23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y aşam boyu kedi dostlarımla birlikte oldum. Çünkü onlar bir kent hayvanı olarak biz insanlarla birlikte yaşamayı seçmişler. Evlerde, evlerin yakınlarında ve evlerin baş köşelerinde arzı endam etmişlerdir. Ama kedilerden söz ederken dikkatli olmak gerek. Neden derseniz, kedilerle o kadar olağanüstü şeyler yaşarsınız ki anlatmaya kalktığınızda, size biraz kafayı yemiş gözüyle bakabilirler. Anlatmadan da durulmaz ki. Ama başka bir kedici ile bir araya geldiyseniz konuşacak o kadar çok şey vardır ki, akşamın nasıl geldiğini fark etmezsiniz. Böyle durumları hatırladığımda, bu kadar lâfı nereden bulduk, diye şaşarım. Nereden olacak insan, harika incelikleri olan, şakacı ve şaka kaldıran bir varlıkla günlerini paylaşıyorsa anlatmaya değer pek çok şey biriktirir. Kedilerle ilgili çok kitap yazılmıştır. Adlarına dergiler yayımlanır, bir de kocaman kedi ansiklopedisi bile var. Kedilerin konu edildiği kitapların hemen hepsinde bir ortak yan gördüm. Yazar kitabına, kedilerle pek ilgisinin bulunmadığını, onları pek tanımadığını belirterek başlar. Sonra bir gün, yağmurlu bir akşam, bir taşın dibinde ıslak bir yavru kedi gördüm, dayanamayarak alıp eve götürdüm.... diye devam eder. Ya da, yine kedileri bilmezdim, bir gün tatile çıkacak bir arkadaşım, kedim birkaç gün sizde kalabilir mi diye kapıma geldi. Ne diyeceğimi bilemedim. Kedisinin kullanım talimatnamesini de bir kâğıda yazıp verdi.... diye de devam eder. İlginç olan bu ve bunlara benzeyen çeşitli hikâyelerle başlayan kedi kitapları hep aynı cümlelerle sonlanır. Hayatım değişti, hayatımın anlamı değişti. Onunla çok iyi anlaşıyoruz, çok mutluyum, asla ondan ayrılamam, gibisinden... Bir kutu yazısına böyle başlayınca, tanıştığım, sevdiğim ve sevildiğim kedi dostlarımdan uzun uzun söz edecek yer kalmadı. Ama son yıllarımı mutlu beraberlikleriyle dolduran iki süper yaratıktan bahsetmeliyim. Birinin adı “Şöhret”ti. Yeni taşındığım evime henüz o taşınmadan önce, tüm mahalleliyle ahbaplıklar kurmuş, gönlünü kazanmış ve kendisine yakıştırılan adı çoktan hak etmiş bir kedi idi. Sonra beni gözüne kestirdi ve geldi eve yerleşti. Ama çevre ziyaretlerini hiç aksatmadı. Alt kattaki emlakçı komşum onun adını yazdığı bir şiiri kitabına da almıştı. Kendileri gri kısa tüylü ve ince kuyruklu, görmüş geçirmiş, çok bilmiş ve olgun biriydi. Müthiş bir iletişim ustasıydı, olursa bu kadar olur! Evimiz her tarafı türlü kâğıt, karton, kırpıntı, kitap, dergi dosya ile dolu bir yerdi. O bunlara hiç ilişmeden dikkatle aralarında dolaşır ya da uyurdu. Bana bir şeyler söylemek istediğinde kıvrandığını, anatomik yetersizliğinin sıkıntısını çektiğini görürdüm. Ama inanılmaz yaratıcılığı ile bunu çözdü. İşte burada dikkatli olmam gerek, şimdi anlatacaklarım aramızda kalmalı, yoksa kimi kişilerce adım, Kedi dostlarım İnsan, harika incelikleri olan, şakacı ve şaka kaldıran bir varlıkla günlerini paylaşıyorsa anlatmaya değer pek çok şey biriktirir. Kedilerle ilgili çok kitap yazılmıştır. Adlarına dergiler yayımlanır, bir de kocaman kedi ansiklopedisi bile var. yazık adam kafayı üşütmüşe çıkabilir. Olsun!.. Kitaplığın bir köşesine ıvır zıvır işler için üçüncü hamur âdi kâğıtlardan bir tomar tıkıştırmıştım. Bir akşam eve geldiğimde bunların tırmıklanıp birazının ufalandığını fark ettim. Bunu yapabilecek evin tek kişisi Şöhret hanımdı. Sesimi çıkarmadım, kırpıntıları geriye koydum. Sonrası ilginç!.. Bu kırpıntı yapma işini benimle bir haberleşme aracına çevirdi. Aramızda sanki bir anlaşma vardı. Kendisi aralık bıraktığım pencereden istediği gibi girip çıkıyor, mahalle teftişlerini yerine getiriyordu. İkimiz de özgür varlıklardık, ben ona, o da bana ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi sormuyorduk. Akşamları evde buluşmanın keyfini çıkarıyorduk. Ben bazen eve geç geldiğimde, gecikmemle orantılı ölçüde kâğıt kırıntısı çıkartılmış bulurdum. Bir defasında ertesi gün geldiğimde kırpıntıların tamamı dışarıdaydı, kendi de boşalan yere girmiş oturuyordu. Bu yolla onunla yaptığımız sanat, siyaset ve felsefi tartışmalara izninizle hiç girmeyeyim, kabul ederseniz benim de kendimi korumam gerek. Bütün kedilerin yaptığı gibi o da günü geldiğinde sessizce gitti ve yokluğunu bana göstermeden doğanın yasalarına kendini teslim etti. Şimdi ben bu satırları Ipad’imde yazarken evin yeni sakini “Fıstık” hanım kucağımda oturuyor ve göz ucuyla Şöhret ablası hakkında yazdığım dedikoduları okumaya çalışıyor. İşte size, yok artık, deme fırsatı vermiş olayım ve bu kutuyu burada bitireyim, diyecektim... Fıstık’ın öyküsü çok daha ilginç ama o daha genç, önünde koca bir hayat var. Onun CV’sini, aşağı sokakta içine girip yerleştiği sonra da oradaki kedi kalabalığını beğenmeyerek terk ettiği evin sahibinden dinlemiştim. Bunları da başka bir fırsatta anlatırım, demek üzereydim ki, kulağıma anlat anlat anlamında bir miyavlama geldi. Pekâlâ... Şöhret’in gidişinden sonra evde oluşan kadro boşluğu, kısa sürede mahalledeki tüm kedi dedikodularının başlıca konusu oldu. Eve girmek üzere biz kapı önünde anahtar ile uğraşırken, kuyrukları havada, ayaklarımın arasında mırnavlayarak dolaşan birtakım kediler, “biz de girebilir miyiz?” der gibiydiler. Ben de, hayır der gibi, yapıp içeri dalıyordum. İçlerinden biri farklıydı, politikti. Üstelik kuyruğu biraz kısa, başından tatsız bir iş geçmiş olmalı. Gözgöze gelince karşılıklı bir elektrik alıyorduk. Biraz pasaklıydı, kendine bakamamıştı. Gel diyeceğim ama böyle de olmaz ki dediğimi eşim çok sonra bana hatırlattıydı. İşte benim bu davetime pencereden girerek icabet etti. Etrafı, özellikle mutfak kısmını kısa bir teftişten sonra aynı hızla pencereden çıktı. Bu girip çıkma aşağı yukarı bir ay kadar sürdü, ama her gün biraz daha fazla evde kalarak, bizi gözleyerek, biraz dokunmamıza izin vererek... Çok politik kerata. Bir ay kadar da kucakta oturma talimi yaptı. Şimdi de kucaktan inme ne zaman olacak meraktayım. Bu arada çeşitli seslenmelerimiz içinden “Fıstık” ismine ilgi duyduğunu da bize açıkça belli etti. Buraya kadar olanlar kedicilerin iyi bildiği ritüeller işte. Üst kat komşularımız kendisini bizim evde görünce biraz hayret ettiler. Çünkü bakıştılar, yadırgamadılar, birbirlerini tanıyor gibiydiler. Yukarıdan bakınca daha aşağıdaki bir evin çatısında bir yıl boyunca onu izlediklerini anlattılar. İnzivaya çekilmiş gibiydi, dediler. Çatının kuytu bir yerinde büzülmüş düşünüyordu. Çevre binalardan ikram edilen ufak tefek şeylerle idare ediyordu. Daha önce terk ettiğini söylediğim evde ne olduysa, sanki çok bozulmuş, küsmüş ve çatıya çekilmiş. İşin bir başka ilginç yanı da, onun tünediği çatıdan bakınca da bizim evin içi görünebiliyor. Yine aramızda kalsın, neme lâzım, lâf söz olur! Olsun bakalım, dikkate boş verip devam ediyorum. Sanırım çatıda uzlet köşesinde çile doldururken, bir yandan da bizim evin içini tarassut ediyormuş, çaktırmadan. Personel açığını görür görmez de çatıdan iniyor ve sokak kapısının önünde vızıldamaya başlıyor. Kalp kalbe karşıdır, derler. Biz de onun canayakın içten bakışlarına tav olduk ve pencereyi aralık bıraktık. 22 5 Kasım 2015 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle