Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Semih POROY 34. İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı “Onur Sanatçısı” armağanının Tan Oral’a verildiğini duyduğum zaman “Tan, var...” demiştim kendi kendime. Öyle ya, çizgileriyle epeydir bir gazetede görünmeyen Tan, vardı işte!.. Geçmiş yıllarda, ülkenin yüz ağartıcı isimlerine sunulmuş bir armağana bu kez o değer görülmüştü. Bir yaratıcının “var olabilmesi” için mutlaka bir “kürsüsü olması” gerekmiyordu demek. Bazen bir susma, ağız dolusu konuşmaktan daha değerli olabiliyordu. Tan Oral’ın “var”lığına bir armağanı mı tanık gösteriyorum diye düşündüm. Yok, sanırım bu yanlış olurdu. Ayrıca Tan son aylarda pek görünmez de değildi; T24 haber sitesinde yazıp çizmeyi sürdürüyordu. Yine de Tan Oral gibi elektronik gelişmelere açık bir çizerin bile, karikatürünü gazete kâğıdına basılı görmesi apayrı bir duygudur (Burada Tan’ın, “Yoo, hiç de öyle değil! Niye olsun ki?!” dediğini duyar gibiyim ama devam edeyim). Gazete karikatürcülüğünde yoğrulmuş bir çizerin, çevresi bomboş bir karikatürün tek başınalığından tedirgin olabileceğini düşünürüm. Gazetedeki karikatür, çevresindekilerle de var olur: Haberlerle, yorumlarla, fotoğraflarla, bir köşe yazısıyla, hatta belki bir ilanla... Onlardan etkiler alır, onları etkiler. Birlikte etkileri artabilir, azalabilir. İnternetteki haber portallarında bunun aynı güçle duyumsanacağından kuşkuluyum. Karikatürü seçip büyüttüğünüzde, o, tek başına ekrana gelir; böylelikle, birliktelikten aldığı enerjinin bir kısmını kaybetme riski taşır. Bir gazetenin, tüm sayfalarıyla aynı anda yarattığı etki ise çok farklıdır. Bu, gazetedeki karikatürü de etkiler; bazen ona hiç hesaplanmamış bir güç ekleyebilir. Çizer de aynı etkiye açıktır. Ayrıca gazete, görece “orta malı”dır. Birçok yerde bulunur. Ekran başındaki tek kişiye karşın, gazete aynı anda birkaç kişi tarafından okunup incelenebilir. Kendisiyle yapılan uzun, ayrıntılı söyleşilerde(*) Tan Oral, karikatür çizerek yaşamını sürdürmeye epey erken yaşta karar verdiğini, buna karşın çizimlerini dergilere, gazetelere götürmek, göstermek bakımından pek istekli davranmadığını belirtir. Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenciyken karikatürlerini bir gün utana sıkıla dönemin etkili mizah dergisi “Dolmuş”a götürdüğünü anlatır. İşlerden bir tanesi bir süre sonra dergide yayımlanır (1958). O dönemde Akademi’de öğrencilerin değişik dallarda toplu sergileri açılmaktadır. Basında, İstanbul sanat çevrelerinde ilgi uyandıran sergilerdir. Çiz ‘Eğreti’ çizer dı. Çizerlerin bir bölümü gazetelerle ilişkilerini gevşettiler, hareketlenmeye başlayan ilânreklam alanına yöneldiler. Reklâm grafikleri, çizgifilmler yaptılar. Steinberg etkisinin asıl bu dönemde baskın olduğu söylenebilir. Yıllar yılı gazete karikatürünün sınırlı konuları içinde bunalan çizerler buralarda kendilerini daha özgür duydular. Anayasanın genişlettiği siyasal ortamda belirginleşen sınıf bilinci, sendikalaşma, sola açık partileşmeler çizerlere yeni ilgi alanları açtı. Özgürlükçü yayınlarda çizme olanakları yarattı. Tan Oral’ın da yavaş yavaş çizgileriyle görünür olmaya başlaması aynı dönemdedir. O yılların kitle hareketleri, protesto yürüyüşleri Tan’ın çizgilerine tam anlamıyla yansır. Festivallerde sergiler açar, sendika dergilerinde çizer. 68 sürecinde etkili olmuş sayısız afiş çalışmasına hem çizer hem tasarımcı olarak yoğun biçimde katılır. 1975’te “Politika” gazetesinde, 1976’da “Cumhuriyet”te çizgileriyle süreklilik kazandığında siyasal bilinci üst düzeydedir. Cemal Süreya bir yazısında(**) onun için: “... çizgisinin altında çok derin bir araştırma çalışması var. Öbür sanatlarla, düşünce yapıtlarıyla, dille iyi beslenmiştir (...) ön sıraya geç geldi. Ama geldikten sonra da birdenbire parladı...” der. “Karikatür çizerek yaşamayı” çok gençken aklına koyduğunu söylemesine karşın, çalıştığı her kurumda “eğreti” durduğunu da hissettirir. Her an kalkıp gidecekmiş gibidir. Karikatürcülüğü meslekten saymıyordur çünkü ona göre çizerlik, bir yaşam biçimidir. Bununla birlikte, kaba bir hesapla elli yıldır bu alandadır. Hatırlanan birçok çizimiyle, kitaplarıyla, açtığı sayısız sergiyle, düzenlenmesine ön ayak olduğu saygın yarışmalarla, dikkat çekici yazılarıyla, katıldığı tartışmalarla, Karikatürcüler Derneği’nin olgunlaşma sürecine verdiği emeğiyle, hatırı sayılır ödülleriyle, kısacası tüm bir karikatür olgusuna yaptığı katkılarla Tan Oral çizgi tarihimizin en soluklu, saygın imzalarından biridir. Bazı armağanlar değer görüleni onurlandırır. Bazı armağanlarsa veren tarafı da yüceltir. Şimdi bu ikincisini yaşadığımız zamandır. n (*) Kitabın Adı BudurTan Oral Kitabı/ Söyleşi: Aydın Engin, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Şubat 2006 (*) Saçmalama Hakkımı Sonuna Kadar Kullanmak İstiyorum. Söyleşi: Aykut Köksal, Arredamento Dekorasyon, 1995, Sayı: 5. (*) Yaza Çize/Tan Oral, İris Yayınları, 1998. (**) 99Yüz/ İzdüşümlerSöz Senaryosu/ Cemal Süreya, Yapı Kredi Yayınları, 2015, 5. baskı. 70’LERE DOĞRU gi meraklısı öğrencilerin yıllık karikatür sergileri de önemsenmektedir. İmzaları yaygın profesyonel karikatürcüler de gelip sergileri izlemektedir. Birisinde, izleyicilerin arasında Semih Balcıoğlu vardır. Ona ayaküstü, mimarlık öğrencisi Tan Oral’ı tanıştırırlar. Semih Balcıoğlu, o sırada İlhan Selçuk’la “TaşKarikatür” dergisini çıkarmaktadır. “Arkadaşlarına söyle, hepiniz karikatürlerinizden getirin, dergide yayınlayalım” der. Bir tek Tan gider. Ama ne gitme... O günün sıkıntısını, Tan Oral yıllar sonra bile yeniden yaşıyormuşçasına, duyarak anlatır. Bunları Tan’ın, çizdiklerini mutlaka gazete sayfalarında basılı görme isteğinde ısrarcı olmayabileceğini vurgulamak için aktardım. Zaten “Dolmuş”a ilk karikatür götürme macerasından sonra hiçbir yere kendisinin çizim önermediğini, çalıştığı bütün kurumların kendisinden iş istediğini söyleşilerinde özellikle belirtir. Tan Oral’la Cumhuriyet’te tanıştım. 1977 sonbaharıydı. Turhan Selçuk’la birlikte gazetenin haftalık mizah sayfası “Ciddiyet”i hazırlamaya başlamışlardı. Ciddiyet etkili bir sayfa oldu. Gırgır anlayışının dışındaki birçok genç çizer burada adlarını duyurdu. Tan, Karikatürcüler Derneği’ni de çok önemsiyordu. Turhan Selçuk zaten derneğin üç kurucusundan biriydi. Bizlerin, Karikatürcüler Derneği ile ilişkilenmemizde bu iki ustanın olumlu etkileri olmuştur. Tan Oral’ın en sevdiği çizer, dünyada karikatür sanatını dönüştürmüş olan Steinberg’tir. Steinberg de mi UFUK AÇICI STEINBERG mardı Tan gibi göçebe bir yanı vardı. O zaman Türkiye’de Steinberg hakkında bilinenler belki de bunlarla sınırlıydı. Bir iki çizim örneği görülmüştü. Bir de ‘All in Line’ başlıklı albümünden söz ediliyordu, o kadar. Bu nedenle Tan’ın o yıllarda büyük çizerden bütün bütüne etkilenmesi olanaksızdı. Ama, Steinberg’in de mimarlık eğitimi almış olmasından ötürü ona içten içe bir yakınlık hissettiğini düşünebiliriz. Görmüş olabileceği az sayıdaki Steinberg çizimindeki tutumluluğun ufuk açıcı bir etkisinden de söz edilebilir. Aslına bakılırsa, Steinberg savaş sonrası tüm karikatürcü kuşaklarını etkilemiştir. Büyük grafikçinin bizde ilk farkına varanlardan biri Turhan Selçuk’tur. Turhan aslında Steinberg’in çizgisinden çok, çizgiyle kurduğu ilişkiden etkilendi. Turhan Selçuk’un grafikçi kişiliği öylesine güçlüydü ki, bu felsefi ilişkiyi aklında tutup kendi çizgisini geliştirdi. Bence, çok fazla sözü edilmesine karşın Steinberg’in bizim 50 Kuşağı çizerleri üzerindeki etkisi sınırlı kaldı. Grafik sanatlar bakımından önemli bir birikimi olmayan Türkiye’nin yazılı basını da teknik özellikleriyle yetersizdi. Steinberg ve benzerlerinin çalışmalarına yakın şeyler yapma koşulları oluşmamıştı. Bu tür denemelere olumlu tepkiler verecek sanat alımlayıcısı da henüz bir avuçtu. Günümüzde tıpatıp benzerine tanık olduğumuz, muhaliflerini susturup basını tek sesli hâle getirmeye çalışan bir siyasal iktidara karşı karikatürcüler Steinberg’tideğildi bakmadan, esaslı bir mücadele verdiler. Fakat sonra, 61 Anayasası’nın sağladığı görece özgür ortamda karikatüre duyulan gereksinim, giderek ilgi, azal 20 5 Kasım 2015 KItap