07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 KASIM 2007 CUMA haberler AYDINLANMA ‘Operasyon hakkımız’ diyen CHP lideri ‘terörle mücadele için bütünsel, ulusal politika’ çağrısı yaptı Baykal’dan yeni açılım ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “terörle mücadele için çok yönlü bütünsel ulusal politika oluşturulması” çağrısı yaparken “Iraklı gençlerin Türkiye’de okuması, Türk televizyonlarının tümünün Irak’ta izlenebilmesinin sağlanması, bölgeye yönelik yayın yapılması, Ilısu Barajı’nın tamamlanması ve Ovaköy kapısının açılmasını” önerdi. Baykal, kapının açılımasının “izlenen terör politikasında bir kırılma anlamına gelmediğini, askeri mücadeleyi bütünleyen önlemler ortaya koyduğunu” belirtti. CHP lideri Baykal, düzenlediği basın toplantısında terörle mücadele için çok yönlü milli politika oluşturulması çağrılarına bugüne dek yanıt alamadıklarını kaydetti. Yeni bir terörle mücadele politikasına gereksinim olduğunun altını çizen Baykal, şunları söyledi: “Temel anlayış, kararlılık aynen sürdürülmelidir. Bu mücadelenin askeri boyutu söz konusudur; bundan vazgeçmek, bunu ihmal etmek söz konusu değildir. Önlemler buna alternatif değildir. Askeri mücadeleyi bütünleyen önlemlerdir. Terörle mücadeleyi artık sadece sınır ötesi operasyon denklemi içine yerleştirmek söz konusu değildir. Ancak bu, sınır ötesi operasyon yapma gereğini ortadan kaldıran bir tespit değildir. PKK kampları Kuzey Irak’ta olduğu sürece buna gerek vardır. Sınır ötesi operasyon uluslararası kamuoyu tarafından da yadırganmayacak, makul karşılanacak bir noktaya gelmiştir. Son olarak İtalya da ‘işbirliği gerekir’, dedi. Bu noktaya gelindikten sonra askeri operasyon yapılmaması Türkiye’yi yönetenlerin tercihi ile açıklanabilir. Askeri mücadele, sınır ötesi operasyon Türkiye’nin hakkıdır. Şartlar ortaya çıkmıştır. Bundan sonrası askeri planlama, zamanlama işidir.” Baykal, sözlerini “Gelin, bunun ötesini de düşünelim” diye sürdürürken teröre Türkiye dışından gelen desteğin kaldırılması amacına dönük önlemler üzerinde durdu. Baykal, “Hedefimiz siyasi yapılanmalar, hükümetler, devletler değildir, insanlara yönelik bir projedir. Bir siyasi müzakere, birilerini resmileştirme çabalarının dışında bunları düşünüyorum” vurgusu yaptı. Baykal, “terörü tecrit etmek için, Türkiye’nin sınırları dışındaki topluma, Iraklılara yönelik” önerilerini de şöyle sıraladı: Türkiye, Irak’ın kuzeyinden güneyine, ortasına kadar Kürt, Arap, Sünni, Şii, Türkmen bütün gençlere el uzatmalıdır. Bu gençler Türkiye üniversitelerinde okumalıdır. Irak’ın mühendisleri burada yetiştirilmelidir. Türkiye televizyonlarının tümü Irak’ın her yerinde izlenebilmelidir. Türkiye bilinçli, sistemli olarak bölgeye yönelik tercihlerini, politikalarını doğru yansıtacak sistematik, bilimsel bir yayıncılık yürütmelidir. Dicle üzerinde barajlar sistemi ve Ilısu Barajı derhal tamamlanmalıdır. Türkiye Irak’ın su ihtiyacına cevap vermek için iyi niyetli katkı yapma şansına sahip olabilir. Ovaköy kapısı açılmalıdır. Açalım, kapatmayalım, çoğaltalım. Bu önlemler alınırsa, Irak halkına yönelik iyi niyetli açılım sağlanırsa, PKK’nin Irak halkında bulacağı destek giderek azalacaktır. Baykal, “önerilerinin izlenen terör politikasında bir kırılmayla hiçbir ilgisi bulunmadığını; tarifte, hedefte bir değişiklik olmadığını” vurguladı. Baykal, “Talabani ve Barzani ile ilişkiler” konusunda yöneltilen bir soruya “Yaklaşımımız Irak halkına yönelik. Muhatabımız Irak devletidir. Elbette bunlarla Türkiye’nin teması vardır, olabilir. Ancak sorun yöneticileri ikna etmek gibi sınırlı bir hedefe indirgenmemeli. Halkı kazanma gayretine girmeliyiz. Sorumlu Irak yönetiminin de bunu iyi niyetle karşılayacağını ümit ediyorum” karşılığını verdi. EMRE KONGAR Mübeccel Kıray ve Toplumbilim C 5 ‘AFFA HAYIR’ Baykal, bir gazetecinin “Teröre sınır içinde de halk desteği var, burada ne yapılacak” sorusu üzerine, bu ifadeye karşı çıktı ve “terörün sıradanlaştırılmaması, meşrulaştırılmaması” gereği üzerinde durdu. Baykal, gündeme getirilen “silahı bırakana genişletilmiş af” önerisi konusundaki soruya da “Terörle mücadeleye zaafiyet getirilmemeli. Bu şartlar var olduğu sürece af çıkarılması terörle mücadeleyi zaafa uğratabilir. O noktada değiliz. Bir yandan şehit vereceğiz, bir yandan af konuşacağız, olmaz” karşılığını verdi. Baykal, Kenan Evren’in “Hata yaptık” sözleri anımsatıldığında da “İnsanlar sorumluluk üstlendikleri dönemde aldıkları kararlarla değerlendirilir. Daha sonra yaptıkları konuşmalar bir vicdan muhasebesi olmanın ötesinde bir anlam taşımaz” dedi. Baykal, DTP’nin federatif yapı önerisiyle ilgili soruya “Hepimiz parlamentoya girerken ettiğimiz yemine sahip çıkmalıyız. Kafalarının arkasında başka projeler olanlar bunu ortaya çıkarıyorlar” yanıtını verdi. Atatürk’ün Ermenilerle ilgili bir konuşmasındaki ‘katliam’ sözcüğü değiştirildi lerdi. Adı Mübeccel Belik Kıray’dı. ??? “Soğuk Savaş” döneminin en baskıcı yıllarında Türkiye’de Toplumbilim öğrenmek ve öğretmek, araştırma yapmak için olağanüstü güçlüklere göğüs germişti. Umudunu ve mücadele gücünü hiç yitirmemiş, bütün güçlüklerin üstesinden gelmiş, öncü araştırmalara ve kuramsal modellere imza atmış, çok değerli öğrenciler yetiştirmişti. Adını dünya ve Türk toplumbilim literatürüne altın harflerle yazdırmıştı. ??? Yaşam arkadaşı, Dr. İbrahim Kıray, namı diğer “İbo”, en yakın mücadele yoldaşıydı aynı zamanda. Kızı Emine Kıray , Osmanlı Borçları hakkındaki mükemmel kitabıyla ün yapmış bir bilim insanıdır. ??? Yaşama bakışı ve Toplumbilim yaklaşımı “Marksistdiyalektik” ilkelere göre biçimlenmişti. Çağdaş Toplumbilimin gereği olan “alan araştırmalarında” tabii ki uygulamacı, pozitivist, deneyselci yöntemleri ve teknikleri kullanırdı. Elde ettiği bulguları, diyalektik yaklaşımla yorumlar, makro sentezlere bu biçimde ulaşırdı. Türkiye’de Toplumsal Bilimler alanındaki iki eksikliği, bu sentezi ile aşmıştı: Birinci eksik , sadece “kuramsal (teorik), spekülatif düşüncede” kalıp, ortaya konan varsayımları gerçek yaşamla test etmemekti. İkinci eksik “alan araştırmalarının sonuçlarını” sadece bir fotoğraf gibi ortaya koymak ve makro bir çerçevede yorumla T ürkiye’den bir yıldız daha kaydı.Sevenleri ve arkadaşları ona “Beco” der mamaktı. Mübeccel B. Kıray işte kendi içlerinde çok yararlı ve verimli olan ama birbirleri ile ilişkilendirilmeyince eksik kalan bu iki çabayı birleştiren, bütünleştiren bir senteze sahipti. Bu sentezci yaklaşım ona, hızla değişmekte olan Türkiye gibi ülkelerde (gecekondu olgusu gibi, arabesk müzik gibi) ortaya çıkan yeni ve geçici yapılanmaların gerçekçi ve bilimsel çözümlemelerini yapmak ve bilimsel açıdan kavramsallaştırmak olanağı vermişti. Toplumbilimde, “bozuk”, “yanlış” gibi değer yargılarına yer olmadığını bilen Kıray, hızlı değişmenin ortaya çıkardığı bu yeni ve geçici olguların, aslında toplum tarafından fonksiyonel bütünlüğü sürdürmek amacıyla üretildiğini görmüş ve onlara “Tampon Kurumlar” adını vermişti. Böylece “dintarım toplumlarının” yapısıyla, “endüstrikent toplumlarının” yapısı arasında yeni bir “değişmekte olan toplum” yapısı modeli oluşturmuştu. “İdeal modeller” bağlamında, hızla gelişmekte ve değişmekte olan ülkelerin, hem tarım hem de endüstri toplumlarından farklılığı üzerine, dünya ve Türk Toplumbilim literatürüne önemli bir katkıda bulunmuştu. ??? Üniversitede benim hocam olmadı. Ama daha öğrenciyken, yaptığı alan araştırmalarına katıldım ve ondan çok şey öğrendim. Akademik çalışma yapmaya başlayınca, Toplumbilime olan katkılarının farkına vardım. Türk Toplumbilimcileri kitabımda onu inceledim. Mübeccel Belik Kıray’ı tanımış ve onunla çalışmış olmaktan mutluluk ve onur duyuyorum. TBMM’nin ‘soykırım’ gafı ANKARA (ANKA) TBMM’nin, 1915 Ermeni iddialarına karşı bir yandan büyük bir mücadele verirken diğer yandan eski Meclis zabıtlarının dilinin özleştirilmesi sırasında “kabul edilemez” bir “gaf” yaptığı ortaya çıktı. Meclis, Atatürk’ün TBMM’yi açış konuşmalarının Türkçesini sadeleştirerek yeniden kitap haline getirirken Atatürk’ün 1920 yılında yaptığı Ermenilerle ilgili bir konuşmasında söylediği “katliam” sözcüğünü “soykırım” olarak sadeleştirerek büyük bir “gaf”a imza attı. ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi tarafından kabul edilen 1915 olaylarına ilişkin sözde “Ermeni soykırım” tasarısına karşı Meclis’te bildiri yayımlanması hazırlıkları sürerken yapılan zabıt ve kitap incelemelerinde söz konusu gaf ortaya çıktı. Meclis, Atatürk’ün 19201938 yılları arasında milletvekili, Meclis başkanı ve cumhurbaşkanı sıfatıyla, tüm Meclis’in açılışı sırasında yaptığı konuşmaların dilini sadeleştirerek bir kitap halinde yayımladı. 1987 yılında, TBMM başkanlığı yapan Necmettin Karaduman’ın döneminde yayımlanan kitap, iki de baskı yaptı. Kitapta, Meclis zabıtlarından tek tek seçilen Atatürk’ün TBMM’yi açış konuşmaları günümüz Türkçesiyle yer aldı. Dönemin Meclis ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org Katliam sözcüğünün soykırım olarak değiştirilmesini eleştiren dil uzmanları, “Böylece ortaya ‘Ermenilere yönelik soykırım ifadelerini Atatürk de söylemiş’ gibi kabul edilemez bir durum çıkıyor” dediler. Başkanı Karaduman da kitaba bir önsöz yazdı. Önsözde, dönemin TBMM Başkanlık Özel Danışmanı Sedat Tüzüner tarafından konuşmaların günümüz Türkçesine çevrildiği belirtildi. ENÜZ LİTERATÜRE GİRMEMİŞTİ TBMM’nin yayımladığı kitapta, Türkiye’nin büyük hassasiyet gösterdiği 1915 Ermeni soykırımı iddiaları konusunda henüz “soykırım” kavramı ortaya atılmamış, literatüre girmemişken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun söylemediği halde söylemiş gibi gösterildiği konuşma metinlerinin yer alması tam bir şok etkisi yarattı. TBMM’nin internet sitesine de Kültür ve Sanat Komisyonu yayınları arasına kitabın tıpkıbasımı konulurken bu yapılan “gaf” fark edilmedi. Ve kitap Meclis’in resmi internet sitesinde de aynı “gaf”la yer aldı ve tüm dünyadaki araştırmacıların ilgilerine sunuldu. Kitabın 41, 42 ve 43. sayfalarında Ankara milletvekili olarak Mustafa Kemal’in 24 Nisan 1920’de yaptığı konuşmada “katliam” sözcüğü “soykırım” olarak geçiyor. Zabıtlarda Atatürk’ün “katliam” olarak kullandığı, ancak TBMM’nin yayımladığı kitaba göre “soykırım” sözcüğü şu paragraflarda yer alıyor: “İngiliz siyasi temsilcisi, İngiliz Dışişleri Bakanlığı adına hükümetimize bir nota verdi. Notada şöyle deniliyordu: Önce İtilaf devletlerine karşı başlatılmış olan, Yunanlıları da içeren eylemleri durdurunuz. İkinci olarak, Türkiye’de Ermenilere karşı yapılan soykırımından vazgeçiniz. (…)” (Syf. 41) “Ermenilere karşı böyle bir tutum yoktu ve olay doğru değildi. Ülkemiz gerçeklerini hepimiz biliyoruz. Hangi yörede Ermenilere karşı soykırım yapılmıştır ve yapılmaktadır? (…)” (Syf. 42) “İşte böylece, geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluşlar ve unsurlar ise tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin milletimiz lehine, düşüncelerinde değişiklik olmasına fırsat vermemek için H tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar. (…)” (Syf. 43) Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, bunun ciddi bir hata olduğunu, derhal düzeltilmesi gerektiğini söyledi. Metnin dilinin Türkçeleştirilmesinin son derece titiz bir çalışma gerektirdiğini belirten Prof. Dr. Akalın, “Zabıtlarda yer alan katliam sözcüğü, TDK’nin sözlüğünde kırım olarak geçer. Soykırım kavramı ise BM’nin tanımladığı bir kavramdır. Yani bir ırk, cins, din vs. mensuplarına dönük planlı ve programlı kırımdır. Ancak katliam tam tersidir ve doğrusu zabıtlar özleştirilirken kırım sözcüğünün kullanılmasıdır” dedi. Dil uzmanları da özleştirme çalışmalarının heyetlerle yapılması gerektiğini, aksi halde bunun gibi ağır sonuçlar doğurabilecek hatalar yapılabileceğini belirterek “Burada da en çarpıcı örneği ile karşı karşıyayız. Yapılan bu büyük hatayla, ortaya ‘Ermenilere yönelik soykırım ifadelerini Atatürk de söylemiş’ gibi kabul edilemez bir durum çıkıyor. Oysa Atatürk ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmadığı gibi o tarihte kullanmasına da imkân yoktu. Zira ‘soykırım’ kavramı literatüre 1948’de girdi” dediler. DTP’DEN AÇIKLAMA ‘Kamptaki kişi Kurtulan değil’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) venliğini dahi ortadan kaldıracak kaDTP, Van Milletvekili Fatma Kurtudar ağır sonuçlar doğurabilir” denillan’ın PKK kampında siyasi eğitim di. Son bir haftadır milletvekillerine aldığı yönündeki haberleri yalanlarve parti yöneticilerine yönelik iftira ve ken 9.5 yıl önce PKK kampında çebaskı kampanyasının yürütüldüğü kilen fotoğrafın Kurtulan’a ait olmaileri sürülen açıklamada partinin dığını ileri sürdü. DTP Genel MerkeTBMM’den çıkarılması amacıyla bir zi’nden yapılan açıklayerlerden düğmeye bamada, Kurtulan ile ilgili sıldığı savunuldu. haberlerin doğru olmaURTULAN dığı belirtildi. İSTİFA ETMELİ’ Kurtulan’ın PKK kampında eğitim gördüğü yönündeki haberlerin CHP Grup Başkanvetamamen düzmece bilgikili Mustafa Özyürek, lere dayandığı, içerdiği fotoğrafların gerçek oltüm bilgiler ile yüz karaduğunun ortaya çıkması sı bir iftira olduğu kaydurumunda Kurtulan’ın dedilen açıklamada, milletvekilliğinden istifa “Haberde kullanılan etmesi gerektiğini beFatma Kurtulan fotoğrafın Sayın Kurtulirtti. MHP Başkan lan’a ait olmadığını anYardımcısı Tunca Toslamak için uzman olmaya gerek yokkay, konuyla ilgili “savcıların gereğitur. Bu haberi hazırlayan, ‘gazeteci’ ni yapacağını” belirtirken BBP lidesıfatını taşıyan şahsı ve bu haberi yari Muhsin Yazıcıoğlu, Adalet Bakayımlayan medya organlarını kınıyonı’nın DTP’nin kapatılması davası ruz. Bu tür yalan haberler, can güiçin harekete geçmesini istedi. ‘K ihayet doğruya yakın bir açıklama geldi Baykal’dan! İçerideki ve Kuzey Irak’taki Kürtlere karşı seçimlerden önceki “cephe” politikası, atı alan Üsküdar’ı geçtikten, seçimlerde Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da silinip süpürüldükten sonra, değişti! Hayret! Acaba seçimlerden önce CHP’ye egemen olan söylemin mimarları ve dolayısıyla büyük iflasın sahipleri kimlerdi? CHP yönetimi, tanrı katında oturan kimselerden oluştuğu için, örgütüne, seçmenine, kamuoyuna özeleştiri anlamına gelecek herhangi bir açıklama yapmazlar! Birden politika değişir tepeden ve örgüt de millet de öğrenir! ??? Bu köşeyi izleyenler bilir: ABD’nin Irak’ı işgali ile Kuzey’de bir Kürt Devleti oluşumu resmiyet kazanmaya başladıktan sonra, hayatın Türkiye’ye nasıl bir ilkesel Kürt politikası izlemesini dayattığı konusunda, politikalara ve öngörülere yer verilmişti. Ana hatları bugün de aynıdır ve Devlet ile CHP realiteye biraz yaklaşmış görünüyor: 1) Türkiye Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti oluşumunu engelleyemez, engelleme politikası hem yanlış hem gerçekçi değildir! Ayrıca Kürtler orada zaten tarihsel süreç içinde bazen azalan, bazen de çoğalan bir özerk yapıya sahiptiler. N CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI CHP, Kürt Politikası men olan görüş, realitelerden uzaktı, devekuşu politikasıydı ve askeri cepheden de şimdi bunun özeleştirilerini duyuyoruz! Asker, bilmediği bir alanda ileri sürdüğü yanlış görüşlerle ve uygulamalarıyla Türkiye’ye zaman kaybettirmiş ve terör olgusunu tırmandıracak ortamlar yaratmıştır! 5) Biz Kürtlerle birlikte yaşıyoruz ve yaşamaya da mecburuz! Irak Kürtlerinin de dostluğunu kazanmalıyız! Onlara güven de vermeliyiz; su da elektrik de; inşalarına yardımcı olmalıyız! 6) Kürtlerin “Büyük Kürdistan” hayali olabilir! Bu tarihsel bir gelecekle ilgili sorundur, bugünkü koşullarda bu politikayı Türkiye’de terörle gerçekleştirmeye kalkışmalarına karşı, ülkemizin toprak bütünlüğünü, ülke birliğini, devletini, bayrağını sonuna kadar koruma hakkı vardır ve bu en doğal ve reel bir durumdur! Kürt rüyası, Türkiye açısından Kafdağı’nın ardında bile değildir! 2) Bugünkü yeni durum, ABD’nin desteğiyle, a) Kuzey Irak bölgesinin siyasi ve coğrafi olarak hızla biçimlenmesidir... b) Petrolü denetlemeleri nedeniyle de para darlığı çekmeyeceklerdir; Amerikalılardan da bu konuda destek göreceklerdir; c) Nitekim Kuzey Irak büyük bir şantiyeye dönüşmüştür ve Türkiye’den işadamları da önemli işler üstlenmiş durumdadır; d) Bu gelişme Kuzey Irak’ın kısa süre içinde hızla kalkınması ve cazibe merkezine dönüşmesi olgularını doğurmaktadır.. 3) Türkiye, kendi içine ve işine bakmalıdır: Diyarbakır merkezli çok yönlü ve Doğu’ya özgü bir kalkınma planı devreye sokulmalıdır. Yakın gelecekte bölgede “cazibe merkezleri” çarpışacak ve siyaset, nüfus akışları, kültür vb. ortamı buna göre yeniden şekillendirecektir! Türkiye buna hazırlık yapmalı! 4) Türkiye büyük zaman kaybetmiştir. Devlete, partilere, askeriyeye ege 7) Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yönelik bütün terör saldırılarına karşı, ülkemizin kendini savunması da çok doğaldır! Bu ülke kendi yurttaşını, malını, mülkünü, sınırını koruyamıyorsa zaten devlet olarak varlığı tartışmalıdır! Onun yerini başka güçler doldurur! 8) Türkiye, Kuzey Irak’tan gelecek her türlü saldırıya yanıt vermelidir! Kuzey Irak yönetimi, buradan kendine düşen payı da ister istemez alır; çünkü silah, savaş, operasyon pis bir iştir, ne kadar dikkatli olursanız olun masum değildir! 9) Fakat ilginç ve acı olan, AKP’nin Washinton’daki Patron’u izin vermediği için, ülkemizin bu en doğal hakkını bile koruyabilecek bir politikadan yoksun olmasıdır! İkinci acı gerçek: Kuzey Irak’ta teröre müdahalenin AKP’ye hiçbir parasal getirisi, parasal rantı olmayacağı için, sessiz sakin bir bekleyişe geçeceği ve pazarlık sürecini her zaman tercih edeceğidir. 10) Suudi Kralı’nın, oteldeki odasına çağırdığı ve iki yanına oturttuğu iki güzide evladıyla çektirdiği fotoğraf, AKP’nin siyasi ve ekonomik duruşu ve ruhu, cinsiyeti, cibilliyeti hakkında da yeterli bir kanıttır! Türkiye, içine girdiği bu zor dönemeçte her şeye gebedir! Avukatlara yönelik saldırılar arttı İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanlığı, avukatlara yönelik saldırıların son günlerde giderek arttığı uyarısında bulundu. Baro Başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Avukatlara yönelik saldırıların son zamanlarda ciddi bir biçimde arttığına tanık olmaktayız. Adil yargılamanın gerçekleşmesinde etkin bir görev yapmayı hukuk devletine olan inancın gereği sayan avukatlar, salt bu nedenle tepkiyle karşılaşabiliyorsa adaletin sağlanmasında ciddi bir sorun var demektir” ifadesine yer verildi. Avukatın sanık veya şüpheli ile özdeşleştirilmemesi gerektiğinin belirtildiği açıklamada şöyle denildi: “Yargı faaliyetinin savunma olmaksızın sonuçlanmasından adalet doğmayacağı inancı, gelişmiş toplumların ortak kabulüdür. Bu kabul, sanık için gösterilmesi muhtemel tepkilerin onun avukatına da gösterilmesini asla gerektirmeyen bir hukuk anlayışının bilinç düzeyine varması ile olasıdır. Hukuk devletini oluşturmak adına yaptığımız mücadelenin giderek kamuoyunda bir etki alanı oluşturacağı düşüncesinden vazgeçmeden, hukuk devleti olma mücadelemizi tüm saldırılara karşın yerine getirmeye devam edeceğiz.” obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle