Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Neden çiziktirip durdum ve çizdim de ne oldu? Bu ilginç ve kafa açıcı bir soru.” şenlikler yapılıyordu. Oraya dâhil olduk. Önce Türkiye ölçeğinde gençler arasında bir yarışma açtık, 1973’tü. İki yüz’ün üstünde genç çizer katıldı. İçlerinden bazı isimler bugün basınımızda hâlâ çiziyorlar. Sonra bu sonucun coşkusuyla “Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması” düzenledik ve şaşırdık, tüm dünya sanki bizi bekliyormuş!.. Yıl 1974. Sanıyorum yirmi ülkeden yüzlerce çizer coşku ile işlerini bize yollamışlardı. İlk yarışmanın büyük ödülünü kazanan ve almaya gelen İspanyol Vasquez de Sola aldığı ödül parasını İspanya’da Franco faşizmine karşı mücadele eden devrimcilere götüreceğini açıkladı. Demek ki tuttuğumuz yol doğruydu. Bu yarışma uzun süre dünyanın en önde gelen itibarlı çizgi şenliği olarak algılandı. Tüm ülkelerden onlarca çizerle dostluklar kurduk, burada ağırladık. Ne yazık ki karikatürcülerimiz bilmediğim, anlamadığım nedenlerle bu etkinliği ucundan tutarak ya da tutmayarak, söndürdüler. >> n Ama bir müzeniz vardı... n Evet!.. Geçmişi öğrenmenin yollarına gelelim. Bunun yolu bir Müze yaratmaktı. Çünkü geçmiş deni KARİKATÜR VE SANAT MÜZESİ SERÜVENİ len merak, dünde kalmış ve donmuş, erimeyi bekleyen devasa bir buz kütlesi değildi. Yarınlar adına, dünden başlayıp gelen ve bugün de devam edecek damlamalarla biriken ve zenginleşen bir hazine sandığı olmalıydı. Değerli çizer Ferit Öngören’in fikrî öncülüğünde ve Karikatürcüler Derneği’ndeki gayretlerimizle “İstanbul Belediyesi Karikatür ve Mizah Müzesi” önce küçük bir yapı olarak İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan tarafından 1975’te Tepebaşı’nda açıldı. Sonrasında askeri ve sivil abuk sabuk iktidarlar sırasında boşaltıldı, yıkıldı, değerli birikimi bir çuvalın içinde bir üyenin deposunda uykuya bırakıldı. Çok sonra İstanbul Belediye Başkanı Bedreddin Dalan zamanında müzemiz, yeniden bu kez Saraçhanebaşı’ndaki eski Caferağa Medresesi’nin nefis avlulu, şadırvanlı yapısında arşiv, sergileme bölümleri, kütüphanesi, kafesi, baskı ve çizgi film atölyeleriyle görkemli bir törenle açıldı. Müze ikinci kez açıldığından, bebek getiren leylek misali, müzeyi de bir karga ağzında getiriyordu. Açılış afişindeki bu nükte, törende de tekrarlandı. Bütün medrese, hristo gibi kırmızı kumaşlarla paketlendi ve bir vincin havalandırdığı karganın gagasında sanki gelip yerine kondu. Bu nefis açılışı şimdi aramızda olmayan Aydın Ülken projelendirmişti. Şimdi oranın da yerinde yeller esiyor. n Niçin böyle oldu? n Bu konuda birkaç söyleşiyi dolduracak kadar dedikodu malzemesi yığılabilir. Ama şu kadar söyleyeyim; Karikatürcüler bu güzel müzelerine sahip çıkmadı. Korumak isteyenleri de küçümsediler. Giden gitti işte. Yine de sanmayın ki müze konusu burada bitti. Yok canım sonrası da var. Uzun yıllar ders vermeye gittiğim Eskişehir Anadolu Üniversitesi o zamanki rektörü Engin Ataç’a bir “Karikatür Sanatı Enstitüsü” kurulmasını önermiştim. YÖK’den gelecek bürokratik zorluklar nedeniyle onun yerine “Karikatür Araştırma Merkezi” düşünüldü ve ona bağlı bir müze gündeme geldi. Eskişehir Odunpazarı’nda eski iki ev onarıldı, birleştirildi ve “Yeni Bir Yüzyıla Girerken Eğitim Sorunları” adlı uluslararası bir sergiyle birlikte 2000’de “Eğitim Karikatürleri Müzesi” adıyla açıldı. Müdürlüğüne de 2011’de kaybettiğimiz değerli çizer Prof. Atila Özer getirildi. n Müze ne durumda şimdi? n Merak etmeyin, yerinde yeller esmiyor, çok iyi çalışıyor. Müze konusu bitmedi, dahası var. n Yani? n İzmir’de Konak Belediyesi eski Başkanı Hakan Tartan, kurmayı düşündüğü bir dizi müze projesine karikatürü de katmıştı. Onun isteğiyle Eray Özbek, Turgut Çeviker ve benden oluşan bir danışma kurulunun gayretleriyle onarılmış eski bir İzmir evinde adı “Neşe ve Karikatür Müzesi ”olan bir müze “Akdeniz Neşesi” isimli uluslararası sergiyle birlikte 2011’de açıldı. Gönderilen çizimlerin müzenin ilk arşiv malzemesini oluşturacağı katılımcılara sergi çağrısında duyurulmuştu. Akdeniz ülkelerinden pek çok çizer, bunun üzerine coşkuyla bu çağrımıza yanıt verdi. Yine meraklanmayın, nazar değmesin, müzenin neşesi yerinde. Bu arada, bir iddiam vardı. Tüm dünyada iletişim teknolojisindeki gelişme ve yaygınlaşma, sıkışık zamanlar sanatı olan karikatürün eski işlevinin, dolayısıyla eski gücünün ve aranırlığının azalmasına neden mi oldu acaba, diyordum. Ama bu sözüme kızanlar oluyordu. Galiba bu müze bolluğu, karikatürün artık müzelik olduğunun bir kanıtı olmasın sakın?! n Eğer dediğiniz gibiyse siz hangi nedenlerle çizdiniz bunca zaman? n Neden çiziktirip durdum ve çizdim de ne oldu? Bu ilginç ve kafa açıcı bir soru. Bu konu, hani bir zamanların bilgisayarlarına sorulmuş ya, ne var ne yok diye, konuşmaya başlayınca da makineleri bir daha da susturamamışlar. Benden yana böyle tehlike yok ama biz de uzun konuştuk, ne dersiniz? n 18 5 Kasım 2015 KItap