05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Semih Gümüş’ten ‘Öykünün Kedi Gözü’ re koyduğuysa, onun hakkında kaleme aldığı yazıdan kendini belli ediyor. Kitaptaki en göze çarpan yazı da bu kanımca. Gümüş Füruzan’ın metinlerini “Bir öykü nasıl olur?” sorusuna cevap olarak öne sürüyor. DÜNYADA ÖYKÜ Bunların dışında okuyucuya adeta nefes almasını sağlayacak, tekrar tekrar okunabilecek “Neden öykü?” sorusuna çok net cevaplar veren denemeler de bulunuyor kitapta. Semih Gümüş’ün okumalarında öykünün kendi yapısına uygun olarak nasıl hınzırca öne geçtiğini anlatan ve dünya edebiyatında öykünün günümüzde ne konumda olduğu hakkında kaleme alınmış yazılar bunlar. Bu özelliklerinin yanında, Semih Gümüş’ün dünya edebiyatından salık verdiği, gerçekten öykü lezzetinde olduğuna inandığı yazarlar da sıralanmış bu yazılarda. Özellikle kitaptaki ‘Öykünün Bugünü ve Geleceği’ başlıklı yazısı dünya öykücülüğüne dair önemli belirlemeler içeriyor. Bu yazıda Semih Gümüş, Çehov, Mansfield, Maupassant gibi topraklarından pek çok ünlü öykücü çıkmış Avrupa ülkelerinin günümüzde, bu tür hakkında ilerleme gösteremediklerini söylüyor. “Bir tek Avrupa ülkesi belirtilemez ki günümüzde öykü bir edebiyat türü olarak yoğun biçimde yazılıp okunmayı sürdürüyor olsun” (s. 133). Bu Avrupa ülkeleri içinde bir tek Türkiye’yi dışarıda bırakıyor Semih Gümüş: “Pekâlâ öne sürülebilir: Bizim edebiyatımızda öykünün ulaştığı düzeye ve canlılığa, bugün hiçbir Avrupa ülkesinde rastlanmaz” (s. 134). Bununla birlikte dünya öykücülüğünün gelişimini sıralamaya da koyuyor Gümüş ve Amerikan edebiyatının öykü konusunda çok ilerilerde olduğundan bahsediyor. “Amerikan öykücülerinin yazdıklarından daha etkileyici öyküler okumadım” diye de ekliyor. Şimdilerdeki bu Amerikan öykücülüğünün beslendiği kaynaklara bakılırsa Jack London, Hemingway, Capote Semih Gümüş çok da haksız sayılmaz. Amerikan öykücülüğünün hemen ardındaysa Latin Amerika öyküleri duruyor Gümüş’ün sıralamasında: Marquez, Cortazar, Fuentes gibi öykücüler çıkıyor burada ise öne. Bizim öykücülüğümüzü ise bu iki ekolün hemen ardına ekliyor Gümüş ve kendi kafasında oluşturduğu “öykünün üç atlısını” böylelikle tamamlamış oluyor: Amerikan edebiyatı “usta”, Latin Amerika “dört nala koşmaya alışmış”, bizimki ise bu iki ekolün ardında “tırısta”… Öykünün Kedi Gözü’ne sadece öykü üzerine yazılmış bir kitap olarak bakmak yanlış olur kanımca; çünkü kitap, içinde romana ve onun geleceğine dair çok önemli tespitler de içeriyor. Özellikle öykü ve romanın kıyaslandığı satırlarda, gerek ülkemiz gerekse dünya edebiyatında romanın ne konumda olduğu hakkında fikirler öne sürülüyor. Roman ve öykü kıyaslamalarında Semih Gümüş romanın hakkını yemeden hep öyküyü galip çıkarsa da kesinlikle roman kötülenmiyor. Bu sadece Semih Gümüş’ün, kalitesiz “romanların” kitapçı vitrinlerinde kendine çokça yer bulduğu günümüzde, günübirlik yazılardan kaçınma yolunun öyküden geçtiği inancıyla paralellik oluşturuyor. Kendi okuruna da aynen böyle sesleniyor Gümüş. “Ey okur! Seni öykü koruyabilir sıradan edebiyattan” (s. 53). ? [email protected] Öykünün Kedi Gözü/ Semih Gümüş/ Can Yayınları/ 144 s. Öyküye giden yol Önde gelen edebiyat eleştirmenlerinden Semih Gümüş, eleştiri yazıları kadar öykü sevdasıyla da tanınır. Öykü üzerine yazdığı ilk kitabı Öykünün Bahçesi‘nden sonra, Türk öykücülüğünün dünü ve bugününde öne çıkan isimleri ele aldığı ikinci kitabı Öykünün Kedi Gözü‘nde Gümüş, gelenek sahibi olduğumuz bu türün, dünya edebiyatındaki yerini de değerlendiriyor. “Neden roman değil de öykü?” sorusunun yanıtlarının da tartışıldığı kitap, edebiyatseverlerle buluşuyor. Ë Eray AK leştiri, edebiyatımızda henüz çok oturtulamamış, mantığı yeterince kavranamamış bir “sanat.” Yazarlar hâlâ eleştirmen tarafından beğenilmeyen yapıtları söz konusu olduğunda, karşı tarafı müşkülpesent olmakla suçluyor; okuyucular ise eleştirmenin ne iş tuttuğu konusunda bile henüz yeteri kadar fikir sahibi değil. Böylesine olumsuzluklar söz konusuyken, eleştiride lokomotifleşen, eleştirinin önemini kanıtlamış ve yaşamını bu “sanata” adamış isimler de çıkmamış değil. Nurullah Ataç, Fethi Naci, Berna Moran’ı, bu konuda başı çekmiş kişiler arasında rahatlıkla gösterebiliriz. Günümüzde ise eleştirinin bu “ağır” yükünü omuzlamaya çalışan kişiler arasında Semih Gümüş’ü hatırı sayılır bir yere koyabiliriz. Semih Gümüş, edebiyatımızda ilkin roman eleştirileriyle öne çıktı; zaten ilk kitaplaştırdığı eleştiri yazıları da roman üzerine kaleme aldıkları. Fakat aradan geçen zaman Gümüş’ü, ülkemizde her zaman kendine has bir yeri ve değeri olan öykü türüne yöneltti. Sonrasında ise öykü denince akla gelen ilk isimlerden, öykünün müptelâlarından oldu. Bugün ise Semih Gümüş, gerek çıkardığı dergilerle gerekse işaret ettiği, öne çıkardığı öykücülerle bu türün gelişmesine katkı sağlamaya devam ediyor. Semih Gümüş, öykü üzerine kaleme aldıklarını topladığı ilk kitabı Öykünün Bahçesi’yle, oldukça dikkat çekmişti. Zaten bir geleneği olan öykücülüğümüzün modern zamanlarda da toparlandığını ve nitelikli ürünler verdiğini, okunduğunu, hatta bu öyküler üzerine yazılan eleştirilerin dahi kendine okuyucu bulabileceğini kanıtlamıştı Gümüş bu kitabıyla. Öykünün Bahçesi, ilk baskısını on yılı aşkın bir zaman önce yapmıştı. Aradan geçen yıllar sonunda Gümüş, öykü üzerine yazdığı ikinci kitabı Öykünün Kedi Gözü ile öykü müptelalarının karşısına tekrar çıkıyor. Ülkemizde Sait Faik ve Sabahattin Ali’yle birlikte öyküde bir “ekol” oluşmaya başladı. Sabahattin Ali çizgisindeki isimler, “toplumcu” bir edebiyat anlayışı izleyerek, o dönemin gerçekliği içinde yaşadı. Sait Faik çizgisinden gidenler ise edebiyatımızın çığır açan isimleri olarak “50 Kuşağı”nı meydana getirdi; ülkemizde modernizmin temellerini attı. “Özellikle 1960’lardan sonra pek çok genç öykü yazarı kendi öykü anlayışını bu iki büyük yazara bakarak belirlemeye, ikisinden birine yakın durmaya çalıştı.” Fakat bunun çok öncesinde, öykünün ilk temelleri atılmıştı bile. Samipaşazade Sezai 1890’da kaleme aldığı Küçük Şeyler’ler, günümüz öykücülüğüne uzanan daldaki o ilk kırılmayı yaşatmıştı. Yani, Türk öykücülüğünün dalları asırlık bir çınarınki gibi yüz yıl öncesine kadar uzanıyor. nan önemli incelemeler sunuluyor. Bu incelemelerde ustalardan Füruzan’ı, Tomris Uyar’ı, Onat Kutlar’ı, Selim İleri’yi; genç kuşaktan ise Murathan Mungan’ı, Fatih Özgüven’i, Barış Bıçakçı’yı, Murat Yalçın’ı, Kadri Öztopçu’yu, Faruk Duman’ı bulmak mümkün. Semih Gümüş, genç kuşaktan beğenilen ya da beğenilmesi gerektiğini düşündüğü isimlere yer vermiş kitabında. Bunun yanında, Semih Gümüş’ün öykü dünyalarını ele aldığı tüm bu “genç kalemler”, eleştirmen tarafından Türk öykü geleneğini gelecek nesillere taşıyacak isimler olarak da görülüyor. Bu yönüyle kitapta, ele alınan yazarların eksik yönlerini ortaya döken “eleştiri” yazıları bulunmuyor. Öykünün Kedi Gözü daha çok, Semih Gümüş’ün değerli bulduğu öykücülerin öykü dünyalarını aktarıyor okuyucuya. Semih Gümüş’ün bu incelemeleri arasında özellikle ustalar hakkında kaleme aldıkları oldukça dikkat çekici. Eleştirmenin Onat Kutlar, Tomris Uyar, Füruzan ve Selim İleri hakkında yazdıklarında, tıpkı ustaların öykülerindeki gibi ayrı bir lezzet duyuluyor. Gümüş her birini, onları farklı kılan, kendileri yapan özelliklerinden yakalayıp, bunlar üzerinden kuruyor yazılarını. Onat Kutlar’ın İshak’taki o yaratıcı zihni, Tomris Uyar’ın öykülerindeki oturmuşluk ve tıkızlık, Füruzan’ın verdiği “gerçek” dünyalar, Selim İleri’nin öykülerini bezeyen o ince ruh… Eleştirmenin, bu ustalar arasında Füruzan’ı çok ayrı bir ye E ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZÜN KISA TARİHÇESİ Semih Gümüş bu yüz yıllık geleneğin öne çıkmış temsilcilerini anarak başlıyor kitabına. Öykünün Kedi Gözü, öykücülüğümüzün kısa bir tarihçesi ile sayfalarını açıyor okuyucularına. Bu kısa tarihçede Semih Gümüş, bilinen, hâlâ tanınan, unutulan birçok öykücüyü ele alıyor. Öykücülerin isimlerinin altına düştüğü kısa açıklamalarla onlar hakkında az da olsa bilgi vermeye çalışıyor. Bu kısa açıklamalardan edebiyatımız için özellikle dönüm noktasında bulunan isimlerinkini daha uzun tutuyor, onlar hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi veriyor. Bu kısa tarihçe, öykücülüğümüzün “kaynağı” olarak kabul edilen Dede Korkut Kitabı’yla başlatılarak Karabibik yazarı Nabizade Nazım’a, oradan Yakup Kadri’ye Refik Halid’e, Haldun Taner’den Yusuf Atılgan’a, Nezihe Meriç’e, Bilge Karasu’ya, Oğuz Atay’a uzanarak günümüz öykücülerinden Murat Gülsoy ve Faruk Duman’a kadar getiriliyor. Bu kısa tarihçeden sonra, kitap boyunca öykücülüğümüzün zirve yapmış kalemlerinden genç kuşağın siv Semih Gümüş kitabında öykü dünyalarını ele aldığı “genç kalemler”i, rilen isimlerine uzaTürk öykü geleneğini gelecek nesillere taşıyacak isimler olarak görüyor. SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1077
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle