26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
iir Atlası CEVATÇAPAN Nikolay Kınçev/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy ( Olmak ya da olmamak: gülümse orta yerde m m ikolay Kınçev (1936-2007), mK m Pleven'e bağlı Byala Voda m \m köyünde doğdu. Lise öğ- m w renimini Sviştov'da bitirdi (1955). Sofya Üniversitesi'nin Bulgar Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu (1961). Bulgar Yazarlar Birliği tarafın- dan özelgörevle Gürcistan'a gönderil- di (1964-1966). Çalışmalarıyla birçok gazete, dergi ve yayın kuruluşuna kat- kılarda bulundu. Şiirde izlemiş olduğu arayışçılık ve yenilikçilik eğilimlehnden dolayı kendisine hep kuşkuyla bakıldı. 1968-1980 yılları arasında yazdıklarının basılması resmen yasaklandı. llk edebiyat çalışmalarına 1957'de başlayan Nikolay Kınçev, çok kısa bir zamanda alışılmışın dışında bir şiir an- layışı sergileyerek, daha başlangıçta resmi eleştirinin hışmına uğradı. Oysa çağının en modern dünya şairlerinden etkilenerek kendi yolunu çizen ve öz- gün söylemini geliştirmeye çalışan şa- ir, bu cesur uğraşını sonuna değin sür- dürdü ve günümüz Bulgar şiirinin sa- dece en ilginç değil, aynı zamanda en yetenekli yaratıcılanndan biri olduğunu kanıtlamış oldu. Şürini başlangıçta halk türküleri ile soyut imgeleri bir araya ge- tirme temelinde geliştiren ve sonraları daha cesur postmodernistik öğelerle zenginleştiren şairin, çağımızın en mo- dern şairleri arasında olduğu söylene- bilir. Bu nedenle şiirleri tüm Avrupa'da büyük bir ilgiyle karşılanmaktadır. Uluslararası "Altın Anahtar" Şiir ödü- lü'ne (1991) değer görülen şairin şiirleri Ingilizce, Gürcüce, Italyanca, Alman- ca, Fransızca vb. birçok dile çevrildi. Aynı zamanda çok başarılı bir çevir- men olarak bilinen ve onlarca yabancı şairi Bulgar okurlarına sevdirmiş olan Nikolay Kınçev'in şiir kitapları şunlar- dır: Katılım (1965), Hardal Tohumu Ka- dar (1968), Bisiklet Sürûcüsünün Me- sajı (1980), Kavurucu Sıcağa Sığınıyo- rum (1981), Şafağın Gece Bekçisi (1983), Papatya Isırmaz, Kokar (1984), Olasılığın Dalga- ları (1985), Tüm Anlarla Yan Yana (1986), Yürekteki Güneşle (1988), Her- kese Bölüştürülen Zaman (1989), Or- manda Birisi Var (1990), Gözlerin Arası da Görmeli (1991), Yeti'nin Parmak Iz- leri (1992), Suçsuzların Balosu (1992), Rüzgâr Uçuruyor Benim Şapkamı (1993), Gökyüzünün Ahşap Meskenleri İçin Kavak Ağaçları (1993), Byala Çerkvalı Beyaz Akasya (1994), Son- suzluğun Beyaz Engininde (1994), Tahnit Edilmiş Kuşların Uçuşlannda (1995), Putperest Rahibin Çadınnda (1996), Boşluğun Galaksileştirilmesi (1996), Childe Harold Çok Daha Geç (1997), Sfenks'in Gülücüğü (1998), Tahsildarın Yolculuğu (1999). C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 1 5 NE MUMKÜN REBAPÇIYI DURDURMAK Güneşe ulaşmadan önce gölgelenecek olan, rüzgârla sisin çiftleşmesi ürünü, rebapçıyı durdurmak ne mümkün. Meydana gelen olaylara pek gösterme kendini. Kelleni torbanın içine koy ve düşünmemeye çalış tuttuğun yolu bile. Telaşla çırpındım bugüne dek ve denge aradığımda, heybeli bir eşeğin sırtında gördüm dünya ile benim terazimi. Ortalık ağarmadan önce, bu denli çok damla yuvarlanmışsa da, şafağın niye ağladığını söyleyecek birisi neden yok? Yüce buyruk diyor ki: birbirinize dokunun, ancak ellerinizin görevini unutmayın, ki onlar kalplerin silahlarıdır. Kirpik çiti aralığından bakan kadın, onun gözleriyle ağlamamı isteyecek benden ve şarkılar okuyacak benim ağzımla. Ama ne denli çırpınsak da, hiçbir şeyin olacağı yok. Çünkü kadını Şahmaran seviyor gizlice, beni ise dişi yılan. Ikiliklilerden uzak, at ve atlı olmalısın eşit ölçüde: hızla koştukları zaman iki kişi olduklarını hissedemiyor onlar. Art niyetli kayalar soğuk davranıyorlar birbirlerine. Kopup düşen her bir taş onlardan birisinin kellesidir genelde. Gerçeği salt olduğu gibi anlatıyorum, ekmeğin serçelere, insanların da canavarlara nasıl atıldığını biliyorum çünkü. Şehidin ölümünden sonra bizim yaşamlarımızın anlamı ne ki? Onların kıl ucunda sallandığını göstermekte korkunç sehpa. Ne duruyorsun önümde ey zehir? Senin kaynağın yılanın dişiyse, benim 'şerefe'mden sonra bakalım sıraca nasıl içer seni. Insanoğlu o denli hareketli ki, çocuğun tekmesizken tekmeler attığı o rahme, önceden dönmek istiyor canım. Kalıcı kardeşliğe henüz ulaşılamamış olmasına karşın, annem her yerden geçiyor ve her şeyi evlatlık ediniyor. Sarmaşık, o yapraklı yılan, sokup kalabalıkta, salt kendinle dost olma kötülüğünü öğütlemek için sürünerek ulaşıyor sana,. El uzatan bu dilenci, bir pınar sereni değil midir senin için? Sadakayı onun avcuna koyduğunda, susuzluğun o an bitecek. Insan tansık yaratabilir, ama kendi kendini gözetlemese. Ben bu duvardan geçebilirdim, ne ki kendi bakışım öldürüyor beni. Yatağan olanca hıncıyla vurduğunda, kemiğim tüfek gürültüsü gibi çatırdıyor ve hemencik yankılanıyor isyanı. Sayısız alametler arasında sorularla zorluyorum kendimi, oysa mağara, sırrın ağız boşluğu olmayı sürdürmekte. Görünmeyen suret her zaman görünmez kalmalıdır. Yaradılan yok olabilir yaradan görününce. Sadece burada olmam ve bakışımın, benim evrene uzanan göbekbağım, olduğu düşüncesine baş eğmem mümkün değil. Gökyuzü işaretleri dehşet yaratmamalı! Mekânda her şey kardeştir. Dünya sanki yumurtadır kuş bakışıyla bakıldığında. Dur duraksız en gizemli düşünceler arasında akşamlıyorum ve gündüzlerim, geceler boyunca şafaklar çıkarıyor. Ah, nihayet aydınlanma geliyor, her şeyin gittiği bu anda: doğan ilk ışık, karanlık için ağaran ilk saç demektir. ŞİİR Şiirlerini çevirmedim sana, zayıf olsalar bile. Bekleyiş içindeydim sürekli, hani getirerek gelişigüzel kimi anlaşılmaz şeyler bıraktığında, iç özgürlüğümü dışarıya çıkarıp gösterme hakkını bana kimin verdiğini sorarsın diye. Yağmur sonrasında yitip gittiğinde sen, zaranmın farkındaydım, biliyordum çünkü: dünyanın aslından çok daha iyi olduğunu. ÖDÜNÇ YILDIRIM NASIL İSTEYEBİLİRİM Damla zengini fırtınadan ödünç yıldırım nasıl isteyebilirim? Ah, para kesen bir balta sesi duyuyorum ensemde geceleyin, gündüzse ovayı aşıyorum boydan boya, insanın son mekânı... Ve gerçekten melek uçuşları iptal edildiyse sisli havada, bir yaya yürüyenden mesaj bekleyiniz. HER ŞEY Hangi tarafa baksam yükseltilmiş odağım ben. On buyruk yok, on parmak var sadece, onları da saymıyorum, her şeyi gördüğümden. Onu ben göstermeden, kendini gösteriyor o: işte aşağıda vadi, işte yukarıda ise dağ... Kaya kartalı elmasın tepesine konmuş orda. GÜZELÜK Sen -saçları dizlerinde salkımsöğüt ağacısın. Bana söyleyebilir misin dalganın niyeti nedir? Kanda dönüşerek uçmak istiyor belki. Ama onun sınırları nereden nereye değin? Bir bilmece olan gökyüzü bile açmış kendini. Çil çil bir ay yuva yaptı dallannın arasına ve yarın çiller yağmış olacak yüzene senin. Olmak ya da olmamak: gülmüse orta yerde. BİR ANDA Güzellik aksırmış olsa bir anda dönüp de bakmayaak mısın? Güneş denli parlak iki kız dizi kesmişler yolunu karanlığın. Sabır bardağına dönüşmüşsün, geçip gidiyorsun dopdolu. Ah, o betimlenemeyen şey yaşanabilir ancak. YAŞLI ÖĞRETMEN Karanlığın kara tahtasında. Gönüllerin yaşlı öğretmeni kaynaşmış benzeşiyle, görünmüyor. Onun sönen sesini duyuyoruz hep: evren büzüldüğünde bir nokta gibi yaşamın cümlesi duruyor demek. Ama bir tebeşir kalıyor beyazlığıyla. DİPNOT Kentin en sonunda, evlerin bittiği yerde, kesin manastır gelir. Dünyanın en sonunda, lafların bittiği yerde, söz, Sözcük'e verilir. sAYFA 23
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear