28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Derin, hayatını karartan bir evlilik yaşadıktan sonra memleketine, Alaçatı'ya döner. Ama bu onun sonunu aramasıyla özdeş olacak amansız bir hastalığa tutulduğunu öğrenmesiyle de eşzamanlı gerçekleşir. Onu orada yaşamı boyunca açlığım duyduğu aşkı beklemektedir... Mehmet coral, Izmirin doğasıyla ördüğü bir aşkı anlatıyor yeni romanında. O EsraKAVALALI I -» j r ehmet Coral şaşırtıcı l\ / • bir yazar. Her yeni ya- I \f I pıtındakendiniaşıyor. JL. T _•_ Anakronizme hiçbir yerinden bulaşmadan tarihi ro- manlar yazabilmek özel bir yete- nek ister. Coral, bugüne dek bunu başarmış bir kalem. Sessiz sedasız Türk yazınında bazı ilklere de im- za atıyor. Örneğin, birkaç yıl önce yayınlanan Pash Güneş adlı yapıtı, bile- bildiğim kadarıyla, yazın dünyamızın ilk "Deneysel Roman"ıydı. Bu yapıtında büyük bir yüreklilik ve çok derinlere inen yetkin bir araştırma ile Kabala'nın, Mehmet Coral'ın yeni kitabı "Alaçatı'da A$k" Aşk hayattan büyük oluncaTevrat'ın ve en önemlisi Kuran'ın labi- rentleri içinde dolaşmış, çağımızın ve- bası olan intihar bombacılığını tetikle- yen kutsal buyrukları bu şifreli metinle- rin arasından ayıklayarak sıra dışı bir çalışma ortaya koymuştu. Ne yazık ki, ülkemizde bu tür yapıtlar hak ettikleri ilgiyi göremiyor. Keza Tımarhane Adası ile başlayıp, Meryem Planı ile sürdürdüğü çalışmala- nnda da Hıristiyanlık doktrini ile Ku- ran'ı karşı karşıya getirmiş ve bazılarına göre yerli Dan Brown olarak anılmaya başlamıştı. Yazarın bu iki yapıtı nere- deyse bütiinüyle sinematografik özellik- ler taşır. Kitabı okurken kurgu hareketli fotoğraf dizileri halinde akar gözlerini- zin önünden. Bugüne değin fUm yapım- cılarının dikkatinden kaçmış olması şa- şırtıcı. Son romanı Alaçatı'da Aşk, alıştığı- mız Coral romanlanndan geniş kavisler- le ayrılıyor gibi görünmesine karşın, te- melde o çok iyi bilinen tematik vurgula- rıyla, betimlemelerindeki dramatik ay- rıntılanyla, olaylara çok geniş perspek- tiflerden bakması ve entelektüel derinli- ğiyle, son analizde yine farklı ve şaşırtıcı bir kurgu ile çıkıyor karşımıza. Kitap sondan başlıyor. Hayatının so- nuna geldiğini satır aralarından anladı- ğımız ana karakterin önce bir nevi geç- miş yaşam okuması yaparak, kendisiyle bireyin evren önündeki onulmaz çare- sizliğiyle hesaplaşmasını izliyoruz: "Eşek adasının doğusundaki küçük li- manda geçirdiğin geceleri, evrenin so- ğukluğu karşısmda titreşen yüdızlara bakarak kendinden geçtiğin anlan dü- şünüyorsun. Yerleşim birimlerindeki yapay ışık kirliliğinde toz zerrecikleri gi- bi görünen bu gökseJ cisimler, özellikle şafağın yaklaştığı, gecenin en koyu ka- rankğma ulaştığı o saaderde sonsuzlu- ğun nirengi noktalarını aydınlatan ışü- daklar gibi yanıp sönmeye başlardı. Pek uzun sürmeyen kozmik bir muduluktu bu. Sanki Yaradan sana, o çok kısa sü- rede, bir an için olsa dahi, kendini irde- lemene, gerçeği yıldızhrın ışığında kav- rayabilmene izin verir gibiydi. Işte o ge- celerden birinde ne oknadığının, seni ne olduğundan daha iyi tanımlayabile- ceğini anlamıştın. Bir dumanın kıvrım- lannı yakalamak ister gibiydin. Ama o gökyüzüne yazüdığı gibi durmuyordu. Onu oradan ahp, günlüğüne bir anlam bütünlüğü sağhyacak tümceler halinde geçiremiyordun." (s.13) Çeşme Yarımadası'nın harika doğası- nı fon olarak kullandığı betimlemelerin- de sıra dışı bir renk ve hareket kazanı- yor kitap. Adeta okur olmaktan çıkıp olayların içine sürükleniyormuş gibi bir ruh haline giriyor insan: "Işte bak; yine onlar. Gün batarken kannlan suya değecek kadar alçaktan uçan keklik sürüleri alttn rengine bürü- nüyorlar. Onlan bu tutkulu uçuşa yön- lendiren nedir diye çok düşünmüştün. Belki de doyuma ulaşmaya susamış iç- güdülerigünün o son titreşimlerinde harekete geçiyorlardı. Sevgiyi kanadan altına alacak arzunun şiddedi tonlarıy- la." Derin Mantra, AJaçatı'da sörf hocası- dır. Romanın eksen karakterinin ismin- den hareketle bir aşamada Sanskritle, Tibet ve esoterizmle ilgili bir sarmalın yapılanacağını hissediyorsunuz. Ince ör- gülü ilmeklerle bu izlek sürülüyor. Öy- künün artık sona erdiğine inandığınızda da beklenmedik bir biçimde ana temaya bağlanıyor. Derin, hayatını karartan bir evlilik ya- şadıktan sonra memleketine, Alaçatı'ya dönüyor. Ama bu onun sonunu arama- sıyla özdeş olacak amansız bir hastalığa tutulduğunu öğrenmesiyle de eşzamanh oluyor. Onu orada yaşamı boyunca açlı- ğını duyduğu aşkı bekliyor. Doğru ola- mayacak denli güzel, akıllı ve onu »^ "Derin"lemesine seven îmbat. (Bu- I insanlığa Akan irmak' Tarihe yazılmış isimler Yaşar öztürk ve Songüi Saydam İnsanlığa Akan Irmak: KültürSanat Yaşamımızdan Portreleföe aralarında Sabahattin Eyüboğlu, Nurullah Ataç, Abdi ipekçi, Nuri Demirağ, Afet inan, Evliya çelebi, Sait Faik, Orhan veli, Mevlana, Âşık Veysel gibi isimlerin bulunduğu yirmi iki kişiyi okurlara daha yakından tanıtıyor. G Çetin YİCENOĞLU I - i - ki kardeşti onlar. Güneydo- I ğu'nun bir köşesinden ışık saçı- yorlardı dünyaya. Eylemleri, et- _M_ kinlikleri bir tansık gibi dilden dile dolaşıyordu. Bir gazete yayımhyor, dünyanın her köşesine gönderiyorlardı. lletişim alanında insanoğlunun henüz taş devrini yaşadığı bir de- virde yayımladıkları bu gazete sayesinde dünya- nın her köşesinde arkadaşlıklar kuruyorlardı. Îngilizce-Türkçe yayımladıkları gazetenin adı da Ar- kadaş'tı zaten. Kimsenin duyduğunda kolay inanama- yacağı türden ünlü insanlarla bile arkadaşlıldar kuru- yorlardı bu ilginç yayıncılıkları sayesinde. Bu dostlar arasuıda Küba'nın büyük lideri Castro ile dönemin ünlü folk şarkıcısı Amerikalı Joan Baez de vardı. Sanınm, kitabevinin adı da Arkadaş'tı. Four Sea- ısoldan saga) Songüi Saydam, server Taniili, Yasar öztürk. sons'ın dillere değilse de kulaklara persenk olduğu 1980'ler Türkiyesi'nin güneydoğusunda sürekli klasik Batı müziği çalınan bir kitabeviydi. Yalan gibi gelir insana, ama o kitabevi adı gibi Arkadaş sıcaklığınday- dı. Ne var ki, bazı kesimlere pek öyle sıcak gelmiyor- du. Popüler adıyla söylemek gerekirse PKK da (özel- ükle 'de' ile değil) uyuz oluyordu o kitabevinin çağ- rıştırdığı imgelere, karşıtları da, her ikisini birbiriyle kafa kafaya vurdurmakla görevli olan güçler de. Sonunda, önce PKK, sonra karşıtlan, bir süre son- ra da her iki kesimi birbirine düşürmekle görevh' güç odağı tarafından bombalandı kitabevi. îki kardeş, düşünüp taşındı ve baba oca- ğı, ana kucağı Erganilerini terk etme ka- rarı aldı. Kardeşlerden Ümit, yüksek eğitimini Londra'da yaptı, icabında kanını satarak okudu ve sonunda hukuk doktoru oldu. Duyduğuma göre şimdilerde yine dünya çapında işler yapıyormuş. Şu anda Ulus- lararası Af Örgütü Gazeteciler Komitesi Başkanı olan Ümit ayrıca, kısa adı MER- NET olan, çevre ve insan hakları konu- sunda yaptığı çalışmalarla tanınan Akde- niz lletişim Ağı'nı yönetiyor. Kardeşi Yaşar'a gelince, Ergani sonra- sında yerleştiği Silifke'de, Göksu kıyıla- rında cennet bir dünya kurdu kendine eşi Songüi Hanım'la birlikte. Hiç sön- dürmediği ışığını bu kez Silifke'den çe- virdi aydınlık yürekli insanlara. Kitabevi kurdu yine. Ergani'de filizlendirdiği Ar- kadaş Çevre Grubu'nu Silifke'de de ör- gütledi. Ayrıca, üyesi olduğu Göksu Vakfı'nda çevre ve kültür eylemlerine eme- ğini ve yüreğini koydu. Sosyal, siyasal etkinliklere aktif olarak katılmaktan geri durmadı. Çizgisinden hiç ödün vermedi. Istan- bul'da 50 kişinin toplanamadığı bir 1 Mayıs'ta 5 bin kişinin örgütlenerek Silifke'de kutlama yapmasına omuz koydu, elini taşm altına soktu. Eli o taşm altm- dayken "Faşisdeeer" diyerek attığı çığhk canını acıtsa da yapraklarını her dem yeşil tutan ağaçlardan olma- sını bildi. O eşsiz alçakgönüllülüğü her zaman, her eylemine damgasını vurdu. Büyük, olağanüstü işleri sıra- dan şeylermiş gibi yaptı. SAYFA 18 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1015
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear