29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Önay Yılmaz’dan ‘Ölüm Deltası’nı konuştuk Gazeteciyazar Önay Yılmaz’ın kaleme aldığı Ölüm Deltası, yazarın ikinci polisiye gerilim kitabı. Yılmaz’ın Poseidon’un Laneti romanında yarattığı iki karakter, kendisinden hayli izler taşıyan aktif çevreci gazeteci Ahmet Kerim ile cinayet masası başkomiseri Çetin Akın, Ölüm Deltası‘nda da birlikte çalışıyor. Kızılırmak Deltası’nda iki hafta içinde üç kişinin esrarengiz bir şekilde ölmesiyle başlıyor Ölüm Deltası. Gazeteci ve polis bu kez bir yandan Kızılırmak Deltasında peş peşe gerçekleşen kuşkulu ölümlerin peşine düşerken bir yandan da kuşların ve kuşbilimcilerin dünyasına girerek deltanın gizemini çözmeye çalışır. Yılmaz’la Ölüm Deltası‘nı ve koşutunda gezegeni öldürenlerin izini sürdük. Ë Gamze AKDEMİR lk soruda “aktif çevreci” bir gazeteci olmayı anlatır mısınız? Mesleki profesyonelliği, algıyı nasıl perçinliyor, nasıl bir duygu yoğunluğu sağlıyor? Bence hepimiz çevreci gazeteci olmalıyız. Çevreci gazetecilik yapmazsak, o gün geldiğinde diğer gazetecilik türlerini yapmamızın da bir anlamı kalmaz. Artık çevre yani çevreden kastımız doğa SOS vererek bizlerden yardım istiyor. Ben bu sesleri her gün işitebiliyorum. Bir gazeteci olarak da daha fazla insanın işitmesini sağlamaya çalışıyorum. Şunu söylemeliyim ki çevreyle ilgili haberler yaptığımdan bu yana, dünyanın geleceği konusunda müthiş bir kaygı içindeyim. Yolda giderken önümde giden otomobillere, binalara, başka sabit duran ve hareket eden her şeye bakıyorum. Bunların, yani gözümün gördüğü insanın ürettiği her şeyin topraktaki malzemelerden yapıldığını biliyorum ve bu beni daha da ürkütüyor. İnsanoğlunun dünyayı aç bir kurt gibi yiyerek yok ettiği duygusuna kapılıyorum ve giderek paranoyak bir hal alıyor bu duygu bende. İnsanoğlu arsızlığına gem vurmazsa dünyanın geleceğini pek aydınlık göremiyorum. “POLİSİYELERE İLGİ ARTARAK SÜRECEK” İ Türkiye’de hatta dünyada da polisiye aldı başını gidiyor! Ama nasıl gidiyor? İzleyebildiğim kadarıyla, Türkiye’de polisiye kitaplar ve polisiye filmlerde bir artış yaşanıyor. “Arka Sokaklar”, “Behzat Ç.” gibi televizyon dizilerine ilgi oldukça iyi. “Av Zamanı” diye bir de polisiye sinema filmi SAYFA 24 ŞUBAT yapıldı. Demek ki Türk izleyicisi ve okuyucusu da daha farklı konular, senaryolar, kitaplar istiyor. Özellikle gençler bu konuda daha istekli gibi geliyor bana. Polisiyeler genç kuşağın daha fazla ilgisini çekiyor. Türkiye’de de yapımcılar bu isteği, bu ihtiyacı fark etmiş olabilir. Ancak bence ortaya konan eserler yeterli değil. Dış piyasayla rekabet edebilmek için daha iyi filmler üretmek, daha iyi kitaplar yazmak gerektiğini düşünüyorum. Özellikle ABD, film piyasasının yanı sıra kitap piyasasına da oldukça egemen. Müthiş bir pazarlama ve tanıtım stratejisiyle filmleri ve kitapları dünyanın her yerinde çok satan kitaplar haline getirebiliyorlar. Daha çok da polisiye, gerilim tarzlarında bu böyle. Bizde de polisiye macera türünde yeni yazarlar artık ortaya çıkıyor. Başarılı eserler de ortaya konuyor. Ancak bunun daha yaygınlaşması ve daha nitelikli hale gelmesi gerekiyor. Suça, suçluya ve suçluları yakalayanlara karşı bu ihtiyaç neden kaynaklanıyor olabilir? Suçu yaratan sistemin kendisi ve artan tüketim toplumunda kaçınılmaz olarak bu giderek daha da yaygınlaşıyor. İnsanın içinde her zaman az da olsa bir suçluluk eğilimi ve bunun yanında da suçluların cezalandırılmasına yönelik bir istek vardır. Bu tür filmlerde, kitaplarda insan hem içindeki suçluluk eğilimini bastırıyor, hem de suçluların cezalandırıldığını görmekten büyük haz alıyor. Bir başka açıdan bakarsak gerçek hayatta suçluların adil bir şekilde cezalandırıldığına dair toplumda her zaman bir şüphe oluyor. İnsanlar bu adaletin gerçekleştiğine, daha çok filmlerde ve kitaplarda tanık oluyor. Yaratılan bu hayal dünyasında, gerçek dünyadan alamadıkları bir tatminlik duygusunu yaşıyorlar. Bu nedenle gerek dünyada, gerekse ülkemizde polisiyelere olan ilgi, daha da artarak devam edecek diye düşünüyorum. Biz insanlar özlemi duyulan adil bir dünya yaratamadığımız sürece de bu ilgi var olacak. Çünkü suç her zaman var olacak. Dünyada zaten polisiyeye ilgi her zaman vardı. Türkiye’de de vardı. Ancak bu talep, yabancı yazarlar ve yabancı filmlerle gideriliyordu. Hâlâ öyle gideriliyor ama şimdi bizde de gerek yazarlar, gerekse filmciler polisiye alanına girdi. Bu belki de bir ihtiyaç. Bu ihtiyaç ve talep, daha iyi ürünlerin, eserlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Tabii polisiye kurguları iyi yapabilmek için iyi bir hayal gücüne de gereksinim var. Gelişmiş ülkelerde, iyi beslenmiş sağlıklı toplumlarda, zekâya dayalı hayal gücü de daha fazla gelişmiş oluyor. Daha çok sayıda yazar, bu alanda yazıyor. Kısa süre önce JeanChristophe Grange ile bir söyleşi yaptım. O da gazeteciydi biliyorsunuz ve gazeteci olmanın avantajıyla yapıtlarında kendi haberlerinden, araştırma dosyalarından hayli esinleniyor. Kendinizi bu bağlamda değerlendirir misiniz? Bugüne kadar beş kitap yazdım. Nazilerle Beş Yıl adlı kitabımla ilgili bilgileri daha önce seri yazı olarak gazetede yayımlamıştım. Sonra belgesel roman tarzında kitaplaştırdım. Bandırma Yolcuları adlı kitabım da benzer şekilde oluştu. Atatürk’le Samsun’a ayak basan Bandırma vapurundaki yolcuların (Atatürk’ün silah arkadaşları) yakınlarıyla röportajlar yapmıştım. Gazete bu röportajları ek olarak yayımladı. 19 Mayıs’ta da gazetenin eki olarak verildi. Sonra bu konuyu da kitaplaştırdım. 117 Soruda Türkler adlı kitabım ise yapmış olduğum haberlerden oluştu. O da, soruyanıt formatına dönüştürülerek kitaplaştı. Son yazdığım polisiye romanlarda da yaptığım haberlerden yola çıktığımı söyleyebilirim. Poseidon’un Laneti adlı romanımda, deprem konusunu işledim ki; benim son yıllarda en çok ilgilendiğim haber konularından biriydi deprem. Son romanım Ölüm Deltası’nda ise kuşların ve kuşbilimcilerin dünyasını anlattım. Çevre konusunda haberler hazırlarken, kuşlar ve kuşbilimcilerle tanışma fırsatım olmuştu. Bu romandaki fikir de yaptığım bir haber nedeniyle doğdu. Küçük Sakarca kazlarının neslini sürdürmek için rotalarının değiştirildiği yönünde bir haber hazırlamıştım. Sonra bu konudan hareketle bu roman fikri doğdu. Kısaca mesleğim bana yazarlığın önünü açtı diyebilirim. “GAZETECİ KÖKENLİ YAZARLARIN SAYISINDA ARTIŞ VAR” Bir de gazeteciliğin dezavantajı konusu var ki, kurgu konusu mesela gazeteci kökenli yazarları hayli zorluyor. Bu anlamda ülkemizdeki gazeteci kökenli yazarları ve roman çalışmalarını nasıl buluyorsunuz, neler eksik, neler değil? Gazetecilerin kitap yazmasını ve dünyada çok okunan yazarlar arasında bulunmasını doğal karşılamak lazım. Türkiye’de de gazeteci kökenli yazarların sayısında son yıllarda büyük artış var. Bu çok sevindirici bir gelişme. Olması gereken de bu bence. Habercilik de bir çeşit öykü yazarlığı değil mi? Üstelik de gerçek öyküler. Yani, gazeteciler her gün insanların ilgisini çekecek haberleri yazan kişiler. Aynı zamanda gazeteciler, hemen hemen işleri gereği her konuda kolaylıkla bilgiye ulaşabiliyor. Araştırmayı, en iyi kaynaklara ulaşmayı ve nasıl ulaşılacağını iyi biliyorlar. Gerek ABD’de, gerek Avrupa’da olsun çok satan yazarların çoğu gazeteci kökenli. Birçok isim sayabilirim ama hemen ilk aklıma gelenler, sizin de belirttiğiniz gibi JeanChristophe Grange, Gleen Meade, Simon Beckett, Robert Haris… Bizde gazeteci kökenli yazarların önemli eksikliği, yeterince kurgu yapmaması. Oldukça kuru yazıyorlar. Bence gerçekçi konuların da, gerçeklerden ayrılmadan kurguya dönüştürülerek belgesel roman tadında yazılması daha heyecanlı olur ve daha çok okur bulur. Devir gazeteci yazarların devri diye düşünüyorum. Örneğin, bir gazeteciden adına Ergenekon denen olayı romanlaştıran bir çalışma bekliyorum. Hrant Dink’in cinayetini konu alan da olabilir. Ölüm Deltası romanınızın başkahramanı Ahmet Kerim ne kadar siz ve romana gerçek deneyimleriniz ne kadar yansıdı, neyi esinlediniz en çok? Romandaki karakterleri bir önceki romanım Poseidon’un Laneti’nde yaratmıştım. Ben de gazeteci olduğum için Ahmet Kerim karakterini yaratmak benim için pek zor olmadı. Ahmet Kerim özel yaşamında biraz serseri ruhlu, bohem biri. Ancak işine de son derece bağlı bir gazeteci. Aileden varlıklı birisi, aslında işe bağlılığı, işini sevmekten kaynaklanıyor. Mesleğin, doğru yapıldığında bir işlevi olduğuna inanan bir gazeteci. Ahmet Kerim’le benzer yanlarım, gazetecilikte aynı tarz konularla ilgileniyor olmamız. İkimiz de gazeteci olarak çevre konusuna duyarlıyız. Öte yandan ¥ 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1097
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle