Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gülsüm Cengiz’den ‘Kadınlar İçin Söylenmiştir’ Anadolu’da kadınların şiirli tarihi Anadolu, çağlar boyu acılı kadın yaşamlarına tanıklık etti. Şairlerin kıvrak, usta dilleri katıldı bu tanıklığa… Gülsüm Cengiz’in yirmi yıl süren Kadınlar İçin Söylenmiştir adlı çalışmasının amacı, insanlık tarihinin başından bu yana Ege’den Mezopotamya’ya, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar yaşadığımız coğrafyada çeşitli evrimlerden geçmiş kadın yaşamlarına şiirli bir tanıklık sunmak. Şiirlerin yazıldığı dönemlerdeki toplumsal ilişkilere, değer yargılarına, kadının toplumsal yaşam içindeki yerine, kadın erkek ilişkilerine, kadın yaşamlarına ışık tutabilmek. Kadınların yaşam koşullarını ortaya koyarken değişme istek ve çabalarına, bu uğurda verilen mücadeleye, direnç ve umuda tanıklık etmek ve bir kaynak oluşturabilmek. Kadının sömürülmediği bir dünya kurma ve insanın özgürleşme mücadelesine küçük bir katkı sunabilmek için. ? Tülin TANKUT ivan edebiyatındaki gül ve bülbül imgelerinde, bülbülün erkek şairi temsil ettiğini söylemeye bilmem gerek var mı? Kuşkusuz kadının şiirde görünüme indirgenmesinin tek örneği bu değildir. Tarihin çeşitli dönemlerinde kadınlar için yazılmış şiirlerde, şaire esin kaynağı olan kadın imgesinden başkasına rastlanmaz. Kadınlar tarafından yazılanlarda da durum farklı değildir; kadın cins özellikleri içinde temsil edilir. Bugün bile cinsiyetler arası iktidar ilişkileri şiire yansımaz. Sözgelimi, erkeklerle her alanda rekabete cüret eden (!) kadınları ya da erkek kimliğinin olumsuz ögeleriyle yüzleşme içindeki erkekleri konu eden şiirler azdır. “ERKEK AHLAKI”NA KARŞI Denilebilir ki, sanatçı/şair, gerçekliği değiştirir, gizli kalmış, geri plana itilmiş yaşantıları açığa çıkararak yeniden yaratır. “ideal”i arar. Dolayısıyla tüm kalıpları, bu arada erkeklik, kadınlık kalıplarını da kırar. Öyle yapıtlar vardır ki, yaratıcısının kadın mı erkek mi olduğu anlaşılmaz. Somut örneklere bakarak buna itiraz etmek kimsenin aklından geçmez. Ancak edebiyat tarihi, kadınlara ait gerçekleri, kendiliğinden, yetenekleri sayesinde saptayabilmiş kadın ve erkek şair sayısının azınlıkta olduğunu gösteriyor. Din, bilim, felsefe, hukuk, sanat gibi hayatın tüm alanlarında kodlanan ataerkillik, doğaldır ki şairlerin de ataerkilliğin parametreleri dışında düşünmelerini zorlaştırır. Edebiyat/ şiir dünyası erkeklerin tekelindeyse kadın yazara/şaire onlar gibi düşünmekten ya da eril düşünceye karşı olmaktan başka seçenek kalmamaktadır. Özellikle cinsel aşk, şiirde ana izlek olduğundan, kadını cinselliğini içine atma zorunda bırakan, cinsel hazzı yalnızca erkeğe hak gören bir “erkek ahlakı”na karşı kadın şairin ikinci seçeneğe yönelmesi kolay olmasa gerek. Ev kadınıanne rolü koşullandırmasına karşı çıkan kadınların bugün bile ne bedeller ödediklerine tanık olmuyor muyuz? Aynı şekilde, dil de toplumsal yaşamla iç içe geçmiş, bireysel algıyı zora sokmuştur. Sosyalist feminist yazar Lynne Segal’in “Gelecek Kadın mı?” adlı kitabında işaret ettiği gibi, üstünlük ve baskı düşüncesinin bizzat yaratıcısı olan ataerkil düzende “dilin kendisi, kadınların baskı altında tutulma nedenidir”. Tek başına cinsellik dili bile bu konuda yeterince aydınlatıcı olmuyor mu? Elde etmek, teslim olmak, bekaretin bozulması, namus temizlemek, iktidarsızlık… Ataerkil düzen tarihin değişik dönemlerinde hep varolmuşsa kadına ait gerçeklerin bilim, sanat ve dili sorgulayan bir bakış açısıyla ortaya çıkarılması kaçınılmazdır. Nitekim Aydınlanma’nın mirası olan bireylik kavramını ilk kez radikal bir biçimde sorgulayıp toplumsal cinsiyet kavramına dikkat çekenler feministlerdir. Ülkemiz feminizm ile yaklaşık otuz yıl önce tanıştı. Dolayısıyla 80 kuşağı kadın şairlerimiz, artık kadın gerçekliğine bilincine vararak yaklaşıyor. Verili cinsiyet tanımlarını kırıp kendini bireyselliği içinde ifade ediyor. Ancak ataerkil düzende kadın yaşamlarının gizlerini ifşa etmek, kamusal alanda zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmek için yeterli olmuyor. Kadınların edebiyat dünyasında kendilerine yer açma mücadelesi, geçmişte olduğu gibi sürüyor; üstelik de edebi değerlerin değişime uğradığı acımasız piyasa koşullarında. Bugün de erkeğe “insan olma” yolunda sınırsız olanak sunulurken, Gülsüm Cengiz kadına dayatılan kimlik, onun başkaca seçimler yapmasını engelliyor. Feminizm, toplumumuzda kadın sanatçıları, edebiyatçıları olduğu kadar akademik çevreleri de etkiledi. Kadın tarihi ve edebiyat alanında araştırma yapan akademisyenler, “kadınların tarihsel görünmezliği”ne karşı, cinsiyetlere dayalı kimliklerin kökenine inmeyi hedeflediler. Araştırmalarla ilgili şu nokta önemlidir: Edebiyat ürünleri ve geçmişin mirası diğer materyaller, kuşkusuz tarihsel koşullara bağlı olarak farklı okumalara açıktır. Bu kişisel okumalar için de geçerlidir. Akademik düzeydeki kadın araştırmalarında da kullanılan kuramlar farklılık göstermekte, yöntem ve genel ölçütlerin oluşturulması üzerine tartışmalar hâlâ sürmektedir. KADIN ŞAİR KİMLİĞİ Gülsüm Cengiz’in yirmi yıllık bir uğraşın ürünü olan Kadınlar İçin Söylenmiştir adlı geniş hacimli kitabı da bu bağlamda, üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyanın “çeşitli evrimlerden geçmiş kadın yaşamlarının” şiirine bir tanıklık olarak karşımıza çıkıyor. Cengiz, “Bu Kitabın Öyküsü”, “Tarihsel Süreç ve Şiirli Tanıklıklar”, “Yirminci Yüzyıl Türkiye Şiirinde Kadın Resimleri” başlıklı açıklama yazılarından sonra şiirleri, şiirlerle ilgili inceleme ve araştırmalarını yedi bölümde toplamış. Her bölümü, tanınmış şairlerin, içeriğe denk 23 D düşen dizeleriyle adlandırmış. Çeşitli dönemlerden kadınların yaşam koşullarını Gülten Akın’ın “Kadın Olanın Türküsü”; genç kızları Fikret Demirağ’ın “Kızım Ürkek İçli Bir Kuştur”; analık durumunu Arif Damar’ın “Analar”; emekçi kadınları Süreyya Berfe’nin “Sevgiyle Başlarız İşimize”; Doğunun kadınlarını Hilmi Yavuz’un “Doğu’nun Kadınları”; örselenmiş kadınları Sabahattin Yalkın’ın “Kör Yaşam”; haksızlıklara karşı çıkarak mücadele eden kadınları Sennur Sezer’in “Doğuran Bir Kadına Direnç” şiir adlarıyla belirtmiş. Anadolu’da 6 bin yıl öncesinden günümüze uzanan “kadınların şiirli tarihi”ni ortaya çıkarırken kitaba aldığı şiirlerde kadınerkek şair ayrımı yapmamış. İnsanlık tarihinde toplumsal olaylara katılan; savaşta kadın, cephe gerisindeki kadın, kırsaldaki, fabrikadaki kadın, yoldaş kadın, eğitim emekçisi, bilim insanı, sanatçı, darbe dönemlerindeki acıları yaşayan kadınlar, anadilini konuşamayan kadın, kayıp anaları, tutuklu yakınları, Cumartesi Anneleri gibi toplumsal kimliği öne çıkan kadın imgelerine ağırlık vermiş. Tevfik Fikret’e ve Nâzım Hikmet’e de özel bir bölüm ayırmış. Gülsüm Cengiz, kadın ezilmişliğinin bir sistem sorunu olduğunu savunarak feminizmle arasına mesafe koysa da tarih içinde şiirin izini, kadın şair kimliğiyle sürüyor. Cengiz’e göre de, feministlerin savladıkları; kadın ve erkek kimlikleri, içinde kurgulandıkları ataerkil iktidar ilişkilerinin damgasını taşır ve onlar tarafından sınırlandırılırlar. Şiir seçkisinde, erkek düşlemlerinin kötücül kadın imgelerine (tarih boyunca!) ve Sappho (İ. Ö. 600) gibi, cinselliği üzerindeki erkek denetimini reddeden, erkek egemen topluma uyum sağlayamamış ya da başarılarının bedelini ödemek zorunda bırakılmış “başkaldıran” kadın şairlere yer veriyor. Erkek şairlerin şiirlerindeki güçlü kadınları bulup çıkarıyor; kadınların uygarlığa, edebiyata ve kültüre yaptıkları çok yönlü ve farklı katkıları gözler önüne seriyor. Eğitimli kadın şairlerin seçeneksiz bırakıldıklarına dikkat çekiyor: Şiirlerinin kabul görmesi için erkek takma adı kullanmaya, “erkek gibi” yazmaya ya da tam tersi, “düşünce şiirleri” onlar erkek şairlere mahsustur değil, “kadınca” şeyler yazmaya zorlananlar. Şiirin içerdiği değer yargılarının tarihsel olarak değişken olduğunu vurgularken açıklama metinlerinde, şiirdeki gelenek, kavram, atasözü, deyim gibi dilsel unsurlara eleştirel bir gözle bakmaya yöneltiyor bizi. Gülsüm Cengiz’in kendisinin de şair olması, çalışmasına şiirsel bir duyarlılık katmış. Kitapta amacının son tahlilde, “kadının cins olarak da emekçi olarak da sömürülmediği bir dünya kurma ve insanın özgürleşme mücadelesine küçük bir katkı sunabilmek” olduğunu dillendiriyor. Kitabın özellikle gençleri okumaya özendireceğini söyleyebiliriz. Şiirler kadar açıklama bölümleri de zevkle ve merakla okunuyor. Ama kanımca en önemlisi, Cengiz bu çalışmasıyla, edebiyatın sanatsal haz vermesinin yanı sıra, biz okurlara kendimizi ve toplumu sorgulamak için “iç görüler” sunduğunu hatırlatıyor. Öte yandan şiirler, tıpkı bugüne kadar ulaşabilmiş günlük, mektup, hikâye vb. belgelerle kadınların tarih boyunca yaşadıklarına ışık tutar. Kitap bu yanıyla kadın araştırmaları için de bir kaynak niteliğinde. ? Kadınlar İçin Söylenmiştir/ Gülsüm Cengiz/ Evrensel Basım Yayın/ 648 s. ŞUBAT 2012 ? SAYFA 15 ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1149 SAYF