29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Gerçeği çocuklardan saklamayın Elfie Donnely, yapıtları on altı dile çevrilen bir çocuk edebiyatı yazarı; ilk kitabı Ağlamak Güzeldir, üç ödül almış. Gördüğü ilgi üzerine, televizyona uyarlanmış; AdolfGrimme Ödülü’nde gümüş madalya verilmiş. Dedesini çok seven bir torunun yaşama ve ölüme yönelik düşündükleri bize şunu söylüyor: Gerçeği çocuklardan saklamayın! Ë Mavisel YENER Ağlamak Güzeldir’in kahramanı Michael Nidetzky on yaşında bir oğlan çocuğu. Annesi, babası, ablası, hamsteri ve dedesiyle Viyana’da yaşıyor. Asteriks hayranı, özellikle Oburiks’i çok seviyor. Yaşadıkları ev 79 senelik, yani dedesiyle aynı yaşta. Michi, bizi dedesiyle tanıştırıyor ilkin. Ödevlerini bitirmeden dedesinin odasına gitmesi yasak ama Michi, kaçıp oraya sığınmayı, dedesinden hikâyeler dinlemeyi pek seviyor. Dedesi çok kitap okuyan, iyi bir koleksiyoncu. “Eşyalarına çok bağlıdır. Yaşamı boyunca eline geçen ne var ne yoksa her şeyi saklamış. Güzel bulduğu eşyalar, hatırası olan eşyalar… Her parçanın bir hikâyesi var.” (s. 8) Gözlükler, cep saatleri, dalgıç saatleri, pusulalar, voltmetreler, dürbünler, kalemler, tebeşirler, mürekkepler… Nidetzky, emekli muhasebeci olan dedesinin odasını ayrıntılı anlatırken onun ailenin diğer bireyleriyle olan iletişim biçimlerini de aktarıyor. “Onu hikâye anlatırken seyretmek hoşuma gidiyor. O kadar güzel saçları var ki. Bembeyaz ve oldukça uzunlar. Dedem saçlarını kestirmeyi sevmez. Eskiden bıyığı vardı. Annem ona bıyığını zorla kestirdi. Çorbadaki şehriyeler bıyığına bulaşıyormuş. Ben öyle düşünmüyorum. Şehriyelerin dedemin sakalının içinde sallanışını görmek beni güldürüyordu.” (s. 12) Ferdi, Michi’nin hem komşusu hem de yakın arkadaşı. Çocuk parkına yaptıkları minik bir kulüp evleri bile var, orada arkadaşlarıyla toplanıyor Michi. Ferdi’nin şiddet gören bir çocuk olduğunu satır arasına sıkıştırıyor yazar: “Ferdi’ye üzülüyorum… Yasak bir şey yaptığında hep dayak yiyor. Dedem diyor ki ‘Kendinden daha güçsüz birini döven eşeğin tekidir.’ Öyleyse Ferdi’nin babası da bir eşek.” (s. 21) Michi’nin annesi otoriter, babasının daha yumuşak bir kişiliği var. Evin neşe kaynakları baba ve dede. Babası bazen işten dönünce Michi’ye zaman ayırıyor ve birlikte “itiraf saati” yapıyorlar. Michi, gün içinde olup bitenleri babasıyla paylaşıyor. Böyle bir itiraf saatinde, babası Michi’ye dedesinin kanser olduğunu söylüyor. Michi bunu yakın arkadaşı Ferdi’yle paylaşıyor. Aslında Michi’nin bu hastalıkla ilgili pek fikri yok. Hatta “kanser” ismi ona “sansar”ı anımsattığı için komiğine bile gidiyor. Ferdi’nin ona “Yani deden ölecek mi?” sorusu Michi’yi düşündürüyor ve üzüyor. Kanarya Adaları’nda aldıkları yeni evi görmek için dedenin yolculuğa çıkıp çıkmaması konusu evde konuşulunca Michi dedesinin de onlarla gelmesi için dua ediyor. Dedesinin de Kanarya Adaları’na geleceğini öğrenince kanatlar takınıyor sevinçten. Yol hazırlığı tüm aile için epey heyecanlı geçiyor. Kanarya Adaları’nı Michi’nin gözüyle geziyoruz romanda. “Buradaki evlerin hepsi birbirine benziyor. Köyde yol yok, beyaz evlerin arasındaki alanlar kum ve taştan. Canım yalınayak yürümek istiyor ve sandaletlerimi bir evin köşesine bırakıyorum.” (s. 36) Yazlık evlerinde dedesiyle satranç oynayıp iyi zaman geçiren Michi annesine can alıcı soruyu soruyor: “Dedem kanser olduğu için mi bu kadar çok uyuyor?” Annesi Michi’nin bunu bildiğini öğrenince eşine kızıyor. Michi artık büyüdüğünü ve böyle şeyleri elbette bilmesi gerektiğini söylüyor. Bu noktada anne ve baba çocuğa ölümle ilgili ne anlatılıp ne anlatılmayacağı konusunu tartışıyorlar. Michi’nin dedesi Kanarya Adaları’ndaki yazlık evde fenalaşınca, karı koca yine tartışırlar. Anne, dedenin oraya gelmemesi gerektiğini yüksek sesle savunurken dede bunu duyar. Dede öfkeli ve mutsuzdur. “Senin için yaşlı bir insan yükten başka bir şey değil, öyle mi?” diyerek gelinine tepkisini ortaya koyar. Ertesi sabah uyandıklarında dede yatağında yoktur. Dedeyi epey arar ve kaygılanırlar. Dedenin yalnız kalmak için evden biraz uzaklaştığı anlaşılınca Michi’nin annesi yine çok sinirlenir. “Bizi bu kadar korkutması utanmazca bir saygısızlık,” (s. 57) Dedesi Michi’ye artık adalarda yalnız yaşamak istediğini, zaten iki ay ömrü kaldığını söylediğinde Michi’yi şaşırtır. Dedesinin ölüm zamanını nasıl bilebildiğine epey kafa yorar. Ölüm kavrayışını şekillendirmeye çabalar. Elbette dede orada bırakılmaz. Viyana’ya döndüklerinde hastalık başka bir sürece girer, dede arada bir hastanede yatmak zorunda kalır, zayıflar, iştahı kesilir. Dedenin Tanrı’yla ilgili konuşmaları okuru yeni sorgulamalara yöneltir. Michi Tanrı’ya inanır, kiliseye gider. Ama dedesi inançsız biridir. “Kiliseler bana itici gelmiştir. Benim için sevgili Tanrı diye bir şey yok. Bazen ona inanan insanlara gıpta ediyorum doğrusu.” (s. 68) Dede, torun ölüm üzerine konuşurlar. Dede ölümün doğal bir süreç olduğunu vurgular. Bazı batıl inançlardan söz ederler. “Dedem bazı insanların, bir tavuk öttüğü zaman ölümün artık çok yakın olduğuna inandıklarını anlatıyor. Ya da bir ağaç aniden kurumaya başladığında. Bir ayna ya da cam yere düştüğünde, ışıklar titreştiğinde, bir sarkaçlı saa tin tik tak sesi bozuk çıktığında, bir kapı kendiliğinden açıldığında…” (s.101) Dedesinin durumu kötüleşirken Michi yaşam ve ölüm üzerine düşünür. Beklenen son geldiğinde gerçek ölümün bedensel değil, başka bir şey olduğunu keşfeder Michi. Roman boyunca devam eden keşiflerinin en büyüğüdür bu. Yaşayanlar ölen hakkında tek satır etmez olduğunda gelir gerçek ölüm. “Ölüm, sevgi yitirildiğinde karşımıza çıkandır,” sonucuna varmak Michi’yi büyütür. Dedesinin ona son sürprizinin ne olduğunu kitabı okuyanlar öğrenecek. Dedenin kanser üzerine tabu olarak kabul edilen şeyler hakkında on yaşındaki torunuyla konuşması, kitabın en çarpıcı yanı. Kaç yetişkin buna cesaret edebilir ki? Michi, dedesinin onu ciddiye alması, ona güvenmesi sayesinde ölümün ardından yaşayacağı fırtınayı en az zararla atlatır. Dede torunuyla ölüm konusunu hiç konuşmamış olsa, Michi’nin düşeceği boşluk çok daha derinleşirdi. Kitabın benöyküsel anlatımı çocuk okurun özdeşim kurabilmesi açısından önemli. Çünkü on yaşındaki çocukların ölüm karşısında kafaları karışır, tıpkı Michi’de olduğu gibi. Onun gibi korkarlar, kaygı duyarlar, merak ederler, üzülürler… Michi’nin, roman boyunca ablası Gerlinde ile didişmesi de çocuk okurlara hiç yabancı gelmeyecek! Kitabın arkasındaki yayıncı notuna bakalım: “Ebeveyn yahut öğretmen, ölümü ‘bilinmez bir dayara gitmek’, ‘çok uzaklara gitmek’ ya da ‘sonsuz uykuya dalmak’ şeklinde açıklayarak üzerlerindeki sorumluluğu attıklarına inanırlar. Ne ki, bunlar zaten karışık olan zihnin daha da karışmasına sebep olur.” (s. 127) Ebeveyn veya öğretmenlerin gereksiz açıklamalarla yanıtları dallandırıp sulandırmak yerine, kısa ve net yanıtlar vermesinin daha doğru olduğu savunuluyor. Yayıncı notunda Ölüm ve Çocuk Edebiyatı konusuna da yer verilmiş. Ölüm izlekli birkaç çocuk romanından örnek verilmiş. Elfie Donnely çocuk okuru ciddiye alan, doğrudan söylenmediğinde de onların anlayabileceğini bilen bir yazar. Örneğin kahramanın on yaşında olduğunu okuruna fark ettirmenin yolunu bakın nasıl bulmuş: “Dedemin söylediğine göre, bir insanın imzası en erken on altı yaşında otururmuş. Bunun için daha altı sene vaktim var. Altı sene, iki ay ve üç gün. Sonsuzluk kadar uzun.” (s. 7) Ölüm gibi dramatik bir gerçekliği çocuklara anlatmak zordur, Donnely bunu insandan yana çözümler üreterek başarmış. Dedesini çok seven bir torunun yaşama ve ölüme yönelik öğrendikleri, hangi yaşta olursa olsun gerekiyor insana! Romanın kahramanı Michi’ye sesleniyorum; Sevgili Michi, dedem de babam da ölmedi, çünkü senin dediğin gibi; birileri seni düşündüğü sürece ölmüş olmazsın. www.maviselyener.com *Ağlamak Güzeldir, Elfie Donnelly, Çeviren: Lara Pohling, Çizmeli Kedi Yayınları, 2010, 128 s, 11+ CUMHURİYET ÇOCUKLARINDAN MEKTUPLAR Hazırlayan: Mavisel YENER İlke Gürgan, 12 Yaş, İzmir Misakı Milli İlköğretim Ok. Merhaba Cumhuriyet Çocukları! Benim size anlatacağım kitap “Yeşil Kiraz”. Yazarı Gülten Dayıoğlu. YKY’nın kitabı. Şu zamana kadar okuduğum en güzel kitaplardan biri. En sevdiğim karakter ise Kiraz. Kiraz, içinde bulunduğu yaşam koşullarını beğenmeyen, gözü hep yükseklerde olan bir genç kızdır. Birden yalanlarla dolu bir aşk serüveninin içinde bulur kendini. Kitapta beni en çok düşündüren bölüm de yalan söylemenin verdiği zararlardır. Çoğu zaman ufak yalanlardan bir şey olmadığını sanırız. Ben de böyle düşünüyordum. Bu kitabı okuduktan sonra bakış açım değişti. Artık yalanın çok daha kötü bir şey olduğunu anladım. Bana alışılmadık gelen bölüm ise Kiraz’ın çok yalan söylemesidir. Kiraz’a bunu yakıştıramadım. Fakat daha sonra kendisine ve çevresine verdiği zararı anlar, yalan söylemeyi bırakır. Hemen en yakın kitapçıya gidip bu kitabı almamızı tavsiye ederim. Sizin de kitap hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum. Hoşçakalın! Eda Demirsoyİstanbul8 yaş Okuduğum kitabın adı Kendini Aslan Sanan Şola. Günışığı Kitaplığı’ndan çıkmış. Yazarı Bernardo Atxaga. Kitapta en sevdiğim karakter Şola oldu. Çünkü çok komik, kendini aslan sanıyor. Öyküde beni en çok düşündüren bölüm, Şola’nın kendine boya döktüğü bölümdü. Çünkü çok garip. Öyküde alışılmayan bir bölüm yok. Kitap çok güzel. Elifnaz Görgen Mersin 12 yaş Ö.Güney Gelişim İlköğretim Okulu Size çok sevdiğim, çok eğlenceli, komik ve aynı zamanda öğretici, okuduğunuzda bırakamayacağınız Sıcak Çikolatalı Yolculuklar’dan bahsedeceğim. Söylediğim gibi bu kitabı çok sevdim. Sevim Ak’a ait muhteşem bir eser. Kitap Su’ya ait dünyadan bahsediyor. Hem bilinen hem bilinmeyen gizli iki dünya. Kitapta en sevdiğim kişi Su. Eğlenceli, yeniliklere açık, macerayı seven biri Su. Bunların içinden en sevdiğim yeniliklere açık olması. Bir de Taksici Harun var tabii! Elektronik eşyalarla dolu bir taksiye sahip (Bana kalırsa gelecekte böyle bir taksi olacak). Su’nun sıcak çikolatalı yolculuğu işte bu takside, elektronik elin sıcak çikolatayı vermesiyle başlıyor. Tabii o pencereyi yani Su’nun gizli gözlem noktasını da unutmamak gerek. Trapezciyi başka nereden takip etsin. Çiçek Köy’deki sütanneyi de atlamayalım. Şu anda olağanüstü, ancak gelecekte olabilecek bir hikâye bu. Okuyun ve siz de bu hikâyenin keyfini sürün. Çocuklar ve gençler, siz de bize yazar mısınız? Okuduğunuz kitapta en çok hangi karakteri sevdiniz? Neden? ·Öyküde sizi en çok düşündüren bölüm neresiydi? Neden? Öyküde size alışılmadık gelen, aklınıza yatmayan yerler var mı? Neden? Mektup yazarak bize ulaşmak isteyenler için mektup adresimiz: Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No:1 D1 Balçova, İzmir Elektronik posta göndererek bize ulaşmak isteyenler için: [email protected] Anımsatma:* Mektubunuzda ev adresinizi, telefonunuzu, yaşınızı, okuduğunuz kitabın adını, yazarını ve yayınevini belirtmeyi unutmayın. Size bir sürprizimiz olacak! * Mektubunuzda kitabın özetini yazmayın, olur mu? Biz, anlatılanlar hakkında sizin ne düşündüğünüzü çok merak ediyoruz. Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com [email protected] SAYFA 24 24 ŞUBAT 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1097
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle