29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Pakize Türkoğlu’ndan ‘Kızlar da Yanmaz’ ‘Eğitimin yüksek maliyeti bugün de sorun’ Alanya’nın Başyörük Yaylası’nda doğan Gazipaşalı Pakize Türkoğlu, belleğine kazıdığı nakış sözlü Zühre Kadın, dağ kahramanı sarı çizmeli yörük kızları gerçekliğinden ilerleyerek Türkiye’de “ayağı yere basan bir eğitim” tartışmasını sürdürüyor. Yakacık Yetiştirme Yurdu öğretmenliğinden eğitim fakültesine, TÖS üyeliğinden eğitim danışmanlığına, çok yönlü eğitim görevleri üstlenen Türkoğlu, Tonguç ve Enstitüleri (1997), Kızlar da Yanmaz (2011) kitaplarını yazdı. Cumhuriyetin onuncu yıl törenine (1933) hürriyet düğünü diyenlerin okulsuz Çile köyünden aynı yıl çıkıp zorlukları aşarak Gazipaşa’da okula başlayan, ilköğrenimini Alanya’da tamamlayıp (1938) ardından Aksu Köy Enstitüsü (1944) ve sonra da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü (1947) bitiren Pakize Türkoğlu’yla Kızlar da Yanmaz: Genç Cumhuriyet’in Köy Çocuğu Olmak kitabını konuştuk. ? Zeynep ALTAY itabınız okula gitmenin hatta saçı kısa kesmenin modernlik olduğu “Çile” adlı köyünüzü ev ev, aile aile anlatarak başlıyor. Köylülüğe ışık tutan, derinlik katan onca ayrıntı kitabı kurgulamaya çok öncelerde başladığınızı düşündürüyor. Kızlar da Yanmaz’ın yazılış sürecini anlatır mısınız? Benzer bir soruyu editörüm de (Emre Yalçın) sormuştu. Sonsözde belirttim: Yazmadan önce ve yazarken notlarım olmadı, başkalarına da bir şey sormadım. Ancak hazırlık olarak plan yapıp bir süre üstünde düşündüm. Belleğimde kalanları yazdım. Yazdıklarım yaşamımızdı. Köyde ana babamız, kadınlar erkekler olay ve olguları masal gibi yeniden yeniden anlatırken can kulağı ile dinlememiz belki anılarımızı pekiştiriyor hatta zenginleştiriyordu. Kitap yalın ve düzgün bir Türkçeye yaslanmış, köy yaşımı ve doğasıyla iç içe geçmiş yerel bir dille de bütünleşmiş. Okuru, köy yaşamının içine çekip oradan “eğitim”deki, “üretim” deki, sosyal hayattaki yabancılaşma ve sonuçlarıyla yüzleştirmek için mi? Biraz öyle. “Onuncu yılın” ilk öğrencileSAYFA 4 ? 24 KASIM rinden biri olarak dönemin kültür ve eğitim ortamını, köylülük olgusunu, çocukluk ve öğrencilik anılarım yoluyla anlatırken önsözde belirttiğim gibi asıl eğitim konularına değinmek istedim. Bu bağlamda çoğunlukla küçümsenen geçmişin birikimlerinin sağlam yanlarını göstermek anılarımı yazmadaki niyetlerimden biriydi. Çocukluktan eğitimciliğe her dönemden duygu ve düşüncelerinizi okurken sizi görüyor gibiyiz. Nedeni sansürsüzlük mü? Buna içtenlik de denebilir: Geçmişe çocukluğa ya da kendime bir ayna tutup gördüklerimi ve anımsadıklarımı yazdım derken belki köklerden kopmamış olmamın payı da var. Kuşkusuz psikoloji, sosyoloji öğretmenliği deneyimimi de kullanmam durum saptama ve yazmada bana açılım sağlamış olabilir. “ÖĞRETMENLER, EBEVEYNLER VE DEVLET ARASINDA İYİ BİR İLETİŞİM VARDI” Çevre ileri gelenleri ve halkın, öğretmen ve öğrencilere, “Selam irfan ordusunun güzide erleri” sözleriyle değer verdiği bir dönemde okumuşsunuz? Evet. Öğretmenlerin donanımı, ana babaların yeni eğitime verdiği destek ve devlet tutumu arasında iyi bir iletişim vardı. Eksik ve Geçmişin birikimini edinmek için analar, aileler vardı. Modernlik için örnek var mıydı? O dönem kadınları Cumhuriyet kızı yapan okuldu, öğretmenlerdi. Öğrenciler yoluyla da evlere giriyordu modernlik. Bir de gelişmiş modern erişkinler örneği vardı kuşkusuz… Köyün gerçeğiyle temas etmemiş akademisyenlerin yetiştirdği öğretmenlerle Türkiye’nin kalkınması, Aydınlanması, köyün çağdaşlaşması olanaklı mı? Günümüzde köy şehir kavramları çok karıştı. Göçler, çok çeşitli ekonomik ve sosyal çalkantılar sorunları çoğaltıyor. Bu bağlamda eğitimimizin sorunları da çoğalıyor. Konuya bakarken sadece öğretmen yetiştirme değil eğitim politikasının bütününü görmek gerekir. Örneğin sistem dışı bir sınav sektörü ya da taşımalı eğitim denen uygulama öğrencileri örselerken, fırsat ve olanak eşitsizliğini derinleşirirken öğretmen ne yapabilir. Ayrıca eğitimi çıkmaza sokan bu hataların çoğu yıllar öncesinden kalmadır. Ama eğitim hiçbir zaman çözümsüz değildir. “EĞİTİMDEKİ UZLAŞMA DEMOKRASİNİN ÖNKOŞULU OLMUŞTU” Okul müzesi olan, hürriyet düğünü kutlayan, modernliğe özenen heyecanlı, sevinçli bir kuşak olmayı neye borçlusunuz? “Kemal’in iyiliklerine”. Anamız bir yeniliği anlatırken ya da hoşuna giden bir yenilik karşısında böyle derdi. O olduğu için böyle önlüklü kurdeleli bir kız olabildiğimi, okuyabildiğimi öğrenmiştim. Eskiden kadınlarımız kafes arkasında gün görmeyen çiçekler gibi solardı. Okul müzesi deyince eklemek isterim; ülkenin her yanındaki okulda açılan bu müzelerde daha sonra Köy Enstitüleri’ni kuran eğitimci Tonguç’un müdürü olduğu, Ders Araçları Müzesi’nce modern eğitim programına göre, çoğu da kendi çizimiyle hazırlanmış araçlar ve biz öğrencilerin seçkin el becerileri bulunurdu. Kitabınızda soyadı kanununun önemli bir hedefinin de vatandaşlar arasında eşitlik olduğu dikkat çekiyor. Evet, örneğin ben okul kütüğüne Evliazade Şevki kızı olarak kaydolmuştum. Ama herkese zade denmiyor, soylu olmayanlar “Ali oğlu Veli” gibi yazılıyordu. Yasa çıkınca soyadımız Yılmaz oldu, soyluluk dindarlık çağrıştıran sanımızın yerini aldı. Bir de boynumda altınım vardı, kayıt olurken. Başöğretmen altınıma gülümseyinca babam özür diledi, dışarıda çıkarıp cebine koydu. Bunların çok sonraları ayrımına vardım. Soyluluk, zenginlik, dindarlık gibi ayrıcalıklarını belirleyen simgeler, sanlar, giysiler, takılar okullarda eğitimde kullanılmıyordu. Zengini yoksulu herkes yerli malı önlükler giyiyordu okulda. Bu yol aslında laik okul çerçevesinde bütünleşen bir toplumsal uzlaşma yoluydu. Batıda yüzyıllar süren savaşımlarla kazanıldığı gibi demokrasi tek okul sistemi üstüne temellenmişti. Eğitimdeki bu uzlaşma demokrasinin önkoşulu olmazsa olmazı olmuştu. İlkokul dönemimizde ayrımında olmadan bu temellerin bizde de atılışını yaşıyorduk. Devlet ilköğretimde zorunlu eğitim görevini bugün gerçekleştirdi mi? Günümüzde başka demokrasiler ortaöğretimi zorunlu eğitim kapsamına almışken biz sekiz yıllık temel eğitimi bile yüzde yüze çıkarabilmiş değiliz. Son olarak ne dersiniz? Sonsözde yer aldığı gibi büyük eğitimci Tonguç’un sözleriyle noktalayalım; “Zorunlu ilköğretim siyasi partilerin çatışmaları dışında bırakılacak, her şeye rağmen gerçekleştirilmesi gereken milli bir davadır.” (*) ? (*) İ.Hakkı Tonguç, Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü, Bir Yayınevi 1952, s.201 Kızlar da Yanmaz: Genç Cumhuriyet’in Köy Çocuğu Olmak/ Pakize Türkoğlu/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 548 s. K Işık Üniversitesi’nde “Köy Enstitüleri Ölçme ve Değerlendirme Üzerine” yaptığı konuşma sonrasında Rektör Prof. Dr. Ekrem Ekinci’den teşekkür plaketi alırken. Mart 2010. Alanya’ya göçtüğümüz yıl ... Annemin kucağında küçük kardeşim Aslan, babamın kucağında kardeşim Nafia, yanında da bizle okumaya gelen amcamın oğlu Şerafettin var. Arkada ablam yanında da ben, tabii yeni okul kıyafetlerimin içinde. iyi olmayan eğitimin köylere, yoksullara ulaşmaması, ulaştığı yerde de sadece okuryazarlık ve modernleşmenin onların işine yaramamasıydı. Millet mektepleri, annenizin gayretiyle okuma hevesine tutulmuş, ailenizin desteğini de alarak pek çok güçlüğe direnmişsiniz. Örneğin, okuma öğrenirken kitaptaki ile konuştularınızın, yaşadıklarınızın farklı olması köy çocuğu olarak sizi bocalatmış. Öyle çok şey oldu ki, bunlarla baş etmekte gerçekten zorlandım. Örneğin, okuma öğrenirken kitaptaki ile köydeki konuştularımızın, yaşadıklarımızın farklı olması köy çocuğu olarak beni çok bocalatırdı. Örneğin kitapta “tepe” sözcüğünün bizim bildiğimiz “depe” olduğunu kolay anlayamamıştım. İlk kez gördüğüm musluğu açmaktan çekinerek susuz kalmam gibi. Köy Enstitüleri’nin eğitim modelinin değerini deneyimlerinize dayanarak göstermeyi sürdürüyor olmanızın bir nedeni de köyde insan yüreğinin yüceliğine güvenen bir yaşamın içinden geçerek okuyabilme fırsatı bulmanız mı? Nedenlerden biri bu olabilir ama artık konulara bir eğitimci olarak bakıyorum. Tonguç’u ve Köy Enstitüleri’ni incelerken eğitim biliminin araçlarını kullanmaya çalışıyorum. Örneğin Tonguç, “laik eğitimin içeriği birey ve toplum için refah ve mutluluk yaratıcı olmalıdır” diyor, nedenlerini açıklıyor. Bir kitaplık konu. Bunu yapmak asıl bilim insanlarına düşer. Tonguç’un eğitim bilimine getirdiği katkılar sadece bizim değil, günümüzde çıkmazda olan dünya eğitimi için de ipuçları veriyor. Bizde ve dünyada eğitimin yüksek maliyeti bugün de en önemli sorunlardan biri. Enstitülerde uygulanan üretici eğitim yöntemi, maliyeti azaltarak fırsat ve olanak eşitliğinin de yolunu açıyordu. Günümüz Türkiyesi’nde doğaya sırtını dönmüş “paranın geçtiği”, “teknolojinin sadece tüketim aracı olarak yaygın olduğu eğitim insanı yüceltebilir mi? Köy Enstitüleri programının bir ayağı çevreyi korumaya, öteki ayağı tekniğe teknolojiye dayalıydı. Ama teknoloji çevreyi iyileştirmek içindi. İnsan yetiştirme bunun içindeydi. Bizde teknik teknoloji, eğitim yoluyla öğrenilmediği için acemice kullanılıyor. Bunun çarpıcı bir örneği trafik kazalarıdır. Köy Enstitüleri sürseydi kitapta yer alan doğa ve halk kültürü giderek yok olmaz, eğitim ve teknoloji yolluyla daha zengileşir, ekonomiyi de beslerdi. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1136 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle