22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dünyada yoksul çiftçilerin küresel tarım politikalarına yönelik tepkileri giderek yükseliyor. Çiftçilerin felaketi: “CGIAR” GERÇEKLER IRRI araştırma sisteminde küçük çiftçilerin sorunlarını IRRI sorun etmiyor, bunun için de küçük çiftçilerin durumunu geliştirici çabalarda bulunmuyor. İkincisi, araştırmaların hiçbiri organik ya da düşük dış girdili çiftçiliği geliştirmeye yöneltilmemiş böyle çalışmaları hiç yok. Üçüncüsü, CGIAR’ın 16 merkezinde GM teknolojisine karşı açık bir tavır olmamasının yanında Washington merkezli IFPRI gibi bazı merkezler GM teknolojilerini benimsemekte ve savunabilmektedir bile. Bütün olarak değerlendirildiğinde CGIAR gıda güvenliğini tehdit edici, küçük çiftçileri çiftçilikten koparıcı, şirket tarımcılığını kollayıp geliştirici bir işlev gördüğü açıktır. Başka bir deyişle sadece şirket tarımcılığından yana çubuğu bükmesi, bilime karşı güven zedelenmesine neden olduğundan verdiği zarar iki ile çarpılmalıdır. Evet, CGIAR’ın işlevi bu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın basın açıklamasına göre CGIAR’a üye olan 59. ülke de, Türkiye. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, "Türkiye’nin, küresel gelişmelerin takip edilmesi, materyal değişimi ve geliştirilen teknolojilerin transferinde önemli avantaj sağlanacağı belirtilmektedir. Yine açıklamada, bakanlık Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü’nün (TAGEM), çevre, tarım, orman ve balıkçılık alanlarına dayalı bilimsel araştırma ve bu araştırmalara dayalı faaliyetler yürütmeyi, gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun azaltılması, sürdürebilir gıda güvenliğinin sağlanmasını hedefleyen CGIAR’a üyelik için 1992 yılında girişimde bulunduğunu bu güne kadar sonuç alınamadığını, 21 Temmuz tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’yla CGIAR üyeliğine onayın verildiğine yer verilmiş, CGIAR’ın hesabına 500 bin dolarlık aidatın aktarılmasıyla da üyelik aktif hale gelmiş." Deniliyor. Bir süredir TAGEM’in kapatılacağı söylentileri ortada dolaşmaktadır. TAGEM’in elinde bulunan bitkisel ve hayvansal gen kaynaklarımıza yer arandığı da bilinmektedir. Ulusal TAGEM’in görevi 21 Temmuz tarihli Bakanlar Kararı ile CGIAR’a "ihale" edilmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor. İhalenin, ilk taksiti olarak da 500 bin dolar aidat ödenmiş bile. Burada ülke tarımının böylesi bir çokuluslu tarım ve gıda şirketlerinden yana büken CGIAR’a üyeliğin olumsuzluğu elbette tartışılmalıdır. Ama Çokuluslu tarım ve gıda şirketlerinden yana bir politikayla çalıştığı için CGIAR’a verilen bu para dolaylı olarak söz konusu şirketlere verilmiş bir para olarak görülmelidir. Çünkü CGIAR şirketlerin çıkarına çalışan onların yararına araştırmalarını programlayan bir kuruluştur. Bizim gibi güdümledikleri ülkelere para vermesi gerekenlere biz niye üste para verdik/veriyoruz bunu anlamış değiliz. Bundan da önemlisi TAGEM’in elinde biri Ankara diğeri İzmir’de olan iki gen kaynağı bankası var. Bu her iki bankada da 56 bin adet civarında bitkisel ve hayvansal (meyvesebze v.d) gen kaynaklarımız var. Eğer bu gen kaynaklarımız materyal değişimi adı altında CGIAR’a verilecek olursa işte o zaman bunu verecekler her kim ve hangi iktidar olursa olsun onları hainlikle itham etmek bile hafif kalır. Ayrıca bilinmelidir, onlara hain demenin bugün de, ilerde de, bir faydası olmayacaktır. Bitkisel ve hayvansal gen kaynaklarımıza bugünden sahip çıkmayanlar da ilerde en azından vatansever sayılmayacaklardır. Abdullah AYSU (Türkiye Tarımcılar Vakfı Başkanı) T arımsal üretime sadece IMF, DB ve AB OTP yöne vermez. Onlar için çalışan bazı kuruluşlar en az onlar kadar etkili bir işlev görürler. Tarımsal üretimin, üretim tarzına yön veren hatta belirleyen diyebileceğimiz kuruluşların başında Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Merkezleri yer almaktadır. Uluslararası Tarımsal Araştırma Merkezleri 13’ü gelişme yolundaki ülkelerde (GYÜ) olmak üzere 16 merkezdir. Bu merkezler, Washington merkezli Uluslararası Tarımsal Araştırma İçin Danışma Grubu (Consultative Group for International Agricultural Research CGIAR) tarafından koordine edilmektedir. 1999’da CGIAR ve onun 16 merkezinin bütçesi 349 milyon ABD dolarıydı. Yine aynı tarihteki verilere göre; bu ağ 8.600 kişiyi istihdam ediyordu. Paranınbütçenin kaynağı ise, 58 hükümet, özel vakıflar, uluslararası ve bölgesel ajanslar. Ortak sponsorluklarını da, Dünya Bankası, FAO ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı yapmaktadır. CGIAR birkaç Latin Amerika ülkesi dışında İngilizce konuşan ülkelerde faaliyet gösteriyor. Yalnızca Fransızca konuşulan Fildişi Sahili’nde bir pirinç enstitüsü var. Bu da Fransız hükümetinin yılda 175 milyon ABD doları civarında para ayırarak sürdürdüğü CIRAD( Centre de cooperation internationale en recherche agronomigue et developpement) kendi tarımsal ağı bulunmaktadır. Bu enstitü ile diğer enstitüler arasında fikir paylaşımı var ama onlardan bağımsız çalışmaktadır. Söz konusu merkezler 1960–1970 yıllarda gelişen ülkelerde gıda miktarını ve kalitesini arttırma amaçlı kurulmuş olan kuruluşlardır. Yaptıkları harcama ise tarımsal araştırmaya giden küresel harcamaların yüzde 4’ünden azını oluşturmaktadır. Ama bütçelerinden daha büyük nüfuza sahip olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir ve koydukları standartlar genel kabul görür. IARC’ler, ulusal bilimcileri eğitir, araştırma programları yaparlar. Uluslararası ağları, yayınları ve prestijleri aracılığıyla da, tarım bilimin hâkim kavram, değer ile yöntemlerini yayar ve pekiştirirler. Bu özellikleri ile tarımsal sistemlerin (üretim tarzlarının) eğiterek yön vericileridirler. Bu merkezlerin birkaçı, 1960’ların Yeşil Devrimi’nin, yani yüksek verimli pirinç ve buğday türlerinin geliştirilmesinin başını çektiler. 1990’lardaki söylemlerine bakıldığında odak noktalarını "öncü bilim aracılığıyla yoksulluğu azaltmak" diye ifade etmektedirler. Ama uygulamaları ile söylemleri çok farklı olduğu kanısı da yaygın bir görüş olarak orta yerde durmaktadır. Bunun en bariz örneği ve eleştiri konusu; şimdilerde yoğunlaştıkları çalışma konularının genetik manipülasyon olduğu bunun da küçük çiftçiliği ortadan kaldırıcı işlev gördüğü kanısıdır. Başka bir deyişle, çiftçiliği ortadan kaldıran şirket tarımcılığının oluşmasını sağlayan değirmene su taşıma çabası içinde olduğudur. Bu durum merkezlerin söylemleri ile uygulamaları –sürdürdükleri şirket yanlısı politikalarıarasında büyük bir açı farkı olduğu kuşkusunu vermektedir. Ayrıca, 1960’ların yüksek teknolojili Yeşil Devrimi’nin küçük çiftçilerden çok büyük çiftçilere yaradığı ve yardım ettiği ve yoksulluğu azaltmadığı bilinmektedir. Geriye dönük sürece bakıldığında araştırmaların yoksulların ürünleri olan baklagil ve kaba hububattan çok zenginlerin gıdası olan pirince yoğunlaştığı görülmektedir. Yine bazı araştırma merkezlerinin GM teknolojisinden yana istekli olması araştırma enstitüleri için yeni soru işareti ile kuşku nedenleridir. Merkezlerin görüşleri ise; ¦ Daha üretken bir tarımda iş yaratarak topraksız işçilere de faydalı olduğu, ¦ Birçok çiftlik işçisi ile çiftçilerin yeni türleri benimsemesi nedeniyle daha elverişli bölgelere göç ettiği, ¦ Gelişen ülkelerde tarımsal araştırmanın en büyük faydalarından birinin, daha verimli ekin üretimiyle sağlanan ucuz gıda olduğu, ¦ Gelirlerinin çoğunu gıdaya harcamakta oldukları için, özellikle yoksulların yararına olduğu, ¦ Kır yoksulları, farklı farklı "yoksulluktan çıkış yolları" aramaktadır ve araştırmalar, bu insanlara bir çıkar yol bulmakta yardım ettiği, ¦ Birçok hanede, tarımsal üretimi yüklenen kadınlar, temel gıda maddeleri üretimindeki yeniliklerden ve emek tasarrufu sağlayan gençlerden faydalandığı, ¦ Birçok araştırma kurumu, asıl olarak yoksulların yetiştirdiği ve tükettiği ekinlere öncelik vermiş ve çok sayıda yoksulun yaşadığı bölgeleri kalkındırmayı hedeflediği savlarını başarılarının ölçütleri olarak göstermektedirler. Ama deneye dayalı kanıtlar, bu araştırmaların, yoksulluğu azaltmada her zaman başarılı olmadığını göstermektedir. Tarımsal araştırmaların uyguladığı yöntem ve yöneldiği hedef ortak paydada buluşamamıştır. Çünkü yoksulluğa odaklı olduğu söylenen araştırmaların gerçekte varsılların çıkarına hizmet ettiği ayan beyan ortaya çıkmıştır. Yoksulluğu gidermeyi hedefleyen bu araştırmaların getirdiği faydalardan yoksulların adil pay almadığını ve bunlardan sağlanan faydanın aslında zenginlere gittiği iddia ediliyor. İDDİALAR 1960’larda Manila merkezli Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü (İnternational Rice Research InstituteIRRI) yeni pirinç türleri üzerine çalışmalar yapmış. IRRI’nin iddiası pirinç ve diğer ürünlerde yapılan iyileştirmeler sayesinde yoksul tüketiciler için fiyatları önemli ölçüde düşürdüğünü ve binlerce hektarlık ormanı tarlaya dönüştürmekten kurtardığını ve yetersiz beslenen çocukların sayısını azalttığı iddiasında bulunmaktadır. Ama Filipinlerde yaşayanlar ise; IRRI’yı "Filipinler’deki pirinç ekicilerinin felaketi" görüyor. "IRRI’nın pirinç yetiştirmek için kullandığı pahalı kimyasal ve böcek öldürücü girdileri toprağı bozmuş ve çiftçilerin geçimlerini mahvetmiştir." Filipinliler bu iddialarını, Filipin Pirinç Araştırma Enstitüsü’nün, 54 ilin 48’inde toprakların verimliliğini kaybettiği bulgusuna dayandırmaktadır. Ayrıca IRRI’nin 1983–1999 yıllarına ait Yıllık Raporlarında CibaGeigy, Monsanto, Shell ve Union Carbide gibi kimya şirketlerinden bağışlar aldığı yer almaktadır. IRRI bütün denemelerini kimyasal gübrelerin kullanılması varsayımı üzerine kurgulamış, organik üretim tarzı IRRI’nin programında yer almazken Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)teknolojisi benimsenebiliyor. Bu tercihleri nedeniyle organik üretim tarzının geliştirilmesi doğrultusunda araştırma ve çabaları da bulunmuyor. 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle