29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Barış Bıçakçı’nın yeni romanı ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’ Barış Bıçakçı Ankara’dan bildiriyor: Edebiyat asla ölmez! Barış Bıçakçı yeni romanı Sinek Isırıkları’nın Müellifi’nde kahramanı Cemil’le edebiyat dolu bir “toplu konut” yaşantısına sürüklüyor okuyucusunu. Klasik Barış Bıçakçı temalarıyla bezeli roman, yazarın kendi edebi manifestosunu da roman kimyasında kelimelere döküyor ayrıca. ? Eray AK arış Bıçakçı edebiyat sahnesine düştüğünden bu yana sadece edebiyatıyla konuşulmuş ve yaptığı edebiyatın da hakkını sonuna kadar vermiş bir isim. Onun hiçbir kitabından sonra gazete ve dergilerde fotoğraflarına ya da röportajlarına rastlanmadı bugüne kadar. Yazarın bu tavrının doğruluğu veya yanlışlığı da değil aslında burada söz konusu olan. Kendini okuruna açma noktasında ketum davranan ve yapıtın yazardan çıktığı anda okuyucunun olduğuna inanan bu anlayışın sonuna kadar arkasında durup patlayan kitaplarından sonra dahi bunu devam ettirebilme noktasında büyük bir alkışı hak ediyor Barış Bıçakçı. Yoksa edebiyat dergilerine röportaj veren değerli yazarların tercihlerine saygısızlık veya çamur atmak niyetli değil bu dile getirmek istediklerim elbet. Sadece Bıçakçı’nın konuşulan tüm “has edebiyat ürünü” kitaplarının ardından köşesine çekilmesi ve onların okuyucuda uyandırdığı tepkileri seyretmeyi bir gelenek haline getirip bunu sürdürmesi. İlkin 2000 yılında yayımladığı romanı Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’yle tanıdık onu. İki yıllık aradan sonra ise Veciz Sözler’le geri döndü. Aramızdaki En Kısa Mesafe’deki kısacık öykülere aslında tüm bir hayatı etkileyen kocaman an’lar sığdırdığında, edebiyatın bu dalında da yetkin bir kalemle karşılaşıldığının şimşekleri çaktı kafalarda. Sonrasında ise Barış Bıçakçı’nın en bilindik romanı Bizim Büyük Çaresizliğimiz geldi. Sinemaya da aktarıldı yazarın bu romanı, hatta prestijli ödüller topladı ve okuyucular Barış Bıçakçı’nın yüzünü hâlâ görememişti. Tüm bunların ardından Baharda Yine Geliriz romanıyla okur karşısına çıktı. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra’da ise dingin öykülerinden nitelikli bir demet daha sundu ve üç yıllık aradan sonra yine bir romanla okurların karşısına çıktı Barış Bıçakçı: Sinek Isırıklarının Müellifi. EDEBİ MANİFESTO Barış Bıçakçı romanında, kahramanı Cemil’le birlikte toplu konutların mecburen toplu yaşanılan dünyalarında bir yalnızlık hikâyesi anlatıyor bize. Aslına bakılırsa klasik Barış Bıçakçı temalarıyla bezeli bir roman Sinek Isırıklarının MüSAYFA 8 ? B ellifi. Gerek edebiyatla içli dışlı kahramanları, gerek kalabalık ortasında bile kendi içinde kendine yer açacak kadar duyarlı insanları, gerek “Ankaralı” olma halleri, gerekse de şiirin beslediği diliyle çizgisinden taşmamış burada da yazar. Ancak daha önceki yapıtlarından farklı bir yerde durduğu da açık bu romanın. Bu farksa yazarın edebi görülerinin Sinek Isırıklarının Müellifi’nde daha da öne çıkmasında yakalanıyor. Öz olarak Cemil ve kısır sayılabilecek insan ilişkilerini odağına alsa da yazar, aslında edebiyat ve onunla ilintili hemen her şeyin etrafında dönüyor roman. Bir nevi Barış Bıçakçı’nın kişisel edebi manifestosu da diyebiliriz Sinek Isırıklarının Müellifi için. Klasik Barış Bıçakçı temalarıyla bezeli kaleme almış ve bunu bir yayınevi editörüne teslim edip yanıt beklemeye koyulmuş. Yani bu edebiyat sevdasını bir nevi fiile dökmüş de diyebiliriz Bıçakçı’nın bu kahramanı için. Bununla birlikte edebiyat üzerine çokça düşünen de bir kahraman aynı zamanda Cemil. Toplu konutlardaki bir başına dünyasında kitapları ve edebiyatıyla baş başadır adeta. Bu yüzden, edebiyattan başka banyoların akıtması dışında aklını karıştıracak çok kapı açmamış ona yazarı. O da omuzlarına atılan bu yükü hakkını vererek taşımış. Bu yönüyle romanın içlerine doğru ilerlediğimizde edebiyatın kendisi, yazma edimi, okumak ve yazarlar üzerine defterlere yazılıp yıllarca saklanacak cümle ve sahneler yer alıyor Sinek Isırıklarının Müellifi’nde. Cemil, bir diğer yönüyle de Barış Bıçakçı’nın edebi mirasını roman kimyasında kaleme döküyor. Romanın yayımlanacağı tarihi beklerken kendi küçük, “toplu konut” dünyasındaki halleriyle yapıyor bunu üstelik. “Kendi kendine” editörüyle tartışırken bir edebiyat manifestosu ortaya çıkarıyor. Romanın has edebiyat okurları için en can alıcı noktaları da Cemil’in kendi kendine editörüyle yaptığı bu tartışmalar olacak kanımca; çünkü bu bölümlerde bir yazarın edebi görülerine canlı canlı dokunmakla kalmayıp bir de onları nasıl yazıya döktüğünü, yazarken nasıl sıkıntılardan geçtiği anlatılıyor. Yazar röportajlarda yanıt alınmak için beklenen soruların da cevaplarını vermiş adeta bu romanında. “ANKARALI” HALLER Bıçakçı, diğer tüm kitaplarında yaptığı gibi günlük hayatın rutininden doğuruyor yine romanını. Ancak bu rutin asla bir “edebi rutine” dönüşmüyor. Hiç beklenmedik bir anda yüreğin tam ortasına yumruğunu oturtuveriyor yazar. Özellikle Cemil’in karısı Nazlı’yla ilişkileri, kadınerkek ilişkileri rutininde yarattığı beklenmedik iniş çıkışlarla yazarın bu yönünü keskinleştiriyor. Ayrıca yine Cemil’in komşularıyla olan kısır ilişkilerinde toplu konutlardaki günlük yaşamın can alıcı ayrıntılarıyla zenginleştirdiği ve her ne olursa olsun bir kapısını “edebiyata” açtığı ilişkilerinde de bu durum açıkça gözler önüne seriliyor. Yazarın vazgeçmediği, diğer yapıtlarında da gördüğümüz bir başka unsur ise “Ankara” ve “Ankaralılık” halleri. Bıçakçı’nın kahramanları Ankara’da doğup büyümüş olmasalar da bir şekilde yolları bu şehre düşmüş ve kendini bu şehrin bir parçası haline gelmiş hisseden tipler genellikle. Şehrin dışına çıkmaz değiller. Yazarın hemen her romanında şehirdışına bir çıkış mutlaka olur, ancak bu daha çok “bir bakıp gelme” gibi şekillenir hep. Çok geçmeden kendi sıkışık dünyalarına ya da “kendi Ankaralarına” dönmek isterler. Cemil’de de bu durum böyle. Kahramanın bitirdiği roman dosyasını yayınevine teslim etmek için gittiği İstanbul’dan dönüşü, Bıçakçı’nın şehir dışına adım atan tüm kahramanlarının bir temsili adeta. Biraz uzunca bir alıntı da olsa hem yazarın dilini hem de kahramanların bu “şehirdışı hallerini” aktarabilmek adına önemli bir bölüm bu: “Cemil yayınevine roman dosyasını verdikten sonra İstiklâl Caddesi’nin kalabalığına karıştı. Cadde üzerindeki dükkânlardan birinde kahvaltıyla öğle yemeği arası bir şeyler yedi. Kitapçıları dolaştı. Taksim’e kadar gidip gerisingeri Tünel’e döndü. Ara sokaklardan Karaköy’e indi. Vapurla Kadıköy’e geçti. İstanbul’daki arkadaşlarını arayacakken vazgeçti. Moda sokaklarında dolaştı. Bir çay bahçesinde oturdu. Çay çok güzeldi, deniz çok güzel görünüyordu. Hemen eve, Nazlı’ya dönmek istedi. Ankara’ya giden ilk otobüse bilet aldı.” (s. 14) Bir de bugünlerde sıkça gündeme gelen Ankaraİstanbul kıyaslaması var ki bu konu üzerine şimdiye kadar söylenenleri de bir çırpıda unutturuveriyor yazar: “İstanbul’da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara’da insan sadece Ankara’nın haline üzülüyor.” (s. 24) SEHLİ MÜMTENİ Bıçakçı, ilk edebi verimlerini 1994 ve 1997 yıllarında yayımladığı iki şiir kitabıyla kaleme döküp sonradan, Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’yle romana adım attıysa da şiirle bağını hiç koparmadı. Gerek öykülerinde gerek romanlarında onun şiirle beslenen dili hep duyumsanır. Yazarın bu son romanının dili için de farklı bir şey söylemek imkânsız. Daha ilk cümlesinden nasıl bir romanla karşılaşacağımız belli aslında: “Çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir.” Böylesi şiirsel bir cümleyle kapılarını açan romanın, aslında lirik nağmelerle bize yaklaşan büyük bir şiir olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sessiz, sakin, mırıldanır gibi anlatıyor kahramanı Cemil’in tüm iç sıkıntılarını ve eşi Nazlı’yla olan ilişkisini Barış Bıçakçı. Bu bağlamda, şiiri iliklerine kadar sindirmiş bir roman ve romancı söz konusu burada. Yine Barış Bıçakçı’nın dili üzerinden gidecek olursak üslubun kadifemsi yumuşaklığından da bahsetmemiz gerekecek. Kelimeler çok kolay dökülüyormuş gibi onun kaleminden. Herkesin söyleyeceği gibi gözüken ama aslında altında büyük bir edebi birikimin ve kusursuz gözlem gücünün yattığı cümlelerle kuruyor yazar romanını. Sade, hiçbir özelliği yokmuş gibi görünen, romana konuk sıfatıyla bir uğrayıp çıkan kahramanlarına bile öğle laflar söyletiyor ki yazar, kaç insanın hatıralarını kaşıyor her seferinde... Kolay görünen ancak benzeri söylenmeye kalkılınca zor olduğu anlaşılan derinlikte hepsi de. “Sehli mümteni” dedikleri türden Bıçakçı’nın tüm yapıtları; Sinek Isırıklarının Müellifi de. ? [email protected] Sinek Isırıklarının Müellifi/ Barış Bıçakçı/ İletişim Yayınları/ 166 s. bir roman dedik ya Sinek Isırıklarının Müellifi için, yazarın “edebiyatı yaşayan” kahramanlarına her kitabında rastlamak mümkün olduğu gibi burada da durum böyle. Oktay Rifat’tan bir dize söylemeden, kahramanların ağzından unutulmaz yazarlara göndermede bulunmadan ya da kendisi şiirler, öyküler yazmaya çalışan bir kahraman yaratmadan hemen hiçbir romanını tamamlamadı bugüne kadar yazar. Bu romanın kahramanı Cemil için de farklı bir durumdan söz edemeyiz ancak burada kahramanının yazıyla ilişkilerini biraz daha geniş ve derinlikli tutmuş Bıçakçı. Bıçakçı’nın daha önceki kahramanları, genelde kendi edebiyat sevdalarına düşmüş ve bunu daha çok yine kendi içlerinde yaşayan tiplerdi. Sinek Isırıklarının Müellifi’nde ise Cemil, bir roman 2011 24 KASIM CUMHURİYET KİTAP SAYI 1136 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle