24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Fazıl Say'la Yalnızlık Kederi' 'Bu siyasi bir kitap değil' Yalnızlık Kederfnin kapağında -dizleri sandalyesinin üstünde, başı ellerinin arasında- alnını piyanosuna yaslamış görüyoruz Fazıl Say'ı. Soruyoruz, "Poz değil" diyor. Bir konser provasında, yoğunlaşmaya çalışırken çe- kilmiş fotoğraf. Sadece Say'ın konser öncesi halini değil, kitapta- ki notları alan müzisyeni de anlatıyor. Kapağın ardındakilerse bu- günün Türkiye'sinde sanatından çok muhalif tavrıyla anılan Fazıl Say'ın sıkıntılarını paylaşıyor. Müzik konusundaki bilgiterini akta- rıp toplumun müzikle tanışmasını sağlamak ve eğitim kalitesini arttırmak adına önerilerini, projelerini açıklıyor. Hakkındaki id- dialara yanıt verîyor. Birkaçı daha önce intemet üzerinden yazıl- mış mektuplarda bu kez Say sorular soruyor; ülkesinin siyasi ve sosyal durumundan ötürü kaygılarını, kızgınlığını, küskünlüğünü dile getiriyor. lyi'den söz ediyor bir de, herkesin kendi 'iyi'sini bulması gerektiğinden. say'la Yalnızlık Kedertni konuştuk. n Mehmet ÇAKIR I m <^ u kitapta yer alan de- m J nemclcr, yazılar birer _ • j iç dökümü müdür, m »r yoksa yayımlanmak üzere oluşturulmuş bir dosyanm parçalan mı? - Bir müzisyenin notları... Bir- çok konuda not var. Tabii en çok müzik, müzikle dünyaya bakmak, bir müzisyenin, bir sanatçının dünyaya bakışı, Fazıl Say'ın dertleri, bazı olaylar karşısındaki yorumları. İç dökümü en çok müziğimizde var ama her kitap da 1 bir iç dökümüdür. Bazıları internette yayımlanmış yazılar bunlar. Beşinci bö- lüm, "'Uçak Notları'ndan", daha önce ayrı bir kitap olarak basılmıştı. - Yalnızlık kederi... Yazûarda hcp sö- zünü ettiğiniz. Sizi piyano başma götü- ren, size yazılar yazdıran bu keder mi- dir? - Kitapta "Arietta... Yalnızlık Kederi" başlıklı bir yazı var. Kitaba adını veren yazı da o. Bütün sanatçılar bir anlamda yalnızdır. Yalnız olmak da zorundadır. Yalnız olmadan sanat üretilemez çünkü. Bir toplulukla birlikte... Elbette benim de yalnız bir hayatım var ve yalnızlığın da bedelleri var, zenginlik ve keder ola- rak. Sözünü ettiğim keder budur. - Ikinci bölümde iki önemli öneridc bulunuyorsunuz Türkiye'dc müzik kiil- türünün gelişmcsi adına. Bunlan bura- da da yinelemek ister misiniz? - Bunlardan biri, Istanbul okullarında 1000 konser projesi. Istanbul'un her bölgesinde, zengini, fakiri, varoşu, Üm- raniye'den Avcılar'a kadar toplam 200 okulda, ilköğretim, lise ve ünivcrsite da- hil, konser vermek. Bu 200 okulun her birine bir sezon boyunca 5 konserle gi- dilecek, tek konserle değil. Toplamda da 1000 konsere ulaşılacak. Bu 1000 konser de 1000 ayrı okulda değil 200 ayrı okulda yapılacak; her okulda 5 konser verilecek ki bu mesele biraz da- ha anlaşılır kılınsın. Konserler yalnız klasik müzik türünde değil her türde olacak. Ama tabii ağırlıklı olarak klasik müzik olabilir, öğrencilere tanıtma amaçlı. Proje için bir sponsor arayışındayız çünkü 1000 konseri organize etmek pa- halı bir iş. Sanatçılar çok ciddi ücretler almayacak, ben dc dahil, ama 200-300 kadar sanatçının çalışacağtnı düşünüyo- ruz. Bu projeyi düşünmemin sebebi şu: S A Y F A 1 6 Müzik, eğitim sistemimizde hiçbir şey. Medyada, televizyonlarda da sadece pop ve arabesk müzik var. Dolayısıyla insanların sanatçı müziğiyle tanışma şansı yok. Bu tanışmayı sağlamak la- zım... Bunu da eğitinıin içine sızdırarak yapabileceğimizi düşünüyorum. Obür öneri de buna benzer bir öneri- dir. Orkestraların devinimiyle ilgilidir. Orkestralann halkla bütünleşmesine ya- rayacak önerilerdir. Geçen günlerde, İdil Biret konserinde yaşanan olaylar... Alperen Ocakları... O insanlar, çocukluklarında flüt dinle- seydi, elleri bir piyanoya değseydi, mü- zikle birazcık tanışıklıkları olsaydı böyle bir şey yapmazlarch. îşte bu yüzden o tanışıklığı sağlamak önemli. - Sevenlcriniz sizin de benzer bir tep- kiyle karşıiaşacağmız düşüncesiyle cndi- şclcniyor... - Bu tepkilerin kimi biraz daha sert oluyor, kimi daha çok manevi bazda ka- lıyor. Kimisi baskıcı bazda, kimisi san- sürleyici... Mcsela Metin Altıok Ağıdı sansürlendiğinde benim çektiğim üzün- tü herhalde îdil'in çektiğinden çok daha fazladır. Yıllarca çalıştığım cser... Ço- cuğunun kolu koparılıyor gibi hissedi- yor insan. KÜLTÜR BAKANI ÖZÜR DİLEMELİ - Yazılannızm pek çoğunda az önce sözünü ettiğiniz tamşıkhğı sağlamak adına Kültür Bakanhğı nı göreve çağırı- yorsunuz. Bir taraftan dönemin kültür bakamna, Ertuğrul Günay'a küslüğünü- zü dc yazıyorsunuz. Buna rağmen çağrı- larınız dikkate alınsa... - Kültür bakanının bizden çok ciddi bir özür dilemesi lazım. Bizim gönlü- müzü alması lazım. Kalbimizi kırdı gitti. Oratoryoyu iptal etti, baskıcı davrandı, televizyona çıkıp çok ayıp laflar etti, Genco'ya (Erkal) ve bana... Bunun bir hesaplaşması olmadan olmaz. Ben bunu karakterim gereği kabul etmem. Bir konser çalışmasından önce gelip kucak- laması, hakikaten özür dilemesi, çiçek vermesi, o laflarını geri alması gerekir. Tabii her insana şans vermek lazım... - Ertuğrul Günay 'm mcdyaya yansı- yan bir girisimi olmadı, televizyonda sö- zünü ettiğiniz açıklamaları yaptıktan sonra. Aranızda özcl bir görüşme geçti mi? - Hayır. Geçen haftalarda kazandığı- mız Echo Ödülü klasik müzik alanında- ki en prestijli ödüldür mesela. Birinin bunu kutlaması lazım değil mi? Ama yok. Sadece yazılı bir kâğıda imza atacak fakat yapmıyor. Düşmanca bir tavrı var. Onu da bir kültür bakanının bir sanatçıya gütmemesi la- zım... - Sizce şahsi mi bu tavır? - Ben muhalif bir sanatçıyım. Bin sa- natçı bulsanız dokuz yüz sekseni muha- lif olacaktır AKP rejiminde. Benim en- di§elerim var da başkalarının yok mu, bütün sanatçıların endişeleri var. Mesela geçen Beyoğlu'nda bir yürüyüşe katıl- dım, bin kişi filan, hepsi tanıdık sanatçı- lar. - Amaçlanan ne peki? Sindirmek mi? Dolaylı olarak ürün vermenizin önüne geçmck mi? - Evet. Zaten Ergenekon soruşturma- sı, Türkan Saylan'ın durumu, bizim ona yaptığımız destek... Hepsi bir hesaplaş-' ma. Bir başbakanm, bir iktidar partisi- nin çok daha homojen davranması gere- kiyor. Bu saflaşma olmamalıydı. Son altı yılda koptu bu memleket. - Ergenekon demişkcn... Siz de AKP iktidarının bir muhalifisiniz. Gözaltına almanlar da malum. Bu konuda bir en- dişeniz var mı? - Biliyorsunuz benim albümlerimi Sa- bih Kanadoğlu'nun evinden bclge diye aldılar. Zannetmiyorum benimle ilgili bir durum olacağını. Çünkü hiçbir ala- kam yok yasadışı herhangi bir oluşumla. Bir alakam obnadığı gibi, gözaltına alın- dığım takdirde dünyanın çok büyük tepkisini alacaklar. Bunu bir Avrupa Birliği Kültürlerarası Diyalog Büyükel- çisi'ne yapacaklar, çok fazla ipi koparır- lar. Değmez. Beni tutuklayarak birkaç kişiye hava atmaya değmeyecek kadar büyük ipler kopar. Onu da bilirler. Beni sevmeyen çok büyük bir kitle var. tçle- rinden geçer ama bu şekilde değil. Sev- gisizliklerini bu şekilde göstermezler. Beni Ergcnekon'dan tutuklamak çare değil, çok büvük bir yanlış olur onlar için. - Kitapta sizin kaleme aldığmız yazılar dışında, hakkınızda yazdmış yazılar da var. Tüm yazıların ortak noktası: Fazıl Say'ın yalnızhğı. Fazıl Say neden yalnız- lığmı işaret ediyor? - Yalnızlıktan bir öğreti çıkarma çaba- sı var. Yalnızlıkla 'iyi'yi bulmak... Yal- nızken 'iyi' bulunur; insanın kendi 'iyi'si. Dibe dalış gibi... Dibe de tek ba- şına dalınır, elli kişi birlikte dalınmaz. İnsanın kendi ruh derinliğinin dibini kastediyorum. Sonra şu sorgulama: 'İyi' Tanrı mı değil mi? İnsanın kendini ge- liştirmesi bu kitabın ana konularından biri. Bunun altını özellikle çizmek isti- yorum çünkü bizim çok komün bir top- lumumuz var. Herkes, her an on kişi birlikte. Bireysel bir uçmaya müsaade vermeyen bir sistem. Bu yüzden bireysel bir müzik kitabı bu aynı zamanda... -'İyi'... - Her insanın kendi 'iyi'sini bulması, onu pekiştirmesi gerek. Çok teorik ko- nular bunlar, binlerce yıllrk felsefe tari- hinin konuları. 'Yetenek', 'iyi'... bilim- sel olarak açıklanamayan konular. Bun- ların cevapları yok. Nedcn 'iyi' hissede- riz, neden 'kötü' hissederiz? Ben her hafta dört kere iki-üç bin kişinin önün- de konser veren bir adamım. Benim her akşam sekiz ile on arası 'iyi' olmam la- zım. Siz olmayabilirsiniz ama ben olma- lıyım. 'lyi'nin ne olduğunu, ona nasıl ulaşıldığını bütün bir hayat, sadece son üç bcş yıl değil, sorgulamak, ulaşmak ve onu elde tutmak önemli. Nietzsche'nin bir sözü var: tnilen derinliğin derinli- ğinden önce, o derinlikte kalma sürcsi beni ilgilendiren. - 2002-2005 yûları arasında Anado- lu 'da vcrdiğiniz konserler var. Doğuş Otomotiv'in desteğini çekmesiyle son bulan konserler... Şimdi yeniden maddi imkân sağlansa... - Hemen yaparım. Bir, hayatımdaki iyi olaylardan biridir o konserler. Iki, çok yer gördüm, çok insan tanıdım. Üç, sa- dece bir konser değil, bir heyecandı; bir kültür politikası güdüyordum tek başı- ma. Dört, yetenek keşfediliyordu ciddi bir şekilde. Beş, oradaki insanlara moral kaynağı oluyordu. Salonlar hınca hınç doluyordu. Günde üç kez konser olu- yordu. Hep şunu savundum, benim bir kere gitmemlc olmaz. Oraya ayda en az bir kere konser faaliyetlerinin gitmesi ^ ^ gerck. Onun yanında pekiştiren re- flS C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 1 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear