22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZMO Başkanı Gökhan Günaydın: ‘Sırada toprak, su ve yoksulluk var’ A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı ve CHP Ankara Milletvekili adayı Gökhan Günaydın AKP’nin, 58. ve 59. hükümetler dönemini "Tarımdan 1,3 milyon kişi koparken, dışalımcı bir tarım sektörü oluşturuldu. Tarımdan sonra toprak ve su da elden gidecek, yoksulluk büyüyecek" diye değerlendirdi. Günaydın bu dönemde IMF ve Dünya Bankası tarafından ideolojik çerçevesi çizilen neoliberal tarım politikalarını ödünsüz uyguladığını belirterek, sürecin tamamlanması için "Üst kurulların oluşmasını sağlayarak ikili bürokrasi yaratacak, bu sürece onay verecek kadrolaşmayı yaratacak, yasaları hızla çıkartacak" bir Hükümet gerektiğini söylüyor. Günaydın, Hükümet’e gelirse AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu işlevi üstleneceğini belirterek, tarım politikalarının "istenildiği" şekilde tamamlanması durumunda ülkenin alacağı şekli şöyle çiziyor: "CargillÜlker ortaklığı gibi çok uluslu şirketler ve yandaş ortaklarıyla beraber, sözleşmeli üreticilik ve Güney Amerika türü mütevazı plantasyon sistemleri ile tüm köylünün ve üretim alanlarının kontrol altına alınması sağlanacak. Üretimle bağı kopartılmış ve ürettiğine yabancılaşmış köylü için yoksulluk sarmalı büyüyecek ve göç baskısı artacak. Göç süreci, adi suçların ve siyasal islamın yükselmesine neden olacak. Nihayetinde bu süreç, üretici ve tüketici aleyhine, çok uluslular başta olmak üzere de belli kesim özel sektörün lehine olacak." Günaydın Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı... AKP’nin tarımdaki uygulamalarını nasıl buluyorsunuz? AKP, 58. ve 59. Hükümet döneminde, neoliberal tarım politikalarını ödünsüz uyguladı. Asıl olarak, AKP’nin kendine özgü tarım politikası olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Buna karşın, amaç ve yöntemleri tanımlanmış bir politikanın uygulanmakta olduğu açık. Türkiye’de bu dönemde nasıl bir tarım politikası süreci yaşandı? Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası tarafından ideolojik çerçevesi neoliberal olarak çizildi. Tüm destekleme sisteminin ortadan kaldırılarak doğrudan gelir desteğinin yaratıldığı değişimle uygulama araçları devreye sokuldu. Çıkarılması gereken yasaların içeriği ile birlikte gösterildiği bu süreç, 2000’li yıllardan bu yana, "istikrarlı" bir şekilde sürdürülüyor. Hangi yasalardan bahsediyorsunuz? Tütün Yasası, Şeker Yasası, Tarım Satış Kooperatiflerini Yeniden Yapılandırma Yasası, Tarım Yasası, Üretici Birlikleri Yasası, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası, Tarım Ürünleri Sigortaları Yasası, Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası, Tohum Yasası bu şekilde çıkarıldı. Bu sürecin sonucunda Türkiye hangi noktaya geldi? Sonuçlar açık: hızla artan nüfusa karşın, bitkisel ve hayvansal üretim önemli alt sektörlerde geriye gitmekte, iç ticaret hadleri radikal bir şekilde tarım aleyhine dönmekte. Her yıl bir önceki yıldan daha da geriye düşen pamuk, zeytin, narenciye, fındık, mısır gibi tarımsal çıktı fiyatlarına karşılık, başta mazot olmak üzere gübre, zirai mücadele ilacı, tohum gibi girdilerin fiyatları hızla yükseldi. Türk tarımı bu yapıdan nasıl etkileniyor? Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği her yıl daha da kırılganlaşmakta, kırsal yoksulluk dayanılmaz boyutlara ulaşmakta ve köyden kente göç olgusu, "kırın boşalması" niteliğine dönüşmekte. 1986 – 2004 dönemindeki 18 yılda tarım istihdamı 8.2 milyondan 7.2 milyona düşerek 1 milyon kişi azalmış iken, 2004 – 2005 aralığında bir yılda 1.3 milyon kişi tarımdan koptu ve tarımdaki istihdam 7.2 milyondan 5.9 milyona indi. Türkiye tarım ürünlerinde dışa bağımlı bir konuma sürüklendi. Tarımdaki bu değişiklikler kimin işine geliyor? Nihai tahlilde, bu gelişmeler, IMF – Dünya Bankası ve AB’nin istemlerine uygun bir yanıt anlamı taşıyor. Başka bir deyişle tarıma uygulanan destekler kesilerek dış borç ödemeleri sorunsuz bir "dengeye" oturtulmuş, piyasa koşulları tarıma egemen kılınarak yabancı sermaye girişi sağlanmış, tarımsal KİT’lerle birlikte köylü alandan kovulmuş, tarımda çalışan nüfus azaltılmış, ülkenin tarım kapasitesi kırılarak dışalımcı bir zemin oluşturulmuştur. Dayatılan politikalar sonucu tarımda tamamlanmamış ne kaldı? Yapılmak istenenler tamamlandığında Türkiye nasıl gözükecek? Tekel’in özelleştirilmesi tamamlanacak. Alan Tekel’in sigara markaları yok edilerek tümüyle Phillip Morris, Japon Tobacco ve BAT’a terk edilecek. Şeker fabrikaları özelleştirilerek kâr edenlerin yandaşlarına devri, zarar edenlerin kapatılması sağlanacak. Alan CargillÜlker ortaklığı başta olmak üzere nişasta bazlı şeker sanayine devredilecek. Pazar üzerinden üretim alanlarının kontrolünü yapmak için hipermarket ve şirketler kullanılacak. Bu değişiklikler köylü açısından ne ifade ediyor? Hem girdi dağıtımında hem de pazarlamada çalışan çok uluslu şirketler ve yandaş ortaklarıyla beraber, sözleşmeli üreticilik ve Güney Amerika türü mütevazı plantasyon sistemleri ile tüm köylünün ve üretim alanlarının kontrol altına alınması sağlanacak. Üretimle bağı kopartlımış ve ürettiğine yabancılaşmış köylünün siyasal eğilimlerinin kontrolü ele alınacak. Amaç, ekonomik değerlendirme ile tarımın tüm katma üretiminin çokuluslu şirketler ve yerli ortaklarına terki ve kurulan ekonomik zincir içinde köylünün siyasi tercihlerinin kontrolüdür. Arkadan ne geliyor? Toprakların ve su kaynaklarının, tohum ve biyoçeşitliliğin yanlızca birer üretim faktörü olarak görülerek kuralsız ve sınırsız kullanıma açılması. Bunları henüz uygulayamadılar ama ilk adımlarını attılar. Bunları yapabilmeniz için kamuyu alandan çekmeniz lazım. Şekerde fabrikaları, tütünde Tekel’i, tohum ve damızlık hayvanda Tigem ve Tagem’i, danışmanlık ve kamu hizmetlerinin organizasyonunda tarım il ve ilçe müdürlüklerinin ortadan kaldırılması gerekecek. Toprak su kaynaklarını koruyup geliştiren Köy Hizmetleri’ni kapattılar. İller Bankası ve hatta DSİ’yi tümüyle hizmet satın alarak iş yaptıran birer taşeronlaştırma ve rant dağıtma aracı haline döndürecekler. Bu süreç sonucunda köy nüfusunun niteliği, niceliği nasıl olur? Yoksulluk sarmalı büyüyecek ve göç baskısı artacak. Çünkü bu işi sürdürmek için daha az sayıda köylü yeter. Nihayetinde bu süreç, üretici ve tüketici aleyhine, çok uluslular başta olmak üzere de belli kesim özel sektörün lehine. Ya şehirde yaşayanlar açısından? Eğitim düzeyi düşük olan köy nüfusunun kentlerde iş bulma imkanları çok düşük olduğu için, özellikle köydeki kültürel bağlardan kopunca bu kesim kent varoşlarında her türlü yozlaşma ve istismara açık hale geliyor. Sonuçta bu göç süreci, adi suçların artmasına, siyasal islamın yükselmesine ve yine yedek işgücü niteliğiyle sendikal yaşam üzerine baskı, asgari ücretlerin çok daha azına çalışmak isteyen insanların ortaya çıkmasına neden olacak. 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle