Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
elce ndedir. oğu deerilen lmek or ve adar u. Yalltanauğrasıistifi padin ilk da küi yapıl tesbilinde dı. an bu şahın atemi veziri runı a ve sta” ordu. üzerimüköşeli ük şek devirmek raları lir, şalikle altanatı lerin ühürle Emir MuBuneyen eh4bunlaaktağraları, hak ? kanunname ve ahitnamelere uygunluğunu kontrol eder, bir aykırılık bulmazsa tuğrasını çekerdi. Sadrıâzam, vezirler, kazaskerler gibi nişancılar da divanı hümâyun azası idiler. Sonraları yanlarına tuğrakeş denilen yardımcılar verildi. 18. yüzyıl sonuna doğru nişancılık önemini kaybedince nişancıların yerini, vazifeleri yalnız tuğra çekmekten ibaret olan “tuğrakeş” veya “tuğranüvis” denilen hattatlar aldı. Nişancıların hatları ise her zaman güzel değildi. İmparatorluk devrinde bir günde çekilmesi gereken tuğraların çokluğu karşısında hepsinin itina ile yapılmasına imkân olmadığından, nişancılar veya nişancılara tuğra çekmekte yardım eden vezirler, kendilerine kolay gelen usullerle tuğra çekerken, birbirleri ile alâkası olmayan kelimeleri veya harfleri aynı kalemde çıkarıyorlar, yahut birleşmesi gereken harfleri ayırıyorlar, birtakım karışık şekiller meydana getiriyorlardı. Bunların aksine, gene resmî evrak üzerinde öyle tuğralara rastlanır ki itina edilmiş, süslenmiş oldukları halde, bu fazla itina, harflerin şekillerini bozmuş, karmakarışık etmiştir. Bilhassa tezhipli tuğralarda böylelerine çok rastlanır ve insan, müzehhibin okuma yazma bildiğinden, hatta harfleri tanıdığından bile şüphe eder. Padişah tuğralarının okunabilmesi ancak tuğra serisinin tamamlanması, ilk devir tuğralarının ve tuğradan tuğraya geçişteki münasebetlerin incelenmesi ile mümkün olabilmiştir. İlk devir tuğraları ise Cumhuriyet devrinde, arşivlerin kısmen de olsa tasnifi ile gün ışığına çıkmış ve tuğra serisi tamamlanabilmiştir. Osman Gazi’nin tuğrası bugüne kadar ele geçmemiştir. Bilinen en eski tuğra Orhan Gazi’ye aittir ve Miladi 1324 tarihli bir vakfiye üzerindedir. Bugün, Orhan Gazi’den itibaren 1922’de saltanatın kaldırılmasına kadar bütün padişahların ve sancağa çıkmış olan birçok şehzadenin tuğraları bilinmektedir. Altı yüz yıl boyunca tuğra gelişmiş, şeklinde olduğu gibi metninde de değişiklikler yapılmıştır. İmparatorluk devrinde ilk tuğralar hakkında fazla bilgi olmadığı anlaşılmaktadır. Tarihi Osmanî Encümeni Mecmuası‘nda imzasız bir makalede yazar, Hersekli Ahmed Paşa’ya ait bir pençeyi II. Bayezid’in tuğrası olarak okumuştur. Gene aynı mecmuada Miralay Ali Beyin “Tuğrayı Hümayun” adlı makalesinden, ilk devir tuğraları hakkında fazla bir şey bilinmediği anlaşılmaktadır. Meskukat mütehassısı olan yazar, devlet arşivlerini inceleme imkânı bulunmadığından, mesela Fatih’in evrak üzerine çekilmiş bir tuğrasını görememiş, makalesini daha ziyade paralar üzerindeki tuğralara dayanarak yazmıştır. Padişah tuğralarının okunuşu üzerine şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalar, konuyu büyük ölçüde açıklığa kavuşturmuştur. Bununla beraber, I. Selim’den itibaren tuğra metinlerinde bulunan şah kelimesinin mahiyeti (isim unvan) ile hangi padişahın tuğrasına kadar metinlerde kaldığı, elmuzaffer daima ibaresindeki el tanım edatının okunup okunmayacağı gibi bazı hususlar II. Mahmud tuğrası, 183738. münakaşalı kalmıştır. Tuğraya hangi sebeple girdiği anlaşılamadığından, bazı işaretlerin birtakım sırlar sakladıklarına ve bunları bilenlerin göçüp gittiklerine hükmolunmuştur. Bu kitapta, şimdiye kadar yapılan araştırmalardan yararlanılarak bunların eksiklerinin tamamlanmasına çalışılmıştır. Bu neticeye varabilmek için arşivlerde ve müzelerde bulunan çok sayıda tuğra incelenmiştir. Bir belgenin tarihinin bulunmaması veya herhangi bir sebeple yırtık veya silik olması halinde, tuğrasının doğru okunması çok önemlidir. Tuğranın hangi padişaha ait olduğunun bilinmesi ile belge için yaklaşık bir tarih tesbiti mümkün olur. Az da olsa, bazı padişahların tuğralarındaki değişikliğin zamanı tesbit edilmişse, belgenin o padişahın saltanatının hangi devresine ait olduğu da anlaşılabilir. Diğer taraftan, belgenin tarihine bakarak tuğrayı tesbit etmek mümkünse de cülus senelerinde bu da kolayca yapılamaz. Çünkü aynı sene bir padişahın saltanatının bitip halefinin zamanı başladığından, Arapça yazılmış tarihinde ay, gün kayıtlarını bulup sicillerden aramak gerekir. Tuğranın metnini tam okumadan yalnız isimlere bakarak tuğranın hangi padişaha ait olduğunu anlamak mümkün olabilir. Ancak içinde yazılanların bilinmesi, hangi şeklin, hangi kavisin, hangi harf veya kelimeyi gösterdiğinin tesbiti, okunması çok zor olan tuğraların çözülmesinde faydalıdır. Kaldı ki II. Murad (Murad bin Mehmed) ile II. Mehmed (Mehmed bin Murad) tuğraları arasındaki istif farkı çok azdır. I. Süleyman (Süleyman bin Selim) ile II. Selim (Selim bin Süleyman) tuğralarını ilk bakışta ayırmak mümkün değildir; I. Ahmed ile III. Ahmed’in baba isimleri aynı olduğundan (III. Mehmed ve IV. Mehmed), bunları ayırabilmek için tuğralarını tanımak lâzımdır. Kitapta her padişah için örnek olarak muntazam bir tuğra seçilmiş ve analitik resimlerle bu tuğra metnindeki bütün kelimelerin istif içerisindeki yerleri ayrı ayrı gösterilmiştir. Bu örnekler belgeler üzerindeki tuğralardan alınmıştır. Bunların seçiminde genellikle güzel çekilmiş tuğralar tercih edilmiş fakat okuyucuya tam bir fikir verebilmek için bazıları bilhassa pek muntazam olmayanlardan seçilmiştir. Bunun yanında, her padişahın tuğrasının iyice tanınabilmesi için çeşitli ellerden çıkmış ve değişik görünüşe sahip tuğra numuneleri de metne eklenmiştir. ? Osmanlı Padişah Tuğraları/ Suha Umur/ Cem Yayınevi/288 s. k lâyaletk beye kulimdir. arı vari olant penTuğraençeler gean olatanatı e beraok uluney, tuğetninarflerin ksa, aykimsepadiemeye tarafıine uyafından resmî taraadrıâha inkendi üzerine şekli cı? n 1149 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1149 23 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 11