26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tecelli’den ‘Irak Öyküleri’ Ölümden doğan hikâyeler Tecelli WansaIrak Öyküleri’nde, kadim bir coğrafyanın gelenek görenek ve dini inanışlarından beslediği hikâyelerle Irak’ın yakın tarihine ışık tutuyor. Amerikan işgali ve Saddam rejiminin iç savaş yılları döneminden çarpıcı sahneler eşliğinde sunulan öyküler, gerçeğin aslında sanılandan ne kadar “acı” olabileceğini okurun yüzüne vuruyor. Ë Eray AK adim bir coğrafya Ortadoğu toprakları. Üzerinde nice medeniyetin yeşerdiği ve aynı şekilde solup gittiği, tarihin yazılmaya başlandığı ve sil baştan edildiği topraklar. Her devirde kendinden bir şekilde mutlaka söz ettiren iyi ya da kötü fark etmez insanlığın diline, şiirlerine, şarkılarına ve masallarına kadar giren bir “Mezopotamya.” Şimdilerde kanayan ama zamanında çiçekler açtığı da unutulmaması gereken bir saklı tarih. Şimdilerde kan ağlıyor dedik ya, işte ne zaman kan ağlamaya başladığı anlatılsa “insanların” erinçle cebini yokladığı, burunlarına gelen “petrol” kokusuyla kafaların düzlendiği, şenlendiği topraklar bunlar. Bu kadim coğrafyanın sınırları cetvel ve pergel yardımıyla belirlendiği daha fiziki haritasından, kuşbakışı bir bölü bilmem kaç ölçekli planlarından belli olan bir ülke de Irak. Bize aslında o kadar da ırak olmayan ama her nasılsa ırak gözüken. Saddam’ın elinden alınan kimlere verildiği belli olsa da bir türlü olamayan Irak. Dinlerin, kültürlerin, halkların iç içe olduğu Irak. Acılar, acılar ve acıların acıları doğurduğu Irak. Unuttum! Çok değil, birkaç zaman önce de Amerika işgalindeki Irak. Gerçekten ne kadar tanıyoruz sınır komşumuzu? Ortadoğu’da yaşanan savaşlar ve siyasi gelişmeler dışında ne kadar aklımıza geliyor bu ülke? İşgal altındayken ne durumdaydı ya da işgalden önce Saddam döneminde? Nasıl insanlar yaşar içinde ve insanlar nasıl yaşar Irak’ta? İşte tüm bu sorulara kapsamlı bir bakış atmaya çalışan WansaIrak Öyküleri geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Yazarı da bölgeyi çok iyi bilen, bununla birlikte o toprakların kültürüne hâkim biri: Tecelli. Ünlü “Yezidiler” belgeselinin hazırlayanlardan biri o. Bir “masalcı dede” gibi o toprakların hikâyelerini insanlara anlatmaya çalışıyor sürekli. Bugüne kadar beş öykü kitabıyla dile getirmiş bu toprakları. Yeni kitabında da bundan vazgeçmemiş. WansaIrak Öyküleri’nde Tecelli, bu acı doğuran toprakları çoğunluk daha yakın bir zaSAYFA 10 28 TEMMUZ mandan devşirdiği altı hikâyeyle aktarmış okura. Tabii arkasında gizlenen tarihin ve kültürün izlerini asla silip bir kenara bırakmadan. İŞGAL YILLARI Tecelli’nin bu yeni hikâyelerinde somut olarak göze çarpan en keskin unsur Amerikan işgali ve getirdikleri. Amerikan işgaliyle beraber insanların yaşamlarında meydana gelen değişim, işgalin insanları neler yapmaya zorladığı ya da bu işgalden faydalanan tipler çoğunluk hikâyelerin mayasını oluşturuyor. Çoklu cephelerden odaklanıyor “işgal” olgusuna Tecelli. Bu çoklu cephede tek vurgulanmaya çalışılan ise “insan.” İşgal sonrası kadın, erkek ve çocuklar, bu işgalin sınırdışına etkisi de dahil, gerçekten “oralı” bir gözle anlatılıyor yazar tarafından. Bu bağlamda ilk iki hikâye, “Acem Nikâhı” ve “Canlı Bomba”, gerçekten vurucu nitelikler taşıyor. “Acem Nikâhı”, işgal kayıplarını ve geride kalanları konu ediniyor. “Kiminin babası, kiminin kocası, kiminin kardeşi… Giden bir daha geri gelmedi. Şehit mi, kayıp mı onu da bilen yok” (s. 12). Özellikle geride kalan kadın ve çocukların yaşadığı trajedi “Acem Nikâhı”nın eksenini oluşturuyor. Kadınların erkeksizlik ve parasızlıktan başvurdukları yollarla çocukların bu durum karşısında hissettikleri hikâyenin vurucu tarafını inşa ediyor. “Canlı Bomba”da da direnişçi kisvesi altında insanları örgütleyerek aslında işgalcilerle işbirliği yapan sahte bir şeyhin insanlara zulmü gözler önüne seriliyor. “Canlı Bomba”, Tecelli’nin bu işgali hemen her yönüyle gözler önüne serdiğinin de önemli bir göstergesi. Yazarın bu hikâyede gözü bir işbirlikçi direnişçilerdeyken, diğer sahnede hemen gerçek direnişçilerin nasıl bir yol K sabah uykusunda, kahvaltıda, bir namaz vaktinde veya günün herhangi bir saatinde yakaladı. Önce uçak sesleri, ardından renkli dumanlar ve etrafa yayılan çürük elma kokusu, acı badem kokusu, taze biçilmiş çim kokusu… Gözler görmez oldu. Deriler, kabardı, karardı, yandı. Nefesler durdu. Tüm köylüler, hayvanlarıyla beraber kucak kucağa öldüler” (s. 94). “O gün Saddam’ın, Kürtlerin kıyametine karar verdiği gündü” (s. 112). Kitapta, “Enfal” ve “Halepçe” adlı hikâyelerde konu ediliyor bu katliam. Ancak sadece katliam değil burada ince ince işlenen konu; insanın her şeye rağmen nasıl yaşama tutunmaya çalıştığının da göstergesi bu hikâyeler. Ölümün coğrafyasında inadına yaşamak isteyenler anlatılıyor “Enfal” ve “Halepçe”de. Özellikle “Enfal”, Bin Bir Gece Masalları’ndan fırlamış bir hikâye gibi. Ölüme ramak kala karşılaşmalardan doğan büyüsüyle bu öykü, insanın yaşama aslında nasıl ince ama kopmaz bir bağı olduğunu vurguluyor. Tecelli, tüm bu acı manzaraları gözler önüne sererken her hikâyede kendini belli eden o sessiz ancak aynı sessizliği kadar yakıcı dil anlayışını da asla bir kenara bırakmıyor. Acılar zaten süslenmez ya, Tecelli de dümdüz ve katışıksız bir anlatımla bu toprakların yasına katılıyor adeta. O sakin sakin hikâyelerini anlatırken dünyanın başka yerlerinde savaşlar ve ölümler devam etse de, soğukkanlı anlatımını koruyarak tüm dünyaya sükunet çağrısında bulunma edasından hiçbir zaman vazgeçmiyor. SAKLI KALAN KÜLTÜR Tecelli’nin bu hikâyelerini sadece “işgal” ve “savaş” başlığı altında toplamak da pek yeterli görünmüyor, çünkü yazar bilinse de görmezden gelinen zengin bir tarihi dokunun mirası olan kültürü de ortaya çıkarıyor burada. Yerel motiflerle zenginleştirilen hikâyeler, tüm bir coğrafyanın folklorunu içinde barındırıyor. Tüm bu şiddet, kan ve ölüme rağmen, coğrafyanın mit ve efsaneleri arasında güzel bir yolculuk var kitapta. Unutulmuş gelenekler ve saklı kalmış masallar, hikâyelere yerli yerinde oturan motifler olarak kullanılıyor. Müslüman, Hıristiyan ve Yezidi kahramanlarıyla da bu dinler coğrafyasının renkli bir atlasını yansıtıyor aynı zamanda Tecelli. Kitaba ismini de veren “Wansa” adlı hikâye, coğrafyada yaşayan bu kültürel zenginliğin yansıtıldığı en çarpıcı örnek. Bir Yezidi kızının emanet edildiği bir rahiple yaşadığı, aslında inanışlarına göre yasak olan bir aşkı anlatıyor yazar burada. Ancak her ne kadar bir aşk eksenine kurulu olsa da hikâye, Yezidilere yapılan dini baskı gözler önüne seriliyor “Wansa”da. Tecelli burada kimin, neden koyduğu bilinmeyen bir gelenekten nasıl bir motif yaratılır ve hikâyenin çözümü bu küçük olaya nasıl bağlanırın da dersini veriyor ayrıca. İçinde gelenek, savaş ya da işgal barındırsın fark etmez, kitaptaki tüm hikâyelerin “insan” dışında diğer bir buluşma noktası da “gerçeklik.” Wansa’nın imkânsız aşkı ve onurlu direnişi, Bağdat’taki kadınların parasızlık yüzünden başvurdukları yöntemler, Halepçe katliamı, canlı bombalar, kimyasal silahlar bu hikâyelerde ne kadar gerçekse, dünyada da o kadar gerçek. Tecelli de “gerçeğin” edebiyatla nasıl aktarılabileceğinin nitelikli yansımalarını sunuyor Irak Öyküleri’nde. [email protected] WansaIrak Öyküleri/ Tecelli/ İletişim Yayınları/ 134 s. dan gittikleri sergileniyor. Görmüş geçirmiş bir bilge edasıyla metnin arkasında Tecelli’nin sesi doluyor sürekli kulaklara. Yazarın özellikle işgal altındaki kenti tasvirlerinde bu bilge anlatıcının dokusu iliklerine kadar işlemiş durumda. Sanki bu toprakların bin yıl önce çiçek açtığı günleri de bilirmiş edasıyla yorgun bir tonda duyuruyor sesini Tecelli işgal altındaki kenti tasvir ettiği bölümlerde: “Kent tecavüze uğramış bir kadın gibi intihara meyilli. Bombalanmış yıkıntılar arasında, şehir eşkıyaları, Amerikan askerleri ve insan eti yemeye alışmış sokak köpeği sürüleri devriye geziyor. Helikopterler, tanklar ve rambolara rağmen yaşama tutunmaya çalışan halk, en büyük savaşı, ayakta kalma savaşını veriyor” (s. 8) ya da ölümün kol gezdiği bu toprakların geçmişini de içine alan bu cümle yazarın o görmüş geçirmiş bilge edasını daha da öne çıkarıyor: “Mezarlıklarının nüfusu yaşayanlarından daha fazla olan tek ülke Irak’tır” (s. 16). İÇ SAVAŞ ZAMANLARI Tecelli’nin objektifine sadece işgalin doğurduğu acılar takılmıyor. Irak topraklarında bugünlere gelene dek birçok savaş yaşandı. Başka ülkelerle yapılan savaşların yanında iç savaşlar da Iraklılara ve tüm dünya “insanlarına” büyük acılar tattırdı. Hatta en acı sahneler bu iç savaş yılları sırasında verildi. İç savaşa dair hikâyeler de Tecelli’nin kaleminde kendine yer buluyor. Saddam rejiminin yaşattığı belki de en büyük acı Halepçe katliamı ve kimyasal bombardımanlar da tarihi gerçeklerle okuyanı yüzleştirmek istercesine kitapta iki hikâyeyle tekrardan anılıyor. “Uçaklar zehirli tozlarla, köyleri Tecelli bölgeyi çok iyi bilen, bununla birlikte o toprakların kültürüne hâkim biri. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1119 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle