08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Yasa tasarısının 10 saat süren görüşmeleri sırasında iktidar ve muhalefet arasında sert tartışmalar yaşandı C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 16 KASIM 2007 CUMA Meclis’te nükleer gerilim Genel kurulda nükleer santrallarla ilgili tasarının görüşmeleri sırasında muhalefet sözcüleri iktidara sert eleştiriler yöneltti. Muhalefet tasarının ülkeyi küçük nükleer santrallar mezarlığına dönüştüreceği uyarısında bulunurken, AKP’liler yoklama sırasında salonda olmayan arkadaşları adına sahte pusula gönderme girişiminde bulundular. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen nükleer santralların kurulması ve işletilmesiyle ilgili tasarının yaklaşık 10 saat süren görüşmeleri sırasında sık sık gerilim yükseldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, eleştirilerini yanıtlarken “Makarna fabrikası kurmuyoruz, nükleer enerjinin ciddiyetine göre denetim ve inceleme yapılıyor” dedi. Güler, “TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu’na da kefil olduğunu” söyledi. TBMM genel kurulunda nükleer santrallarla ilgili tasarının görüşmeleri sırasında muhalefet sözcüleri iktidara sert eleştiriler yöneltti. CHP ‘Saklı Rönesans’ sizliğin, karanlığın, işkencenin, zulmün, hurafenin, engizisyonun, köktenci dinin, kötücül ideolojinin, ama aynı zamanda her bakımdan büyük birikimin içinde yeniden, üstelik daha zenginleşerek bulmadı mı? Aydınlık orada mayalanmadı mı? Biz de öyle yapamaz mıyız? Sahtesini değil, karanlığın içindeki gerçek ışığı aramaya, hazineyi topraktan çıkarmaya yoğunlaşamaz mıyız? Bizim yeniden keşfedeceğimiz, şimdinin liberal savrukluğuna hiç benzemeyen bir şiirimiz, bir şarkımız, bir edebiyatımız, hepsini anlatan bir kavgamız vardı. Bülent Kılıç’ın Kül Sanat Yayınları’ndan çıkan kitabını, 60’lardan 80’lere uzanan edebiyatın macerasını anlatan “Saklı Rönesans”ı okurken yeniden umutlandığımı söylemek için dolandırıp duruyorum lafı. Bülent’in yoğun bir araştırmanın, çabanın ürünü olduğu besbelli kitabında anlattıkları, hayatın içinde, hayata karışan edebiyatın, şiirin serüvenidir. Şimdi farklı yerlerde dursalar, savrulup giden günlerin içinde başka başka dünyalara sığınmış olsalar da o zamanların şairleri, onların kavgaları benim bugün yeniden aradığım ışığın kaynağı, umudu, kendisidir. ??? Şiir yeniden ayağa kalkabilir mi? Hayat yeniden, asıl doğal, kendine yaraşan mecrasına, ütopyanın gösterdiği yola girebilir mi? Liberal saldırının edebiyatı hapsettiği popüler kültür dünyasıyla, politik dilin sıradan, içi boş, anlamsız günlük jargonu arasında salınıp duran şiir kendine gelecekse, saklı olanın keşfedilmesi, öfkenin, aşkın, umudun yeniden şiire sızması gerekmiyor mu? Edebiyatın liberal saldırıdan kendini kurtarması belki zordur ama imkânsız değildir. Yapılması gereken o canlı mirasa geri dönmek, gizli, saklı rönesansın peşine düşmek, onu yenilemektir. Kavgacı bir edebiyat, teslimiyet içindeki bönlüğü, kendini bir şey zanneden aptallığı alt edebilir, edecektir. Bilmem ki fazla umutlara mı kaptırıyorum kendimi... [email protected] MUHABİRİMİZİN KİTABINI BAKANA HEDİYE ETTİ CHP’li Seyhan: AKP, Rüşvetin Deşifresi’ni soruştursun Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, “Hükümetin sakladığı bir şey mi var? Kime söz verdiniz? Baskı nereden gelmektedir? Öncelik Nükleer Enerji Yasası olmalıydı. Önce santralların kurulmak istenmesi, hükümetin niyetine şüphe düşürmüştür’’ dedi. CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Genel Müdürü Osman Saim Dinç’in görevinden istifa ettikten sonra enerji alanında faaliyetleri bulunan bir şirkette görev yapması nedeniyle CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, Dinç’in aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Genel Müdür olduğu Çalık Gru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda nükleer santrallarla ilgili tasarının görüşmeleri sırasında CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, gazetemiz muhabiri Aykut Küçükkaya’nın “Rüşvetin Deşifresi” isimli kitabını kürsüden gösterdi. Seyhan, “Çok mükemmel bir kitap. Burada deniliyor ki: Bir ülkede 50 milyon dolar, o dönem Akkuyu için yapılacak nükleer santralın ilgili kanununun çıkarılması için ortada rüşvetin döndüğünü anlatıyor. Bunu anlatan sıradan insan lar değil. Aziz Ergen albay, emekli albay Erdal Sarızeybek ve dönemin kamu görevlileri de var, bunu görmezden gelemezsiniz” dedi. “O dönem AKP yoktu ama bu dönem AKP’nin bunu soruşturması için bir engel yok” diye konuşan Seyhan, “Sayın Bakan’a, bu kitap için gereğini yapmasını rica ediyorum, yapıp yapmayacağını da görmek istiyorum. Huzurlarınızda bu kitabı Sayın Bakan’a hediye ediyorum” sözlerinin ardından kitabı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e verdi. masına ilişkin kanunun 9. maddesi üzerindeki önergelerin oylanması sırasında CHP’li 20 milletvekili ayağa kalkarak yoklama yapılması talebinde bulundu. Bunun üzerine elektronik cihazla yoklama yapıldı. TBMM Başkanvekili Gülpınar, cihaza giremediği için yoklama pusulası gönderen milletvekillerinin tespitini yaptırdığı sırada bazı AKP’li milletvekillerinin salonda bulunmadığı görüldü. Kamer Genç, “Sahtekârlık yaparak sahte imzayla pusula yazıp göndermek ağır bir sonuçtur. Böyle sahtekârlık yapanın yüzüne tükürülür”derken CHP’li Kılıçdaroğlu da, “Bu parlamentoda bir sahtekârlık tescil edilmiştir. TBMM’de olmayanların yerine pusula gönderilmiştir” diyerek tepki gösterdi. bu’nda görev yaptığına dikkat çekti. CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, TAEK tarafından nükleer santral ihalesine girecek şirket ölçütlerinin belirlendiğini vurgularken “Kapalı kapılar ardında şirket ölçütleri belirlenmiş ama açıklanmıyor” dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, nükleer santrallarla ilgili kaygılar konusunda “Makarna fabrikası kurmuyoruz, nükleer enerjinin ciddiyetine uygun olarak da denetimleri yapılıyor, ölçümleri yapılıyor, bunlarla ilgili uzman geliş gidişleri oluyor. Kazmayı vurmadan önce projeler incelenecek. Vurduğumuz andan itibaren de her adım milimetrik olarak kontrol altında olacak, denetim altında olacak. Bu çocuk oyuncağı değil” açıklamasını yaptı. Genel kurulda görüşmeler sırasında sık sık gerilim yükseldi. Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç’in “Başbakan Tayyip’’ ifadesine AKP’liler sıra kapaklarına vurarak tepki gösterdi. TBMM Başkanvekili Eyüp Cenap Gülpınar da Genç’e, “Bundan sonra ben de sizi ‘sayın’ demeden çağıracağım’’ diye seslendi. CHP Sinop Milletvekili Engin Altay yaptığı konuşmada, verdikleri değişiklik önergelerinin “yeni yolsuzluklar oluşmasını önlemeyi’’ amaçladığını söyledi. Altay kendisine laf atan AKP’lilere “Dingonun ahırı mı burası?” deyince, AKP’li Özkan Öksüz “Terbiyesiz” diye bağırdı. Altay “Kim lan bana terbiyesiz diyen! Gel buraya! Sensin terbiyesiz!” karşılığını verdi. Nükleer santralların kurul Hem kırgınlık hem dostluk Güler Sabancı, ödül töreninde yaptığı konuşmada Fehriye Erdal konusundaki kırgınlıklarının devam ettiğini belirterek “Belçika hukuk sisteminde istenmeyen şeyler oldu. Ama bu tarafta dostlar da var” dedi. Önce santral sonra denetim Murat KIŞLALI ANKARA TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yeni Nükleer Yasası’nda, nükleer santral kurulumu konusunda alım garantili özel sektör, alım garantisiz özel sektör ve özel sektörkamu ortaklığı olmak üzere üç farklı hukuki yapı getiriliyor. Kurulacak nükleer santralların ve reaktörlerinin kapasitesi, santralları kuracakların taşıması gereken koşutlar, ihale süreçleri gibi önemli konular, sonradan yapılacak yönetmeliklere bırakılırken santralların denetimini yapacak kurum da nükleer santralların kurulmasından sonra oluşturulacak. TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen, “Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Yasa”daki bazı düzenlemeler şöyle: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), alım garantili nükleer santral kurup işletecek, şirketlerin karşılaması gereken ölçütleri yasa yürürlüğe girdikten sonra bir ay içinde yayımlayacak. Bunların içinde nelerin yer alacağı belli değil. Bu ölçütler, bilim adamları ve bu alanda çalışan insanların örgütlü olduğu meslek odalarının bilgisine açılmıyor. TAEK’in istediği gibi belirleyebileceği, idari denetime nasıl tabi olacağı belirsiz olan koşullar altında yabancılar da dahil her isteyen nükleer santral kurabilecek. Nükleer santralları kuruluş aşamasından itibaren denetleyecek bir kuruluş yok. Yasaya göre denetimi yapacak kuruluş oluşturulana kadar TAEK bu görevi üstlenecek. Nükleer santrallar denetleyecek kuruluş ise nükleer santrallar kurulduktan sonra oluşturulacak. mutsuzluğun belli belirsiz bir sis gibi her yeri sardığını pencerelerden, kapı aralıklarından, bulabildiği her çatlaktan sızdığını, giderek ağırlaşıp koyulaşacağı korkusunu da kendisiyle birlikte yaydığını siz de hissediyor musunuz? Yoksa bütün bu olup bitenler size şaka gibi mi geliyor? Belki de toprak testilerde saklanmış afyonlu şarapla kendinden geçip her şeyi unutmuş dervişler gibi, sisi falan boş vereceğiniz, öfkelenmeyi unutup aptal aptal sırıtacağınız diziler bulmuşsunuzdur şaşkın televizyon kanallarında. Hayatı, yalnızca kendinizi gördüğünüz bir aynanın içinden görmeye çalışıyor, aynanın sırrını hiç merak etmeden yaşayıp gidiyorsunuzdur. Ne savaşlar, ne ölümler, ne eski şiirler ve şarkılar ilgilendiriyordur sizi. ??? Aşağı yukarı yirmi yıldır parıltılı bir ortaçağda yaşadığımızı söyleyip duruyorum. Farklı bir ortaçağın içine girdiğimizi yirmi yıl kadar önce, karanlığın üzerimize kâbus gibi çöktüğü günlerde, ufukta görünen, ama gittikçe daha fazla kan akıtacak, ölenlerin, öldürülenlerin sayılarının artık onlarla değil yüzlerle, binlerle anlatılacağı savaşların henüz başlamadığı günlerde, ışıklar içinde yüzen bir Avrupa kentinde fark etmiştim. Öyle bir ortaçağın içine girmiştik ki, insanların kendilerini büyük bir aldanış içinde bulacakları kesin gibiydi. Neoliberal parıltı, janjanlı karanlık, insanlığı büyük rüyalarından, ütopyalarından koparıverdi. Göz göre göre üstümüze çullanan riyakârlık, sahtekârlık, cıvık paranın her şeyi satın alan egemenliği yeryüzünü kapladı. Gerçekte neoliberal saldırının çok daha önce, 60’lı yılların sonlarına doğru sinsice başladığını sonradan anladık. Kendi kavgamızın, kendi rönesansımızın yükseldiği yıllardı, gelen fırtınayı değil, kendi rüzgârımızı duyuyorduk yalnızca. Sonra fırtınayla birlikte parıltılı ortaçağ üstümüze çöktü. ??? Peki kurtuluş yok mudur? İnsanlık kendini ortaçağda, ses U Sabancı’ya Belçika’dan nişan BRÜKSEL (AA) Sabancı Holding Yönetim Başkanı Güler Sabancı’ya, Belçikalı Bekaert grubuyla BEKSA ortaklıklığının 20. yılını doldurması ve TürkiyeBelçika ekonomik işbirliğine yapmış olduğu katkılardan dolayı Kral II. Leopold Commander Nişanı verildi. AB temasları çerçevesinde Brüksel’de bulunan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in de katıldığı törende Sabancı’ya kraliyet nişanı, Belçika Senatosu Başkanı Armand de Decker tarafından takdim edildi. Sabancı, burada yaptığı konuşmada, “ödülden büyük gurur duyduğunu” belirterek herkese teşekkür etti. Belçika Senatosu’ndaki nişan töreninde Sabancı, “Terörist Fehriye Erdal konusundaki kırgınlığımız bir yanda duruyor, ama bu tarafta el uzatanlar, bizim hakkımızı bizimle beraber arayan dostlar var. Dolayısıyla o anlamda bugün buraya gelmek, dostlarla olmak ve onların verdiği bu ödülü kabul etmek benim için bir şereftir” dedi. Sabancı, “Belçika hukuk sisteminde istenmeyen şeyler oldu. Bizi çok üzen, kırıldığımız olaylar oldu. Burada o konudaki kırgınlığımız bir yanda duruyor, ama bu tarafta dostlar da var” dedi. ODERN KADININ BAYRAĞI Belçika Senatosu Başkanı Armand de Decker de törende yaptığı konuşmada Güler Sabancı’nın, Türkiye’de modern kadının bayrağını taşıdığını belirtti. De Decker, “Bu bayrağı verdiğiniz isimlerden biri de kişisel ve kolektif gelişimin bir kaynağı olan Sabancı Üniversitesi’dir. Bu nedenle, bu büyük başarıdan dolayı gurur duyuyor olmalısınız” diye konuştu. ‘Küresel ısınmayı durdurun’ İstanbul Haber Servisi İklim değişikliğinin yarattığı küresel tahribata karşı mücadele eden Türkiye’deki aktivistlerden oluşan Küresel Eylem Grubu (KEG), 8 Aralık Cumartesi günü tüm dünya ile aynı anda, İstanbul’da “Küresel ısınmayı durdurun” mitingi düzenleyecek. Çok sayıda siyasi parti, meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşunun desteklediği mitingde, Türkiye’nin Kyoto’yu acilen imzalaması istenecek. Mitingin kamuoyuna duyurulması amacıyla Taksim’deki Makina Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirilen basın toplantısında, KEG adına konuşan oyuncu Pelin Batu, dünyada iklim değişikliğinin yarattığı tahbiratın son örneklerini anlattı. Batu, Türkiye’nin, TBMM’de kabul ettiği son enerji yasalarıyla hem fosil yakıtlara hem nükleer endüstriye kapıları sonuna kadar açmasını eleştirerek, “Türkiye, iklim değişikliğinin etkisiyle hızla kuraklaşırken, su güvenliğimiz, çiftçimizin geleceği tehdit altındayken, hâlâ kirli kömür santrallarından, boru hatlarından ve doğalgaz anlaşmalarından vazgeçmiyor, Kyoto Protokolü’nü imzalamıyor” ifadesini kullandı. “Gezegenimize, suyumuza, Sinop’umuza, çiftçimize sahip çıkmak için 8 Aralık’ta Kadıköy’de olacağız” diyen Batu, herkesi mitinge katılmaya çağırdı. M ir kısım basın” için, Suudi Arabistan Kralı Fahd’ın, son Ankara ziyaretinde Türkiye Cumhurbaşkanı’nı ayağına çağırmış olmasının haber değeri bile olmadığı ortada. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, ülkemize gelen devlet başkanlarından kimine hava alanına ve uçağın kapısına kadar giderek hoş amedü etmesi; kimisi için bir bakanı göndermesinin nedeni de merak konusu yapılmıyor o tür medyamızda. Dolayısıyla, Kral Abdullah bin Abdülaziz el Suud’u, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük madalyası ile de onurlandırma kararının uygulanması ile başlayan ve 10 Kasım gibi, bizim için çok duyarlı bir ulusal matem gününün 68 yıldır uygulanan kurallarını altüst eden ziyaretin sergilediği manzaradan,Türk basınının önemli bir kesiminin şikâyetçi olmadığı da anlaşılıyor. Bir meslektaşımız, Suudi Arabistan Kralı’nın, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi nedeni ile doğrudan kutlama için Ankara’ya gelmek istediğinin, bu devletin yetkililerince Dışişleri Bakanlığı’na bildirildiğini, ardından da “Kralın cumhurbaşkanına bir de nişan takacağını söyleyerek, karşılığında bizim nasıl mukabele edeceğimizin sorulduğunu” yazı “B DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT yordu.Böylesine pişkinlik içinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük onur madalyasını da, koleksiyonuna eklemek isteyen kişiye, münasip bir dil ile beş yıl önce Mekke’de yıktırttığı Osmanlı mirası Ecyad Kalesi’nin yerine o çirkin iş merkeziotel karmasını yaptırmış olmaktan Türk halkının duyduğu öfkenin sürdüğü anlatılamaz mıydı? Aslında Suudi majestelerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun hem Arabistan’da, hem de Balkanlar’da yapıp bıraktığı sayısız kültür varlığını bilinçli bir şekilde yok etmiş olmasından dolayı öyle bir madalya ile onurlandırmamızın, bizim kamuoyumuz için katlanması çok güç bir olay olduğu da söylenebilirdi. Sorunu UNESCO’ya taşıdığımız da... Bosna’da Kamengrad’da, Osmanlı’nın Avrupa’da ulaştığı son merhaleyi ölümsüzleştirmek amacıyla kurulmuş medresenin savaşta gördüğü zararı onar Ecyad’ı da mı Çok Çabuk Unuttuk? mak gerekçesi ile yola çıkan Suudi yetkililer tarafından nasıl yıkılıp, yerine kişiliksiz bir mimari örneği olan Fahd Külliyesi ve camisinin oturtulmuş olmasının bilinçli bir kültür katliamı olduğunu da bir kez daha hatırlatabilirdik!.. Türkiye’nin dış politikasını saptayıp yönetenler, bunların hiçbirisini yapmadılar. Çünkü, Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da o politikayı okumak için kullandıkları gözlüklerin diyoptrileri, Atatürk döneminin saptadığı kurallardakinden çok başka. Daha açıkçası ulusal bağımsızlık ve onur anlayışını yitirmekten korkmayan ölçütler ağır basıyor bugünün Ankara’sına. Bunu da olduğu gibi söylemek yerine, sözde zekâlar çalıştırılarak, havaalanında karşılanışından otelinde kendi isteğine uyularak ziyaretine gidilişine kadar süren o yakışıksız konukseverlik için, “Kral Hazretleri”nin dostluğu ile yaş farkının ağırlı ğı gibi sudan gerekçeler ileri sürülüyor. Öylelikle, kendi ülkesinde bir cumhurbaşkanı ile başbakanın, konuk karşısında uslu ve süt dökmüş birer “ast” gibi eller diz üstünde fotoğraf çektirmelerine de bir kılıf yaratılmaya çalışılıyor. Ne kadar anlamsız bir çabadır bu? Şayet Türkiye Cumhurbaşkanı’nı ziyaret amacıyla gelecek olan devlet başkanlarının yaşları, 1950 doğumlu Cumhurbaşkanımızı geçiyor ise, Abdullah Gül bundan sonra yatağını Esenboğa’ya sersin ve konuklarını da Çankaya yerine kalacakları otellerde ağırlamayı peşin olarak karşılama programına alsın. Bu sudan gerekçeleri bir yana atarak hükümet, Suudi Kralı ile, bugünlerde başlayan hac ziyaretleri için, aşılan kota sorununa çözüm bulunup bulunmadığını niçin yanıtlamıyor? Bu yıl Türk hacılar için, 70 bin kontenjan ayrıldığı halde, ilgililerin genel seçimler nedeni ile 623 bin 643 kişinin önkayıt yaptırmasına ses çıkarmadığından tutun da, Avrupa’da çalışan Türklerden 16 bin kişiden kontenjan dışı olmalarına karşın peşin para alınmasından söz eden bir dizi söylenti yüzünden başı gerçekten ağrıyacak olanlar, kendilerini kurtarmak için devletin itibarını hiçe mi saydılar? ‘Uğur Mumcu’ değişti, ‘NATO’ kaldı BANDIRMA (Cumhuriyet) Balıkesir’in Bandırma ilçesindeki “Uğur Mumcu Caddesi’’nin adı, belediye meclisi kararıyla “Mehmetçik Caddesi’’ olarak değiştirildi. CHP Meclis Grup Sözcüsü Namık Havutça, yürütmeyi durdurma istemiyle Bursa Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açacaklarını bildirdi. Bandırma Belediye Başkanı Recep Eraydın’ın başkanlığında yapılan belediye meclisi toplantısında, Paşabayır Mahallesi’nde bulunan Uğur Mumcu Caddesi’nin adının Mehmetçik Caddesi olarak değiştirilmesi önerisi, AKP’li üyelerin oylarıyla kabul edildi. Öneri görüşüldüğü sırada caddenin adının değiştirilmesine tepki gösteren CHP’li üyelerle AKP’li üyeler arasında tartışma yaşandı. Değişikliğin ideolojik amaçlı olduğunu öne süren CHP’li Havutça şunları söyledi: “Terörü lanetle kınıyoruz. Bir isim değişikliği yapılacaksa bu başka cadde üzerinde yapılmalıydı. İlla bir isim değişikliği yapılacaksa İhsaniye Mahallesi’nde bulunan NATO Caddesi değiştirilsin. Demokrasi şehitlerine saygısı olmayan bir mecliste bundan sonra kalabilmemiz söz konusu değildir.’’ DEOLOJİK BİR YAKLAŞIM DEĞİL’ Caddenin adının ideolojik kaygılarla değiştirilmediğini savunan Eraydın ise Uğur Mumcu Caddesi’nin aynı zamanda “Soğuksu’’ ve “Eski Edincik Caddesi’’ olarak da bilindiğini belirterek şunları söyledi: “Bu karışıklığa son vermek için ülkenin içinde bulunduğu durumu da dikkate alarak şehit olan Mehmetçiklerimizin ismini yaşatmak için bu caddenin ismini ‘Mehmetçik Caddesi’ olarak değiştirdik. İdeolojik yaklaşım sergileseydik aynı mahallede bulunan ‘Ahmet Taner Kışlalı Caddesi’nin ismini de değiştirirdik.’’ ‘İ obirgit?ekolay.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle