07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN C olaylar ve görüşler 16 KASIM 2007 CUMA Bölgeye ve Dünyaya Sünni Bakış uudi Arabistan Kralı Abdullah’ın ülkemizi ziyareti sırasında alışıldık görüntüler tekrarlandı. Uçak filolarından oluşan son derecede kalabalık kafile, Ankara’da kafile için kapatılmış olan otelde, Vehabi görgüsüzlüğünün doruğa varmış şekilciliğinin ürünü olan, tuvaletlerin yönünü değiştirme, barın alçıpanla kaplanması vb... Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın Suudi Kralı Abdullah’a gösterdikleri ilgiyi, Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik çıkarlarıyla da açıklamanız mümkündür, taraflar arasındaki ideolojik yakınlıkla da... AKP iktidarı döneminde, özellikle Özal ile başlayan, Suudi sermayesine ayrıcalık tanınması girişimleri doruğuna varmış bulunmaktadır. Yine bilinmektedir ki, Türkiye’ye son yıllarda Arap İdeolojisi, Arap sermayesiyle birlikte ve ondan çok daha yoğun bir şekilde girmiş bulunmaktadır. Kral Abdullah’ın, Türkiye gezisi sırasında Anıt Kabir’i ziyaret etmemiş olduğunu da hatırlatalım. Suudi Krallar için Atatürk asla ziyaret edilmeyecek, kendi dünya görüşlerinin karşıtı bir liderdir. Çünkü Suudiler için laiklik küfürdür. ??? Bu Kral Abdullah’a, Türkiye Cumhuriyeti adına, Abdullah ve Erdoğan ikilisi Devlet Şeref Madalyası vermişlerdir. Kral Abdullah’a Devlet Şeref Madalyası verilmesinin resmi gerekçesi, kendisinin de Abdullah Gül’e madalya vermiş olmasıdır ve bu vesileyle kendisine bir jest yapılmıştır. Kral Abdullah’ın; kendi ideolojisini laik bir ülkede egemen kılmış, bir zamanlar Atatürk’ün oturduğu Çankaya’ya tesettürü sokmuş olan bir kişiye madalya vermesindeki gerekçeyi anlamak kolaydır. Ama resmen ancak Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine verilen madalyanın şekil şartları bile yerine getirilmeden, kendi ülkesindeki Osmanlı eserlerini yıkan, Bosna’daki Osmanlı kültür mirasını yok etmek için elinden geleni yapan bir hanedanın mensubuna böyle bir madalyanın verilmiş olmasındaki gerekçeyi, yine ideolojik yakınlıktan başka bir şekilde açıklamak pek mümkün değil gibi görünmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nın, Suudi Kralı Abdullah’ı, kaldığı Swiss Otel’in taht odasına çevrilmiş salonunda ziyaret ettikleri sırada çektirdikleri fotoğraf, bana Necmettin Erbakan’ın Kaddafi’yi çöldeki çadırında ziyaretini çağrıştırdı. O ziyarette, Abdullah Gül de, Necmettin Erbakan ile birlikteydi, kimilerinin ileri sürdüklerine göre Sayın Gül o gün çok sıkılmış ve mahcup olmuş, ama pazar günkü gazetelerin birinci sayfasında çıkan fotoğrafında beşuş çehreli bir görüntüsü ile Abdullah Gül, hiç de Kaddafi olayından mahcup olacak biri izlenimini uyandırmıyordu. ??? Birbirlerini çok iyi anlayan, birbirlerine çok yakın olan üç kişi, Türkiye’nin “lütfedip!” de buraya gelecek olan, Suudi sermayesine sağlanacak kolaylıkları görüşmüş olduklarını tahmin edebiliriz. Nitekim Kral’ın açıklamalarından da bu husus anlaşılıyor. Sevda Tepesi’nin ele alınıp, alınmadığını bilmiyoruz, ama herhalde Çankaya Tepesi’nin konuğu, değerli konuğuna Sevda Tepesi konusunda da eninde sonunda bir jest yapacaktır. Sevda Tepesi’nin üstüne oturtulacak devasa sarayın üstünde, kelimeyi tevhidli Suudi Bayrağı’nın dalgalanması, Çankaya’nın yeni konuğunu herhalde mutlu edecektir. Bunların dışında, bu üç kişi, aralarında bölge ve dünya sorunlarını da ele aldılar. Özellikle Irak konusunda her iki taraf da kaygılarını dile getirdi; ortak kaygı ise Irak’taki Amerikan varlığı değil de, İran nüfuzu idi. Tayyip Erdoğan iktidar olalı beri Türkiye, dünyaya da bölgeye de Sünni gözlükleriyle bakmayı yeğliyor. Irak’a bakış da budur ve Suudilerin tutumuyla tam bir uyum içindedir. Türkiye, iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmesinde büyük çıkarları olduğu İran’a, ABD baskısıyla uzak durmaktadır. Nitekim Türkiye, İran ile 13 Temmuz’da imzaladığı, 13 milyar dolarlık doğalgaz işletilmesini içeren mutabakat zaptını bir anlaşmaya dönüştürmek için ülkemizi ziyaret etmesi gereken İran Enerji Bakanı Perviz Fettah’ı bir türlü davet etmemektedir. Daha önce yapılması gereken ziyaret, Erdoğan’ın ABD gezisi dolayısıyla Türkiye tarafından iptal edildiği için, şimdi Ankara’dan davet yapılması gerekiyor. Ama ABD’nin Türk İran enerji anlaşmasına karşı koyması üzerine Erdoğan iktidarı bu daveti bir türlü yapmıyor. Erdoğan İktidarı’nın bölgeye ve dünyaya Sünni gözlüğüyle bakan politikası Suudilerin tavrıyla örtüşüyor, ABD’nin de çok işine geliyor. Ulusal Onurumuz Zedelendi... 10 Kasım’da, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk ulusunun onuru rencide edilmiştir. Artık yeter. Bu kadar fazla... Tarihe not düşmek için olanı biteni alt alta yazalım: Sanki günler çuvala girmiş gibi Suudi Arabistan Kralı Abdullah Türkiye’ye 10 Kasım 2007 günü davet ediliyor. Bir gün önce ya da bir gün sonra olamaz. Kralın ancak o günü boş... Kendisini protokol kuralları bir yana itilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Esenboğa Havaalanı’nda törenle karşılıyor. Hem de kralın uçağının merdivenlerinin başına kadar giderek. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana görülmemiş bir onur kırıcı davranış. İkinci bir resmi tören Çankaya Köşkü’nde yapılıyor. Atatürk’e karşı sevgi ve saygısızlığını her vesile ile ortaya koyan, din devletinin Kralı Abdullah, Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret etmiyor. Neymiş, Vehhabi geleneğinde kabir ziyareti yokmuş. Ankara’daki tüm büyükelçilikler Türk ulusuna ve Atatürk’e saygının bir göstergesi olarak bayraklarını yarıya indirirlerken, kralın Esenboğa’ya gelişinde ve gidişinde Suudi Bayrağı yarıya indirilmiyor... Neymiş, Vehhabi geleneğinde bayrak indirme geleneği yokmuş. Tüm bu densizliklere göz yumuluyor. PENCERE Suç Gül ve RTE’de Değil... izimkilerin (Gül ile RTE) Suudi Arabistan Kralı karşısındaki zavallılıklarını izleyen bir dostum telefonda dedi ki: Kahroldum... Ben bir ikilem içindeydim... Hem bugüne dek yazdıklarımda haklı çıkmanın gizli sevinci, hem aşağılanmanın tepkisi birbirine dolanmıştı... ? Türkiye artık eski Türkiye değil... İslamcılık siyasetine oturtulmuş bir ABD tasarımı ülkede başarıyla uygulandı; karşıdevrim devleti ele geçirdi... Uzun süreden beri bugünlere yatırım yapılıyordu... Sosyolog Mübeccel Kıray’ı (Beco) kaybettik... Gerçek bir bilim insanıydı... Emre Kongar, Beco’nun toplumbilimdeki yöntemini pazartesi günkü köşesinde saydam bir yaklaşımla özetledi... Kıray topluma bakarken “alan araştırmalarında uygulamacı, pozitivist, deneyselci yöntemleri ve teknikleri kullanırdı. Elde ettiği bulguları diyalektik yaklaşımla yorumlar, makro sentezlere bu biçimde ulaşırdı”. Gecekondulara, arabesk müziğe, sanayileşme girişimi Ereğli’ye bu yöntemle bakan Mübeccel Kıray, bilimsel yaklaşımıyla, Türkiye’nin bir İslamcı iktidarın eline geçebileceğini öngörmüş müydü?.. ? Türkiye’nin bugünkü ahvali artık siyasallığı aşmış, bir toplumbilim olgusuna mı dönüşmüştür?.. Artık toplum uzun yılların içten ve dıştan karşıdevrim yatırımlarıyla değişmiş, bu yolda mı kurumlaşıp örgütlenmiştir?.. İmam okulları, tarikatçılık, cemaatçilik, Kuran kurslarıyla parçalanan ‘Öğretim Birliği Devrimi’ yıkılmış, Türkiye’de toplum, laik bir devleti taşıyamayacak bir yapıya mı dönüşmüştür?.. ? Toplum değişince seçim sandığından bu değişimin çıkması kimseyi şaşırtmamalıdır... İran’da ya da Irak’ta sandıktan ne çıkabilir?.. Bir kez daha altını çizmekte yarar var... Politika artık yüzeyde kalıyor... Olay toplumbilimde odaklaşıyor... ? 1980’lerde Evren’in, bir adım ötesini göremeyen zavallı yetersizliği... Özal’ın üç adım ötesini hesaplayabilen kurnazlığı... Amerika’nın bilinçli desteğiyle bir araya gelen bu Edi ile Büdü çifti Türkiye’nin toplum yapısında gericiliği, İslamcılığı, dinciliği alabildiğine gazlamışlardır... Sonuç meydandadır... ? Suudi Kralı’nın Türkiye serüveni yüzeysel ve siyasal bir sinema da ya da tiyatro gösterisi... Gerekçesini çok daha derinde aramak gerek... Gül ile RTE’nin şartlanmışlıkları kendi suçları değil... Ne yapsınlar?.. Öyle yetiştirilmişler... Alev COŞKUN S Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; Türk milletini, bütün ulusu temsil eder. Her çağrılan yere gidemez!.. Türk milleti bu aşağılayıcı harekete layık değildir. Unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletler adına emperyalizme karşı verilen bir savaşla kuruldu. Bu devlet Suudi Krallığı gibi bir Bedevi çadırında kurulmadı!.. huzur, birlik ve beraberliği için çalışanlara, Türkiye için üstün fedakârlık ve faaliyet gösterenlere veriliyor. Devlet Şeref Madalyası Yasası’nda bu hüküm yer alıyor!.. Suudi Kralı Abdullah’a bakılıyor, bunlardan bir tanesini dahi yapmamış. Ama olsun, bugünkü siyasal iktidarın başları Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’a birer nişan veriyor ya, öyleyse biz de altta kalmayalım... Haydi Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli ve üst düzeydeki madalyası olan “Devlet Şeref Madalyası”nı verelim... Siyasal iktidar işte böyle bir karar alıyor. Ancak bunun için “Bakanlar Kurulu kararı” gerekli. O da sorulur mu? Hemen kararname hazırlanır, bakanlara kurye ile iletilir. Mademki siyasal iktidarın en üst düzeydeki iki başı istedi, hemen imzalar atılır... Öyle de yapılıyor... Hiçbir bakan, sorumlu hiçbir bürokrat, belki de korkularından; “Suudi Kralı ne gibi bir fedakârlık yaptı? Türkiye Cumhuriyeti için ne yararlılık gösterdi? Ülkenin ve ulusun bölünmez bütünlüğü ya da toplumun huzur ve birliği ve beraberliği için ne gibi bir çalışma yaptı?” sorularını sormuyor... Bütün bu yasal işlemler ivedilikle tamamlanıyor. Yeter ki kral üzülmesin. Bu yetmiyor. Peki şimdi krala bu “Devlet Şeref Madalyası” nasıl verilecek? Sayın kral Çankaya’ya gelir, bir tören düzenlenir, madalyası kendisine verilir... Hiç olur mu? Anıtkabir’e gitmeyen haşmetli koca kral! Çankaya’ya gelir bir madalya alır mı? Ayıp olmaz mı? Krala karşı saygısızlık olmaz mı? Bunun da çaresi bulunur. Madem kral Ankara’da bir otelde kalmaktadır. Hemen otelin salonundaki bar alçıpanla kapatılarak bir tören salonuna dönüştürülür. Siyasal iktidarın iki başı arka arkaya kralın bu düzenlenmiş salonuna giderler. Gördünüz mü iş bitirici iktidarımız ne çabuk çareler üretiyor?.. Salonda çekilen fotoğraf karesi gazetelerde yayımlandı. Bu fotoğraf tarihe onur kırıcı bir görüntü olarak geçecektir. Kral, Cumhurbaşkanı Abdullah Bey’i sağ yanına, Başbakan Tayyip Bey’i sol yanına oturtmuş. Arkasında kendi resmi ve sağ yanında Suudi Arabistan bayrağı var. Türk bayrağı sağa itilmiş!.. Sanki bu kabul töreni Türkiye’de değil de Riyad’da Suudi sarayında yapılıyor. Bu fotoğraf karesinde, ne Türkiye Cumhuriyeti’ni ne de Atatürk’ü simgeleyen bir olgu var. Bu fotoğraf karesi bilinmeli ki, yıllar boyu Türk ulusunun toplumsal belleğinden silinmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Türkiye’de, başkent Ankara’da bir kralın kaldığı otelde, onun dairesine gidip temenna eder mi? Türk ulusunun onurunu zedeleyici bu derece düzeysiz davranmak için ne gibi gerekçeler vardır? Bu ilişkinin altyapısında ne var? Bu sorular sonsuza dek sorulacaktır. B KILIFINA UYDURMA Kralın geliş nedeni bizim bitişik kardeşler Abdullah ve Tayyip kardeşlere birer nişan vermek. Ama kralın bu büyük jestinin altında kalmamak gerekiyor. Düşünülüyor taşınılıyor ve bu durumda krala “Devlet Şeref Madalyası” takdim edilmesi kararı alınıyor. Yasaya göre, “Devlet Şeref Madalyası”, Türkiye Cumhuriyeti’nin ölümsüzleşmesi, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun İLİŞKİNİN NEDENİ Bu sıcak ilişkinin altyapısını kimi yazarlar Abdullah Gül’ün 1983 1991 döneminde 8 yıl Cidde’de İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomi uzmanı olarak çalışmasına bağlıyorlar ve şu soruyu soruyorlar: “Acaba ayağa kadar gidiş”, o yıllara dayalı sarsılmaz bir dostluğun göstergesi mi? Ama Türkiye Cumhurbaşkanlığı makamına gelen kişi, artık eski ilişkilerinden arınmak zorundadır. Çünkü artık Türk ulusunu temsil etmektedir. Abdullah Gül’ün bugüne kadar hiçbir TC Cumhurbaşkanı’nın yapmadığı böylesi bir hatayı yapma hakkı ve lüksü yoktur. Abdullah Gül, Türk ulusundan özür dilemelidir. Kimi yazarlar da, bu “ayağa kadar gidiş”i kralın yaşlılığına bağladılar. O zaman onlar da (12 Kasım 2007) gazetelerde yayımlanan Mübarek Kral resmine baksınlar. Ankara’dan ayrılan kral Kahire’ye gitti. Kendisini, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Devlet Başkanlığı Sarayı’nda karşıladı ve birlikte görüştüler. Sayın Gül gazetelerde yayımlanan o fotoğrafa bakıp, Hüsnü Mübarek’ten ders almalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; Türk milletini, bütün ulusu temsil eder. Her çağrılan yere gidemez. Türk milleti bu aşağılayıcı harekete layık değildir. Unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletler adına emperyalizme karşı verilen bir savaşla kuruldu. Bu devlet Suudi Krallığı gibi bir bedevi çadırında kurulmadı. Türk ulusu, hem de Atatürk’ün ölüm yıldönümünde rencide edilmiştir. Böylesi onur kırıcı olaylar artık giderek bardağı dolduruyor. Yazımı Sevgili Uğur Mumcu’nun bir deyişi ile bitiriyorum: Uyan uyan Gazi Kemal Şu feleğin işine bak!.. ilan renkli asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle