Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hal Niedzviecki’den ‘Dikizleme Günlüğü’ n Dikizlerken dikizlenmek “Kendimizi ve Komşularımızı Gözetlemeyi Niçin Bu Kadar Sevdik?” alt başlığı ile yayımlanan Dikizleme Günlüğü, Kanadalı roman yazarı ve kültür eleştirmeni Hal Niedzviecki’nin Türkçedeki ilk kitabı. Ë A. Adnan AZAR eçtiğimiz birkaç yıl içinde Batı’da yaygın olarak kullanılmaya başlanılan “abartılı paylaşım”, “gelişmekte olan yeni bir dil”in organik kavramlarından. “Dikizleme kültürü” ise abartılı paylaşımın bir alt alanı. Nedir bu? Ülke gündeminden de bir türlü düşmeyen YouTube mu? Twitter ve Facebook mu? Bloglar, chat odaları, virüs gibi yayılan ve “sivil” denetime tabi mobil telefon prodüksiyonu videolar mı? Yoksa hepsi birden mi? Birbirinden beslenen bütün bu alanların toplamının bir ürünü mü bu “kültür”? Niedzviecki diyor ki: “Dikizlemek Web 2.0’ın belkemiği, kurumsal ve siyasi veribatanlarının lokomotifidir. Pornografi için derler ya: Görmeden bilemezsiniz! İşte şimdi görüyorsunuz; her an, her gün, her yerde…” Hepimiz dikizleme kültürünün bir parçasıyız; o kültür bizim küçük(!) katkılarımızla gelişiyor; bizi de içine alarak büyüyor. Dikizlemenin gücü, elbette ki yaygınlığından ama aynı zamanda da anlaşılmazlığından kaynaklanıyor. Kulağımızda bir ses durmaksızın yineleniyor: Bilmen (ya da görmen) ve bilinmen (ya da görünmen) gerekiyor! Bir yanıyla örtük bir erotizm bu; yenilerde icat edilmiş bir ritüel. Niedzviecki’nin, kitabındaki tezleri pekiştiren birkaç izlenimi: ABD’de “Mortified” adı altıda düzenlenen okuma günlerinde bir araya gelen insanlar, bilmek ve görmek için sabırsızlanan dinleyici ve seyirci topluluklarına, gerçek aşk mektuplarını, günlüklerini, eroHal Niedzviecki sinin artır gerpea isnelik a kateli : Erıyan naiyle aya ra lumyaulanışrilere büşist anlaması avunve nin zler G Ertikilgie Celmetatiğinğ, mu a ko nuna mahsınmza rin rek çöonun vreleanı arnin, ası ve yı lmee kaydişesi Yaının asal erekgeçden ya rgileiyetin ldu tik metinlerini okuyor. “Sahne”den ama! Bu popüler okuma günlerinin, en küçük düşürücü parçalarından oluşturulmuş kitaplar da çok satanlar listesinde. Kaliforniya merkezli Memoir gazetesi, (bu türden) anıların yirmi birinci yüzyılın “geçerli” yazınsal türü olduğunu iddia ediyor. Zaten radyo ve TV istasyonları çoktandır birer gözetleme kulesi. Sözgelimi, haber bültenleri ve belgeseller bile birer itiraf aracı. Yani “Sanat belgesellere benziyor, belgeseller de reality şovlara, televizyon ise hayatın ta kendisine. Peki, bu sırada hayat neye benziyor? Hayat da az önce saydığım bütün bu şeylerin toplamına dönüşüyor.” Bizi kendimizi teşhir etmek konusunda cesaretlendiren her şeyin, “tuhaf bir biçimde”, gözlem altında tutulmaya da alıştırdığını söylüyor yazar. MOBESE kameraları, mobil telefonlarımız, “uzak” ve “yakın” her tür kayıt aygıtı, bankalar, telefon şirketleri, hayatların bu ölçüde iç içe geçmesini mümkün kılan internet servis sağlayıcıları bizi sürekli gözetliyor: “Acaba biz bu ağın üzerindeki örümcek miyiz, yoksa ağa yakalanmış sinekten başka bir şey değil miyiz?” Dikizleme kültürü, aynı zamanda iletişim, birey ve bireysellik, “temas”, toplumsallık gibi birçok kavramı da yeniden tanımlamamıza gerekli kılıyor. “Kapalı kapıların ardında” saklanırken diğer taraftan bütün “bilgi”yi ve başkalarını öğrenip, kendi sırlarımızı blogumuza, sosyal paylaşım ağlarına döküyor, fotoğraf ve video yüklüyoruz. Asla yüz yüze, göz göze gelmeden ama. Hal Niedzviecki, Dikizleme Günlüğü’nün “Geleceğin Dikizleme Algısı: Neden Kimse Partime Gelmedi ki?” başlıklı son bölümünde, soruyor, cevap veriyor ve yeniden soruyor: “İnsanlar neden Facebook part time gelmedi? Zira buna gerek görmediler; çünkü beni zaten bildiklerini düşünüyorlardı. Zaten tanıdığın biriyle tanışmak için bir geceni harcamaya gerek var mı?” Devamında “şimdilik, gözümüz dönmüş bir halde her şeyi öğrenmeye çalışıyoruz; öğrendiğimizde hayatımızı altüst edecek kadar rahatsızlık verecek bilgiler de dahil buna. Boşlukları doldurmaya kafayı taktık. Ancak boşluk sizi içine çeker; karşısına çıkan her şeyi emer ve asla doymaz, asla tatmin olmaz. Dikizlemek, boşlukları doldurmak için yapıldığında bu yüzden kötüdür. Ne zaman iyidir? Nedenini hiç merak etmeksizin insani yönümüzü ortaya koyarak kollarımızı açtığımızda, birbirimize şefkat gösterdiğimizde; o vakit iyidir” diyor. Bloglar, sosyal paylaşım siteleri, gizli kameralar, teşhirciler, teşhire “maruz” kalanlar, röntgen, masumiyet ve mahremiyet, çalıntı bilgi. Dikizleme Günlüğü, Hal Niedzviecki’nin bu yeni âlemde çıktığı yolculuk izlenimlerinin şenlikli ama aynı zamanda hüzünlü bir dökümü. Dikizleme Günlüğü/ Hal Niedzviecki/ Çeviren: Gökçe Gündüç/ Ayrıntı Yayınları/ 304 s. dan s. 1107 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1107 5 MAYIS 2011 SAYFA 23