27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhan Pamuk’tan ‘Saf ve Düşünceli Romancı’ Schiller’den Orhan Pamuk’a ‘Saf ve Düşünceli Edebiyat’ “Saf ve Düşünceli Romancı”, Schiller’in aynı adlı yazısının, Orhan Pamuk tarafından derin ve içten bir kavrayışla nasıl muhteşem bir tarzda yazınsal üretime dönüştürüldüğünün bir kanıtıdır. Bunun ötesinde, zengin içeriğinden ötürü, bir okur, özellikle de bir edebiyat bilimci için bulunmaz bir hazinedir. Bu kitap, Orhan Pamuk’un yazar olarak dünya ölçeğinde ulaştığı yazınsal başarısının rastlantı olmadığını, romancılığını büyük emekle ve sağlam felsefi temeller üzerine kurduğunu da ortaya koymaktadır. ? Prof. Dr. Onur Bilge KULA(*) rhan Pamuk, “Saf ve Düşünceli Romancı”1 adlı son kitabında meraklı okurlar kadar, edebiyat bilimcileri de çok yakından ilgilendiren veya ilgilendirmesi gereken estetik düşünsel birikiminin başlıca kaynaklarını ve okuma, özellikle de yazma serüvenini betimlemiştir. Kitabın adının esin kaynağı, Alman filozofyazarşairtarihçi Friedrich Schiller’in aynı adı taşıyan yapıtıdır.2 Pamuk’a Göre, “Saf ve Düşünceli Yazar” Orhan Pamuk, “Saf ve Düşünceli Romancı”da romancılığının gelişimini, Schiller’in “Saf ve Duygulu Şiir/Edebiyat” adlı yapıtının kalıcı olarak etkilediğini dile getirmiştir.3 Aynı zamanda kendisine yöneltilen “Siz nasıl bir yazarsınız?” sorusunun yanıtı da olan “Saf ve Düşünceli Romancı”yı okuyanlar, Orhan Pamuk’un Schiller’in anılan yapıtını “bundan otuz yıl” önce derinlemesine irdelediğini, kuramsal bakımdan içselleştirdiğini ve edimsel olarak yazınsal üretimine yansıttığını görecektir. Orhan Pamuk, “Saf ve Düşünceli Romancı”nın “Roman Okurken Kafamızda Neler Olup Biter” bölümünde “roman yazmanın (ve okumanın) yapay bir yanı olmasını sorun etmeme”, bir başka deyişle, yapaylığı doğallık olarak duyumsama tavrını “saflık” olarak tanımlamıştır. Buna karşın, “roman okurken ve yazarken metnin yapaylığını ve gerçekliğe ulaşmamasını” düşünmenin konusu yapma, bir başka deyişle, yazınsal SAYFA 16 ? 24 KASIM O metnin kurgusallığını düşünümleme tavrını ise “düşüncelilik” olarak nitelendirmiştir. Romancılık, Pamuk’a göre, “aynı anda hem saf hem de düşünceli olma işidir.” Bu ayrımı, “ilk defa” 1795’te Friedrich Schiller, yukarıda anılan yapıtında dile getirmiş, Pamuk da benimsemiştir. Pamuk, her okuyuşunda kendisinde “büyük hayranlık” uyandıran Schiller’in söz konusu yapıtına dayanarak, saflığı, “çocuksuluk, doğal yalınlık, doğayla içiçelik, doğallık”; düşünceliliği ise, “kendi duygu ve düşüncelerine fazlaca kapılmış zihin durumu” olarak tanımlamıştır. Pamuk’un değerlendirmesi uyarınca, “saf” yazar/şair, yazınsal ürünü üzerine, “sözlerinin düşünsel ve ahlaki sonuçları” üzerine kafa yormaz; başkalarının düşüncelerine ve yargılarına aldırmaz. Onun en belirleyici özelliklerinden biri, “sözlerinin, kelimelerinin, şiirinin genel manzarayı kavrayacağından, onu temsil edeceğinden, dünyayı yeterince ve hakkıyla tasvir edip, anlamını ortaya çıkaracağından hiç kuşku duymamasıdır.” Orhan Pamuk’un aktarımına göre, Schiller’in “duygusal ya da düşünceli şair” diye adlandırdığı şair/yazar, “her şeyden önce bu konuda huzursuzdur: Kelimelerinin gerçekliği kavrayacağından, ona ulaşacağından, sözlerinin istediği anlamı taşımasından… Bu yüzden de yazdığı şiirin fazlasıyla bilincinde, kullandığı yöntemlerin, tekniklerin yapaylığının farkındadır.” Saf şair/yazar, “kendisinin dünyayı algılamasıyla, dünyanın kendisi arasında fazla ayrım yapmaz.” Oysa düşünceli yazar/şair, öz algılarından kuşkulanır. “Dahası algıladığı şeyi şiirleştirirken eğitici, ahlaki, dü şünsel ilkelerle dertlenir.” “Kar” adlı romanının kahramanı Ka’ya Schiller etkisinde şiirler yazdırttığını belirten Orhan Pamuk’un da çok yerinde vurguladığı gibi, Schiller’in bu yapıtı, aynı zamanda Aydınlanma’nın yazınsal üretimi sınırlandıran “kurallı şiir” (Regelpoetik) anlayışına karşı yazılmış “romantik” bir bildirgedir. Schiller, estetik ve edebiyat üzerine kaleme aldığı bu yapıtı ve estetik hakkındaki diğer yazılarıyla, hem Kant estetiğini eleştirmiş hem de edebiyatın boyutlanmasını ve derinleşmesini sağlayarak, dramanın, özellikle de roman türünün başatlaşmasına ortam hazırlamıştır. Bunların ötesinde, Kant estetiğini çürütmeyi amaçlayan ve felsefesini nerdeyse tümüyle estetik üzerine kuran Hegel’e de öncülük etmiştir. Schiller’e Göre, “Saf ve Duygulu Edebiyat” Okuyucuya bir karşılaştırma olanağı sağlamak amacıyla, Orhan Pamuk’un açımlamalarını, Schiller’in “saf” ve “düşünceli/duygulu” kavramlarına ilişkin görüşleriyle karşılaştırmak istiyorum. Friedrich Schiller’in “Saf ve Duygulu Şiir/Edebiyat” adlı yapıtında tasarımladığı “saf” ve “duygulu/düşünceli” şair/edebiyatçı şu özellikleri taşımalıdır: “Saf” şair/yazar4, “yapay ilişkilerde ve durumlarda yalın doğayı veya doğal etkileri duyumsama yeterliliği” taşır. Yalın doğayı duyumsamayabilmek için, insan “saf/naif” olmalıdır. Saf, “doğanın sanat ile karşıtlık içinde olduğunu ve doğanın bundan utandığını” sanarak, doğayı “saf olana” dönüştürür. “Saf”ın doğadan hoşlanması, “estetik beğenme değil, ahlaksal beğenmedir”; çünkü bu hoşlanma veya beğenme, bakma sonucu ortaya çıkmamakta, “bir ide tarafından aktarılmaktadır”. Ayrıca, bu hoşlanma/beğenme, “kendisini asla biçimin güzelliğine göre ayarlamaz.” Doğal nesneler sevilmez; sevilen şey, “onların açıkladıkları idedir.” Söz konusu nesnelerde sevilen şey, “dingin yaratan yaşam, onun kendi gücünden türettiği dingin ekinleşme, kendi öz yasalarına göre varoluş ve kendisiyle ebedi birliktir.” Schiller’in anlatımıyla, “biz daha önce ne idiysek, onlar odur; onlar, bizim yeniden olmamız gereken şeylerdir”; çünkü “biz, onlar gibi, doğaydık.” Bizim yaratımımız olan ve bizi doğadan uzaklaştıran kültür, bizi “akıl ve özgürlük yolunda doğaya geri götürmelidir.” Bir başka deyişle, onlar, aynı zamanda “bizim için sürekli en değerli şey olarak kalan yitik çocukluğumuzun” anlatımıdır. Bizi “hüzünle doldurmalarının nedeni, budur.” Bunun yanı sıra, onlar, “idealdeki en yüksek yetkinleşmemizin anlatımıdır.” Bizi “yüce bir duygulanıma salan budur.” İnsanı onlardan ayıran yön, insanın “tanrısallık” özelliği taşımasıdır. İnsan, “özgürdür”; doğal nesneler, “gereklidir”; insan “değişir”; onlar “aynı kalır.” İnsan kendisinin yitirdiği şeyi “doğal nesnelerde görür.” İnsan, “hiçbir zaman ulaşmayacağı bitimsiz bir ilerlemeye yaklaşmaya veya onu umut etmeye uğraşır.” İnsanın bu önemli ayrıcalığı, “akıl ile donatılmamış, çocukluğu olmayan doğal nesnelerde yoktur.” Bu nedenledir ki, onlar “bize bir ide olarak insanlığımızın en tatlı hazzını sağlarlar.” Doğanın yalınlığı ve gerçekliği, en azından “ide olarak o yöne doğru sürükler.” “Doğaya duyarlılık”, çok daha tikel ve “en tümel olarak” insan ile sıkı bir ilişki içinde olan ve insanın “kendisine ve içindeki doğasızlığa geri bakmasına yol açan söz konusu nesnelerin özendirmesiyle” ortaya çıkar. Bu durum, örneğin, “çocuklarda ve çocuksu halklarda” sık görülür. Schiller’e göre, insan, “gücünün yüksekliği ve eksiksizliği” nedeniyle çocuğa yüksekten bakmaz; “edindiği belirlenimin sınırlılığı” dolayısıyla “çocuktaki sınırsız belirlenebilirlik ve katıksız masumiyet” nedeniyle aşağıdan yukarıya doğru bakar. Çocukta “yeti ve belirlenim”, yetişkin insandaysa çocuğun yeti ve belirleniminin gerisinde kalan “doyum” başattır. Bu yüzden, çocuk, “gerçekleştirilemeyen ülkünün değil, terk edilen idealin anımsanmasıdır.” “Saf öğe” için, safın belirginleşmesi için, “doğanın sanata üstün gelmesi gerekir.” Bu üstünlüğün “bilgisi ve istencine karşın veya onun tüm bilinciyle” olması gerekir. Schiller’in çözümlemesi uyarınca, ilk durumda söz konusu olan “sürprizin/şaşır(t)manın saflığıdır” ve bu saflık “eğlendirir”; diğerindeyse “zihniyetin saflığıdır ve bu duygulandırır.” Orhan Pamuk’un içindeki “saf romancı ile düşünceli romancı arasında bir denge bulmaya çalıştığı yolundaki sözleri, bu bağlamda değerlendirilebilir. Schiller’e dönelim: Çocukların “eylemleri ve konuşmaları”, onların “sanata ilişkin yetersizlikleri anımsanmadığı ve onların doğallığının yapaylıkla karşıtlık oluşturduğu düşünüldüğü sürece”, insana “saf olanın katıksız izlenimini” verir. “Saf olan, artık beklenmediği yerde çocuksuluktur ve bu yüzden ? ? ge ma Schil “hem s açısınd mak zo lirlenim tümlen nun yan bir şeyd cılığa, y tün gel dır.” Şaşır insana, ve masu düşer. B yaptığıy rir.” Bö ğinde, k karşın, onların Faka nün içi ği” söz sek tür mış olm ile ilişk doğa(ll man sa manın rakterd zevk” d Sürpriz “her za kü “ger yız.” Zi ğındays gı duya Kim Peki, denir? ruyu şö “Şeyler larında pay ola muş ve lerini g len ve s ya tutu saf zihn Saflık, men ol duruml ları bel ortamla dür. De insan, “ datan b davran gizleme insana latsa” v ğü” ned sini ald fırsatı v nir. “Bö “onu ta duyduğ doğrulu Schil şünce t hiçbir z insanla lik, “ço sanlara dünyan tında sa güzel in uğramı da oldu rayların rastlanı davran Schil olmak z ğildir. O 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1136 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle