26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
T7r itaplar Adası A M.SADİKASLANKARA C umhuriyet, yalnız ro- man, öykü, oyun gibi türler- de değil, ente- lektüel boyuttaki değeri nedeniyle görece "zor'luk sergileyen eleşti- ri, deneme ya- zınlarının da ge- lişmesinde en büyük itici gücü oluşturdu. Birer aydınlanma türü olarak denemey- le eleştiri aradığı, o verimli toprak- ları zaten Anado- lu aydınlanması nedeniyle ancak cumhuriyetle bulabildi. I Dişil eleştiri... Böyle bir andınşmah bakışa koşut olarak ka- dın yazarlarımızla şairlerimizin de cumhuriyetle birlikte büyük artış gösterdiğini öne sürmek ola- naklı elbette. Azra Erhat, Mîna Urgan, Türkan Saylan, Na- zan Ipşiroğlu, lonna Kuçuradi, Sevda Şener, Suna Kili, Meriç Velidedeoğlu, Zeynep Oral, Yıl- dız Cıbıroğlu vb. denemeciler hep cumhuriyetle birlikte boy gösterdi... Bu yoğunlaşma eleştiri alanında da kendini gösterdi kuşkusuz... Kaldı ki aydınlanma, usun din karşısında ba- ğımsızlaşmasına yol açmadı yalnız, her alanda bir kadın erkek eşitliğine doğru adım atılmasını da sağladı. Nitekim bilimde, felsefede, sanatta .cinsler arası diyaloğun, uyuşumun, hoşgörünün parlak ömekleri hep bu evrede sergilendi. Cumhuriyetle birlikte deneme, eleştiri vb. tür- lerde kadın verimleyici sayısının yükselmesi ka- çınılmazdı, doğaldı da üstelik. Nitekim geçmiş yıllar içinde onlarca, hatta yüzlerce bilimci, fel- sefeci, yazıncı kadın alınlan açık, başları dik ve- rimleyiciler olarak büyük başarılar gösterdi. Alanlarına erkelerini eklerken onlarla onur duy- duk, yarariandık onlardan, saygı duyduk onlara, verim gücü yüksek kadınlarımız olarak gönül- den bağlandık kendilerine... Şöyle kabaca düşündüm, sıralamaya kalk- sam eleştiri alanında hangi kadınlarımızı anabili rim diye, eksikleriyle birlikte upuzun bir liste çık- tı önüme: Güzin Dino, Olcay Önertoy, Gürsel Aytaç, Füsun Altıok, Jale Parla, Yıldız Ecevit, Zehra Ip- şiroğlu, Sennur Sezer, Necmiye Alpay, Asuman Kafaoğlu Büke, Nursel Duruel, l^wza Hepçilin- girler, Sevinç özer, Dilek Doltaş/Nurdan Gürbi- lek, Birsen Karaca, A.Didem Uslu, Selma Baş, Tülin Arseven, Medine Sivri, Çiğdem Ülker, Hülya Soyşekerci, Erendiz Âtasü, Arife Kalen- der, Nursen Karas, Nalan Barbarosoğlu, Mine Hoşcan Bilge, Ayşe Sarısayın, Aysel Sağır, Sa- ba Kırer, Nedime Köşkeroğlu vb. Bunlar, ilk ağızda usuma gelenler, kimbilir ni- ce unuttuğum ad oldu bunlann yanında, unutul- maması gereken... öte yandan andığım bu eleştirmenler arasın- da kitaplılar olduğu kadar henüz kitap yayımla- mamış olanlar da var... Bu hafta "Kitaplar Ada- sı"nda kitaplı olarak alana yenice eklemlenen üç eleştirmenimizin çalışmalanndan söz ederek sürdüreyim istiyorum konuyu... KADININ ELEŞTİRİSİ VAR!.. Çiğdem Ülker Eleştirinin Odağında (Ürün, 2007), Tülin Arseven Yazgıya Başkaldıran Ya- zar Necati Tosuner (Salkımsöğüt, 2007), Hül- ya Soyşekerci Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar (Kanguru, 2008) başlıklı yapıtlanyla son dönemde okuduğum eleştirmenler oldu di- yebilirim. Gerçi bu yazarlardan yalnızca Çiğdem Ülker yapıtını "eleştiri" olarak nitelerken ötekiler, ör- neğin Arseven "inceleme", Soyşekerci ise "okuma günlüğü" olarak sunuyor kitaplannı. Ancak böyle de olsa söz konusu yapıtlann eleş- tirel temeller üzerinde yapılandınldıklan öne sü- rülebilir yine de. Arseven'in incelemesi de dahil olmak üzere kitaplann, bütün olarak değilse bi- le yargılayan bir dille örüntülendikleri görülüyor. Açıklayan, yorumlayan yaklaşımlar da buna ek- lenebilir. Yazarlar her ne şekiîde nitelerse nitele- sin yapıtlann, görece birer eleştiri kitabı sayıla- cağı açık. Zaten kimi eleştirilerin incelemeyle, kimileri- nin denemeyle, hatta öykülemeyle birlikte yürü- tülebildikleri, ancak buna karşın yine de eleştiri alanıyla içlidışlı kitaplar olarak alındığı biliniyor. Bir şiirin düzyazıyla, romanın anlatıyla, öykünün senaryoyla içlidışlı olmasının bunlann şiir, ro- man, öykü oluşlanna halel getirmeyeceği gibi... Peki kadın eieştirmenle erkek eleştirmen ara- sında fark var mı? Daha genel söylersek kadı- nın yazınsal üretimiyle erkeğin yazınsal verimi temelde birbirinden ayrılan yanlar mı sergiliyor? Daha önceki bir "Kitaplar Adası" yazısında (14 Mayıs) bu konunun öykü özelinde kimi yan- larına değinmiş, bir iki ipucundan kalkarak kimi sorular üretmeye çabalamıştım... Öykü konusunda kadın ile erkek duyarlıkları- na değindiğim yazının öne sürüşüne benzer bi- çimde kadınla erkek eleştirmenin yapıta, yapıt- taki evrene, karakterlere, nesneye, olaylara, iliş- kilenişlere duygusal ya da ussal bakışla yakla- şacakları öne sürülebilirmiş gibi geliyor bana. Kadınla erkek yazarların duygusallıkla duyarlık düzleminde farklılıklar sergilediği; sözgelimi er- keklerin duygusal, kadınlarınsa ussal bir anlakla ürün verimlediği bunun sonucunda kadınlann duyarlı olmayı daha çok becerebildiği, erkekle- rinse duygusal coşkulara kendilerini kolayca kaptırdığı görüşüne katılırsak eğer, bu doğrultu- da eleştiri alanındaki üretimlere bakarak da benzer öngörüler getirilebilir herhalde. Buradan hareketle erkeklerin duygusal, taşkın, aynı şe- kilde kadın eleştirmenlerin ise usçu olmakla bir- likte duygusal, suskun kalacaklan söylenebilir... KADININ SOCUKKANLI USÇULUĞU VAR!.. Eleştiri yazınında ürün veren kadın yazarların, erkeklere oranla daha farklı tutum sergiledikleri gibisinden yaygın bir yargıya vanlabilir mi kesti- remiyorum. Ancak izleyip gözleyebildiğim ka- danyla erkek yazarlar, eleştiri metinlerinde be- ğendiklerinin yanında beğenmedikleri yanlar üzerinde de kalem oynatıyor açık bir tutumla. Oysa kadın yazarlar, genelde yalnız beğendik- leri üzerine kalem oynatmayı yeğliyor, beğen- mediklerinden uzak duruyor, bunu örtük tutu- yorbirbiçimde... O zaman yazınsal eleştiri metinlerinde, örne- ğin romanda, öyküde gerçektenlik duygusunun yokluğu ile inandırıcılık nasıl yok oluyorsa bun- larda da enikonu düş kırıklığı yaşanıyor ne yazık ki. Yazınbilimcilerce üretilen yazın eleştirisi böyle olabilir elbette, ama yazıncılann verimlediği ya- zınsal eleştiride böyle bir düş kınklığı, yine bir yazın sanatı türü olan eleştiriden tat almamızı engelliyor... Bu çerçevede Tülin Arseven'in Yazgıya Baş- kaldıran Yazar Necati Tosuner başlıklı kitabı için bu pek önem taşımıyor. Çünkü bir yazınbi- limcinin verimlediği kitap olarak yalnızca bilgi- öğreni temelinde verimlenen bir eleştiri yapıtı konumunda çıkıyor karşımıza. Peki Çiğdem Ülker'le Hülya Soyşekerci'nin kitaplan için de bu görüş getirilebilir mi? örneğin günlüğünden öyküler de kaleme al- dığını öğrendiğim, ancak bu yöndeki verimini henüz tanıma fırsatı bulamadığım Hülya Soyşe- kerci'nin Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Oku- malar başlıklı kitabı, insanda böyle bir duygu ikircimi bırakıyor diyebilirim. Nitekim yazar, 2004-2007 arasında dört yıl boyunca tuttuğu okuma günlükleri aracılığıyla "yazarlara ve ya- pıtlara" yaklaşırken kendine dönük bir iç yolcu- luğun izdüşümünden açılımlar getiriyor. Yazın eleştirisinde gözlemlenebilecek bir bilgilenme- öğrenmeye gereksinim duymaksızın yazınsal metne nasıl yaklaşılırsa böylesi duyguyla ilerli- yoruz sayfalar arasında. Sonuçta eleştirinin yaslandığı yargılayıcı dille de karşılaşabiliyoruz kitapta. Sözgelimi Bilge Karasu'nun Göçmüş Kediler Bahçesi başlıklı yapıtıyla ilgili şu satırlannı okuyoruz yazann: "Öykünün ilk yayımlanma yılının 1979 olması in- sanı düşündürüyor. Toplumsal sorunlar ve çö- zümlerin tartışılmasının gündemde olduğu, in- sanlann her şeyi toplumsallığa göre anlamlan- dırdığı o sancılı ve zorlu dönemde Bilge Karasu, yazdıklannda örtük olarak pek çok toplumsal soruna değinmekte, bunlan alt metiniere gön- dergeler yoluyla bağlamakta; okuru öykü ve masal katmanlan arasında bir bilinç yolculuğu- na çıkarmaktadır." (58,59) Işte size içerik bağlamında eleştiri metnine özgü ömekçe oluşturacak birkaç satır. Ne var ki eleştiri, metindeki olumlu-olumsuz öğelerle bütünlük sergilemez mi? Ama Soyşekerci hep sevdiği, benimsediği yazarları alıyor yolculukta kendine. SAYFA 20 öykü, roman gibi eleştirinin de gerçektenlik duygusu gerektirdiğini unutuyoruz sanki bir ça- lım... Burada kadının, doğurgan dişi olarak öz çocuğuna yönelik kayırıcı, kusur örtücü, eksiğe kulak tıkayıcı, görmezden gelici tutumundan söz edilebilir mi acaba, yazınsal eleştirilere bu- laşması halinde, bunun kadının verimini bulan- dırabileceği savlanabilir mi? Kadın eleştirmenlerin, yazarlaria ilgili yaklaşı- mında soğukkanlı usçuluğa rastlandığı kadar, bu doğrultudaki suskunculuğun da etkili oldu- ğunu düşünüyorum kendi payıma... KADININ KURDUCU KOCA BİR DÜNYA VAR!.. Ancak bu durum, "dişil bir eleştiri" ömeği ola- rak alınacaksa eğer, kadın yazariarımızın yine de buna karşın her kezinde koca bir dünya kur- mayı başardığını unutmamak gerekiyor... Tülin Arseven de Çiğdem Ülker de böyle bir dünya kuran eleştirmenlerden Soyşekerci gibi. Ama onlar da yine sevdikleri, kendilerine yakın gördükleri yazarlaria buluşturuyor bizi kitapla- rında. Tülin Arseven, kendisini Yazgıya Başkaldı- ran Yazar Necati Tosuner adlı kitabı verimle- meye iten dürtünün bir sevgi seçimi olduğunu dile getiriyor zaten. "Necati Tosuner'in öykücü- lüğü" başlıklı yazısının 2004'te Hece öykü'de yayımlanışı üzerinden tam bir yıl sonra yazar- dan mektup alıyor Arseven: "Yazınızı böylesine geç görünce, onu Necati Tosuner öldükten sonra yazılmış bir yazı olarak algıladım. Yitirilmiş bir şeyi işte bulmuş gibi bir sevinç yaşadım." (11) Bu mektuptan sonra Tosuner üzerine çalış- ma kararı alıyor yazar. Sonuç ne mi oluyor? Ne- cati Tosuner üzerine tam bir yetkinlik yansıtan, hatta Tosuner'in yapıtlarının "eleştirel basım"ı olarak alabileceğimiz bir monografi çıkıyor orta- ya! Eleştirinin Odağında adlı yapıtta da ötekiler- de olduğu gibi seçilmiş yazarlaria önümüze ge- liyor Çiğdem Ülker. Ancak Soyşekerci'den farklı olarak, kitabını "eleştiri" bağlamında sunarken gerek yaklaşımı, ele alışıyla, gerekse yöntemiyle buna çok uyan bir yapıt verimliyor. Evet, bir eleştiri yapıtıyla karşı karşışayız. Kitabını bölümfeyişi de çok çarpıcı geldi doğ- rusu bana. Sözgelimi "Başka Dillerden Başka Yazarlardan" arabaşlığı altında farklı coğrafya- lara, farklı dillere, ekinlere giderken bunları ro- man kahramanlarının yaşadığı kentlerin doku- suyla birlikte harmanlayıp, farklı kaynakçalaria geliştirmesi daha ilk sayfalarından başlayarak yapıtı zenginleştiriyor. Bir monografik çalışmadan kesitler taşıdığı açık, elli sayfalık "Insanlık Durumlannın Yazarı- Mehmet Eroğlu" başlıklı bölüm, bu konudaki yetkin ömekler arasında gösterilebilir bana gö- re. Ama herhalde Eroğlu'nun romanlarında kar- şı çıktığı/çıkacağı yanlar da vardı yazann... An- cak buna yönelik değerlendirmelerden kaçınan tutumunu geri çekip düşüncelerini da bizimle paylaşabilseydi keşke yazar. Herhalde vardı da böyle değeriendirmeleri Ülker'in, o zaman yapıt gerçektenlik duygusu çok daha yüksek bir nite- lik kazanmış olmaz mıydı peki? Sonrasında bizim yazariarımız arasında da bir gezintiye çıkıp "Romanda Farklı Duruşlar"a yer açıyor Ülker, yine böylesi bir yaklaşımla. Çiğdem Ülker, 1999'dan başlayarak on yıllık emeğini toplamış Eleştirinin Odağında adlı ki- tabında. Diğer yazarlann yapıtlan da büyük emek ürünü kuşkusuz... Bu çerçevede kitaplann değerierine yönelik kuşkum, kaygım yok elbette, yok ama kadın yazarlann yalnızca benimsedikleri, seçerek ken- dilerinin kıldıklan yazarlar üzerinde kalem oy- natmaları nasıl açıklanabilir? Kadın yazarların, böyle genel bir eğilimleri ol- duğu, buradan "dişil eleştiri" düşüncesine gidi- lebileceği öne sürülebilir mi peki? Konuyla ilgili tartışmayı, aralıklarta sürdürece ğirn..." C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1015
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear