19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D G eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Mekân ve Kültür’ Bilimsel yorumlar belki daha gerçekçidir. Ama edebiyata yansıyan özellikler duyarlıklarla geliştiği için insanı daha çok etkiler. Edip Cansever’in ünlü şiirini anımsayalım: “İnsan yaşadığı yere benzer O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Toprağını iten çiçeğe Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine Konya’nın beyaz Antep’in kırmızı düzlüğüne benzer Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına Öylesine benzer ki Ve avlularına (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) Ve sözlerine (Yani bir cep aynası alımsatımına belki) Ve birgün birinin bir adres sormasına benzer.” Bir öykü ya da roman yazarının aradığı gerçek olayların akışında değil, insan ilişkilerinin ayrıntılarındadır. O ayrıntılardaki ruhsal yeteneğe yaşadığı yerlerden geçen özelliklerdedir. Bu bakımdan “Mekân ve Kültür” bilgi şöleni, nice bilinmeyeni çok yönlü açıklayan bir çalışma olmuştur. Asıl bilinmeyen insan olduğuna göre, bu çalışmalar en çok bize kendimizi öğretecektir. Ozanlara düşen, bir bakışın uzaklığından üzgünlüğe uzanan duyarlığı yorumlamak oldu. Ne diyordu Behçet Necatigil: “Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı.” “Mekân ve Kültür” bilgi şölenine böyle gereksiz görünen ayrıntılardan girmek yadırganabilir. Ama gerçeğin ayrıntılarda gizlendiğini de anımsamak gerekir. KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA “Mekân ve Kültür” bilgi şöleninde ele alınan bildiriler, sınırlı bir dinleyici topluluğunun ilgisine sunulmakla kalıp kitaba dönüştürülmeseydi unutulup gidecekti. Kimi bildiriler dağınık dergilerde yayımlansa bile, bilgi şölenindeki bütünselliğin etkisine göre daha sınırlı kalacaktı. “Mekân ve Kültür” bilgi şölenine sunulan 150 dolayında bildiri vardı. Kitabı yayıma hazırlayanlar 5 başlık altında 40 bildiriye yer vermekle yetinmiş. Bellek eski mekânları nasıl anımsıyor? Değişen mekânlar kenti nasıl dönüştürüyor? Başka kültürlerin mekân üzerindeki etkileri nelerdi? Cinsiyetle mekân ilişkileri nasıl değerlendirilebilir? Değişen mekânların edebiyata yansıyan ne gibi özellikleri var? Yaşadığımız yerle kişiliğimiz arasındaki ilişkileri saptamak için daha nice soruların yanıtını araştırmamız gerekecek. Kitabı yayıma hazırlayan Emine Onaran İncirlioğlu ile Barış Kılıçbay diyor ki: “Aralarında davetli konuşmacıların metinleri de bulunan pek çok değerli bildiri bu kitapta yer almadı. Alamadı. Bunun bir nedeni yersizlik. Bütün başvurular kitapta yer alsaydı, kitap kitaplıktan çıkıp üç ciltlik bir ansiklopediye dönüşecekti.” Kuşkusuz nice düşündürücü, sorgulatıcı bildirinin kitapta yer almayışı; tartışmaların ayrıca değerlendirilmeyişi eksiklik olarak yorumlanabilir. Ama kitaba dönüşen bilgi şölenlerinde bütün ayrıntıların yer alması gerekmeyebilir. Önemli olan, çizilen genel çerçevede “Mekân ve Kültür” ilişkilerinin aydınlatılmasıdır. “Mekân” kavramı dar bir yer de olabilir, geniş bir coğrafya da. “İşte Doğu bu. Kesilmiş koyun başı Gibi bakar orda insan gözleri” diyen Cahit Külebi, bırakılmış bir bölgenin bakışlara yansıyan özelliğini görüyor. “Irkın seni iklimine benzer yaratırken” diyen Yahya Kemal Beyatlı, mevsimlerin belirsizliğinde nasıl bir insan yapısı olabileceğini düşündürüyor. “Mekân”la “Kültür”, onun insana yansıyan özellikleri böylesine bir anlam derinliği kazanıyor. Bilgi şöleninin bilim kurulunda Bozkurt Güvenç gibi mimar kökenli bir insanbilimcinin, Cengiz Bektaş gibi, yapılarına kişilik kazandırmasını bilen bir ozanmimarın bulunması, nitelikli bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Yeniden anımsayalım; varoluşumuzda yaşadığımız yerin, o yerdeki değişimlerin kültürümüz üzerindeki etkisinin ne denli önemli olduğu unutulmamalıdır. 5 BÖLÜMDE 40 BİLDİRİ Kitaba alınan bildiriler 5 bölüm altında toplansa bile, ayrıntılarda önemli incelikler üzerinde duruluyor. Kitabı yayına hazırlayanlar bu ayrıntıları şöyle saptamış: “Sempozyum programında yer alan edebiyat iletişim çalışmaları, tasarım eğitimi, kentsel dönüşüm, peyzaj, arkeoloji, bedenlerin hareketi, cinsellik, sinema, siyaset, restorasyon, travma terapisi ve başka pek çok temayı barındıran geniş bir şemsiye altındaki bildirilerin toplandığı oturumların içerikleri ve başlıkları, kimileri katılımcıların kendi önerileri ile, kimileri biz dinleyicilerin kararı ile oluşturulmuştur.” “Mekân ve Kültür”deki bölüm başlıklarında bile şiirli bir anlam var: “1 Bellek: Mekânla Hatırlanan, Mekânla Unutulan 2 Bir Yerler: Mekânlar, Tebdili Mekânlar 3 Bile İsteye Değişimin Mekânı 4 Cinsiyet İdeolojisi ve Mekân önül Pultar’ın başkanı olduğu “Kültür Araştırmaları Derneği”, kültürün değişik boyutlarını ele aldığı bilgi şölenleri (sempozyumlar) de düzenliyor. Kültür öylesine geniş kapsamlı bir kavram ki, küçük bir ayrıntı bile insana kendini öğretebilir. 5 Sınırlar, Ötekiler, Arada Kalanlar.” Zaman gerilerde kaldıkça bellek yorulmaya başlar. Gerçeğin ayrıntılarda olduğunu biliriz de, artık o ayrıntıları anımsayamayız. “Yerin kulağı var” sözü bir deyim özelliği kazanmıştır. Ama Ali Cengizkan “Yerin Sesi” adını verdiği kitabında, “kentsel dönüşüm” anlayışı içinde, “Ulus İşhanı’nın Söyledikleri” üzerine bir çalışmaya girişmişti (Cumhuriyet KİTAP, “Yerin Sesi”, 22 Ocak 2009). Önemli bir ayrıntıyı yeniden anımsatmakta yarar var: “Mekân” olarak nitelendirdiğimiz “yer” sözcüğü zamanla değişik anlam yükleri kazanmış. Yaşadığımız dünya; doğduğumuz evin bulunduğu çıkmaz sokak, öğrenim gördüğümüz kent, yuva kurduğumuz ev, oturduğumuz odanın içi, içinde bulunduğumuz durum, kazandığımız orun hep birer “yer” sayılır. Dar bir ayrıntıdan belirsiz bir alana kadar “mekân” olarak değerlendirilebilecek nice “yer” var. AYRINTILARDAN GERÇEĞE VARMAK Bütün bu özellikleri “Mekân ve Kültür” bilgi şöleninde aramak gerekir. O bildiriler arasında “mekân”la ilgili kültürümüzü etkileyen öyle ayrıntılar var ki kendimizi tanımayı kolaylaştırabilir. Yerin özelliği, insanın durumu, bir kitabın aydınlığı bellekte öyle değişik yorumlara yol açar ki, nice bilinmeyen kültürlere tanık oluruz. İvan Lukaş’ın romanı “Çıplak Çöl”, Sovyet Devrimi’nden kaçan Rus göçmenlerin Gelibolu’ya yerleşmesini, eski yurtlarını özlerken yeni yurtlarına nasıl alıştıklarını, bu değişimin kişiliklerini nasıl etkilediğini anlatır (Sevinç Üçgül). Kentsel dönüşümün en önemli örneği bir bozkır kenti olan Ankara’nın Başkent’e dönüşmesidir. Bu tasarıyı “bozkırın imgesini yeniden kuran bütüncül bir siyasanın parçası” olarak yorumluyorlar (Seçil Binboğa). Gecekondu bölgesi Çukurambar gökdelenlerle değişirken, Atatürk Bulvarı’nın yeniden yapılanması bir “ortak bellek”in oluşmasına, giderek, bir “ulus bellek”in gelişmesine yol açmaktadır. (Meltem Al). Mekânbellek ilişkisini yorumlayan öyle ayrıntılar var ki, bunları tek tek anımsatmak kolay değil. “Tebdili mekân” sözü de dilimizde bir deyim özelliği kazanmıştır. Doğduğu yerde ölen, yaşadığı yerin ötesini tanımayan kaç insan var ki: “İnsan doğduğu yerden değil, doyduğu yerdendir” sözü boşuna söylenmemiştir. Kişiliğimize biçim veren yeni yerler olmasa, kendimizde yitip gidebiliriz. İstanbul’un bir semti Samatya’da yaşayan değişik topluluklar var. Göç dalgalarıyla Türkler, Ermeniler, Kürtler yerleşmiş buraya. Önce Ermeniler gelmiş. Samatya Ermenilerin semti sayılmış. Kürtler zorunlu göçle gelmiş. Giderek toplumsal sınırlar, mekânsal eşikler oluşmuş. Gene de birbirlerine alışarak iyi komşuluklar kurmuşlar (Ezgi Tuncer Gürkaş). Aklımıza takılan bir soru bizim gücümüzü oluşturmalı: Anadolu toprağını yurt edindiğimizden bu yana değişik kimlikler içindeki bunca insan bir arada yaşıyoruz. Bu birliktelik Kürtlerle Ermenilerin de gelişmesini sağlamamış mıdır? İnsanlar gibi yapıların da bir hayatı var. Ayasofya’nın kiliseden camiye, oradan müzeye dönüşen yaşama serüvenini düşünelim (Ceren Kâtipoğlu, Meltem Ö. Gürel). Nice insanın ayağının gitmeyeceği, alışmadığı bir yer, “Cer Atölyeleri”, “Cermodern Sanatlar Merkezi”ne dönüşünce, Resimmüzikedebiyat yeni bir boyut kazanıyor. Oraya alışan insan topluluğu da değişiyor (Zeynep Uludağ). Bilgi şölenindeki bölümlerden birinin “Cinsiyet İdeolojisi ve Mekân” olarak düzenlenmesini doğal bir rastlantı olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü üçü dışında kitaptaki 40 bildirinin hepsi kadın yazarların kaleminden çıkmış. Böylesi pırıltılı bir birikime insan saygı duyuyor. Alışmadığımız bir yeri yurt edinebilmişsek, bunda kadınların ne denli emeği olduğunu anımsamak gerekir. “Mekân ve Kültür”, “Kültür Araştırmaları Derneği”nin kapsamlı bir çalışması. Başkalarını yadırgarken bencilliğimizden kurtulamıyoruz. Bu kitap, kurtarılmamış bir insan olmanın yalnızlığını öğretiyor bize. Bilmediğimiz bir yerdeki küçük bir ayrıntıda önemli bir insan gerçeği var. O gerçeğin bilincine varmadan yaşamanın anlamını öğrenemeyiz.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “Kültür Araştırmaları Derneği”, bir üniversite ile işbirliği içinde düzenlediği uluslararası bilgi şölenleriyle kültürün değişik boyutlarını ele alıyor. Geçen yıllarda “Kimlik ve Kültür” konusu üzerinde durulmuştu. 2011’de 912 Eylül günlerinde, Kadir Has Üniversitesi’nde “Mekân ve Kültür” sorunları tartışıldı. Yüz elliyi aşkın bilim insanının birbirinden ilginç bildirilerle katıldığı bu bilgi şöleni, bir üniversitenin salonunda belli bir dinleyici topluluğuna sunulmakla yetinilmemeliydi. Nitekim öyle de yapıldı. Bu bilgi şöleni geniş ölçüde derlenerek kitaptaki yerini aldı (MEKÂN ve KÜLTÜR, Derleyenler: Emine Onaran İncirlioğluBarış Kılıçbay, Tetragon Yayınları, Aralık 2011). İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER Kuşkusuz insanın yaşadığı yerle kişiliği arasında ayrımına varamadığımız öyle ilişkiler bulunur ki, bunları yalnız bilimsel yorumlarla açıklamak yeterli olmaz. Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 20 ? 23 ŞUBAT 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1149
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle