27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kaplumbağalar’dan yüksek fırınlar’a Fakir Baykurt’ta özgür imgelem Anadolu halk kültürü içinde varlığını sürdüren seküler yaşam, Fakir Baykurt romanlarında Irazca’yla, Uluguş’la, Elif’le modern yaşam içinde yeniden doğar. ALPER AKÇAM öy Enstitüsü çıkışlı yazarların yapıtlarını “Köy Romanı” yaftasıyla değersizleştirmek isteyenler de, onları savunmaya çalışırken halkın dertlerini, sıkıntılarını yazdıklarını söyleyerek ve dolaylı olarak da olsa “kaba toplumcu gerçekçi” bir kategoride buyurulmuş edebiyat yaptıklarını savlayanlar da o yapıtlardaki Mihail Bahtin tarafından Rönesans kapı açıcısı Rabelais romanı ve Dostoyevski çoksesliliğinin temeli olarak işaret edilen “grotesk” gücü göremedi. Fakir Baykurt örneğiyle farklı bir bakış açısının, onlardaki dil ve kültür zenginliğini nasıl bulabileceğini yakalamaya çalışalım. K BAYKURT’UN KAHRAMANLARI Baykurt’un yapıtlarında, Mihail Bahtin’in Rönesans kültürünün özü olarak gördüğü ve çoksesli roman türü için de kaynak gösterdiği “grotesk halk kültürü” öğeleri çok yoğun yer alır. Olgunluk dönemini yaşadığı Almanya yıllarında yazdığı metinlerde, bu grotesk, çağdaş özellik ve kimliklerle zenginleşir; Bahtin’in çoksesli roman tanımına uyan biçemsel yenilikler kazanır. Bahtin’in AvrupaAsya kültürleri içinde tanımını yaptığı, Ortaçağ karanlığına karşı direnmiş halk kültürünü temsil eden karnavalcı tutum, Octavio Paz’ın Latin Amerika kültürü içinde tanımladığı Fiesta geleneği ile örtüşür. “Fiesta gerçek bir yeniden yaratılıştır (...) Seyirci ile oyuncu, yönetici ile yönetilenler arasındaki sınır kuleleri kalkar. Fiesta’ya herkes katılır ve bırakır kendini onun sarıp sarmalayan akışına... (Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 5557). Köy Enstitüsü çıkışlı yazarların yapıtlarında, içerikte grotesk halk kültürüne ait çoğul söylemin neredeyse başat öğe olması yanında, yine birçok araştırmacı tarafından çok sesli romanın önemli elemanları sayılan, heteroglossia’nın (farklı seslerin) varlığı, diyalogcu biçem, parodi, ironi gibi dolaylı anlatım yöntemlerinin zenginliği de kolaylıkla görülebilir. Bahtin, Rabelais ve Dünyası adlı yapıtının girişinde şöyle diyor: “Bu kitapta o denli üzerinde durulan ‘grotesk gerçekçilik’, 1930’larda toplumcu gerçekçiliği tanımlamak için kullanılan kategorilerle taban tabana zıtlık gösterir” (Rabelais ve Dünyası, s. 20). Kaplumbağalar’da, Kır Abbas, kasabaya gitmiş, bozkırdan yarattıkları bağları için kaymakam yerine bakan tahrirat kâtibiyle görüşmüş, onun iste ği üzerine de olup biteni özetleyen bir dilekçe yazmıştır. Köye döndüğünde merak içinde sonucu bekleyen köylülere oyun oynayarak olanları anlatır. Kimi tahrirat kâtibi olur, kimi arzuhalci, kimi kapıdaki jandarma; onların davranışlarını, bakışlarını, konuşmalarını canlandırır. Yüksek Fırınlar’da, Türkiye’den Almanya’ya yeni gelmiş, Türkmen giysileri içindeki saçı örüklü, kısa boylu Elif ile konuk olduğu evin sahibi, saçları bigudili, yüzü boya içindeki Tante Adelheid karşılaşır. İkisi de düşüp bayılır. Elif, bigudili, boyalı Alman kadını şeytan sanmış; Alman da Elif’i, alt kata konuk gelmiş çok merak ettiği Türk gelini yemiş, şimdi de kendisini yemeye gelmiş bir köstebek gibi görmüştür. Kaplumbağalar’da Rabelais’ın da ana öğelerinden pazar ve sokak dili, sansürsüz cinsellik, lakap kullanımı daha ilk bakışta kendini gösterir. Tozak köyüne gelmiş kil satıcısı, “kilin eyisi” diye bağırırken heceler üzerinde vurgu oyunu yapar. Sonuçta köy sokaklarında, “eyi sikilin” diye bağırarak gezen bir ses dolanır; Anadolu insanını inanç istismarcılarının korku politikalarına sürüklemek isteyenlere inat. Kel Bektaş, çocuğu olmayan Kaymak Muharrem’e öğüt vermektedir: “Bak Muharrem, bu senin suçundur! Bak beni dinle kardaşım, sana bir akıl vereyim, bin tekkeden, yatırdan iyidir! Bir dene, gör! Doktorlar ne ki? (...) Akşam benim ceketi götür, avradın Keziban’ın üstüne örtüver. İstersen o gece kendin bir halt etme, senin karı kesin gebe kalır! Çünkü ceketimize kadar sinmiştir bizim olmaz olası dirayetimiz!” (Kaplumbağalar, s. 80). Rabelais’ın ana özelliklerinden şenlik sofraları, yiyip içme, cinsellik üzerine kurulu söylemler her iki romanda da sıkça yer alır. Baykurt da diğer Köy Enstitülü yazarlar ve grotesk halk kültürü üzerine yapılanmış Rabelais’ta olduğu gibi yoğun bir takma ad, lakap kullanımı ile biçemini işler. Kaplumbağalar’da Kır Abbas, Kel Bektaş, Çil Keziban, Pat Ali, Kaymak Muharrem, kahraman ve karakterlerin adlarıdır. Bu adlar zaman zaman grotesk öğelerle, dışkı ve sidiğin kullanıldığı tamlamalarla başka bir boyuta geçer: “osuruğu cinli”, “kır domuz”, “sidikli Senem”, “boklu Cennet”, “Güssün kancık”. Kimi zaman da halk kültürünün özgün biçimlerinden parodik manilere dönüşür: “Gıı Hörü/ yorgan yandı yörü”, “Hişt, adı Musa/ boyu kısa”. Yüksek Fırınlar’da takma ad kullanımı azalmakla birlikte klasizm ve romantizmin bireyciliği karşısında çoğulcu, genele yakın düşen halk tarzı söylem ağır basar. Adlarda nitelikler, yöresel kimlikler önde gelir. Koca İbrahim, Buldanlı, sendikacı, hafız, oma gibi… Baykurt’un Kaplumbağalar’da, romanın başkahramanı olarak eğitmen Rıza yerine köyün delisi sayılan Kır Abbas’ı kurgulaması, metnin temelinde deliliğin, beden atıklarının, tuhaflıkların birliğinin, sıcak temasın öne çıkmış olması, onun şenlikçi, karnavalcı tutumunun çok açık bir göstergesidir. Bazılarının sandığı gibi bir dayatmacı, “Aydınlatmacı” anlayış değildir metne egemen olan. DEĞİŞİMCİ GÜÇ Burada Köy Enstitüleri ve kurucusu Baba Tonguç’un kültüre bakışı üzerine bir ayrıntıya parmak basmak istiyorum. Köy Enstitüleri’nde cumartesi şenlikleri için İsmail Hakkı Tonguç’un da özellikle üzerinde durduğu ve çoğunlukla yeğlenen doğaçlama oyunlar (seyirlik köylü oyunlarını andırır bir biçemle herkesin birlikte olduğu, oyuncuyla izleyicinin birbirinden ayrılmadığı) ile tiyatro arasındaki fark, enstitülerde izlenen kültür politikaları hakkında farklı anlamlar da üretir. Tonguç, halk kültürünün yenileşmeci, değişimci gücünün ayrımındadır... Pulur Köy Enstitüsü’nde eğlence ve gösteri için bir sahne hazırlanmakta olduğunu duyunca küplere biner. “Gerçekten de orada öğrenciler masaları birleştirmişler, bir sahne hazırlamaya çalışıyorlardı. Çok kızdığı anlaşılan Tonguç, Müdür’e ve öğretmenlere sertçe çıkıştı; enstitülerde oyunların, toplantıların ortada, herkesin eşit durumda izleyebileceği bir ortamda yapılmasını kaç kez yazmış, söylemişti. Konuklarla öğretmenlerin önde, öğrencilerin arkada oturduğu >> 28 14 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle