28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
K îtaplar Adası elim, Ne- , Hul- ki üçü birlikte başlı- yor neredey- se... Bugün geriye dönüp baktığında şu saptamayı ge- tiriyor Hulki Aktunç bu üç- lünün yazınsal yolculuğuna değgin: "Bu üçünün ortak biryönüvar- dır; yazdıklan tür (hikâye, roman) üze- rinde, bu tür- lerin tarihi ve eleştirisi üze- rinde de dü- şünerek çalış- mışlardır. Ne- dim Gürsel'in edebiyat tari- hi üstüne ola- ğanüstü emekleri, ça- lışmalan var- dın Selim 1leri çok iyi bir eleştirmendir. Nice elestir- men, Selimin HalitZiya üs- tüne, o çağ romanı üstü- ne yazdıklan- nı yazama- mıştır. Ben özellikleTürk öykücülüğü- nün ve halk öykücülüğü- nün kökenleri üstüne yaz- dım." (Yolda- şım 40 Yıl, Söyleşi: Rıza Kıraç, say, 2008,176) Hulki Aktunç'un öykü yolu... Aktunç eleştiriden, eleştirmenden yararlandığı- nı dile getirirken de şunları söylüyor bu arada: "Eleştirmenlerirnizin hepsi beni etkiledi. Nurul- lah Ataç dilimi etkiledi. Aşın derecede etki(edi beni... Onun öfkesi de çok etkilemiştir beni, yani öznel bakışı. (...) ...Gerilim, bir anlık öfke, aslın- da sanatta önemli bir iti, bir itici güç." (190) Demek yazınsal çıraklığını çok farklı alanlardan beslenerek yürütüyor Hulki Aktunç. llk öykülerinde, eylem anlatan tümceleriyle bir olay aktancı, anlatımcı öykücü olarak alımlanabi- lir belki o. Oysa bu tutumuyla, atmosfer oluştur- duğu görülüyor yazann aslında. llk bakışta yumuşak, hafif örgülerie oluşturul- muş öyküler gibi görünmekle birlikte yine de sert ilmekli verimler bunlar... Ne demek istiyorum? öykülerdeki geçişler belirsizlik de yansıtsa, net geçişler olarak da çıksa karşımıza, bunlan yu- muşatarak, birbirine akışlannı kolaylaştırarak de- ğil, birdenbire, farklı, sert değiştirimle gerçekleş- tiriyor yazar. Bakışımlı öyküler denebilir ilk verim örnekleri- ne. Aynı bir olgusal gerçekliğin evrenine, nesne- sine ileri sarma, geri almalar bağlamında yeni- den yeniden bakarak farklı, söylenmedik yeni sözler arayan, öyküsünü dip kıyı bunlaria işleme- ye çalışan bir yaklaşımla... Toplumsal altüst oluşa da yer açılan bu bakı- şımlı öykülerde, kentlere göç olgusu, kentsel de- ğişim-dönüşüm, gecekondulaşma, düşkünleş- miş, düşmüş birey, kültürel erozyon, devrimlerin kesintisi, daha pek çok toplumsal sorun bir fon, öykü kanramanlannı çevreleyen ana eyleme ek- lemlenmiş evrenler dizisi olarak önümüze geliyor hep. ÖYKÜLERDE DERİNEİNİLDİĞİNDE... Onun öykülerinde, toplumsal yaşayışımızla, kendi toplumsal gerçekliğimizle yüzleşiyoruz sü- rekli. Ama bu yüzleşme, her öyküde başka bir kılıfla, başka başka görüntülerie çıkıyor karşımı- za. Hulki Aktunç öykülerindeki insan coğrafyası- nın da geniş bir yayılış gösterdiği gözleniyor. Gerçekten onun öykülerinde hemen her kesim- den insanla, her dinden, dilden, kültürden, sınıf- tan, katmandan, yöreden insanla karşılaşmak olanaklı. Toplum katmanlannı, toplumsal oluntulan bir tül geçirgenliğinde, kadife bükümünde yansıtıyor hep yazar. Yumuşak, içe işleyen bir yaklaşım bu. Öykü uzamlannın genelde lstanbul olarak be- lirginleşip önümüze geldiği söylenebilir. Ancak yurdun uzak coğrafyalannın da kimi öykülerde puslu esinler olarak yansıtıldığı görülmüyor değil. Bu arada şunu da vurgulamak gerekiyor Hulki Aktunç, önemli bir lstanbul öykücüsü aynı za- manda. Hatta bunlar arasında en aynksı duranı. Türkiye'yi 70'lerde hop oturtup hop kaldıran 15-16 Haziran günlerine yer açtığı Kurtanlmış Haziran içindeki öykülerinde de, bu anlayışına uygun ömeklerle karşılaşıyoruz, öyküsel gerekle- rin biryana bırakılmayışı bu... Örneğin "Hayguhi Haziranda Yaşadı Haziranda öldü" öyküsü som bir yalınlıkla, nahif işlenişiyle etkiliyor insanı. 15-16 Haziran, öykülerde apayn bir fona dö- nerken yazann tüm öykü kişilerini bir yolla temel karakter olarak biçimlendirdiği görülü- yor. llişkilendiği her ne olursa olsun, söz konusu olgu, bunlan da içine ala- rak bir biçimde bükümleyip değiştiriyor insanlan. Bir toplumsal evrenin, yaşama vuran yanlannı, yaşayanlann bakışıyla, yaşan- tılan düzleminde aktarmakta ciddi ör- nekçe de oluşturuyor aynı zamanda yazar. Bu doğrultuda örnekler yok değil el- bette. Örneğin Erdal Öz, Nedim Gürsel, Inci Aral, Fende Çiçekoglu, Burhan Gü- nel, Suzan Samancı vb. öykücülerimiz 12 Mart'a, 1 Mayıs'a, Kahramanma- raş'a, 12 Eylül'e, Sıvas'a, Güneydo- ğu'ya özgüledikleri öyküleriyle anımsanabilir bu- rada... Ama yazınımızda böylesi ömeklerin çok az sayıda kaldığı düşünülürse, bunlar daha bir anlam taşıyor ister istemez. ÖYKÜDE BİÇEM ZENCİNLİÖİ... Hulki Aktunç, biçemsel açıdan sergilediği on- ca atak tutumuna, dilsel bağlamdaki uçkunlan- na, ağız açtıracak savullamalanna karşın öykü- sünü hep lekelerle kuran, sonrasında sisleri da- ğıta dağıta geliştiren ya da öylece bırakan, ama bunlar bütünlendiğinde bile orta yerdeki kuşku bulutlannı dağıtmayan bir yazar. O hep, küçük insanlann dünyalanna farklı ba- kış açılanyla yaklaşmaya ya da değişik perspek- tiflerden bakmaya çalışıyor... öykü kişileri, kü- çük yerleşimlerin, büyük kentlerin insanlan da ol- salar, çeşitli mesleklerin üyesi genç, yaşlı, kadın erkek tümü de kendi gerçeklikleriyle, kendilerini nasıl koyuyorlarsa öylece varlar. Kişileri, öykülerinde gezindirdiği ya da aynı ad- lan temel karakter gibi çoklu kişiler halinde yeni- den yeniden biçimlendirerek farklı öykülerde karşımıza çıkardığı da görülüyor yazann. Şadık, Hasali, Pinilupi Sara vb. kişiler anımsanabilir bu- rada. Öykülerde gezindirdiği kişiler, kimileyin yeni, farklı açılımlarla çıkabiliyor karşımıza. Anlıyoruz ki Hulki Aktunç, gerçekliğin farklı yüzleriyle bizi karşılaştınrken öykü kişisinin ne tür gerçekliklerie ilişkilenerek dış dünya ile ilişkilerini sürdürebildi- ğini gösteriyor bize. Aktunç, öykü kişilerinin bir türlü kendisi ola- mayışlanna bir sorunsal boyutunda yaklaşıyor verimlerinde sürekli. O halde onun öykü kişileri, bir dışandan algılanışlan olarak varlar, bir de bu- nun ötesinde kendi iç dünyalanyla. Bu çatışma- nın ortasında hep boğulur onlar. Kendileri olabil- mek için didinirier, bunun kavgasını verirler. Ancak "kendisi olabilmek" hiç de kolay değil- dir. Bu yüzden Aktunç'un öykü kişileri, öyküler- de kendi iç dünyalanyla gezinir, ama birbirleriyle ilişkilenen yüzleriyle diyelim dış dünyalanyla var- lıklannı sürdürürler. Birey, bireysellik konusunda Rıza Kıraç'a şöyle diyor yazar: "Bireyi anlatmak, bunu bir bireysel- likle yapmak farklı, bireycilikle yapmak farklı bir şey. Türkiye'de oldum olası kanştınlmıştır bu. Ben bireyin derinliğini anlatmak istiyorum. 'Aaa, sen bireycisin!' Yok böyle bir şey. Toplumsal gerçekçi bir yazar olarak bireyi anlatmak istiyo- rum..."(155,156) Bu insanlan, onların bir biçimde ilişkilendiği olaylan, nesneleri aktanrken sıkı bir art alan bes- lemesi yapıyor Aktunç. Buna dilsel biçimlemeyle biçemsel yoğunluk da eklendiğinde öyküler mıh gibi çakılıyor belleğe. "Çıraklığa övgü", onun hiçbir koşulda vazgeç- mediği bir tutumu. ömeğin "Son öykücü ya da •Bellek Adlı Iblis'" adlı öyküsünde (Güz Her Şeyi Bilir), ustalannı dinleyen "Hulki" de satır aralann- da ya da fotoğraf karelerinde şöyle bir başını uzatıp görünüvermiş gibidir, "güz her şeyi bili(yordu)r: "...İyi öykülerin bilinmez görünen ön- celeri de iyidir." "Niçin başlardım bir kitabı oku- maya? ...Oncesi için başlardım gerçekten. (...) öyküleri, o öykünün öncesi için başlardım oku- SAYFA 20 maya..." "...Her öykü, insanın bellekle, belleğiy- le savaşında küçük ya da büyük bir utkudur." (Toplu Öykülor II, YKY, 2003,148,149,153) ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZÜN HULKİ AKTUNÇLA KAZANIMI... Erken bir çağda, önünde bu yönde pek örnek de yokken, var olan ömekleri öteleyip yeni bir öykü kalıbı biçmeye girişmeşi bir genç öykücü olarak Hulki Aktunç'un kendisine, doğrusu ya in- sanı şaşırtıyor. Hayır, haksızlık etmeyelim, ondan önce de öy- küleriyle kendilerine farklı bir yol çizmeye giriş- miş yazariar görülmemiş değil, tümü değilse de bir bölük 1950 kuşağı öykücüleri, Leylâ Erbil, sonradan yaygınlaşmakla birlikte Sevim Burak, kendilerine yakın bir dönemde Bilgin Adalı, Tom- ris Uyar vb. anımsanabilir bir çırpıda. Hulki Ak- tunç'la birlikte bir avuç "öteki genç" de anım- sanmalı bu arada. Selim İleri, Nedim Gürsel, Fer- han Şensoy, Murathan Mungan vb. Hulki Aktunç, farklı bir alaysama yaklaşımı ka- zandırmış bir yazar öykücülüğümüze: okuru uzakta tutan soğuk bir alaysama. Kara anlatı de- ğil bu. Ama kendi trajiğimizi bize göstermekte etkin işleve sahip bir alaysama. Bu çerçevede kimileyin oykü evreninin, kişilerin hatta nesnele- rin, olaylann, ilişkilerin komiğini çıkardığı bile olu- yor yazann. Komikleştirmeden ama. Ancak bun- lar, okuru cumburiop öykünün içine çekivermek amacıyla tasarlanmış tuzaklar değil. O, uzak bir alaysamayla çıkıyor hep karşımıza. Dramatik, hatta trajik diyebileceğimiz ilişkilerin, hüzünlü duruluklann, buruk bükülüşlerin yazan olarak. Ama bütün bunlan, farklı öykü kalıplanyla deneyip yeniliyor. Bir başka anlatı düzlemi çıkar- maküzere... Baştan bu yana çok katmanlılıkla yapılandınl- mış, anlam çoğulluklanyla bezenmiş, estetik haz şaşırtmacalanyla süslenmiş öykü bağlamında öngörülecek ömekler bunlar. Hep dil temelinde yükselen öyküler olarak. öykülerin hangi açıdan bakılırsa bakılsın de- vamlılık yansıttığı söylenebilir bu verim dağan bağlamında. Evet, öyküler çok farklı, ancak so- nuçta bunlann bıraktığı tortu, tümünde aynı: "...Eskiden ben heryerde nelere kıyıldığı..." (Toplu Öyküler I, YKY, 2003,189) Nitekim onun hemen tüm öykülerinde, özlem duyulurken ya- şanan düş kınklığı baskın özellik olarak önümüze geliyor. İçe, en içe yönelip derinleri deşmeye, ama bir şey bulup çıkarmak yerine, bunlan ters- yüz öylece ortada bırakarak gözler önüne ser- meye çabalayan öyküleme yaklaşımı bu. Sözge- limi Ten ve Gölge'nin maskelerie ya da saf "ten"lerie çevrili olması boşuna değil... Hinlik, cinlik, kışkırtı, şaşırtma, aykınlık, uyum- suzluk, sorgulayıcılık egemen onun öykülerinde. Sessiz çığlıklann, derinde içliliklerin, gönül bor- cunun, ser verip sır vermeme, duyarlı sevgi ko- nulannın yolumuzu kestiği... Ta baştan bu yana hemen tüm öykü kitaplan- na dağılmış biçimde bir "takımlama" anlayışına sahip olduğu da görülüyor Hulki Aktunç'un. Ba- kıyorsunuz, ikişer üçer öyküyle takım öyküler oluşturuyor yazar. Uzamı, öykü evrenini ya da öykü kişilerini, olaylan bu takım öykülerin oda- ğında geliştirip değiştirerek, ötesinde dönüştüre- rekfarklı birkaç öyküyle çıkıyor karşımıza... O zaman okur, ayn bir gerçekliği algılamamıza yö- nelik farklı bakış açılannın değişik yoğunlaşmaya yol açtığının ayırdına vanyor somut olarak. Sonra iç ses oluşturmanın pariak ömeklerini de veriyor yazar. Bununla sözcüklere dökülme- yen suskunluklan, es'leri, boşluklan kastetmiyo- rum, ayraçlara sığıştınlmış bir iki sözcükle ya da sözdizimi akadururken bir anlık bir kesmeyle bir anıştırma ya da seğirmeyle bizi öykü kişisi aracı- lığıyla başkalanna, nesnelere, olaylara, ilişkilere götüren duygudurum ketlemesini kastediyorum. Sözün kısası, yol açıcılığını sürdürüyor hâlâ Hulki Aktunç... Bir büyük öykü yolu bu... Ona yoldaşlık etmeyi kim istemez? • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1036
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear