Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com ÇOCUKGENÇLİK OKUMA OKUYAN/OKUTAN Öğretmenlerden Mektuplar Ë Sevda Müjgan YÜKSEL Şişli Global Dershanesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Başını kaşıyacak zamanı yok sözü, Çıray Hanım için biçilmiş kaftan. Profesör, kendisine biçilen bu kaftandan şikâyetçi mi? Şikâyet etmek de zaman işi. Onun böyle bir lüksü yok. Düşünmek ve eylemek, onun yaşamında şikâyet etmeye yer bırakmıyor. İnsanlar, birbirlerinin söylediklerini duymuyor. Birbirlerinin söylediklerini duymayan insanlar… Mantarlar gibi. Çıray Hanım, sormadan edemiyor: “Duydukları üzerine düşünmeyen insanların kulak neyinedir?” Bir bilim insanı olarak onun öncelikli görevi, insanları yeniden duyar kılmak olmalıdır. Duymaktan düşünmeye varan yolu alabilme özelliği, onun insanlara laboratuvarında kazandırabileceği bir özellik değildir; ancak “Kulak Üretme Çiftliği”nde insanlara çeçe sinekleri tarafından ısırıldığı için uyuyan kulakları yerine yepyeni kulaklar sunabilir. O nedenle kollarını sıvadı diyeceğim; ancak zaten kolları hep sıvalı olduğu için belirtmeye gerek duymuyorum. “Kulak Üretme Çiftliği”nin açılış törenine katılmak üzere en büyük büyük devletin en süper süper ajanları kurumu SAKU’nun en yetkili kişisi, büyük başkan ve eşi, cümle bakanlar ve danışmanları, kulakları uyuyan halk çiftlikte hazır bulunduğuna göre Çıray Çıngıray’ın sıvadığı kollarıyla epey yol aldığını anlamak zor değil. Ne de olsa bir dâhiyle karşı karşıyayız. Ancak sanırım içinizde benim gibi bunu yeterli bulmayanlar olacaktır. Hatta ben Çıray Çıngıray’ın da bunu yeterli bulduğundan kuşkuluyum. Onun sağır ve hayalsiz insanlarla dolu bir dünyaya katlanamayacağını biliyoruz. Evrende başıboş gezinen bir poşet kolonisi arasında insanların yıldız tozu toplama hayali kurarak, küçük dünyalarını renklendirmeleri söz konusu olamayacaktır. Renksizleşen hayaller solup gidecektir. Çılgın profesörümüz, sağırlığı ortadan kaldırdı. Ya hayaller? İş hayallere gelince düşeceğiz Yazar Aysel Korkut’un ardına. Kitap kahramanları yanı başlarında bir yazarla dolaşmakta olduklarını bilemeyebilirler. Aysel Korkut, ardına düşen okurları bilmek zorunda. Hatta ben kitap kahramanlarını da örgütlemekten ya Çılgın okuma projelerim var! Çocuk edebiyatı çocuk okuru “büyütür”, edebiyat okyanusuna yelken açmasını sağlar. Büyümenin Türkçe Tarihi’nin önsözünde Murathan Mungan diyor ki: “Bazen okuduğunuz bir öykü sizi birkaç yaş birden büyütür. Çoğu kez edebiyat, hayattan daha çabuk büyütür. Yaşama ilişkin birçok şeyi, kendi deneyimlerinize gerek kalmadan edebiyat yoluyla öğrenirsiniz.” Ë Mavisel YENER ocukluk anayurdumuzsa, o topraklarda okuduğumuz kitaplar yaşamı anlayıp tanımada kılavuzumuzdur, kişiliğimizi biçimlendirir; duygu sağırı olmayı engeller. Kimisi çocukları iyi kitaplarla buluşturma, onların dünyasının sınırlarını genişletme derdindeyken kimisi okumanın önündeki engelleri sayıp dökerek rahatlıyor, niçin okumadığımıza kulp bulmaya uğraşıyor. “Otobüste roman okursam herkes tuhaf bakıyor, ayıplıyor” diyen üniversite öğrencisinin önündeki toplumsal engel mi, yoksa da “çocuğum internetin başından kalkmıyor ki kitap okusun” diyen babanın öne sürdüğü engel mi size daha gerçekçi geliyor? Okumanın önündeki ekonomik engelleri öne sürüp güldürmeyin beni. Televizyon/bilgisunar sorunu belki de aşması en kolay olanı. “Annebaba okumazsa çocuk da okumaz” söyleminin ardına da saklanmasın kimse. Bunlar sorunun kılcal damarları. Sorunun kalbine giden ana damar, okumayazma ile ilgili politikalar. Eğitimde ideal olan; sürekli değişen koşullara uyum sağlayabilen, başarılı nesiller yetiştirmektir. Bunun gereklerinden biri de okuma kültürü alanında atılacak adımlar elbette. Eğitim sistemimiz, okumanın önünde duran kocaman bir engel. O halde, çılgın projemi açıklayabilirim: Sınav anaforunda çıldırma noktasına getirilen çocuklara “alın elinize bir roman, keyifle okuyun, SBS/YGS/LGS puanı değil, yaşam puanı önemli,” diyeceğiz. Yaşayan yazarları yok sayan, 21.yy. çocuğuna uzak olan 100 Temel Eser’in hangi yaş grubuna, hangi seviyede okura, hangi sırayla okutulacağı bilinmediğinden uygulamayı kaldıracağız. Yıl boyunca, yüreği ağzında, sınavdan sınava koşan çocuğun önüne, “özeti çıkarılacak” yüz temel eseri yığarak tatil sevincini söndürenleri eleştireceğiz. “Kitap okuma seferberliği” diye nutuklar atıp okul kütüphanesinde MEB’in dayatmacı listesi 100 Temel Eser dışında kitap bulunduran müdürlere soruşturma açanlara tepki vereceğiz. Mahkemelerimizde, suçlu bulunan birine kitap okuma cezası verilmesine tepki göstereceğiz. Eğitim fakültelerinde verilen çocuk edebiyatı ders saatinin her yıl biraz daha azaltılmaması için girişimler başlatacağız. Çocuk Vakfı Çocuk Akademisi tarafından hazırlanan 100 Temel Eser Raporu’nda “okumayan Türkiye” gerçeğinin açıklanmasından bu yana, konuyla ilgilenmesi gereken çevrelerden tık gelmediğini cümle âleme duyuracağız. Özgün bağlamından uzaklaşılmış klasiklerin, tahrif edilmiş, çevirmen adı bile verilmeyen, niteliksiz yayınların, İl Özel İdareleri, Millî Eğitim Müdürlükleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından okul kütüphanelerine satın alınmasına göz yummayacağız. EğitimSen’in hazırladığı çocuk edebiyatı kitap kataloglarını bütün okullardaki öğretmenlere kaynakça olarak sunacağız. İlköğretimde Türkçe derslerinde çağdaş yazarlarımızın yapıtlarını okutacağız. Üniversitelerin düzenlediği çocuk ve gençlik edebiyatı sempozyumlarına öğretmenlerin katılımını sağlayacağız. Bu on bir maddenin tersini yaparak çocuklara kitap okuma sevgisini/sevincini vereceğini iddia etmek mi çılgınlık, benimki mi? Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlarmış. Ben yine de umutla bekliyorum “su”yu. Engellere “rağmen” çocuklar okuyacak! “Ç Ç ılgın” sıfatı, “profesör” unvanını nitelerse ortaya neler çıkar? Bir yanda bilim yuvası üniversitelerde kazanılan bir unvan… Bir yanda aklını kaçırmışçasına aşırı davranışlar… Biz inanagelmişiz, akıl ve bilim birbirlerinin vazgeçilmezidir. Yoksa inandıklarımız yanlış mı? Bilim akla, akıl bilime dar mı? Kimi yazarlar böyledir işte. Aklınızı karıştırır. Bana sorarsanız akıl karışıklığı iyidir. Karışıklığın içinde hareket vardır. Hareket bereket getirir de demiş atalarımız ya da bunu ben uyduruyorum. Ben uyduruyorum elbette. Bereketi getiren yağmurdu. Yağmurunsa konumuzla ilgisi yok. Belki de var. Artık yağmuru da gözler oldu insanlar. Dünyanın yağmurlara gereksinimi var. Yalnızca yağmurlara da değil. Çoban yıldızı, pek karamsar. “Dünyanın gidişatı berbat. (…) Dünya bütün dengesini yitirecek ve uzayın derinliklerinde kaybolup gidecek.” (s.37) . Her karanlığın sonu aydınlık. Dünyanın gidişatı berbatsa azimli ve çalışkan insanlar ne güne duruyor? Durmuyor zaten. Çılgın Profesör Çıray Çıngıray, kendisini laboratuvarına kapattı; araştırıyor. İnsanların kimi uyuyamıyor, kimi duyamıyor. Nedir başlarına musallat olan bu dert? Çeçe sinekleri… DNA’ları mutasyona uğrayan çeçe sinekleri… Çeçeler insanları ısırınca… DNA’lar neden uğrar mutasyona? Doğal yaşamda kimi dengelerin değişmesi… Naylon poşetlerin dünyayı sarması… Kirli bir evren… 2050 yılında durum bu. Pek iç açıcı görünmüyor. Çıray Çıngıray’a çok iş düşüyor. Düşen işler yalnızca dünyadan yana da değil. Bir de evi var. Babası Sulhi Bey, annesi Nilgün Hanım, eşi Turay Tunguray, kızı Seray Serinay, evin kedisi Bulut, evin köpeği Salkımsaçak, evin temel direği ev işlerinden sorumlu Hanife, küçük işler robotu… Epey kalabalık bir evdeyiz. nayım. Madem karıştırdı aklımızı yazar Korkut… Tükettikçe mutlu olduğumuz şu güzel dünyamızda, satın aldıklarımızı poşetlere doldurup gönül rahatlığıyla evlerimize götürmemize ne demeye karıştı? Çevrecilere tıkamıştık kulaklarımızı: “Bir naylon poşet, yüzlerce yıl parçalanmadan, bozulmadan doğada kalabiliyor.” Ne yapacaktık yani? Kullanmayacak mıydık poşetleri? Şuncacık poşet… Koskocaman dünya… Yine de bozuldu benim gönül rahatlığım! yazar Korkut’a kulak verdikçe… Dünyayı üç kez sarmalayan naylon poşetler arasında hastalanan dünya… Dünyayla birlikte sağlıklarını yitiren canlılar… Atalarımız bizi uyarmıştı: “Her işin başı sağlık!” Bunu ben uydurmuyorum. Atalar sözü. İşlerin başı sağlık bozuluyorsa… Ne o? Çıray Çıngıray, yazarıyla el ele mi veriyor? Bir dakika, beni de alın aranıza! 2050 ya da 3121 geliverdiğinde dünyanın gidişatı berbat dememek için el ele vermek zorundayız! Sizi de bekleriz Kulak Üretme Çiftliği’nin açılışına. Gelmek için sağırlaşmayı beklemeyin. Çıray Hanım, bağışlayın, sizden izinsiz çağrıda bulundum. Nereye kayboldu bu çılgın profesör? Çıray Hanım, neredesiniz? Kitap henüz bitmedi. Çeçe sinekleri yeniden serbest kaldı! Yine aklım karıştı! Neler oluyor Sayın Yazar? *Kulak Üretme Çiftliği, Aysel Korkut, Altın Kitaplar, Kasım 2010, 10+ ÖĞRETMENLERE SİHİRLİ DUYURU: Cumhuriyet Çocukları’ndan gelen mektupların her geçen gün artması bizi sevindiriyor. Okuyan/Okutan Öğretmenlerden Mektuplar köşemizde sevgili öğretmenlerimize kulak vereceğiz. “Bu kitabı öğrencilerimle okuduk/okuyoruz. Çünkü…” diyecek öğretmenler. Çocuklara salık verdiğiniz, birlikte okuduğunuz kitapları, niçin bunları seçtiğinizi bize yazar mısınız? Adresimiz: sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com CUMHURİYET ÇOCUKLARINDAN MEKTUPLAR Ë Hazırlayan: Mavisel YENER Ilgın Yılmaz Ankara 9 yaş Maltepe İlköğretim Okulu Merhaba, sizlere Behiç Ak’ın “Kedilerin Kaybolma Mevsimi” adlı kitabı tanıtmak istiyorum. Bu kitabın en sevdiğim karakteri Sevgi. Sevgi her şeyden kendini sorumlu hisseden bir kız. Bir gün, Sevgi kedisi Titrek’i kaybeder. Buna çok üzülür. Titrek’i aramaya giderken komşularının da kedilerinin kaybolduğunu öğrenir. Şöyle bir karar alır: “Kayıp Kediler Derneği” adında bir dernek kurulacak. Herkes bu derneğe gelip zarfın içine kedileriyle ilgili bilgileri yazar. Sevgi onları okuyunca çok şaşırır. Bu kadar anlatacağım. Geri kalanını siz okuyun. Bu kitabın en ilginç bölümü kedinin senaryo yazdığı bölümdür. Bence bu kitabın ana düşüncesi: hiçbir işten vazgeçmemeliyiz. Umarım siz de bu kitabı benim kadar seversiniz. Nurşah Akoğluİstanbul8 yaş Hasanpaşa İÖO Selen Serisi’ni anlatacağım. En çok Selen Abla komik. Onların apartmanında oturan Dilek ablasının bebeğini görmeye gidiyor. Bebeği kucağına almak isteyince Dilek ablasının annesi izin vermiyor. Selen küsüyor. Eve gelince “Ben de bebek doğuracağım” diye tutturuyor. Bence kitabın en komik yeri www.maviselyener.com Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçova zmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 24 28 TEMMUZ 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1119