Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnsan soyunun asla ilgisiz kalamayacağı ses, kendi yavrusunun sesidir. Kediler evrimleri içinde işte o sesi taklit ederek insanları esir almış olmalı. >> OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE TÜRKTYE’DE HAYAT Gökhan At¯lgan • E. Attila Aytekin Ebru Deniz Ozan • Cenk SaraçoElu Mustafa œener • AteR Uslu • Melih YeRilbaE STYASAL Her halde bu özdeyişi kanıtlama işi de yine bana düşmüş olmalı. n Kendinize biraz haksızlık etmiyor musunuz? n Kalın kafa dediğim için mi?.. Kediler de onların yavruları da bizler gibi hiç de kalın kafalı filân olmuyorlar. Hep kedi dostlarımla birlikte olduk, bilirim. Onları yakından gördüm, tanıdım. Çok da iyi anlaştık onlarla. Beni hoşgörüyle kabul ettiler, işte bu da böyle biri, “n’apalım” dercesine. Daha birkaç haftalık iken yavrular, okula filan gitmeleri gerekmeden hayatı, dünyayı, kenti, mahalleyi, köpekleri, evleri ve en önemlisi insanları hemen kavrıyor ve onların nasıl kalın kafalı olduklarını sezerek onların nasıl idare edileceğini, onlara nasıl davranılacağını biliyor ve ona göre bir dünya kuruveriyorlar. Plan, program filan yaptıkları yok. Ancak atalarından bu yana meslek hanelerinde avcı yazıldığı için kısa süreli kurnazlık hesabıyla idare edip gidiyorlar. Zaman içinde kentlere ve evlere taşınıp yerleştikleri için, av ihtiyaçları da dumura uğramış. Kendilerine ikram edilen oyuncak farenin peşinden koşuyormuş numarası yaparken her şeyin farkında olduklarını saklamı yorlar. Şakacı olmaları ve şaka kaldırıyor olmaları en sevdiğim ve hayran olduğum yanları. Gerçi fare tutma efsanesi, kedilere yönelik Ortaçağ gaddarlığının intikamı sayılan veba salgınından kalma bir dedikodudur. Ama olsun... Çünkü ortada “insan” gibi bir hizmet unsuru varken ve üstelik onların her türlü miyavlama ricalarına bigâne kalamıyorken avcılığa ne gerek... Zaten insan soyunun asla ilgisiz kalamayacağı ses, kendi yavrusunun sesidir. Kediler evrimleri içinde işte o sesi taklit ederek insanları esir almış olmalı. Düşünsenize kedigillerin en kocamanı açtı mı ağzını kükrer!.. Bebek gibi seslenebilen kedi kısmı, doğada gezinen iri kıyım geçmişleri gibi, çevreyle uyumlu, kendilerini gizleyen kamuflaj renkleriyle dolaşmıştı bir zamanlar... Evlere yerleşince, ev sahibine şirin görünmek için rengârenk kılıklara bürünmüşler ve vahşi yanlarını şirinliğe tahvil etmişlerdir. Yine de bir kedi dostun damarına asla basılmamalı, yani anayasal haklarına el, dil uzatmamalı, nasıl bir tepki vereceği belli olmaz. Derler ki, kapı eşiği kedi için bir ayrım çizgisidir. İçeri yanı uysallık, şefkat, dışarı yanı yabanlık, kamu... Kedi bu eşik >> 10 5 Kasım 2015 KItap