25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA ‘Büyük Konsatantin’de İstanbul’un geçmişine ve Roma İmparatorluğu ile ilgili az bilinen gerçeklere uzanıyor. Bizans’ın Yeni Roma adını aldıktan sonra nasıl Konstantinopolis olduğunu, Hıristiyanlığın kabulünün nasıl gerçekleştiğini ve Roma İmparatorluğu’nun nasıl resmi dini haline geldiğini, Kudüs’te Hıristiyanlar için çok önemli olan Kutsal Haç’ın bulunma öyküsünü, Ayasofya’nın inşasının nedenlerini, gladyatör dövüşlerinin nasıl ve neden kalktığını ve bunlar gibi tarihi önemi olan birçok gerçeği kaynağından öğrenip bizlere aktarmış. Kendisiyle yeni kitabı hakkında konuştuk. Ömer Kayalıoğlu’nun önerisi üzerine HSBC’nin sponsorluğunda ve Gürol Sözen’in koordinatörlüğünde hazırlanan ‘Anadolu Topraklarında Mozaik’ adlı çalışmada bilimsel kanıtlar ışığında öyküsel tatda metinler eşliğinde mozaiğin binlerce yıllık serüveni anlatılıyor. Çalışma, “Bulutların Altındaki Uygarlık, Anadolu” ve 42 bin 500 kişinin ziyaret ettiği sergisiyle de büyük ilgi gören “Anadolu Topraklarında Güzeli Arayış” kitaplarının ardından Anadolu topraklarının kültürel varlığı üzerine gelişen bir üçlemenin son kitabı niteliğinde. Alanlarında uzman Türk ve yabancı akademisyenlerin de yazılarıyla katkıda bulundukları araştırma, çekim ve yazım aşamalarıyla toplam üç yıllık bir çalışmanın ürünü. Sözen’le ‘Anadolu Topraklarında Mozaik’ üzerine söyleştik. Bol kitaplı günler... Radi Dikici, yeni kitabı P 3 0 Kasım 2010 günü geçti haberi ajanslar, demek 28’inde ya da 29’unda gerçekleşmiş olay: Fellini’nin yardımcısı, yönetmen Mario Monicelli, 95 yaşında, prostat kanseri tedavisi gördüğü hastanenin beşinci katındaki odanın penceresinden atlayarak intihar etmiş. ervasız Pertavsız EN S BATUR Çok yaşlılık Besbelli ilgililere de, yakınlarına da laf anlatamamış. O yaştaki, geridönüşsüz bir hastalığın en ağır evresine geçmiş, çeken bir adama ötenazi uygulamaktan geri durabilenler utansın. Nasıl bir kutsallık anlayışı bu: Tanrının işine karışamayız demekle bitmiyor iş, öyleyse bu sert ve acı final için de bir yorum bulmak gerekecektir. “Ölmeden iyi yaşadım demeyeceksin” sözü ne kadar doğru. Upuzun, ola ki dolu dolu yaşanmış bir ömrün son noktasında şiddetin buncası bekliyorsa, temel bir yanlışlık var burada. Erken, görece erken ölümlere bakıp hayıflanıyor insan, uzun yaşamanın bambaşka bedelleri oluyor. Babamın ve anamın gidişlerinden bu yana, son süreci büyüteç altına aldı imgelemim. Yaşlılık çağı üzerinde kafa patlatmaya da o aşamada başladım. İnsan, apayrı bir gezegene yolu düşmüş gibi yaşıyor yaşlandığında. Çevresindekilerin çoğu perdenin düşmesini bekliyor galiba. Hastalıklarından çok yaşlılıkları ağır bastığı, yalnızlıkları kaldırılamaz ölçüde yoğunlaştığı için intihar edenler (Kawabata, Montherlant, belki Romain Gary) ürpertici bir seçeneğe işaret ediyorlar. Hastalık yaşlılığın üstüne bindiğinde başka, ama: Herkesi yorduğunuzu, en çok da kendinizi yorduğunuzu hissediyorsunuz sanırım. Gövdenizde, canınızda kurulu bir saat var sanki, pilin tükenmesini bekliyorsunuz, bekliyorlar. Monicelli’nin kararına hak vermemek elde mi? Kaçınılmazdı, aklım Rasih Güran’a sıçradı gene. İbrahim Yıldırım’ın yazısını okuyalı, iki ay mı oldu? Rasih Bey çok daha gençti Monicelli’ye göre, aynı yolu seçtiğinde. Memet Fuat’a sormuştum, yakınlarını aldatmış, bir yere gitmelerini sağlamış, oda boşalınca pencereye gitmiş, açıp kendini boşluğa salıvermiş. Sert, çok sert bir ölüm biçimi diyorum ya işin içinde, son edim olarak, kendi iradeni kullanarak uçmak da var aslında. Hayatı, evreni bir kuş kılığında terk etmek. * Carl Schmidt, ‘çok yaşlılık’ evresi üzerinde duruyormuş bir kitabında, Jünger de, 90’ından 100’üne ilerlerken (ki vardı oraya sonunda!) konuya yoğunlaşmış anladığım kadarıyla Müller / Kluge diyaloğunda rastladım soruna, bulmaya çalışacağım o metinleri. ‘Çok yaşlılık’, şüphesiz ‘yaşlılık’tan bir fazlası ama sınırları tayin etmek kolay olmasa gerek. Bir kere, XX. yüzyılda, ‘ortalama insan ömrü’ verileri enikonu değişti, biliyoruz. Müller, Jünger’in 100’üne varan ilk Alman yazarı olduğunu söylüyor, herhal LéviStrauss, 100 yaş sınırını neredeyse delikanlı üslubuyla geçenlerden. Tedavisi gördüğü hastanenin penceresinden atlayarak intihar eden yönetmen Mario Monicelli (üstte). Jünger, 100’üne varan ilk Alman yazarı... TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr de öyleydi. Son bir iki yıl içinde ben de, içbükeylerimde, 100’lüklere (LéviStrauss, Eliot Carter, yaklaşan Bottéro ve Vernant) değindim, uzun ve geniş yaşamak odakları üstünde durdum. Benim durumumda, “Yılkı”nın doğurduğu soru(n)lardı. Yaşlılık ne zaman bitiyor da çok yaşlılık başlıyor? Yuvarlak hesap, bugün varılan eşikte, 90 sonrasını çok yaşlılık dönemi saymak akla yatkın görünüyor. Bilmem hekimler, biyologlar nasıl yaklaşıyorlardır? Ailemde iki insan, büyük dayım ve büyük teyzem, öldüklerinde 90 çizgisini aşmışlardı. Aşmasına aşmışlardı da, hemen hemen enkaz halinde geçirmişlerdi son beşaltı yıllık dönemlerini, ikisi de ağır demans koşullarına kilitliydiler. Bu durumda yaşıyor olmaktan çok canlı statüsünde yola devam etmekten söz etmek yerinde olur. Kimseyi tanımayan, yerinden kıpırdayamayan, hiçbir gereksinmesini karşılayamayan biri aslında yaşayan bir kişi olmaktan çıkmış, bir bünyeye, gitgide çözülen bir kalıntıya indirgenmiştir. Bizimkilerde diyakronik bir çözülüş gözlemleniyordu: Gövde ve akıl, koşut bir hızla yenik düşmüşlerdi. G. B. Shaw’da (değinmiştim), Dağlarca’da (gözümle gördüydüm) diyakroni gerçekleşmemişti: Zihin zehir zemberek çalışmayı sürdüre dursun, gövde dört bir yanından iflasını duyuruyordu. Karşı kutupta, öteki diyakronik vakalar sıralanıyor: Jünger’den LéviStrauss’a ve Carter’a, 100 yaş sınırını neredeyse delikanlı üslubuyla geçenler. Şüphesiz abartıyorum ama makine gerçekten de düzgün çalışmıştır o örneklerde. Asıl kavranması güç olan, yaşlı ile çok yaşlıyı biri bir lerinden ayıran ruh hali farklılıkları olmalı. Yakından bile olsa, dışarıdan görülebilecek, değerlendirilebilecek, ayrıştırılabilecek iki durum mudur bu? Jünger’in yazdıkları bu bağlamda belki de tek birincil kaynaktır: İçeriden başka kimsenin dile geldiğini sanmıyorum. Diyelim ki o sayfalara ulaştım, okudum: Uzaktan ve dışarıdan, aktarılan gerçekliğin ne kadarını kavrayabilir, tutabilirim? En azından bu yakıcı sorunun karşılığıyla yüzleşmek adına Jünger’in söz konusu metinlerinin peşine takılma isteğim kabarıyor. “Yılkı” için bir dış halka. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 Yerel süreli yayın Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1119 28 TEMMUZ 2011 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle