07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Erdal İnönü, aktif siyaset dönemine mücadeleci, kararlı, esprili üslubuyla damgasını vurdu C dizi 16 KASIM 2007 CUMA ALIŞILMIŞ KALIPLARA SIĞMADI Solun sıra dışı lideri rdal İnönü siyaset yaşamını SODEPSHPCHP çizgisinde sürdürdü. 10 yılı aşan aktif siyaset dönemine mücadeleci, kararlı, esprili üslubuyla damgasını vurdu. Kurultaylarda 3 kez yarıştığı Deniz Baykal’ı her seferinde yendi. Aktif siyaseti bıraktıktan sonra bir süre sade bir CHP üyesi olarak kaldı, ancak 2001 yılında “hizipçiliği” gerekçe göstererek CHP’den istifa etti. Babası İsmet İnönü de, CHP’den istifa etmişti. Deniz Baykal ile kurultay yarışları, SODEPHP birleşmesi, SHPCHP birleşmesi süreci, HEP’lileri Meclis’e sokması, Dışişleri Bakanlığı ve Süleyman Demirel’i cumhurbaşkanlığına taşıması siyasal yaşamında önemli duraklar oldu. Erdal İnönü 12 Eylül sonrasında “zor” bir karar vererek siyasete girdi. 18 Mayıs 1983 tarihinde Pembe Köşk’te düzenlediği basın toplantısında “Batılı anlamda bir sosyal demokrat parti kurulmasına katkı yapmaya karar verdiğini” açıkladı. Erdal İnönü’nün doğum günü olan 6 Haziran 1983 tarihinde de SODEP kuruldu. Ancak, Erdal İnönü’nün de aralarında bulunduğu birçok kurucu veto edildi. Kenan Evren’e göre, “İnönü bir süre mevkiini koruyacak, sonra parti esas kötü fikir sahiplerinden birine geçecekti.” Erdal İnönü, SODEP’in seçimlere katılmasına izin verilmemesini değerlendirirken şu görüşleri dile getiriyordu: “Anlaşılan sosyal demokratları toparlamak için beni siyasete çağıranlar yanlış bir seçim yapmışlar. Eğer adı benim soyadım kadar tanınmayan birisini bulsalarmış, parti seçimlere katılabilecekmiş. Yalnız o zaman Halkçı Parti’dekinden daha fazla bir toparlanma olur muydu onu bilemem. Başka bir tuhaflık da şu: Evren bir taraftan benim varlığımın partiyi hızla büyüteceğine inanıyor, öte taraftan bu varlığın parti tarafından kısa zaman E E da genel başkanlıktan uzaklaştırmasını bekliyor. Bu beklenti gerçekleşmedi. Sayın Evren cumhurbaşkanlığı dönemini tamamlayıp ayrılırken partimize bir veda ziyareti yaptığında kendisini genel başkan olarak ben karşılamıştım.” İnönü, Evren ve arkadaşlarının “soldaki fikirleri iyi anlamamaktan, toplumun gelişme özlemleri ile arada ortaya çıkan aşırılıkları birbirinden ayıramamaktan kaynaklanan gereksiz korkusuna” dikkat çekiyordu. rdal İnönü siyaset yaşamını SODEPSHPCHP çizgisinde sürdürdü. Kurultaylarda 3 kez yarıştığı Deniz Baykal’ı her seferinde yendi. Aktif siyaseti bıraktıktan sonra bir süre sade bir CHP üyesi olarak kaldı, ancak 2001 yılında “hizipçiliği” gerekçe göstererek CHP’den istifa etti. Babası İsmet İnönü de CHP’den istifa etmişti. ve tüm üyeleri SHP’ye katıldı. Bu süreçte HP’nin 25 milletvekili istifa etmiş, 2 milletvekili de ihraç edilmişti. Erdal İnönü, gerek bu birleşmede, gerekse DYP ile koalisyon hükümetinde uyum adına çok fazla ödün verdiği eleştirilerine hedef oldu. İnönü, 15 yıl sonra “SODEPHP birleşmesinin ara rejim sınırlamalarından sonra sosyal demokrasinin normalleşmesine en büyük katkıyı yapan adım olduğunu” söyleyecekti. SHP Aydın Güven Gürkan’ın genel başkanlığında yoluna devam ederken Erdal İnönü bir “dinlenme dönemi”ne girdi. Ancak daha sonra SHP’nin başına geçti. Erdal İnönü SHP’nin 1993 yılında yapılacak kurultayında aday olmayacağını açıklayarak aktif siyaseti bırakırken Murat Karayalçın partinin başına geçti. Karayalçın da, SHPCHP birleşmesi için adımlar attı, ancak bu birleşmeyi sağlamak da kolay olmadı. Birleşme sürecinde “Çatı SHP mi, CHP mi olsun” tartışmalarında İnönü, ağırlığını CHP’den yana koydu. İnönü, kurultaydan bir hafta önce SHP’lilere mesajında, “kendisine verilen SHP’nin onursal genel başkanı sıfatının artık geçerliliği kalmadığını, kullanılmaması gerektiğini” bildirdi. SHP’lilere “Parti adları konusundaki 12 Eylül yasağını kaldırdığımız zaman yapılması gereken ZORLU BİRLEŞMELER DÖNEMİ Erdal İnönü, SODEP genel başkanı olarak siyasete girdiğinde önüne gelen ilk siyasal gündem maddelerinden biri, Halkçı Parti ile birleşme konusu oldu. Bu birleşme için partisini kapatma kararı alması kolay olmadı. HP’nin 1985 yılında toplanan kurultayında Aydın Güven Gürkan genel başkan seçildi. İnönü, Gürkan’ı ziyaret ederek kutladı, birleşme isteği ortaya kondu. Ancak tartışmalar, pazarlıklar uzadı, birleşme sürecinin tamamlanması 11 ay sürdü. Erdal İnönü, bu birleşmenin “eşine az rastlanır bir demokratik başarı” olduğu kanısındaydı. HP kurultayında partinin, adı, amblemi, tüzüğü ve programı değiştirilerek SHP kuruldu; ertesi gün de SODEP kendini feshetti davranış şimdi gerçekleşecektir. O zaman SHP’lilerin küçük bir bölümü CHP adını almışlardı. Kuşkusuz bu yetersizdi. Şimdi SHP’nin büyük bölümü de CHP adını alacaktır. Herkes bir araya gelince parti içi çekişmeler yeniden başlayacak mıdır, onu bilemem. Fakat şunu bilirim ki, geçmişte CHP’nin ve SHP’nin büyük başarıları parti içi çekişmelere rağmen gerçekleşmiştir. Bundan sonra da böyle başarılara varabilmek, parti içinde bir araya gelen bütün iyi niyetli insanların ortak amacı olmalıdır” diye seslendi. İnönü’nün açıklaması SHP’lileri üzdü, CHP’lileri sevindirdi. İnönü’nün adı bu kez birleşik partiye genel başkan olarak geçiyordu. İnönü, “CHP lideri Deniz Baykal ile SHP lideri Murat Karayalçın’ın anlaşması, kendisi hiç karışmadan kurultayın seçmesi durumunda kabul edebileceğini” söyledi. Ancak, Baykal’ın adaylığı sürünce anlaşma sağlanamadı ve “Hikmet Abi” formülü üzerinde uzlaşıldı. Hikmet Çetin, CHP Genel Başkanı seçildi. Erdal Hoca büyük adamdı Erhan KARAESMEN E ERDAL İNÖNÜ Siyasette iz bıraktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Başbakan Yardımcısı, SHP’nin Onursal Genel Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü için Pembe Köşk’teki taziye kabulleri ve yayımlanan başsağlığı mesajları dün de sürdü. Hem ziyaretlerde hem de mesajlarda İnönü’nün doğallığı, dürüstlüğü ile bilime ve siyasete katkıları vurgulandı. İnönü’nün vefatı dolayısıyla Pembe Köşk’e yapılan ziyaretler ise sürdü. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Nazım Ekren ve Hayati Yazıcı ile Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu da dün Pembe Köşk’e giderek İnönü Ailesi’ne taziye ziyaretinde bulundu. Türkiye Barolar Birliği (TBB) dün bir başsağlığı mesajı yayımlayarak İnönü’nün 12 Eylül sonrası siyasetin yeniden yapılandırılmasında ve demokrasiye geçişin hızlandırılmasında önemli rolü olduğu belirtilerek şunlar kaydedildi: “Siyasetin meslek haline getirilmeden hırssız ama iddia ile yapılabileceğinin örneği Erdal İnönü’dür. Birçok özelliği ve bilim adamı kimliği ile Erdal İnönü, demokrasi tarihimizdeki saygın yerini almıştır.” KKTC Dış Basın Birliği 2. Başkanı Fevzi Tanpınar ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı, büyük devlet adamı merhum İsmet İnönü’nün oğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Başbakan Yardımcısı ve eski Dışişleri Bakanı, eski ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Erdal İnönü’nün vefatını büyük bir üzüntüyle karşıladıklarını’’ belirtti. Ulusal Bütünleşme Girişimi Grubu adına Şaban Ali Yaşaroğlu, yayımladığı mesajında Erdal İnönü’nün örnek bir devlet ve siyaset adamı, aynı zamanda üniversitede gerçekleştirmiş olduğu hizmetlerden dolayı da değerli bir öğretim görevlisi ve bilim insanı olarak hatırlanacağı belirtildi. İşadamı Sadık Çelik ise İnönü’nün siyasette hırs yerine aklı ön plana çıkardığını belirttiği mesajında “Ülkemizin çağdaşlaşma mücadelesinin onurlu savunucusu, ilkeli, namuslu, alçak gönüllü, örnek kişiliği ile gönüllerde yer tutmuş olan Erdal Bey, bundan sonra da yaşam felsefesi, anlayışı ve ilkeleri ile yaşamımızın kutupyıldızı olacak” dedi. Üç kurultaydan galip çıktı rdal Bey büyük adamdı. Laf gelişi değil, sahici büyük adamdı. Gönlü büyüktü; aklı büyüktü; vicdanı büyüktü, yurt sevgisi çok büyüktü. Bir ulusal kahraman babadan, olağanüstü yurttaşlık bilinci sahibi müstesna bir anneden doğmuş olmanın genlere yansımış üstünlüğüyle yaşadı. Özel bir insan olmanın kendisine büyük sorumluluk yüklediğinin alabildiğine bilincindeydi. O benzersiz alçakgönüllülüğü ve insan ilişkisi yumuşaklığının arkasında heybetle dikilen güçlü kişiliğiyle, bu sorumlulukları çok güzel sırtladı. Başarılı bilim adamı oldu. Örnek gösterilen bir fakülte yöneticiliği görevi yaptı. Çalkantılı bir dönemde üniversite yönetti. Bilim ve kültür kurumlarımızı idare etti. Hayatının önceki dönemlerinden gelen özel hazırlığı olmamakla birlikte, sorumluluk bilinci, Erdal İnönü’yü siyasal parti yöneticiliğine oradan da, hükümet ve devlet yöneticiliğine götürdü. Bu etkinlik alanlarındaki yaygın çeşitlilik içinde, Erdal Bey yaşam yapraklarını çevirirken, muhtemelen, en yoğun mutluluğu bilim ve eğitim sayfalarında buluyordu. Doğuştan hocaydı ve eğiticiydi. Yakın çevresi öğreticiliğinin hayranıydı. Sadece, en doğruyu ve en yeniyi, en anlaşılır biçimde öğrencilerine aktarmakla sınırlı kalmadı. Eğitim ve bilim dünyasındaki yakın çevresi için yeniliklere kanat çırpmayı sürekli özendiren bir eğitici oldu. ODTÜ’deki çok başarılı uzun hocalık ve fakülte yöneticiliği döneminde, o çok güçlü Fizik Bölümü’ndeki meslektaşlarının, genç asistanların kapılarını, yıllarca her sabah tıklatıp klasik “Günaydın, nasılsınız” sözleri yerine, “Yeni buluşlar var mı, güzel çözümler çıkıyor mu?” hitabıyla selamlamıştır. Dünya bilimsel eğitim tarihinde, bu denli motive edici bir yöneticilik üslubu sergileyen başkası olmuş mudur? Bilemiyorum. Bu çok renkli eğitsel özendiricilik anekdotunun da gösterdiği gibi Erdal Bey çok değişik ve alışılmış kalıplara hiç sığmayan bir adamdı. BEETHOVEN YORUMU Erdal Hoca ile yaşam boyu sürdürdüğümüz bu özel merak paylaşımı çerçevesindeki anlamlı bir öyküyü aktarmak isterim. ODTÜ’müzde işlerin pek de iyi gitmediği ve değişik sıkıntılarla uğraştığımız günlerde, Erdal Bey’in rektör sıfatıyla değil, daha ziyade bir ağabey, dost sıfatıyla genç hocalar ve bölüm başkanlarıyla fikir alış verişi toplantıları yaptığı olurdu. Hararetli bir toplantıdan çıkarken, beni durdurup, “Yahu, geçen gün bana ödünç verdiğin plaktaki Beethoven 7. Senfoni yorumunu pek sevmedim. Furtwaengler’inkini tercih ederim” demişti. Fazladan üç beş dakika da bu Beethoven yorumu meselesini görüşmüştük. 12 Mart’ın çamurlu postallarına ikimiz de dayanamayıp, Hoca rektörlüğü, ben de bölüm başkanlığını bırakma durumunda kaldık. Tam o dönemlerde sıkıyönetim savcılığından bana bir çağrı geldi. Gittim. Benimle ilgili bir ihbar varmış. Ama, yapılış biçimi gayri ciddi olduğu, isnat edilen olaylarla ilgili gün ve saatler birbirini tutmadığı için, savcı ihbar dosyasını kapattı. Rahatlamış biçimde odadan çıkmaya hazırlanırken, biraz daha oturmamı istedi ve sözü Erdal Bey’e getirdi. Öğrencilerin bu kadar sevgilisi oluşunun sebebini merak ediyorlardı. ODTÜ ile ilgili o çok abartılı ve yanlış “anarşi yuvası” söylentilerinin dolaştığı bir dönemde öğrenciyi kışkırtan popülist bir rektör imajı yakalayabilme peşindeydiler. Ayrıca, epeyce sayıda bir genç hoca tarafından da çok kuvvetle desteklenişinin ve sahip çıkılışının kaynaklarını da merak ediyorlardı. Örneğin, benimle sıkı fıkı oluşunun nedenlerini bilmek istiyorlardı. “Beethoven senfonileri” diye cevap verdim. Adamın yüzü, kafası, aklı karıştı. Erdal Bey’in güçlü bilim adamlığının yanı sıra çok geniş kültürlü bir aydın insan kişiliğine sahip olduğunu anlatmaya çalıştım. Savcı, beni dinlemekten vazgeçti. D eniz Baykal, SHP’de önce grup başkanvekilliği, ardından da genel sekreterlik görevlerinde bulunurken, üç kez genel başkan adayı olarak İnönü’nün karşısına çıktı. Ancak, hepsinde yarışı kaybetti. 29 Eylül 1990’daki SHP 6. Olağanüstü Kurultayı’nda İnönü ve Baykal karşı karşıya geldi. İnönü 504 oyla genel başkanlık seçimini kazandı. Baykal ise 405 oy aldı. Ancak parti içinde Baykal’ın muhalefeti bitmedi. 27 Temmuz 1991’deki olağan kurultayda İnönüBaykal bir kez daha karşı karşıya geldi. Yine İnönü kazandı. İnönü 534, Baykal 451 oy aldı. 1991 seçimlerinde SHP yüzde 20.75 oranında oy alınca Baykal, “Bu çok kötü sonuç kabul edilemez. Kurultaya gerek kalmadan yönetim istifa etmelidir” diye sesini yükseltti. 27 Ocak 1992 tarihinde bir kez daha olağanüstü kurultaya gidildi. İnönü, “Kaybedersem çekilirim” derken, Baykal, “Sıra bende” mesajı veriyordu. İnönü 516 oy ile yeniden genel başkan seçildi. Baykal, 486 oyda kaldı. Baykal SHP’den koptu ve 1992 tarihinde CHP Genel Başkanlığı’na seçildi. (Fotoğraf: Cumhuriyet Arşivi) Babası gibi CHP’den istifa etti E rdal İnönü, 15 Mart 2001 tarihinde kayıtlı olduğu CHP Beykoz İlçe Başkanlığı’na bir yazı göndererek partiden ayrıldığını bildirdi. Erdal İnönü istifa mektubunda “hizipçi hareketin çabasıyla eski yönetimin yeniden işbaşına geçmesine” tepki gösterirken şöyle diyordu: “İşte bu yönetimin olumlu ilerlemekte olan yeniden yapılanma çalışmalarını durdurması, kendi grubunun partide egemenliğini tüzüğü zorlayarak kesinleştirme çabasına girişmesi bugün duyulan huzursuzluğu doğurdu. Hizipçi bir yönetimin demokratik yarışma yoluyla değiştirilemeyeceği düşüncesi geleceğe yönelik yaygın bir karamsarlık yarattı. Böyle bir süreçle vardığımız aşamada şimdi birçok partilimiz bu umut kırıcı durumdan kurtulmak için bir şeyler yapmamı, belki yeni bir parti kurulmasına öncülük etmemi istiyor. Bu kaygıları anlıyorum. Durumun üzücü olduğunu kabul ediyorum. Paylaştığım bu rahatsızlık nedeniyle de bugün kayıtlı olduğum Beykoz İlçesi Başkanlığı’na gönderdiğim bir yazıyla CHP üyeliğinden ayrıldığımı bildirdim. Bu istifamı açıklarken, durumun düzeltilmesinin benden beklenilmemesini de söylemek zorundayım. Vatandaşlarımın izniyle ben kalan zamanımı düşünerek ve yazarak geçirmek istiyorum. Parti içindeki rahatsız edici durumu düzeltmek yönetimin elindedir. Tüm üyelerin haklarını koruyan, yapılmış haksızlıkları onaran ve yıllarca partiye ve ülkeye hizmet etmiş her kademedeki insanı kucaklayan bir yaklaşım kısa zamanda karamsarlık havasını dağıtır ve büyük seçmen kitlesinin partiye güven duymaya başlamasını sağlar. Bu yapılmazsa parti içindeki rahatsızlık sürüp gider ve seçmen katında sürekli itibar kaybına neden olur. Böyle olumsuz bir gidiş de er geç bir ya da daha çok yeni partiler doğurur. Seçmenlerimizin bir partiye, daha iyi bir seçenek bulamadıkları için istemeye istemeye oy vermeye devam edeceklerini, özledikleri partiyi oluşturmak için harekete geçmeyeceklerini sanmak yanlıştır. Demokrasinin yasal sınırları içinde her vatandaşın iyi bir yaşam için uğraşma hakkı vardır ve vatandaşlarımız bu hakkın bilincinde olduklarını geçmiş seçimlerde göstermiştir. Bu gerçekleri yönetime anlatamadığım için ben ayrılıyorum. Ama partiler bunları anlatmanın yolunu bir gün bulacaklardır ve CHP o zaman şanlı tarihine yakışan bir yeni yaşama kavuşacaktır.” Erdal İnönü de babası İsmet İnönü gibibir gün CHP’den istifa etme noktasına gelmişti... ‘DUR BAKALIM’ Biri başbakan, öbürü başbakan yardımcısı sıfatıyla önemli bir konuda Süleyman Demirel ile telefonda konuşuyorlardı. Aralarındaki konuşmaya mecburen kulak misafiri oldum. Erdal Bey, inanılmaz anlama ve durum saptama çabukluğuyla, mizah dolu kestirmeci üslubuyla, konuşmanın hâkimiydi. Karmaşık bir meseleyi de telefonda kısa zamanda çözdüler. Süleyman Bey’in yüksek sesle söylenmiş takdir ve teşekkür ifadeleri de kulağıma geliyordu. Erdal Hoca’nın telefonu kapatıp, bizim aramızdaki meseleyi görüşmek üzere bana döndüğünde, “Çabuk anlıyor, akıllı adam. Dur bakalım” dediğini hatırlıyorum. “Dur bakalım” kavramının arkasında hem umutlu, hem de belirsiz bir bekleyişin yattığı belliydi. Amerika’ya yaptığı tedavi seyahatleri arasında Türkiye’ye geldiğinde Hoca ile rastlaştık. Maalesef son görüşmemiz oldu. Orada da, “Şimdilik iyiyim, dur bakalım” demişti. O müthiş zekâsı ve gerçekçiliğiyle, sağlığıyla ilgili belirsizliğin farkındaydı. İşte, şimdi de ölüm haberi geldi. Çok sevgili rektörüm, büyük adam Erdal Hoca; seni unutmamız mümkün olmayacak. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle