02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] rtadoğu, yüz yılı aşkın bir süredir savaş ile barış arasında çaresizce mekik dokuyor. On dokuzuncu yüzyılda Batı’nın "süpervizörlüğü"nde Osmanlı İmparatorluğu’na karşı çekilen isyan bayrakları, ardından bölgedeki Arap aşiretlerine verilen ve asla gerçekleşmeyen "bağımsızlık vaatleri" ile girişilen Birinci Dünya Savaşı, savaş sonrasında yaşanan sömürge/yarı sömürge dönemi, yine Batı’nın himayesinde İsrail’in kurulması ve bu süreçte yaşam hakkı gasp edilen bir halkın isyanı, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile "kendi derdine düşen" Batı’nın ardında acele ile çizilmiş "hassas" sınırlar ve karmakarışık bir coğrafya bırakıp, Ortadoğu’yu kaçarcasına terk etmesi "barış"ın bir daha dönmemek üzere, bu topraklardan sürgün edilmesine neden oldu. Ve "barış" her nereye sürgün edildiyse, aradan geçen iki koca yüzyıl boyunca bir daha hiç Ortadoğu’ya uğramadı… Göstermelik çözüm önerileri, sonuç vermiyor… C S TRATEJİ 9 hayatlarına, kültürlerine bu denli işlemiş olan bir sözcük sadece söylemde kalıyor? Yanıt değil belki ama yorum oldukça açık ve net. Düpedüz bir çelişkidir bu elbette ama biliyorsunuz ki söz konusu Ortadoğu olunca "çelişkisiz" de olmuyor. Nitekim elimizde yine esaslı bir çelişki var ve bırakın çözmeye çalışmayı, anlamaya çalışmak bile bir ütopya sanki. Ama her şeye rağmen basit bir mantık yürütünce söylemler ve eylemlerin neden birbirinin tam tersi olduğuna dair küçük ipuçları yakalayabiliyorsunuz. Her şeyden önce ortada kadim husumetlerin tabiri caiz ise yıllanmış kan davalarının olduğunu biliyoruz. İşgal edilmiş topraklar; karşısındakine yaşam hakkı tanımayan yaklaşımlar; dini, mezhepsel ya da etnik farklılıklar nedeniyle her an birbirinin boğazına sarılabilecek kadar birlik duygusundan bihaber insanlar; kurtuluşu kendi içlerinde değil de hep başka bir yerlerde arayan, sözde "bağımsızlık" için başkalarından medet uman ve daha sonra gerçekleri görünce medet umdukları "başkalarına" düşman kesilenler; "stratejik" bağları nedeniyle bağlı ve bağımlı oldukları ülkeler karşısında el pençe divan duran, adeta bu ülkelerin "kölesi" haline gelen ve psikolojik bir yansıtmayla kendi halkına "köle" muamelesi yapan yönetimler; daha bağımsız ve tanınmış bir devlet olmadan, olmayan bu devlet için iktidar savaşına girişecek kadar siyasetin kirli ellerine bulaşanlar olduğu sürece bu topraklarda dahası bunlar gibi onlarca cümleyi halen ardı ardına sıralayabiliyorsak eğer "barış"ın neden bu coğrafyadan sürüldüğünü anlamak hiç de zor olmuyor… Asıl ilginç olanı ise son dönemde yukarıda sayılan sıfatlara sahip olanların neredeyse tamamının dilinden "barışı" düşürmemesi. Neredeyse rutin haline gelmiş bir "barış furyası"dır gidiyor Ortadoğu’da. Son moda ise belli aralıklarla kameraların karşısına geçip barış nutukları atmak! Suriye, kanlısı İsrail’e "barış mektubu" gönderiyor, karşı taraf "ne demek efendim ne zaman isterseniz buyurun gelin biz barışa hazırız" diyor, bizzat ABD’li eller tarafından yazılan Irak Raporu’nda ABD’ye Suriye ve İran ile barışmanın zamanı çoktan geldi deniliyor, İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas aylardır beklenen buluşmayı gerçekleştiriyorlar ve o klişe sözleri yineliyorlar: "2007 barış yılı olsun". Peki, nasıl olacak tüm bunlar? Taraflar barışın önüne "koşullar", sonuna "ama"lar getirirken, bırakın orta yolu bulmayı, barışa giden yolda bir adım dahi atmazken, "barış, barış" deyip bir yandan da savaşın alevlerine odun atarken nasıl olacak tüm bunlar? Görünen o ki, sürgündeki "barış" daha uzunca bir süre sürgünün zincirlerinden kurtulamayacak. Hele ki geçmişi savaş ile yazılmış isimlerin ağzından çıktığı sürece "barış" can çekişmeye devam edecek Ortadoğu’da. Tüm temenniler tam tersi yönde yani "barış"ın prangalarından kurtulup, bir an önce Ortadoğu’ya kesin dönüş yapması yönünde elbette ama dillerin söylediğini eller yapmazsa, eylemler ile söylemler birbirini tutmazsa "barış"tan kime ne fayda… O Ortadoğu’ya gelmeyen ‘barış’ DİLDE ‘BARIŞ’ ELDE ‘SAVAŞ’ "Barış" sürgündeyken Ortadoğu’da onlarca savaş ve iç savaş yaşandı, yüz binlerce insan yaşamını yitirdi, devletler yıkıldı, binlerce yıllık geçmişe sahip kentler taşıdıkları uygarlıklarla birlikte yerle bir oldu. Kısacası Ortadoğu bu dönemde küçük kıyametlere sahne oldu. Arapİsrail ya da İsrailFilistin Sorunu olarak adlandırılan ve daha sonraları Ortadoğu’daki çatışmaların "kalbi" olduğu fark edilince "Ortadoğu Sorunu" olarak adlandırılmaya başlanan sorun ise sürgündeki barışın her geçen gün biraz daha uzaklara gitmesine neden oldu. Oysa ki "barış" sözcüğü Ortadoğu’nun dilinden bir an bile düşmüyor. Öyle ya dilleri farklı olsa da Ortadoğu’da yaşayan insanlar birbirlerine her gün yüzlerce kez, binlerce kez "barış"la hitap ediyorlar. Yahudiler selam verirken "Şalom AleykemAleykem Şalom" yani "Barış Üzerinize Olsun" diyorlar; Araplar da farklı anlamlar içermekle birlikte yine aynı anlama da gelen "Es’selamün AleykümAleyküm Es’selam" diyorlar. Araplar aynı zamanda yine selamlama ifadesi olan "Ehlen ve Sehlen"i kullanıyorlar. Bu da "seni ehlimden yani Filistin’de soyumdan saydım ve gruplar benden sana kötülük çatışıyor... gelmez, seninle barış halindeyim" anlamına geliyor. Aynı benzerliğe bir de dinsel boyutta rastlıyoruz. İslamiyet’te "Esma’ül Hüsna" olarak adlandırılan Allah’ın 99 isminden biri olan ve yine anlamlarından biri "barış" olan "Selam"a, Yahudi inancında var olan Allah’ın 72 ismi arasında "Şalom" olarak rastlıyoruz. Daha bitmedi, çok can alıcı bir örneğimiz daha var. Türkçe’ye "Kudüs" olarak geçmiş olan üç semavi dinin de kutsal olarak saydığı Kudüs kentine Araplar "El Kuds" yani "kutsal şehir" derken, Yahudiler "Yeru Şalayim" yani Savaşlar, çatışmalar nedeniyle dünyanın en kanlı bölgesi Ortadoğu’da ‘barış’ sözcüğü anlamını yitirdiği için çokça kullanılıyor. Birbiriyle savaşan devletler ve gruplar, sık sık ‘koşullu’, ‘ama’lı barış önerileri gündeme getiriyor. "barış şehri" diyorlar. Ama gelin görün ki yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen İsrailFilistin çatışmasının düğümlendiği, savaşın kızıştığı sorunlardan biri de yine anlamı "Kutsal Barış Şehri" olan Kudüs… Ne kadar garip öyle değil mi? Nice kuşaktır kısır bir savaş döngüsünün içerisinde bulunan bu insanlar, gün içerisinde sayısız kez söyledikleri "barış" sözcüğünü sadece zikretmekle yetinmek zorunda kalıyorlar. Hatta birçoğu ömrü boyunca bu sözcüğün gerçek anlamını hiç öğrenemeden, barışı bir kez olsun dünya gözüyle göremeden çekip gidiyor bu dünyadan… SÖYLEMLER VE EYLEMLER Barış sözcüğünün, Ortadoğu ile yan yana gelince nasıl da birden bire anlamsızlaştığına dair verdiğimiz örneklerin ardından biraz da söz konusu durumun nedenlerine bakalım. Gerçekten de insan düşünmeden edemiyor, nasıl oluyor da insanların günlük
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle