07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 KASIM 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Cumhuriyet’in ele geçirdiği şartnameye göre ihaleyi kazanan bir yıl sonra satabilecek atvSabah’ta ‘tutsat’ Murat KIŞLALI ANKARA Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 5 Aralık’ta ihaleye çıkarılacak olan atvSabah’ın satışına ilişkin şartnameye göre, küçük sermayeli bir yatırımcının atvSabah’ı, açıklanan 1.1 milyar dolarlık değerinin altına satın alıp bir yıl sonra devredebileceği ortaya çıktı. Rekabetin ciddi biçimde kısıtlandığı şartname, istediği takdirde TMSF’nin; hazcettiği atvSabah’ı “satın almasına” da olanak sağlıyor. Cumhuriyet’in ele geçirdiği “TMSF ‘atvSabah Ticari ve İktisadi Bütün “Mücadele Ana, Mübeccel Anam” C 9 atvSabah ihalesi şartnamesine göre, küçük sermayeye sahip bir girişimci, atvSabah’ı gerçek değerinin altında bir fiyattan alıp bir yıl sonra devredebilecek. Rekabetin kısıtlandığı ihalede, TMSF isterse grubu kendisi satın alabilecek. lüğü’ İhale Şartnamesi”nin hükümleri şu hususları içeriyor: Rekabet Kurumu’nun Doğan Grubu’nun atvSabah’ın radyolarına, Çukurova grubunun ise atv hariç diğer tüm varlıklarına teklifte bulunabileceğine ilişkin kararına karşın, TMSF, atvSabah’ı şartnamenin “İhale sürecine katılamayacaklar” başlıklı maddesinin 3. fıkrasına göre, “bir bütün olarak tek şartname ile ihale etmeye” karar verdi. Doğan ve Çukurova’nın ihale dışı bırakılması, rekabeti kısıtlayarak ihaleden elde edilebilecek kaynağın düşmesine neden olabilecek. Şartnameye göre ihaleye katılabilmek için 300 milyon dolarlık önyeterlilik şartı aranıyor, ancak bu şartın “katılımcı veya en fazla iki adet ‘nihai ana şirket’in özkaynakları toplamına bakılarak” hesaplanacağı hüküm altına alınıyor. Şartnamede “nihai ana şirket” ise “katılımcının en az yüzde 25 hissesini ve oy hakkını kontrol eden yerli şirket” olarak tanımlanıyor. Buna göre, başvuru sahibi şirketin özkaynakları çok küçük olsa dahi, bu şirkete yüzde 25 oranında küçük ortak olarak katılan, ancak kendisi büyük olan bir şirketin özkaynaklarından yararlanma olanağı sağlanıyor. Böylece örneğin özkaynağı düşük olan bir İslami sermaye girişimcisine, şirketin çoğunluk hissesini ve dolayısıyla atvSabah’ın yönetimini bırakmadan ihaleye katılma olanağı tanınıyor. TALİPLİLER ABD’li Rupert Murdoch’un sahibi olduğu News Corp Yunanistan merkezli Antenna Grup Alman ProSiebenSat.1 Alman RTL Grubu Çek Central Europe Media Enterprise Hüsnü Özyeğin Nurettin Çarmıklı Nihat Özdemir Ahmet Çalık Fettah Tamince 16. Kalite Kongresi ‘Küresel Rekabet ve Dünya Vatandaşlığı’ teması ile İstanbul’da başladı Başarının sırrı ulus devlet Liderlerden geleceğe imza Ekonomi Servisi Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, “Eğer AB sürekli bir kimlik arayışı içine girerse, sadece tarihten gelen birtakım ipuçları ile kimlik sorununa girerse, işte o zaman hiçbir zaman başarılı olamayacaktır” dedi. Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından düzenlenen “16. Kalite Kongresi”, “Küresel Rekabet ve Dünya Vatan KalDer’in ev sahipliğinde Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen, Nobel Ödüllü eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın da hazır bulunduğu törende, Türkiye’nin önde gelen 35 kuruluşu daha Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza attı. Böylece Türkiye’deki Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atan kuruluş sayısı 100’ü aştı. Dünyada ise bu rakam 4 binin üzerinde. Törende Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayan kurumların liderleri bir de aile fotoğrafı çektirdi. UNDP Başkanı Derviş, dünya insanı olmak için küreselleşmeyi iyi anlamak, küresel sorunları iyi tahlil etmek, birçok sorunun bölgesel düzeyde ele alınması gerektiğini kabul etmek ve kendi ulus devletinin iyi bir vatandaşı olmak gerektiğini söyledi. daşlığı” teması ile İstanbul’da başladı. Cumhuriyet gazetesinin de basın sponsoru olduğu kongre 2 gün sürecek. Kongrenin ‘Neredeyiz’ konulu özel oturumunda konuşan Derviş, böylesine küreselleşen bir dünyada ulus devlet vatandaşı olmanın önemine işaret ederek, ortak sorunlara ortak çözüm bulmanın önemini vurguladı. Konuşmasında AB’nin bu anlamdaki çalışmalarından da bahseden Derviş, birliğin büyük felaketlerden sonra kurulduğunu ve ulus devleti ortadan kaldırmadığını söyledi. Derviş, “Asıl önemli olan bu birliktelikte hangi girişimleri birlikte yapmak istediğiniz, hangi sorunlara ortak çare aramak istediğiniz, hangi sorunlara kendi ulusal düzeyinizde çare bulabileceğinizdir” dedi. Asıl önemli olanın kimlik arayışı değil, birlikte iş yapma olduğunu vurgulayan Derviş, şunları kaydetti: “Eğer AB küresel düzeyde bölgesel yönetişim biçimini benimsemeyi arzu ediyorsa ve bunu esnek biçimde ulus devletin de görevini ve isteğini ortadan kaldır madan yapmak istiyorsa, pragmatik biçimde ortak projelerin temelinde yapmak istiyorsa işte o zaman tüm zorluklara rağmen başarılı olabilecektir ve Türkiye böyle tanımlanan bir AB’ye çok kolayca omuz verebilecektir.” Derviş, dünya insanı olmak için küreselleşmeyi iyi anlamak, küresel sorunları iyi tahlil etmek, birçok sorunun bölgesel düzeyde ele alınması gerektiğini kabul etmek ve kendi ulus devletinin iyi bir vatandaşı olmak gerektiğini söyledi. ışarısı toz duman. ABD’nin mortgage piyasasında düşük gelirlilere yüksek faizle verilen “subprime kredileri” geri dönmemeye devam ediyor! Uluslararası bankaların peş peşe zarar açıklaması ABD borsalarındaki hisse senetlerinin değerlerini düşürürken… Merrill Lynch, Citigroup gibi dev finans kurumlarının “CEO” denen tepe yöneticileri birbiri ardına istifa ediyor. ABD’de finans şirketlerinin 2007’nin 9 ayını zararla kapatması küresel piyasalar açısından bir nevi vurgun. Özellikle de ağustos ayındaki mortgage krizinin ardı sıra estirilen iyimser rüzgârlar hatırlanırsa! Avrupa borsaları da vurgundan nasibini aldı. İngilizler’in ünlü bankalarından Barclays’in hisselerinin yüzde 9 gerilemesinin ardından İngiltere borsası yüzde 1.6, Almanya borsası yüzde 2.1 düştü. Aslında, 2007 Kasımı’nda yaşananlar ağustostaki fırtınanın şirket bilançolarına yansımasından başka bir şey değil. Aynı zamanda, gelişmekte olan piyasaların küresel piyasalarla birlikte rekor üstüne rekor kırdığı günlerin sonuna gelindiğinin de habercisi! Zira: Piyasalar hedge fonlar gibi yüksek getirili fonlarla yeterince şişti! D GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Mortgage Krizi Kimi Yıkacak? Oysa, büyük fonların arazisinde hem riski azaltmak hem de yüksek getiri elde edebilmek mümkün! İş ki yatırımcı belli bir zaman aralığında beklemeyi göze alsın! Ne var ki, piyasalar yatırımcının beklemeyeceğini bilir ve fonlamaya devam eder. Ta ki, fonların arkasındaki besleme duvarı çatırdayıp çökünceye kadar. ABD Hazine Bakanlığı’nın şimdi yapmaya çalıştığı da bu zaten: Duvarın çökmesini önlemek! ABD Hazine Bakanlığı ve Citigroup, Bank of America, JP Morgan Chase gibi büyük bankalarla geçenlerde yaptığı toplantıya bakılırsa… Ağustostaki mortgage kriziyle açığa çıkan çöküntünün reel sektöre yansımaması için likidite sorununu aşmaya kararlı. Zor durumdaki mortgage varlıklarını satınalmak amacıyla 100 milyar dolarlık fon oluşturma görüşmeleri de bu kararlılığın göstergesi. Kendini “yatırımcı” olarak tanımlayan piyasa aktörlerinin iştahı da kaçmak üzere! Finans şirketlerindeki astronomik zararların bu şirketlerin ardındaki üretime dayalı sektörler üzerindeki baskısı vurgunun etkisinin daha da artacağını göstermekte! Kaldı ki, 2001’le başlayan sevindirikliğin ardında emeklilik fonları, hedge fonlar vardı. Piyasalar bu fonlarla şiştikçe getiri de artmakta, sıcak para yatırımcısının iştahı da açılmaktaydı. Dahası, konut sektöründe getirilerin yüksek olduğu ülke piyasalarında hedge fonları mortgage (tutsat) içindeki paylarını arttırmıştı. Dolayısıyla, hedge fonlarındaki dalgalanmalar başta mortgage olmak üzere yüksek getirili konut kredi piyasasını doğrudan etkileyeceği belliydi!.. Yani? Kısa vadede elde edilen yüksek getirilerin ardında artan risk oranları vardı! Ne var ki… Küresel ekonomi üzerindeki baskı sadece mortgage kredilerinin geri dönmemesinden değil!.. Likidite yaratacak kaynakların azalmasından da kaynaklanmakta. Mortgage kredilerini geri ödeyemeyenlerin ellerindeki konutları satmaya başladıkları, böylelikle piyasanın yeniden hareketlenmeye başladığı söylenmekteyse de!.. ABD yönetimi asıl kurtuluşu, gelişmekte olan ülke ekonomilerine yapacakları ihracatta görmekte!! Dış piyasalardaki vurgundan İMKB nasıl etkilenir diye meraklananlar asıl bu düğümü çözmeli! ABD’nin ihracatı arttırıcı politikalara öncelik vermesinin Türkiye’nin rekabet gücünü nasıl etkileyeceğini düşünmeli! Kısacası, bugün, yani 2007 Kasımı’nda küresel piyasalarda yaşananlar bir tesadüf değil. Türkiye gibi ülkelerde yatırımcının iştahını körükleyen açıklamalar devam ettikçe, ihracat yerine ithalatı destekleyen politikalar öncelikli oldukça vurgunun kime çarpacağı da belli. Özellikle de sermayenin kural ve sınır tanımadan nemalandığı, ülke siyasetçilerinin bu nemalanmayı hızlandırmak için halkıyla köşe kapmaca oynadığı şu dönemde! [email protected] www.turkelminibas.net utarlılık ve kararlılık bağnazlık demek değildir.” Dünyaya bakışımı, yaşama ilişkin sezgilerimi, karakterimi biçimlendiren süreçte annem ve babamdan sonra bir üçüncü kişi kim deseler, tereddütsüz Mübeccel Anam, Mübeccel Belik Kıray Hanım diye cevaplarım. Yazımızın ilk cümlesi gibi nice bilgelik ifadesi ve belirleyici bilgiyi onun ağzından duymuş, onun derslerinde öğrenmiş, kişiliğimizin olumlu gözüke(bile)n nice öğesini onun sayesinde özümlemiştim. Bilirsiniz, “Terbiyeyi anababa (aile), eğitimi okul verir” derler. Mübeccel Anam bana her iki boyuttan da özlü, kalıcı dokular kazandırmıştı. 19691973 döneminde Türkiye çölünde bir aydınlık vahası, bir devrimcilik serabı olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde 3 yıl öğrencisi, 4 yıl okul çerçevesinde yakını olma ayrıcalığını yaşamıştım. Eğitmiş, iş bulmuş, uyarmış, yol göstermiş, dert ortağımız, hatta nikah şahidimiz bile olmuştu. Hepsi kadar önemlisi, yaklaşık 35 yıldır süren bir serüvenin başlangıcında, Fransa’ya, Paris’e göçmeye yönelik verdiğimiz kararda onun büyük payı vardı. 1973’ün ilk yaz günlerinden biri olsa gerek. ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Sosyal İlimler Bölümü’ndeki bürosuna gitmiştim. 12 Mart sonrası baskılar sonucu Bölüm başkanlığı görevinden ayrılmak zorunda kalmış, yerine kendi gölgesinden korkan, Aydınlar Ocağı (Türkİslam sentezi mucitleri yatağı, o dönemde MHP ve türevlerinin ideolojik otağı) Yönetim Kurulu üyesi, daha sonra ODTÜ tarihinin en karanlık rektörü olacak, ismi gereksiz bir psikoloji profesörü (!) bölüm başkanı atanmıştı. Adamın bölümde “iktidarı” alır almaz ilk yaptığı işlerden biri, yasaklı öğrenci derneğimizin başkanı olmam sıfatıyla beni okuldan attırmak çabası oldu. Halbuki takıntılarla filanla da olsa Sosyoloji 4. (son) sınıfa geçecektim. Mübeccel Hanım, “Adam devrin adamı, mücadele edemezsin. Seni yaşatmaz. Ne yap et, kendine yurtdışında bir olanak yarat” diye uyarmıştı. Tek yurtdışı ilişkim Fransa’daydı. “Tasını tarağını topla hemen oraya git!” diyordu. “Fransa sosyoloji eğitimi açısından Batı dünyasının en açık, en zengin bilgi ve birikimine sahiptir. En iyi sentezler oradadır. Dinle laiklik, hürriyetlerle merkezcilik bir arada yaşar. Gör, öğren!” Eşim de ben de çok hevesliydik, ancak durumumuz hiç parlak değildi. “Hocam” demiştim, “oralarda olanakları çok sınırlı çocukluk arkadaşı bir öğrenci dostumdan başka kimsem yok. Burs, kredi, aile yardımı hepsi hak getire. Hiçbir gelirimiz yok... İkimiz de Fransızca bilmeyiz, Fransız kültürünü, toplumunu tanımayız. Nasıl yaşarız Fransa’da?” İri gövdesinden beklenmedik bir enerjiyle ayağa kalktı. Parmağı havada, otoriter adeta kızgın görünümlü havası, fakat olağanüstü sıcak, anacıl–şefkatli ve inandırıcı sesiyle, “Gençsin! Bu koşullarda, burada kaybedecek hiçbir şeyin yok. Git şansını dene! Devrimci mücadele dediğin budur, gerçek hayat kavgasının içinde verilir. Tutturamazsan dönersin. Bugünkü güç ve cesaretini de bir daha asla bula “T mazsın” tarzında birkaç cümleyle hem azarladı, hem güçlendirdi. Mübeccel Hanım’ın da verdiği ivmeyle, puslu yağmurlu bir 11 Eylül (1973) akşam üzeri, cepte 900 frank para ve turist pasaportuyla Paris Orly havaalanına indik. İniş o iniş... “Bir kentin, bir toplumun gelişmişliği yalnızca kuru istatistiklerdeki kişi başına GSMH ile ölçülmez. Örneğin, uzmanlaşmış mağazaların varlığı, çeşitliliği, bir toplumun geneline yaygınlığı o ülkenin gözle görülür, kanıtlanır zenginlik ölçütlerinden biridir.” Sonraki yıllarda, bırakın Paris’i Fransa’nın küçücük kasabalarında bile dolaşırken rastladığım sayısız butik, el sanatı ve ticaret tezgahı Mübeccel Hanım’ın Kent Sosyolojisi derslerinde kendine özgü doğallığı ve yalınlığı, tatlı sert edasıyla anlattığı hayat derslerini kanıtlıyordu. “Bir halkın uygarlığı, benim tarihim şöyle anlı, böyle şanlı diye böbürlenmekle, kasılmakla kotarılmaz. Kentin merkezindeki araba sayısı veya cadde genişliğiyle ölçülmez. Kentin hatta köyün bütünün asfalt olması bile yetişmez. Sokağın bakımı her yıl yapılıyor mu, köylünün evinde akarsuyu var mı? Traktör sayısı otomobil sayısından fazla mı? Sendikalı mı? Müzeye, tiyatroya gidiyor mu? Hepsinden önemlisi, köylü hastalandığında 10 dakikada yetişen cankurtaranı var mı?” Vardı hocam, vardı... Türkiye dışında yapmak zorunda kaldığımız tatillerden birinde, Garonne bölgesinin ıssız bir köşesinde geçirdiğimiz bir yaz tatilinde, 4 yaşındaki kızımın ateşi aniden yükselince İtalyan kökenli köylü evsahibimizin bir telefonuyla tam donanımlı bir ambulans ve doktor 1520 dakikada yanımızda bitivermişti. Kulaklarını çınlatmıştık, sevgili Hocam. Geçtiğimiz 8 Kasım’da 84 yaşında yitirdiğimiz eşsiz insan! On binlerce öğrenci eğittin, milyonlarca kişinin bilgi, deneyim, görgü, düşünce dağarcığına konuşmaların, kitapların, makalelerin, ders notlarınla özgün katkılarda bulundun. Gerçekleştirdiğin referans araştırmalarla nankör vatanın Türkiye’den fazla dünyada tanındın. Benim gibi çocuklarından biri, Şule Aytaç’ın Şubat 2004’te seninle ODTÜ İstanbul Mezunları Derneği dergisi “Baraka” için yaptığı söyleşide bak neler demişsin: “Türkiye’de yaşayanların en derin korkuları geçim temini..., en büyük endişeleri gelecek..., Türkiye’nin temel gündemindeki ilk mesele Laiklik... Dinin ılımlısı olmaz... 1970’lerin sonunda ve 80’lerdeki bütün dünya konjonktürünün İslam bastırmasının, dini siyasi yapıyı ittirmesinin sonuçlarını biz 2000’lerde yaşamaya başladık... Tehlikeli tarafları mahalli idareleri ve eğitimi ele almaları... Sanayileşme, şehirleşme, Aydınlanma felsefesiyle değişimleri hızlanır mı? Ummak lazım. Olabilir. Ama bunun da armut piş ağzıma düş olmayacağı açık. Bunun da mücadelesinin verilmesi lazım...” (*) Toprağın bol, ışığın gür kalsın Mübeccel Anam... (*) http://bianet.org/bianet/kategori/biamag/102831/modernlesmesurecitehditaltinda?from=bulten [email protected] Türk işadamına girişimci ödülü BERLİN (AA) Türk işadamı Ozan Taner, Almanya’da yılın en başarılı girişimcisini tespit etmek amacıyla düzenlenen “Ulusu Yüreklendirenler’’ (Mutmacher der Nation) yarışmasında, Berlin elemelerinde eyalet birincisi seçilerek takdir belgesi aldı. Taner, ortakları Wolfgang Rühl ve Niels Frandsen ile birlikte kurduğu “Moema Espresso Republic GmbH’’ adlı şirketle, Brezilya’dan kahve ithal ediyor. Brezilya’da arkadaşlarıyla 6 yıl yaşadığını, oradaki üreticilerin Avrupa’ya ham kahve ithal ettiklerini gördüklerini anlatan Taner, kendilerinin de Brezilya’da çiftçilerle anlaşarak kavrulmuş kahve ithal ettiklerini, böylelikle oradaki çiftçilerin de daha fazla kazandıklarını belirtti. Yarışmanın Almanya finalleri, Almanya’nın başkenti Berlin’de 28 Kasım’da düzenlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle