04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nazlı Eray’dan ‘Tozlu Altın Kafes’ ‘Satırların arasından okuruma seslendim’ okuduğum, ailemin kim olduğu belki de o kadar önemli değil. Beni yapan yaşadıklarım. İlk başta bunlar girmeliydi vizyona. rına fısıldamak istedim. Bu böyle bir anı kitabı. “UZAKLAŞAN BİR TRAMVAYA ATLARCASINA SON ANDA İSTANBUL’A ULAŞTIM” İstanbul’u çok sevdiğiniz ve özlediğiniz anlaşılıyor, neden dönmeyi düşünmediniz ve ısrarla Ankara’da kalmayı yeğlediniz, bir karşılaştırma yapmanızı istesem “İstanbul’un neden taşı toprağı altın”, sizce diğer şehirlerden farkı ne? İstanbul’u çok seviyorum. Yıllar sonra döndüm oraya ama tam değil. Gene bir ayağım Ankara’da. Çünkü hayatımın önemli ögeleri Ankara’da. Çok genç yaşta gittiğim için Ankara beni çevreledi ve usta bir tığ örücüsü gibi hayatımı çepeçevre kendi platformunda ördü. Ama uzaklaşan bir tramvaya atlarcasına son anda İstanbul’a ulaştım. Bunlar psikolojik şeyler. Bütün ailem İstanbul’da, okuduğum okullar, çocukluğum, ilkgençliğim İstanbul’da. Hayatım boyunca bu iki şehir arasında kaldım. İkisi çok bambaşka yerler. İstanbul kozmopolit, Ankara kemiklerimi kırarcasına bana sarılmış bir sıska kadın. Şefkatle beni bırakmıyor. İstanbul bana ilk gençliğimi göstererek gel gel işareti yapıyor. İşte böyle. Evli bir adamın bilmem kaç yıllık karısından bir türlü ayrılamaması gibi bir şey benim Ankara ile olan ilişkim. Hastanede bağırsak düğümlenmesinden yatarken hastalığınızın on kişiden dokuzunun ölümüne neden olduğunu öğreniyorsunuz. Bu ölümcül hastalıktan yatarken sizi hayata bağlayan ve mücadeleyi kazanmanıza neden olan sır neydi? “BEN AŞKI BİLMİYORDUM ASLINDA” Sizin gibi özgür ve özgürlüğüne düşkün bir kadın neden tozlu altın kafeste bu kadar uzun kaldı ve bu acıyı kendine yaşattı? Bunu ben de bilmiyorum aslında. Tozlu altın kafes çok çekici, gizemli fakat ilk başından beri biraz boğucuydu. Metin And ve ben ikimiz de mutlu olmak istiyorduk; evliliğe büyük umutlarla başladık, o kendisine o zamana kadar yaşayamadığı yepyeni bir hayat çizmeyi planlamıştı benimle. Ben ise onun gibi bir adamın karizması ve büyüsüne kapılmıştım. Ona çok saygı duyuyordum. Bu evlilik aslında heyecan vericiydi. Duyulunca ortalık birbirine girmişti. Ama Metin And ayağına sarılan geçmişin prangalarından kurtulamadı. Açmazlara girdik. Bu çok hazindi aslında. Tuhaf telefonlar, garip kıskançlıklar, bana yapılan haksızlıklar… Bunlar yavaş yavaş beni suskunlaştırmış, onu çok sertleştirmişti. Altın kafesten kaçmak kolay değildi. Karşımdaki adamın çok değerli olduğunu biliyordum. Kapıyı vurup gidemiyordum. Bunu kimse yapamazdı zaten. Neden mücadeleci ve hayat dolu Nazlı Eray, Ege’ye olan aşkına sahip çıkmak yerine İstanbul’u terk etmeyi yeğledi, bugün geriye dönüp baktığınızda bu kararı nasıl karşılıyorsunuz? Geri dönüp baktığımda İstanbul’u terk etme kararımı pek tabii ki o yaş için çok radikal buluyorum. Büyük bir küskünlük, büyük bir kararlılık. Ege’ye sahip çıkmak diye bir şey olamazdı. Onu anlamıştım. Avuçtan akan su gibiydi, sonradan da bir duş gibi baştan aşağıya insanın üstüne geliyordu. Çevresi, tanıttığı dünya benim için büyüleyiciydi fakat ona olan güvenimi yitirmiştim. Tuhaf bir dengesizliği vardı. Ben aşkı bilmiyordum aslında. Ufak dozlar kullanılacağını, her şeyin yavaş yavaş yapılacağını henüz öğrenmemiştim. Bütün olay, çevre, şehir yüzüme çarptı sanki. Her şeyden nefret edip kaçıp gittim. Kitabınız otobiyografik özellikler içerse de tüm hayatınızı kapsayan bir yaşamöyküsü değil, sadece bir kesiti almışsınız ve anılarınızı anlatmaktan çok içinizi dökme isteğiyle yazmışsınız hissine kapıldım, bu konuda neler söylemek istersiniz? Anılarımın bir bölümünü tebu iki şehir arasında İkisi çok matik bir şekilde sanki yarı büyü Hayatım boyunca İstanbul kozmopolit, kaldım. kemikbambaşka yerler. Ankara lü bir roman gibi yazmak istedim. lerimi kırarcasına bana sarılmış bir sıska kadın. ŞefkatSatırların arasından okuruma ses le beni bırakmıyor. İstanbul bana ilk gençliğimi gösteişareti yapıyor. İşte böyle. Evli bir adamın lendim ve ona aktım. Bana uzanan rerek gel gelyıllık karısından bir türlü ayrılamaması gibi bilmem kaç elleri tutup yaşadıklarımı kulakla bir şey benim Ankara ile olan ilişkim. Herhalde ölümün bana çok yakın olduğunu fark etmemem. İçimdeki sonsuz yaşama arzusu, hayata bağlılığım, iyimserliğim ve sabrım. Ölebileceğim hiç aklıma gelmiyordu. Herkes odamın dışına çıkınca hüngür hüngür ağlıyormuş, sonra söylediler bana. Hastanede her gün yeni bir şey öğreniyordum. Hayatla ve kendimle ilgili. Çok genç olmamın da payı vardır bütün bunlarda. Oradan çıktığımda bir üniversite bitirmiş gibiydim. Fiziki acıyı ve susuzluğu öğrendim. Bunlar işkence gibi. Bir de ölümün gölgesi var üstünde, olağanüstü bir eğitim. Kitapta “(…) Çok yoğun şeyler yaşadığım için, hastaneyi uzun süre unutamayacaktım. Bunu sonradan anladım. İnsanlar, bedenler, ruhlar. Bunların hepsi hastanede vardı. Bunlar yıllar sonra beni çok ilgilendirecek konulardı” diye yazmışsınız. Sizin kitaplarınız kimine göre fantastik, kimine göre gerçeküstü ancak bana göre karmik. (Uzakdoğu felsefesindeki geçmiş yaşamlara ait) Hastanede geçirdiğiniz bu günler ve deneyimler sayesinde mi kitaplarınızda anlattığınız olay örgülerinde ölülerle, dirileri beraber kurgulayabiliyorsunuz? Olabilir. Benim için yaşam ve ölüm arasındaki sınır çok uçucu. Hatta bazen yok gibi. Yani ölüm de yaşamın içinde, böyle düşünebildiğim zamanlar oluyor, bunu hissediyorum. Hastane bunu en net gördüğüm platformdu, burada haklısın. Orada ölüm çok doğal. Sokakta duyduğun bir ölüm ne kadar ürkütücüyse hastanedeki ölüm, bir doğum kadar doğal. Hiçbir farkı yok. Bir geliş, bir gidiş. Bunlar beni etkilemiş olabilir. Ama asıl Uzakdoğu etkiledi yıllar sonra. Yaşamla ölümün iç içe olduğu dünyalar… Paris’te Metin And’la gittiğiniz balayı seyahatinizde bir parfüm ilginizi çekmiş ve eşiniz size alsın istemişsiniz. Eşiniz almayınca da siz kendinize almışsınız ama ilginç olan parfümün adı: Samsara. Kitabınızda “Samsara: Ölümden Sonra Yaşam” diye bir de bölüm var. Ancak bu konuyu açmıyorsunuz. Bu oldukça gizemli, bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Samsara’nın Hintçe “Ölümden sonra yaşam” olduğunu geçen yıl öğrendim ve çok şaşırdım. Niçin bilmiyorum ama o parfüm beni bir mıknatıs gibi çekmişti. Fonda muhteşem Paris, buz gibi bir kış günü, yanımda Metin And, bir balayı seyahati, yeni geline alınmayan bir parfüm, çocuk gibi sert ve muzip bir adam ve bir yazarın hayallerle süslenmiş gelin odası gibi dünyası. Paris’te hafiften kar başlamış, elimde aldığım bir şişe Samsara ve artık pek çok sevdiğim başka bir yere gitmiş… Yıllar sonra Metin And ile yaşadığım hayatı yazarken her gün bu parfümü kullandım. Samsara; “Ölümden sonra yaşam...” Tozlu Altın Kafes/ Nazlı Eray/ Doğan Kitap/ 376 s. Tozlu Altın Kafes, Nazlı Eray’ın hayatının çalkantılı bir dönemini anlatıyor. “Yaşamımdan Anılar” alt başlığı bunun kanıtı zaten ama kitabın içindekiler daha da duru biçimde her şeyi ortaya koyuyor. Kitaptaki anıları için “Akmış gitmiş su gibi” diyen Nazlı Eray’la Tozlu Altın Kafes‘i konuştuk. Ë Şebnem BİRKAN evgili Nazlı Eray, anılarınızı anlattığınız son kitabınıza Tozlu Altın Kafes adını koymuşsunuz, altına da “Yaşamımdan Anılar” diye bir açıklama eklemişsiniz. Kitabınızı, hayatınızı daha kapsamlı olarak anlatacağınızı düşünerek okudum ancak üç olaya odaklanarak anlatmışsınız: Gençlik aşkınız Ege, hastalığınız ve ölümden dönmeniz, son olarak da Yaşlı Ejder diye bahsettiğiniz ikinci eşiniz Metin And’la yaptığınız evliliğiniz. Sizi çok cesur buldum. Neden bu üç olay? Hayatımdan anıları yazarken üç dört şey aklıma geldi ilkin. Bunlar; ilk aşkım Ege, ne tuhaftır ki on sekiz yaşımdan beri bir daha hiç görmediğim ve yıllar boyu düşündüğümde içimde acı bırakan bir aşk. O yüzden deli gibi sevdiğim bir kenti bırakışım ve gidişim. Hayatla ölüm arasında bir istasyon olan bir hastane odasında ölümle defalarca burun buruna gelişim, ultrasonun olmadığı yıllar, bir acil hastasının o odada iki yıla yakın yaşamak için verdiği mücadele; ölüm rüzgarını tanımak, ikinci eşim Metin And ile olan gizemli ve tuhaf evliliğim; bütün bunlar muhteşem İstanbul’un dekoru içinde yazılması gereken anılardı. Bütün hayatımı birden yazsaydım ayrıntıları veremeyecektim. Bu benim için önemli üç olayı yeterince anlatamayacaktım. Onun için ilk bölüm için bir seçim yaptım ve öne çıkan bu anıları yazdım. Benim nerde doğduğum, ne SAYFA 4 5 MAYIS 2011 S CUMHURİYET KİTAP SAYI 1107
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle