19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA sında iki cilt olarak yayımlanan, Emre Kongar’ın “Türk Toplumbilimcileri” kitabı, otuz yıl sonra güncellenerek yeniden ve tek cilt olarak yayımlandı. Türkiye’de toplumsal bilimlerin kurucusu sayılan Ziya Gökalp ile başlayan çalışmada Prens Sabahattin, Hilmi Ziya Ülken, İbrahim Yasa, Niyazi Berkes, Nurettin Şazi Kösemihal, Cahit Tanyol, Cavit Orhan Tütengil, Mübeccel Belik Kıray, Mehmet Ali Şevki, Mehmet İzzet, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İsmail Hüsrev Tökin, Mümtaz Turhan, Muzaffer Şerif Başoğlu ve Sedat Veyis Örnek inceleniyor. Çalışmada, Türkiye’de gelişimi büyük ölçüde siyasal dalgalanmalara bağlı olmuş ve AKP döneminde de olagelen toplumsal bilimlerin sancılarına, eğitim eksikliklerine dün ve bugünkü sorunlarına mercek tutuluyor. Kongar’la kitabını konuştuk. Şizofreninin elinde kıvranan, annesiyle birlikte yaşayan ve Kemeraltı’ndaki küçük dükkânında bilgisayar tamirciliği yaparak geçinen eski tıp öğrencisi Cengiz Manga, internette dolaşırken daha önce gördüklerine benzemeyen bir oyun sitesiyle karşılaşır. Yaşadığı hastalıkla ilgili her şey Şizofreni Müzesi isimli binada toplanmıştır. Oyuna başlamayı kabul ederse, değişik biçimler altında kendini gösteren tuhaf ve olağandışı bir aklın hazırladığı bilmeceleri çözmesi, onun kurduğu tuzaklardan kurtulması gerekir. Her adımıyla müzenin ve insan ruhunun derinliklerine biraz daha gömülür, içimizdeki karanlık girdapla, dehşetle ve mucizelerle göz göze gelir. Freud’dan Brad Pitt’e beklenmedik birçok kişi bu heyecanlı serüvende ona eşlik eder. Yazarlığının koşutunda şizofreni hastalığının tanınması ve hastaların yeniden topluma kazandırılmasına ilişkin çalışmalarıyla tanınan Levent Mete, yeni romanı “Şizofreni Müzesi”nde, okurları interaktif bir serüven eşliğinde şizofreninin koridorlarına davet ediyor. Mete’yle yapıtı üzerine söyleştik. Bol kitaplı günler... 1980’lerin başında ve orta P errah, nörolog, psikanalist, etnolog: Uzun da olsa, bir ömre bütün bunları sığdırabilmek tansıksı: Paul Parin’le ilgili (Arte, 2007 yapımı) belgeseli ibretle ve hayranlıkla izledim, 91 yaşındaki uslanmaz ihtiyar, fosur fosur filtresiz Gitanes tüttürüyordu tam bir chain smoker. ervasız Pertavsız ENİS BATUR Tecessüshane C TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Kusursuz görünen bir çift ilişkisinin sonrasında eşini yitirmiş, 82 yaşındaki sadık bayan asistanı çekip çeviriyor işlerini. Eşi de psikanalistmiş, Afrika yıllarında Dogon’da siyahbeyaz bir film Paul Parin çekmiş, Yugoslavya’ya savaş sırasında İsviçre’den gönüllü gitmişler, yüzlerce ameliyata katılmış Farin. İkisi de sıkı sosyalistlermiş, öyle kalmış. Belgeselin sonunda, “insan, merakı azalmadıkça yaşamalı” dedi yaklaşık olarak, kilitlenip kaldım cümlenin karşısında; saat enikonu ilerlemişti, cümlesini yanıma aldım ve yattım, uykumda açıldıkça açılmış olmalıyım. Sözlüklerimizde tam bir karşılığı yok “cabinet de curiosité”nin: Acaip, tuhaf, antika şeyleri bir araya getiren yere ya da şeye Tecessüshane demek ileri gitmek mi olur? Merak’ın sınırları alabildiğine geniş, bu kullanım bir ucu temsil ediyor aslında, ilgimizi çeken herşeyi acayip olduğu için seçmeyiz. “Merak böceği” tamlamasını ilk kez 1980’deki bir yazımda, Oluşum dergisinde kullanmıştım, yaygınlık kazandı, görüyoruz. “Merak Cemiyeti”ni iki yıl önce öne sürdüm, baktım onu da ağırlayanlarla karşılaşılıyor o gün bugün. Benim dünyamda anahtar niteliği taşıyan bu kavramla ilgili söyleyeceklerim, yazacaklarım olacak daha, vakit elverdikçe: Aslan payını “Kırmızı Eşek” tasarıma ayırdığımı sanırım dile getirmiştim. Bir takımadanın merkezinde duruyor Merak. Küçük köprülerle yan adalara bağlanıyor. Tecessüshane, dediğim gibi bir uç ada. Arada, daha yakında toplamayı, biriktirmeyi, yanyana getirmeyi simgeleyen Koleksiyonculuk adası var. O konuda da yazdıklarım oldu, asıl iki önemli benim gözümde tasarı üstünde çalışıyorum: “Kitap Evi” ve “Bir Su Masalı”. Hakkını vererek tamamlayabilirsem onları, hangi başka uçlara açılabileceğimi daha net görebileceğim. Paul Parin, “doğmadan, ana karnına düşmeden önce yoktum, öldükten sonra gene yokolacağım, herşey bu kadar basit” dedi bir ara ve ekledi: “Kim ne derse desin, en çok yaşlılar korkar ölümden, ondan hiç sözetmeseler bile”. Öncesi yok, sonrası yok: Arasına Hayat diyoruz. Sorun, onu neyle, nelerle, nasıl, neden doldurduğumuzda beliriyor. Herkesin bir amaçhedefmutluluksorumluluk tanımlama biçimi var, yargılamaktan hiç hoşlanmaz oldum zamanla. Ama, benden iyisini yapabildiğini düşündüğüm kişilere imrenmeme engel olmuyor o düşünce: Paul Parin, başkaları için çok şey yapmış sözgelimi kendimi hayli eksik ve kısır bulduğum bir boyut. Bu yönlenme merakını kısırlaştırmamış ayrıca. Bir ‘yaşama sanatı’ olduğuna inanıyorum ben, ayrı bir sanat dalı, Sanat’ın yapılma sıyla ille de çelişmiyor bu: Marcus Aurelius’a ya da Hokusai’ya baktığımda, farklı kültür coğrafyalarında ve çağlarda gerçekleştirilebildiklerini gözlemlediğim özel, ince, derin bir bireşim. Yaşım ilerlerken, izbırakma kaygısının beyhudeliğini gördüm görmesine, gene de, ‘birşeyler’ yapmanın Merak’ı dürtüklediğini, ona hareket etme sürekliliği sağladığını biliyorum. Başı sonu olsa da, Hayat, onun aracılığıyla daha yüksek anlam katsayısına ulaşıyor bana göre. Yararlılık ve yararcılık da bağlayıcı olmamalı. Tecessüshane inşa etmek örneğin: Pek az bir yararı varsa vardır, gelgelelim girdabına kapılanı mutlu ediyorsa yetmez mi? “Kitap Evi” ve “Bir Su Masalı” beni uçlarla yüzleşmeye sürükledi, sürüklüyor. Kütüphane kurmakla yağmur sularını şişelerde toplamak, vanitas çerçevesinde, baktıkça görüyorum, uzun uzadıya farklı değil. Beyefendi, Meryem hanımın ikizi. Hem de yumurta ikizi. Paul Parin, ben, başkaları tuhaf cemiyet, kabile, tür. DÜŞ 15 Nisan 2011 sabahı, Fatma Tülin: “Dün gece senin görmen gereken bir düş gördüm”. Bir adaya gitmiş. Tıpkı bir tekne gibi hareket ediyormuş ada, denizde dolaşıyormuş. Dümenini bulmayı, ona yön vermeyi geçirmiş aklından. Sonra, ilk hareket noktasına dönmüş ada. “Senin görmen gereken düş” hem doğru, hem şiirsel bir deyiş. Öylesine net kalmış ki görüntüler, “çizebilirim istesem” dedi FT, çizmesini söyledim, çizerse karşı sayfaya yerleştiririm o düş adasını. Hareket edebilen bir ada. Okyanuslarda rastlanıyor bu soy adalara. Ama, yüzer adalarda kimsenin yaşaması sözkonusu değil; oysa, FT’nin düşündeki adanın ortayerinde bir de küçük kulübe varmış. Gerçekten benim düşüm olmalıydı. Benim adam, kulübem. Bilmem FT benimle orada yaşar mıydı? Hareket edebilen bir ada için, en doğrusu, bildiği gibi yolalması. Dümeni, komuta merkezi varsın olmasın. Avara kasnak dolaşsın. Alsın, götürsün. Gerisin geri dönsün, dönmesin. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1149 23 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle