15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lucıa puenzo’dan “Wakolda” Her şey kusursuz ırk içindi! Tek amacı vardı, ırkın ve genlerin saf kalması. Verdiği tüm acımasız savaşın en can alıcı yanı da işte buydu; ya Ari ırk korunacak ya da ırklar birbirine karışacaktı... Lucía Puenzo’nun “Wakolda”sını okurken “Ölüm Meleği”nin faşizmine bir kez daha öfkelenmemek mümkün değil. kısadır, sanki doktorun araştırmalarına örnek olsun diye yaratılmıştır, görünen o ki bu kız bünyesinde Ari genler taşıyordur. Burada da tarihe dönersek Mengele’nin cüce deneyleri karşımıza çıkıyor. Hatta sadece cüce deneyleriyle 2 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulduğu arşivlerde yer alıyor. Romanda küçük kız Lilith’ten cinsel olarak etkilenen sapkın bir adam da görüyoruz. Aralarındaki karanlık ilişki tüm kitap boyunca “kızın garip tutkusu” olarak da gözümüze çarpıyor. Adam ise karşılaşmalarının neredeyse Nietzsche’nin de dediği gibi kutsal bir rastlantı sonucu olduğuna inanıyor. “Aşk, suç ortağı olmadan hayata geçirilemeyen yasadışı bir işti” ve Lilith bu işin, o evde farkına ilk varan ve susandı. Hatta tarafıydı... AJANLAR PEŞİNDE Jose, takip edildiğini biliyordu. Tanınmaktan korkuyordu, cebinde her ihtimale karşı ölümüne kendi elleriyle karar vermek için siyanür taşıyordu. Gazeteler bile MOSSAD’ın onun peşinde olduğunu yazıyordu. Giderek bir efsaneye dönüşüyor ve bundan garip bir haz alıyordu. Ama hiçbir yere gidemezdi. Lilith’in annesi ikizlere hamileydi ve bu da onun özel ilgi alanlarından biriydi. O, bebeklerin peşindeydi. Aşağı ırklardan insanlarla normal bir sohbet yürütmek onun için hiç de kolay değildi ama amacı için bunu yapacaktı ve tıpkı arkadaşlarının “Albino Cücesi” diye dalga geçmelerinden usanan ve boyunun uzamasını isteyen Lilith gibi hamile annesi de kendini onun ellerine güvenle teslim etti. Her şey toplama kampında kısırlaştırılan Nora Eldoc onu bulana kadar gayet yolunda gidiyordu. İlk bakışta karışık gelebilir ancak bir aksiyon filmi izler gibi okuyacaksınız bu romanı. Öyle ki tek bir sahnesini kaçırmamanız gerektiğini daha ilk sayfalardan anlayacaksınız. Kaya kadar güçlü 12 yaşındaki maceraperest kızın iç dünyası, tanışmak zorunda olduğumuz Arjantinli babası, sanki uzaktan her şeyin farkında olan Alman annesi, kardan kapalı yollar, tuhaf, sıcakkanlı komşular, sarı saçların, beyaz ten ve mavi gözlerin esiri olan ve sürekli kan alan, duvarda boy ölçen bir doktor, acımasızlığın, vicdansızlığın, tuhaf inançların varabileceği son nokta... Şırınganın ucundaki hayatları okurken yazarın yönetmen de olmasından kaynaklı tarzı heyecanınızı hep diri tutacak. Karakterler ve mekânlar çok iyi anlatılmış, öyle ki odada yığın halinde duran el yapımı bebekleri bile gözünüzde rahatlıkla canlandırabiliyorsunuz ve kitabın her sayfasında faşizme, faşizmin bencilliğine, amacının kötülüğüne, acımasızlığına ve ötekileştirme duygusuna lanet ediyorsunuz. Sözün özü, Lucía Puenzo başarmış... n Wakolda/ Lucía Puenzo/ Çeviren: Gül Gürtunca/ Doğan Kitap/ 200 s. MUSTAFA ÖZKAN “B u oğlanın göz rengini değiştirmeyi becerebilirse tüm o sonuç vermeyen projeler unutulup gidecekti. Sol gözündeki irisin rengi mürekkep yardımıyla değişen Rumen asıllı ikiz eşini kongre katılımcılarına takdim ettiği anı binlerce kez zihninde canlandırmıştı, göz sinirleri, kullanılan kimyasallardan dolayı tahrip olan oğlan, vasat görünüşünden kurtarmak için kendisine binlerce iğne vuran adamın kollarında yatıyordu...” Adamın adı Jose... Son derece çekici bir görüntüye sahip. Biraz mesafeli, aslında hayli mesafeli desek daha doğru olur. Ta ki çıkarları işin içine girene kadar. Wakolda’nın yazarı Lucía Puenzo, hayli etkileyici bu romanını 2013’te Aile Doktoru adıyla sinemaya da uyarladı. Puenzo ailesinin genetik kodlarındaki yönetmenlik becerisinin üzerine bir de metin kendisine ait olunca ortaya fevkalade bir film çıkmıştı. Ancak yazaryönetmenimiz için sinema çok kıymetli bir alan olsa da yazı dünyasının yerini tutacak değil. Kelimelerle oyun oynadığını söyleyen, başında bir yapımcının telaşı olmadan dilediğince yazabilme özgürlüğünden etkilenen Puenzo’nun daha önce yayımlanan Balık Çocuk kitabını okuyanlar bilir; yazarın müthiş bir hayal gücü var. Ancak bu kez tarih de kendisine epey yardım etmiş. Önce kahramanımızı tanıyalım... Tarih bilenler için hiç yabancı bir isim değil. Hele ki Nazi filmleri izleyenler için... Puenzo, kitabında tam olarak Josef Mengele’yi anlatıyor. Nazi toplama kampı AuschwitzBirkenau’da yaptığı acı verici ölümcül deneylerle bilinen, Hitler’in gözde adamı Alman Nazi doktoru, tam iki milyon kişinin insanlık suçu işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutuldu. İKİ MİLYON KİŞİNİN KATİLİ 1937’de Nazi Partisi’ne üye oldu, 1938’de tıp diploması aldı ve SS’e katıldı. Bir asker olarak sivrildi. Diğer adı “Ölüm Meleği”ydi. Toplama kamplarındaki mahkumlardan hangisi öldürülecek, hangisi zorla çalıştırılacak ve hangisinin üzerinde deney yapılacak, hepsine o karar veriyordu. 1944’te savaş suçlusu ilan edildi. Önce Avusturya’da saklandı. Sonra 1959’a kadar Arjantin’de yaşadı. Hitler’in en değer verdiği adamlardan biri oluşu, Nazi Almanyası için sarı saçlı, mavi gözlü saf bir ırk yaratma çabası, onun kaçtığı yerlerde para derdi olmadan, konforlu yaşamasını Kitabın her sayfasında faşizme ve ötekileştirme duygusuna lanet ediyorsunuz. Sözün özü, Lucía Puenzo başarmış... da sağlıyordu. İşte bu kitap, Wakolda, Mengele’nin Arjantin günlerinde geçiyor. Arjantin’i bir uçtan diğer uca geçen Alman doktor Jose’nin (kitapta bu isimle anılıyor) yolu kendi halinde Arjantinli bir aileyle kesişir. Doktor, ailenin tüm bireylerinin resimlerini defterine çizer, kilolarını, boylarını kaydeder. Onları uzaktan izlemeye başlar. Ama içlerinde biri vardır ki 12 yaşındaki küçük kız Lilith, işte onun varlığındaki tuhaflık doktoru âdeta büyüler. Kızın boyu olması gerekenden 12 14 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle