26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M. Yanardağ’dan AKP’nin gayrı resmi öyküsü Operasyon Partisi Kısa süre önce I. Cumhuriyetin Sonbaharı isimli kitabı yayımlanan gazeteci Merdan Yanardağ, son çalışması Operasyon Partisi’yle yine gündemde. Alt başlığı “Bir ABD Projesi Olarak AKP” olan kitaptan iktidar partisinin gerçek niteliğini, kuruluş serüvenini, kimler tarafından iktidara hazırlandığını ve başta Tayyip Erdoğan olmak üzere parti kurucularının ABD’de kimlerle, hangi tarihlerde ve nasıl gizli görüşmeler yaptığını sarsılarak öğreniyorsunuz. Yanardağ, kitabında AKP kurucularının henüz böyle bir parti ortada yokken ABD’de kimlere hangi sözleri verdiğini ortaya koyuyor. Ë Mehmet H. KORKMAZ anardağ kitabında, AKP’yi esas olarak iç dinamiklere dayalı bir siyasal hareket olarak değerlendirse de, bu partinin aynı zamanda ABD tarafından tasarlandırılıp biçimlendirildiğini ve iktidara taşındığını çok sayıda veri ve kanıta dayalı olarak ortaya koyuyor. Yanardağ’a göre AKP, geleneksel dinci hareketlerden farklı olarak, ABD ve AB ile çatışarak değil, ancak bu güçlerle uzlaşarak iktidar olunabileceğini düşünen İslamcıların partisi. Kitabın arka kapağında yer alan tanıtım yazısında şöyle deniyor: “Gücünü, kendisini iktidara taşıyan iç dinamiklerden çok, Batı’dan, ABD’den ya da daha kapsayıcı bir kavramla ifade edersek eğer, emperyalizmden alan AKP’yi inceleyen bu kitap, gerçekte 2000’ler Türkiyesi’nin de bir öyküsüdür. Batı’ya yaslanarak iktidar alanını genişletme stratejisi izleyen AKP’yi ortaya çıkaran ekonomik, tarihsel, toplumsal ve uluslararası koşullar; bu partinin ideolojikpolitik kaynakları; örgütsel yapılanması; entelektüel ortamda yaşanan liberal kirlenme; AKP, AB ve küreselleşme karşısında aydınların ve solun tutumu; toplumsal ve entelektüel planda yaşanan akıl tutulması; aydın ihaneti; türban tartışması üzerinden yürütülen kuşatma; BOP, ılımlı İslam, ABD ve yeni muhafazakârlar (NeoCons) ile AKP arasındaki derin bağlar da bu kitabın belli başlı temaları arasında yer alıyor.” Kitabın yeni baskısı, “genişletilmiş ve gözden geçirilmiş” bir çalışma. Adeta bütünüyle yeniden yazıldığı bile söylenebilecek bu kitapta yer alan analizlerin hayat ve olaylar tarafından doğrulanması değerini daha ¥ sanın dışındaki varlık ve nesnelerin böyle kaygıları yoktur (s. 68). “Denizben’e Lied” (s. 128), insanın dünyadaki varoluşu, çocukluktan yaşlılığa sürüklenip gitme, varlık ve ölüm düşünceleri işlenir (s.128). “Hiçliğe Lied”de de hiçlik teması yer alır: “Vardır belki bir yerde/ hiçliği konuşan üç beş kişi” (s. 129). İnsan, varoluşu sorgularken hiçliğin yorumunu da yapmak durumunda. Varlığımızı hiçliğe göre, hiçliği göz önünde tutarak tartmak, değerlendirmek zorunda kalırız: “Tartılıyor insan geçerken dünyadan” (s. 149). “Yaz Buğusu” (s. 165), sonsuzluk duygusunu yenileyen bir yazdan söz eder. “Yaşlılık” (s. 138), artık zamanın ve hayatın ötesinin olmadığı, gelecek beklentisinin kalmadığı bir durumun şiiri. Ada, yaşadığı şehir Mersin’i, doğaya gönderimde bulunan imgelerle eleştirir (s. 19). “Dünya Havası”, çorak bir iklime sürüklenen dünyanın ve kaygan ilişkilerin bir eleştirisi. Kent, kaygan ilişkilerin ve yabancılaşmanın yaşandığı mekândır. Her şeyin yapaylığının ve yabancılaşmaCUMHURİYET KİTAP SAYI 1119 da arttırıyor. Örneğin, kitabın ilk baskısı için Merdan Yanardağ’ın 17 Nisan 2007 tarihli ‘önsöz’ünde şöyle deniliyor: “Türkiye hızla bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Ülke ve toplum yön duygusunu kaybetmiş durumda. Türkiye’nin 80 yılı aşkın “cumhuriyet birikimi” ile ki pozitif ya da negatif bir anlam yüklemeden bir durum tespiti olarak söz ediyorum geleceği arasında bir gerilim yaşanıyor. Türkiye’nin 21. yüzyılda nasıl bir ülke olacağını ve nasıl bir rota izleyeceğini kimse bilemiyor. Bu belirsizliğin yarattığı gerilim giderek bütün toplumu sarıyor. Dahası, toplumsal fay hatlarında biriken bu gerilimin çatışma üretme potansiyeli her geçen gün artıyor.” Yanardağ’ın kitabının ilk baskısından kısa bir süre sonra kendisini tam olarak doğrulayan bir dizi gelişme yaşandı. Örneğin ülke “Cumhuriyet Mitingleri”yle sarsıldı. Yaklaşık bir yıl sonra da Ergenekon soruşturması başlatıldı ve ülke örtülü bir darbe sürecine girdi. Bu önsöz ki bir daha hatırlatalım 2007’de yazılmışşöyle devam ediyordu: “Bütün iktidarı isteyen ve ılımlı da olsa Batı’nın ve ABD’nin desteğinde İslami bir re Merdan Yanardağ jim kurmaya yönelen AKP; Türkiye’yi, Cumhuriyetin başlangıç ilkeleriyle ılımlı İslam programı arasında bir ortalama almaya zorluyor. Ülke, örtülü bir darbe sürecinin içinden geçiyor.” Daha sonra yaşanan gelişmeler Yanardağ’ı bütünüyle doğrulayacaktı. Örneğin, Ergenekon operasyonu ile geleneksel iktidar blokunu şiddet kullanarak dağıtan ve rakiplerini tasfiye eden AKP, 12 Eylül 2010 referandumu ile siyasal hedeflerine büyük ölçüde ulaşacaktı. Dolayısıyla 2011 Türkiyesi, Birinci Cumhuriyetin tasfiyesine ve bir “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nin kurulmasına tanıklık ediyor. Operasyon Partisi: Bir ABD Projesi Olarak AKP/ Merdan Yanardağ/ Destek Yayınları/ 172 s. Y Selçuk Altun’a yanıt Ë Abdülkadir BUDAK ayın Selçuk Altun’la tartışmamız, Sincan İstasyonu’nun Mayıs 2011 tarihli 45. sayısında yer alan günlüklerimin bir yerinde yaptığım “Semih Gümüş sendromu mu?” başlıklı değini ile başladı. Kendisine, Cumhuriyet Kitap’ın değerli sayfalarını kişisel kavgalarına alet etmemesini hatırlatmış, bir okur olarak bundan duyduğum rahatsızlığı hatırlatmıştım. Bu yazı çıktıktan kısa bir sure sonra, Selçuk Altun telefonla aradı beni. Söz konusu değinimi okumuş, eleştirilerimi samimi, iyiniyetli bulduğunu söyledi, ama Enis Batur’la ilgili bir yanlışlık yaptığıma da değindi ve düzeltmemi istedi. “YKY’nin başındayken, oranın yayın organı olan kitaplık dergisinde bir anket yapılmış, Enis Batur o anketten son 25 yılın en iyi şairi olarak çıktığında Selçuk Altun neredeydi?” diye sormuştum ya, Selçuk S Altun’a göre böyle bir şey yokmuş. Ben de kendisine “Bir bellek yanılsamasına düşmüşsem bunu düzeltmekten çekinmem” demiştim. Bunun üzerine, o konuyu araştırmış, kitaplık’ın o sayısını bulmuştum. Öyle bir şey varmış da seçilen şair değil kitapmış. MartNisan 2000 tarihli kitaplık’ın 40 sayısında yapılmış bu anket. “Son 25 Yılın En İyi Şiir Kitapları” konulu ankete 25 yazar, şair katılmış ve katılanların yarısı Enis Batur’a ait bir kitabı seçmiş. İblise Göre İncil, Gri Divan, Sütte Ne Çok Kan, Opera1, Kandil ve ağırlıklı olarak da DoğuBatı Divanı. Selçuk Altun, “Öyle bir şey olmadı” demişti telefonda. Bu ne peki? Biraz farklı da olsa aynı kapıya çıkmıyor mu? Bir şairin, birden fazla kitabı “Son 25 Yılın Şiir Kitapları” arasında gösterilmişse, o şair “Son 25 Yılın En İyi Şairi”dir. Sonuçta fazla bir şey değişmiyor görüldüğü gibi. Hem sonra, günlükler bir araştırma, ince leme yazısı değil ki. Onları tutarken daha çok hafızama güveniyorum; bu kez de öyle olmuş. Bu açıklamayı, Sincan İstasyonu’nun Temmuz 2011 tarihli, 47. sayısına da koymuş, “şair” değil de “kitap” seçimi olmuş yollu bir düzeltme yapmış, Selçuk Altun’a verdiğim sözü yerine getirmiş oluyorum. Selçuk Bey dergimizin haziran sayısında bir açıklama ya da düzeltme yapmadığımı görünce, Cumhuriyet Kitap’ın 7 Temmuz 2011 tarihli sayısındaki yazısında beni sözünü tutmamakla itham etmiş, açıklama yapmamam halinde “müfteri” ve “riyakâr” durumuna düşeceğimi hatırlatmış. Kendileri merak etmesin; sözümüzün eri biriyizdir, “müfteri” ve “riyakâr” değil karakterimizde, sözlüğümüzde bile yoktur. Merak ettiğimiz bir şey var ama: “Mahcubiyet” denilen şey sözcük olarak bile değerini koruyor mu sizde? Sincan İstasyonu’nun Temmuz 2011 tarihli, 47. sayısını görünce ne düşündünüz acaba? nın eleştirisini ortaya koyan Ada’nın şiirinde kentsel ve kültürelle doğal olan arasındaki gerilim kendini duyurur. Kentin, toplumun ve egemen siyasetin yol açtığı sorunlar, şairin söyleminde “hüzün” olarak yansıtılır. “Bin Yapraklı Hüzün”le (s. 176) “Hüzün Nerede Oturuyor” (s. 182) başlıklı şiirlerinde hüzün belirgindir. Hüznün yönettiği bir ülke dile gelir. Ancak hüzün umutsuzluk demek değildir. “Ölü Kente Lied” şiirinde bir özgürlük arayışı kendini duyurur: “Biliyorsun bize göre değil/ tek bacaklı dünya, kör duvar/ üzerine kuşlar konsa da, tel örgüler” (s. 127). Ada’nın yalnızca yaşadığı şehrin ve toplumun değil, dünyanın ve insanlığın sorunlarına karşı derin bir duyarlılıkla yaklaştığını söyleyebiliriz. Özellikle “Gazze” başlıklı on şiir, işgal altındaki bir halkın trajedisine karşı şiirsel bir başkaldırı olarak değerlendirilebilir: “Vardır herkesin bir Gazze’si/ derin, sessiz, işgal altında” diyen şair, savaşa karşı barışı, yıkıma karşı yaşamı savunur ve yakın coğrafyamızda kanayan bir yaranın acısına tanıklık eder. Ada’nın şiirinde doğanın önemli bir yeri var; özellikle Akdeniz ve Toroslar. Bir kitap hacmindeki şiir dizisinde Toroslar’ı dile getiren Ada, belki de ilk kez bu bölgeyi yoğun bir biçimde şiirimize taşır. Belki öykü ve romanda Toroslar ve insanları daha çok işlenmiştir. Ancak Ada, Toroslar’ı şiirleştirirken, burada pastoral, doğaya yönelik değil, poetikasının doğrultusunda, insana yönelik ve özneden yola çıkan bir şiirin izinden gider. Ortaya çıkan şiirler de sonuçta, yalnızca doğanın değil insani olanın, insani var oluşun ve onun çeşitli hallerinin izlerini, izdüşümlerini bırakır. Toroslar’ın aynasında doğaya ve dünyaya bakan şair, poetik imgeleminden ve söyleminden süzerek yeryüzündeki duruşunu ve tutumu ortaya koyar. Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi/ Ahmet Ada/ Artshop Yayınları/ 272 s. 28 TEMMUZ 2011 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle