilkel yaygaralarla bezenmiş bir üyelik arayõ- şõdõr bu. Kapõsõ çalõnan kurumun kültü- rel birikim geçmişini algõlama gücüne hiç sahip olmayan bir siyasal iktidarõn bu ka- põyõ bu kadar çok zorlamasõnõn arkasõnda elbette başka şeyler yatmaktadõr. Avru- pai demokratlõk çerçevesi içinde buradaki yurtsever, ulusalcõ ve laik güçlere kuv- vetli dirsek darbeleri göndermek için fõr- satlar yakalanmaktadõr, daha fazlasõnõn yakalanacağõ hesaplanmaktadõr. Avrupa ülkeleri bakõş açõsõndan ise o kõtanõn ön- de gelen ülkelerinde yaşayan Türk nü- fusun mevcudiyeti ve ayrõca gelişen tu- ristik ilişkiler Avrupa oluşumunun güç- lü ülkelerinde Türkiye ile ilgili belli iz- lenimlerin yaratõlmasõnõ kolaylaştõr- maktadõr. Çok büyük nüfuslu ve altya- põsõ Avrupa Birliği’ne göre epeyce ge- rilerde kalmõş bir ülkenin o kafileye ka- tõlmasõnõn yaratacağõ ekonomik yük el- bette bir önemli etken olarak Avrupa- Türkiye ilişkilerinin gelişmesini belir- leyecektir. Ancak, bir noktanõn da ha- tõrlatõlmasõ gerekir ki, Türkiye’de olup bitenler buradaki kör dövüşünün yarat- tõğõ çözümsüz düğümler, Avrupa’daki or- ta karar insanõn hiç umurunda değildir. Kör Dövüşü ve Kördüğüm... Erhan KARAESMEN Dahili şartlarõ bir çeşit akõl, izan, vicdan, insan ve yurt sevgisi unsurlarõyla sarmalanmõş olarak daha olumlu bir akõşa çevirmek bizim elimizdedir. SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Uzun zamandır göremediğim bir arkadaş telefon etti. Yıllardır yurtdışındaydı. Yakında dön- mek istiyormuş. Kaç kez dav- ranmış gelmeye, sonra vaz- geçmiş!.. Yurt özlemi çekilir şey değil- dir. Ama bu arkadaş Atatürk döneminin çocuğu, daha doğ- rusu genci... Türkiye’nin güzel günlerini yaşamış, sonra, bir- denbire bir uçurumun açıldığını, 1950’den sonra çağdaşlığa, uy- garlığa, sanata, kültüre, halkçı- lığa, devrimciliğe giden yolların tıkanmakta olduğunu sezer gi- bi olmuş, çekip gitmiş gurbete... “Sen bıkmadın mı?” diyor. “Sen yazmaktan bıkmadın mı? Yıllardır gazetelerde yazdıklarını izliyorum, ha ilki, ha sonuncusu, hep aynı üzüntü, arayış, uyan- dırma, aydınlatma, geriye gidişi tersine çevirme çabası!.. Gide gi- de Tayyip Bey’e geldin, hâlâ di- reniyorsun.” Bir yaşam tükettik. Geçenler- de bir arkadaş da “Sen güzel öy- küler, romanlar yazardın, ne ol- du, kendini verdin ülke sorunla- rına! Türkiye Cumhuriyeti’ni ya- zılarla, sözlerle içine gömül- mekte olduğu bataklıktan çı- karmaya! Sen mi değiştireceksin Tayyip’lerin, Gül’lerin saltanatı- nı..” demişti. Bir görevdir bu yazılar... Uçup gider! On yıl sonra kimse oku- maz. Toplum değişir, kafalar başkalaşır; bir süre önce ya- nında görünen, yazılarını be- ğenen, o yazılardan güç aldığı- nı söyleyen, bakar ki bu işin so- nu yok, en iyisi ben kendimi kur- tarayım, yeni düzene uyayım der!.. Bu temmuz sıcağında otur, gündelik politikanın saçmalık- larını eleştir! Hangisini? Bir ya- zı yazıyorsun, gazetede çıkana kadar konular değişiyor; iyi de- diğin kötüleşiyor, kötü dediğin daha beter oluyor. Bozuk bir şe- yi düzeltmeye kalkışıyorsun, daha daha kötüsü dikiliyor kar- şına! Yaş da ilerledi. Bugün varsın; yarın, belli değil! Ama bakıyorum Atatürk döneminde çocukluk- larını yaşamış insanlar direni- yorlar, savaşım veriyorlar. Top- lantılara koşuyorlar, Anıtkabir’e gidiyorlar; ülkelerinin AB’lere, ABD’lere, onların isteklerine, ni- yetlerine bağlanmasını en büyük suç, en büyük utanç sayıyorlar, biz yazarlara destek veriyorlar, güven veriyorlar, ülkenin içine itildiği karanlık çıkmazdan kur- tulunmasını, tam bağımsız bir ül- ke olduğumuzun bilinmesini is- tiyorlar... O arkadaş, “Sen bun- ları yazmaktan bıkmadın mı?” di- ye sorduğunda, Atatürk aydın- lığını sonuna dek yaşatmak uğ- raşındaki insanları düşündüm; yorulsak da bıkmış olsak da görevimizi daha da hızlandırmak gerektiğini!.. “Yorulsanız da be- ni izleyeceksiniz” dememiş miy- di o büyük adam? Oradaki ülkelerin yöneti- cilerinin de böyle bir umursama içinde bulun- malarõ söz konusu değil- dir. Batõlõlaşma ve Avru- palõlaşma düşüncesine bu derece uzak bir iktidar döneminde Avrupa’nõn kapõsõnõn çalõnmõş olmasõ, oradaki bireyleri ve yetkili mercileri hiç ilgilendir- memektedir. Kurgu; sa- dece bu derece cõlõz ve dõ- şa ödün verici bir iktidar döneminde ilişkiler geli- şirse, her istenenin yap- tõrtõlabileceği hesabõ üze- rinedir. ABD bakõş açõsõna ge- lince, bu kõta sadece me- safesinin uzaklõğõ dolayõ- sõyla değil ruhani mesa- fenin kapatõlmazlõğõ dola- yõsõyla da Türkiye olayõna çok õrak kalmaktadõr. Ora- dan bakõşta Türkiye hiç gözükmez. Burada olup bitenler kimseyi ilgilen- dirmez. Ama Ortadoğu’da güvenilir bir karargâh ve cephanelik oluşturmak için silahlõ kuvvetleri muh- kem ve disiplinli bir mem- leketin dostluğuna ihtiyaç vardõr. İslamcõ idi, ortacõ idi, sivil ya da askeri ikti- dar idi hiç fark etmez.. Amerikan devlet yönetimi Türkiye’yi bir uç istas- yon olarak kullanabildiği ölçüde buraya ilgi göste- rir. Ama sadece o ölçüde... Daha yakõn bilinen ve daha iyi bildiğimizi ta- sarladõğõmõz Avrupa’daki kendi ulusalcõlõklarõnõn ürünü olarak Türkiye’yi hafife alma eğilimi ile ru- hani ve fiziksel olarak çok daha uzaklardaki bir ABD’nin burayõ hiç bil- meyişi ve biraz öğrenip, anlamak için de en küçük gayret sarf etmek niyetin- de olmayõşõ üst üste bin- diğinde, harici şartlar yö- nünden çok biçimsiz bir durumun ortada olduğu açõktõr. Bu olumsuzluğa karşõn, dahili şartlarõ bir çeşit akõl, izan, vicdan, insan ve yurt sevgisi unsurlarõyla sar- malanmõş olarak daha olumlu bir akõşa çevir- mek bizim elimizdedir. Namuslu yurtseverimize yakõn tarihin akõşõ içinde zaten hep çok fazla iş düşmüştü. Daha da fazla- sõnõn düşeceği izlenimini yaşamaktayõz. Düğümü çözmek için yakalayacağõmõz ipin ucu- nu koyuvermek yok! Sa- bõrla her zamankinden da- ha fazla uğraşmak zorun- dayõz, ama herhalde ya- pacağõz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear