25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

barış bıçakçı’dan “Seyrek yağmur” Kurgunun içindeki hayat arayışı ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr Barış Bıçakçı’nın yeni romanı “Seyrek Yağmur”; edebiyatla iç içe, naif bir düşünce yapısına sahip, kırılgan olmasının yanında hayata dair tutamaçlarını da aynı kırılganlığın içinden çıkarmaya çalışan kahramanı Rıfat’ı çıkarıyor karşımıza. Roman aynı zamanda anlatım biçimleri üzerine de düşündürüyor okurunu. mininde yer alır bir şekliyle. Ancak bu biraz daha kapalı, anlamların içine saklanmış halleriyle var olurdu. Seyrek Yağmur’un en önemli özelliğinin, bu örtük anlamların üstündeki tülü sıyırarak siyasete ve toplumsal kırılmalara dair daha net bakışlar sunması olduğunu düşünüyorum. Bu haliyle; hepimiz için zor geçen zamanların, duygu yoğunluğuyla yoğrulmuş bir roman diyebiliriz Seyrek Yağmur için. ötesindeydi. Rıfat da aynı şekilde; edebiyatla bağları sıkı sıkıya... Babasından kalan kitapçıda, kendi âlemini kurmuş. Bu âlemde, polis gazından kaçan eylemcileri kitapların içine saklayabiliyor Rıfat. Kendini bir hikâyenin içine dahil etmenin, dolayında günleri aynı kaba damlatmanın derdinde. Hayat akıp giderken Rıfat’ın gözüne ilişiyor yaşananlar. Bilfiil eylem içinde olmaktansa hayatın içinde gözüne çarpan, maruz kalmak zorunda bırakıldığı ya da kendisini içgüdüsel yollarla eyleme geçiren bu manzaralar, yazar tarafından bize aktarılanlar. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz: Barış Bıçakçı’nın kahramanı Rıfat’la aradığı, kurgunun içinden hayata bir vurgu yapma arayışı. Kahramanı ise hayatı kurguyla anlamlandırma çabasında daha çok. Anlamlandırma da değil belki, anlamanın ağır yükünden sıyrılma, ona farklı bir geçeklik çerçevesi açma çabasında... Hikâyenin içindeki hayatın ortaya çıktığı ve hayatın içindeki hikâyenin arasındaki o ince sınırın kaybolduğu anlar çokça var romanda. Hayal değirmeninin bir gerçek, bir düş tarafında Rıfat. O ince perdenin bekçisi olarak karşımıza çıkıyor Barış Bıçakçı bu kez. Aynı zamanda roman formu üzerine de düşündüren bir kitap Seyrek Yağmur. Barış Bıçakçı, yenilikçi adımlarını esirgemedi bugüne kadar edebiyatımızdan ve bu romanıyla da duruşunu sürdürüyor. Seyrek Yağmur, klasik roman formundan uzaklaşarak hikâye hikâye derdini ve Rıfat’ı anlatan bir metin. Öyle ki bu hikâyeler, kendi başlarına da önemli anlamlar sırtlayıp var olabiliyorlar. Romanda, hemen herkesin açıp tekrar tekrar okuyabileceği şiir yoğunluğunda bölümler var. Şiir demişken; Barış Bıçakçı’nın edebiyata şiirle adım attığını da hatırlamakta yarar var Seyrek Yağmur’un sayfaları arasında gezerken. Şiiri kadar öykücülüğünü de unutmamak gerek yazarın. Aynı şekilde Bıçakçı’nın okurluğunu ve eleştirel duruşunu... Romanın göndermelerle yüklü ustalara selam veren dili ve formunda yaptığı zekice dokunşlar hatırlatıyor tüm bunları. Seyrek Yağmur, Barış Bıçakçı’nın tüm yazın vasıflarını bir araya getirerek var ettiği romanı. n Seyrek Yağmur/ Barış Bıçakçı/ İletişim Yayınları/ 100 s. E debiyatımızın, özellikle son dönem verimlerinde dikkat çeken bir durum var. Artık günlük hayatın kaçmak istesek de kaçamadığımız bir parçası haline gelen siyaset ve toplumsal kaynamalar, bir şekilde bu verimlerin içine sızıyor; kendilerine ciddi alanlar açıyor. Bundan önce böyle bir durumla karşılaşmadığımız değil söylemek istediğim. Eebiyatın içinde siyaset ve toplumsal kırılmalar her zaman vardı; hatta edebiyatın en önemli çalışma alanı olarak... Ancak şöyle de bir gerçek var ki, böylesi durumların edebiyata yansıması için bir sindirme dönemi geçirir, sonrasında o döneme ait kitapları okumaya başlardık. Bahsettiğim farklılık da bu sindirme döneminin artık hızla geçilmesinden kaynaklı sanıyorum. Belki de sindiremediğimizden bu hıza ulaşıyoruz, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da şu: Yaşadıklarımız, edebiyatın reflekslerini cilaladı. Bu cilalanma da bize, günü edebiyatla okuma olanağı verdi. Güzel bir şey. Pek çok yazarda görüyoruz bunu. Son olarak da Barış Bıçakçı’nın yeni romanı Seyrek Yağmur’da karşılaşıyoruz böyle bir durumla. Barış Bıçakçı’nın kaleminden çıkanları okuyanlar bilir; siyaset, yazdıklarının ze GERÇEK VE DÜŞ ARASINDAKİ PERDENİN BEKÇİSİ Bir diğer önemli farkın da şehri Ankara’nın, bir diğer kahraman gibi metnin içine sızmayışı olduğunu söyleyebiliriz. Barış Bıçakçı metinlerinin alametifarikasıdır şehrinin canlı kanlı var olması yazılanların içinde. Üstelik bu öyle bir var oluştur ki; yazarın, kentiyle kurduğu bağ üzerinden okur, kendiyle bağ kurar. Bir şehri, yazarın gözünden izlemekten, kelimelerinden okumaktan öte bir ilişkidir bu ve Barış Bıçakçı’nın bugüne kadar önemsediği de bir durumdu. Ancak Seyrek Yağmur’la bunun yerini yerini sosyal olaylar almış. Bu kez toplumsal kırılmalar, başka bir roman kahramanı gibi romanın fonunda süzülüyor. Bunun dışında ise özlenen ve beklenen bir Barış Bıçakçı romanı Seyrek Yağmur. Bu romanla tanıştığımız Barış Bıçakçı kahramanı Rıfat, Seyrek Yağmur’un ortaya çıkmasının asıl nedeni. Rıfat’ın yaşadıklarından mürekkep bir roman elimizdeki. Rıfat ve onun dar çevresinde dolaşırken ise kısa bakışlarla derin bir Türkiye manzarasına sahip oluyoruz. Rıfat üzerinde biraz daha duracak olursak, alıştığımız bir Barış Bıçakçı kahramanı olduğunu söylemek gerek. Edebiyatla iç içe, naif bir düşünce yapısına sahip, kırılgan olmasının yanında hayata dair tutamaçlarını da aynı kırılganlığın içinden çıkarmaya çalışan bir kahraman Rıfat. Bıçakçı’nın daha önceki kahramanlarıyla, özellikle edebiyatla kurduğu güçlü ilişki bakımından yakınlaşıyor. Çok gerilere gitmeden, yazarın bir önceki romanı Sinek Isırıklarının Müellifi’nin kahramanı Cemil örnekse... Kitabını yazmış, yayımlatmak için bir yayınevi arıyordu Cemil. Edebiyatla bağı, bir yazar olmasının Melekler Sizi Korusun Selma Maden Avcu Selma Maden Avcu, LAODİKYA KRALİÇESİ adlı eserinden sonra “Melekler Sizi Korusun”da, kendi aklına düşen sorulardan yola çıkarak okuyucuyu sımsıkı saran, hiç azalmayan heyecanı, duygusallığı ile beslenen usta işi bir fantastik kurguya varıyor... “ Küçük yeğenim Çınar, otuz yıl önce bu yaşamdan ayrıldığında, yedi aylık bebekti. Onu bir gece rüyamda gördüğümde, bugünkü yaşına ulaşmıştı ve bir orman içindeki patika yoldan yürüyordu. Beni görünce “Teyzem!” diyerek, boynuma sarılmıştı. Öteki yaşamda bebekler, büyüyor muydu? Bir arkadaşım, beş yıl önce bu dünyadan ayrılmış olan küçük kız kardeşinin, rüyasında üşüdüğünü ve çok acıktığını söyleyerek, kendisinden süt ve elbise istediğini anlatmıştı. Gökyüzünde neler oluyordu? Bu dünyadan ayrılan çocuklarımızı, rüyalarımızda görmemizini bir anlamı var mıydı? Bu duygular, bu kitabı yazma kararı almamda etkili oldu. Bazı zamanlarda, gökyüzünde bulunan melek çocukları düşündüğümdeki hislerimi kaleme alarak; bunları, bir kitapta toplamaya karar verdim.” www.karinayayinevi.com 10 14 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle