05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş B iir Atlası CEVAT ÇAPAN Mihail LERMONTOV/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy ‘Tek kaldı, tek durdu.... Ve öldürüldü.’ üyük şair, yazar Mihail Yuriyeviç Lermontov, 3 Ekim 1814’de Moskova’da doğdu. Babaannesi E. A. Arsenyeva’nın yanında büyüdü. 1830 yılında Moskova Üniversitesi Siyasi Etik Bölümü’ne yazıldı. Aynı yıl Ateney dergisinde “İlkbahar” başlıklı ilk şiiri yayımlandı. 1937’de Puşkin’in ölümüyle ilgili olarak yazmış olduğu Şairin Ölümü başlıkı şiirinden dolayı tutuklanarak Kafkasya’daki sürgüne gönderildi. Kafkas dağlarında “Eski Kafkas yiğitlerinin göstermiş oldukları kahramanlıklara adeta hayranım” diyerek, düzenlenen operasyonlara sürekli olarak katıldı. 15 Temmuz 1841’de N. Martinov adlı dengesiz bir subayla yaptığı düelloda öldürüldü. BALAD Dünya güzeli dilber, deniz kıyısındaki, Sevdiğine naz edip fısıltıyla dedi ki: “Gerdanlığım suya düştü bugün ansızın Dalıp onu oradan hemen çıkarır mısın? Kanıtlamış olursun belki gerçek sevdanı!” Bu sözleri duyunca kabardı gencin kanı, Hiç vakit kaybetmeden tıpkı bir çılgın gibi Dalgalı uçuruma atıverdi kendini. İnci serpintileri saçıldı uçurumdan Kaynayan sert dalgalar şaşkındı bu durumdan, Yayılırken akşam karanlıkları, Okyanusla beni kim çözebilir? Kapkara dünyamı kim sezebilir Bir benden ve bir de Tanrı’dan gayrı? ŞAİRİN ÖLÜMÜ Bühtanla vuruldu bahtı şairin, Onurun en masum kurbanı göçtü. Göğsünde mermi ve yüreğinde kin, Dik başı ilk defa önüne düştü! Kaldırmadı kalbi, alaycı gülen O rezil yüzleri, hep iğrenç gördü – Yığınlara karşı savaş verirken Tek kaldı, tek durdu… Ve öldürüldü. Öldürüldü… ama feryat gerekmez, Bomboş övgüler de anlamsız şimdi, Yoktan neden uydurmaya hiç değmez! Kör talihin kurbanı o, bilinçli! Onun özgür ve mert yeteneğini Yıllarca kovan siz değil misiniz? Üfleyerek bir yangının yerini Gülmek değil miydi tek isteğiniz? Başardınız işte… Son hamlenizle Düştü mağrur şair, yerle bir oldu, Bir deha çevrildi sönük kandile, Gözalıcı, eşsiz bir çelenk soldu. Katil, gayet sakin, tam nişan aldı, Yöneltti son atışını… Ve ölüm! Ne bomboş kalbinde kıpırtı vardı, Bir ileri bir geri koşuştular şiddetli Ne sert bakışında bir damla hüzün. Sanki genci sahile çıkaracakmış gibi. Şaşacak ne var ki?.. Sürü içinde Parlıyordu nicelerin gözleri Derken o, dik kayaya tırmandı. Şükür sağdı. Ki onların tüm dünyalık günleri Yüzü sertti, elinde yitik gerdanlık vardı. Geçiyordu altın ve ün peşinde Ayakları yorgunluk ağrısı içindeydi, Ve bu berduş sürü gibi, katil de Yaş saçları sırtına yapışık biçimdeydi… Hor gördü ülkeyi, dili, ahlakı Şanımızı tümden silmeye kalktı “Sevgilim, inci için şu canından geçen ben, Hatta namlusunu kime boşalttı Kalbi aşkla dövünen biri miyim gerçekten? Değildi kesinkes farkında bile. Tek sözünle uçurum dibine indiğimde Öldürüldü – ve toprak ilk önce yadırgadı, Buldum gerdanlığını bir mercan resifinde, Sonra aziz şairi kucağında sakladı – Buyur işte!” derken gamla, bir anlığına, Çılgın bir kıskançlığın saf kurbanı bilinen – Baktı canına bedel görülen gerdanlığa. Ki şiirini ömrünce aşkla ona adadı Ve vuruldu en zalim bir caninin elinden. Dedi ki kız: “Sevimli, mert delikanlım benim, O, dostluk ve aşkla dolu yaşamı acep niye Bana âşıksan eğer, mercan çıkar, göreyim!” Değiştirdi boğucu, kirli bir dünya ile, Yiğit genç ümitsizce atıp kendini suya Çılgın his ve ülkülere ters düşen? Gitti bu kez mercan ya da ölümle buluşmaya. Kıskanç kötücülleri niye adam sandı o, Övgü ve yalanlara safça niye kandı o İnci serpintileri saçıldı uçurumdan Kaynayan sert dalgalar şaşkındı bu durumdan, İnsanları gayet iyi bilirken? Koşuştular şiddetle bir ileri bir geri Onun mağrur başına, bildik çelenk yerine, Ama genci geriye artık veremezlerdi... Defne yaprağı süslü dikenli taç taktılar Ve dikenler iğne iğne KAFKAS Açık alnına battılar. En iğrenç ağızlardan tiksintiyle duyduğu Zalim felek ta doğuştan tutup özbenliğimi, Fısıltılar, ruhuna zehir gibi döküldü, Çalsa da, ey güneyin şirin dağları, sizden, Ve o, öç hevesinde görerek son umudu, Kalbimde hissettim hep hepinizi derinden: Kendi yanılgısına yenik düştü ve öldü. Kendi ormanlarımın tatlı şarkısı gibi Ve şarkısı hiçbir zaman Âşığım Kafkas’a ben. Coşkuyla yükselmeyecek. Henüz çocuk yaşımda annemi yitirsem de, Onu Çünkü mezar denen mekân duyuyorum her gün akşamın gelmesinden, YanAğzını mühürleyecek. kılanır gibice bozkırların sesinden. Şahlandıkça yüreğim bu masmavi göklerde, Siz, ey çok kibirli, yeni nesiller, Âşığım Kafkas’a ben. Utanç kalıtısınız o alçak babaların, Mutluydum ben, ey kayalar, o enginde koştukça, Hani kasten köleliğe mahkum ettiler En ünlü soylarını en şerefli yılların! Ama artık beş uzun yıl hastayım özleminden Siz, Özgürlük ve Deha ve Şöhret katilleri, Sevdiğim melek kızın ve onun gözlerinden; Bugün de girmişsiniz çar tahtının ardına! Kalbim diyor o şirin bakışla konuştukça: Hak ve hukuk ırgalamaz sizleri – Âşığım Kafkas’a ben. *** Çar yasası çünkü hep sizden yana!.. Ben Byron değilim, başkasıyım ben, Ama, rezil dünya, unutma, mahşer de var! Onun gibi seçkin, ama dışlanmış, Ve bir korkunç yargıç: orda bekleyen! Bugüne dek adı hep gizli kalmış, Ona geçmez taptığımız altınlar, Ama Rusluğuna bağlı yürekten. Çünkü o haberdardır, işlenen her eylemden. Çok erken başladı dünya seferim Belki yine yalan söylersiniz siz! Ve şimdiden belli vakitsiz sonu, Ama kimse yutmaz bu kez yalanı. Ölü doğmuş nice cesetle dolu Ve kara kanlarınızla temizleyemezsiniz Bir okyanus halindedir yüreğim. Şairin tertemiz, adil kanını! ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1077 SAYFA 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle