Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hüseyin Mevsim’den ‘Bulgar Gözüyle Bursa’ Bir dönemin tanıklık belgesi Bursa izlenimlerini kaleme almışlardan üç Bulgar’ın not defterinden aktarılanlar, Bulgar Gözüyle Bursa kitabından okunabilir. Hüseyin Mevsim tarafından Türkçeye çevrilip yayıma hazırlanmış bu kitap, on dokuzuncu yüzyıldaki Bursa’da insan, yaşam ve olay bilgileriyle doğa manzaralarını anlatıyor. Ë Hilmi HAŞAL ursa’nın tarihi zengin. Eski şehir, ilk başkent ve şifalı su merkezi olmanın dışında, bitmez tükenmez bir olayinsangizem kaynağı. Sonsuz cevher madeni; kazdıkça yenisine ulaşılan tarihi ayrıntılarıyla, yazanı da okuyanı da şaşırtan, adeta büyüleyen bir şehir. Misia’dan, Bitinia’dan, Prusias’a, Prusa ve Bursa’ya uzanan serüvende yer alanlar bitmez büyüsünü barındırır. Şehrin “ruhaniyetli” çekiciliğine dair her bilgi zerresi, o nedenle paha biçilemez değerdedir. Kuşkusuz, insan ömrünün öğrenmeye, anlamaya yetemeyeceği kadar derinlikte bir cevherdir Bursa’nın geçmişi. Yazılı kaynaklar, sonradan kayda geçirilmiş efsaneler ve sözlü aktarımlar ve siciller ayrı ayrı incelendiğinde, yani tarihin tozlu yapraklarında yolculuğa çıkılırsa, şaşırtıcı bir etnik çeşitliliğe yaslanan insan kalabalığı ve uyumlu birliktelik dikkat çeker. Her ırktan, her dinden ve dilden insan yaşamış Bursa’nın geçmişinde. O nedenle her milletten gezgin, bilgin veya sanatçı kişiler Bursa’yı anlatan yazılar armağan etmiş dünyanın tarihine. Buna en yakın kanıt Bulgar Gözüyle Bursa kitabı. Nikola Naçov’un bilgi naklederken, duygu ve düşüncelerini yansıtması şaşırtıcı değil, zira kendisi bir lise öğrencisi. Bursa’da abacılık yaparken ölmüş babasının işlerini tasfiye etmek için Bursa’yı ziyaret eder. Anlattıkları coşkulu ve içten, genç bir gözlemciye yakışır türden. Şaşkınlığı da öyle: “Güneybatıda ormanla kaplı Keşiş (Olympos) Dağı’nı gördük. Bir zamanlar Olympos Dağı’nda Aziz Kiril ile Aziz Metodiy kardeşlerin yaşadığı bir manastır varmış. Kiril, Konstantinopolis’te eğitim görmüş ve Papaz Hrabır’a göre SlavBulgar abecesini Olympos Dağı’nda yaratmıştır. (Mitolojide geçen başka bir Olympos daha vardır ve o Yunanistan’da bulunur.)” (s. 17). İkinci bölümdeki Vasil Kınçov’un notlarından anlaşılıyor ki merkezi ve köylerini, Keşiş Dağı’nı ve ovasını, Nilüfer’i ve Apolyont’u görmekle edinilecek izlenimlerden oluşamaz, Bursa üzerine söylenecekler. Onun notları, “Küçük Asya’da” (1899) başlığı altında anlatılmış, İstanbul’dan Mudanya’ya, Mudanya’dan Bursa’ya ve Bursa’dan Karacabey’e, oradan da Bandırma’ya uzatmış yolculuğunu… Görülüp geçilen yerlerin, köylerin ve kırların panoramasını çizmiş Vasil Kınçov. Coğrafi ve tarihi bilgiler katarak süslemiş anlatısını. Ömrü, bir aylık Milli Eğitim Bakanlığı görevindeyken (1902 başlarında) psikopat bir öğretmen tarafından vurularak noktalanmış, önemli defterinden aktardığı bilgiler, saptamalar ve yorumlar yabana atılamaz. Örneğin şu alıntı, bu sav için kayda değer bir kanıt: “Kaplıcaların bulunduğu yer inanılmaz güzellikte. Maier’in yolculuk kılavuzunda haklı olarak, eğer Bursa kaplıcaları Avrupa’da bulunsaydı, kıtanın en ünlü kaplıcalarını bile gölgece bırakacakları belirtilir” (s. 83). Salt görünen, salt çevre ve doğal özellikler değil insan algısını etkileyen. Topografya her daim ilginç özellikler arz eder insanoğluna ama yöre Bursa olunca, dağovadeniz ile bütünleşen şifalı termal su ve hava zenginliği, dekoru neredeyse kusursuzlaştırır. Bunda arkeolojik kalıntıların, her inançtan dini yapılarla yaratılmış ruhsallığın etkisi yadsınamaz. Tarih, doğanın döngüsellik yardımıyla insanoğlunun yetenek ve emek harcaması sonucunda elde ettiği ürünleri yazar. Dün elde edilen gerçeklik şimdiyi büyülüyorsa, topografyanın dili de vazgeçilmez bir kaynaktır. Yarına dair paha biçilmez kanıttır yaratılmış ürün. Küçük Asya’nın bu bölgesi, atmosferi ve minerali ile otacıdır; dünyanın en önemli şifa merkezlerinden birisi olarak kabul edilir o nedenle. Ama ne yazık ki yeterince duyurulmamıştır. Bu ve benzeri saptamalara, Bulgar Gözüyle Bursa kitabının üçüncü bölümünde de rastlanıyor. Petır Daskalov’un “Anadolu’ya Bir Bakış” (1909) notları, Bursa’daki ilk sanayi sergisi dolayısıyla kaleme alınmış. Ancak gazeteciyazar olan Bursa konuğu Daskalov, sergiden çok şehri ve çevresini anlatmış ve bunu, “Bursa’nın gerçek ününü görmek için, ki bunun için sadece Sofya’dan değil, daha uzaklardan da gelmeye değer, sergiye sırt çevirdim” (s. 105) itirafını notlarına ekleyerek belirtmiş. Daskalov da tıpkı Naçov ve Kınçov gibi öngörüde ve dilekte bulunur, Bursa’nın “kutsal kent” özellikleri dolayısıyla Mekke ve Medine ile birlikte anılmasını ve evrensel ölçekte tanıtılması gerektiğini vurgularken. Bir de ta o yıllarda, Bursa’nın göç alan yönünü, özellikle Balkanlar’dan gelenlerin sığınağı olduğunu, bunun da kalkınmasını ve kültürünü ne denli etkilediğini gözlemleyip kayda geçirmiş Daskalov. MODERNLE MİSTİK OLANIN KAVŞAĞI Osmanlı’nın ilk başkenti ve Güney Marmara bölgesinin en eski yerleşimlerinden birisi olduğu akılda tutularak sokulmalı Bursa’nın coğrafya, topografya, etnografya ve politik tarih ayrıntılarına. Kuşkusuz, tarih, coğrafi konum, topografya ve yeraltı mineralleri (kükürtlü ve demir içerikli sular) göz ardı edilmeden kaydedilmişse, bilgi denen cevher anlama büründürülmüş olur. Bu minvalden bakılınca, Bursa’ya dair yeni bulgular, yeni efsane ipuçları var Bulgar Gözüyle Bursa kitabında. En önemlisi, Slav alfabesini bulan Kiril ile Metodiy kardeşlerin, Keşiş dağı yamaçlarında olduğu varsayılan Polihron Manastırı’nda Glagolitiği, yani ilk Slav harfli metinleri yarattığı inancı. Hüseyin Mevsim’in giriş yazısında vurguladığı bu önemli ayrıntı, Bursa’yı ve Uludağ’ı mistik çekim merkezi yapabileceği yönünde. İlk payitahtın dünyanın inanç başkentine dönüşme şansını artırabilir, arkeolojik buluntular, yani dini ve kültürel yapılar zenginliği. Modernle mistik olanın kavşak kılınmasını sağlar. Zaten pek çok kaynakta Bursa’nın ve Uludağ’ın mistik ve fantastik biricikliği dile getirilmişken, yeni fırsatlara yol açar. Evet, altını çizmekte yarar var: Hüseyin Mevsim’in de belirttiği gibi, dünyanın Kiril alfabesi olarak tanıdığı ve pek çok ülke halkının kullandığı Slav alfabesinin kökleri Polihron Manastırı’nda atıldığına ve adı geçen manastırın Uludağ’ın eteklerinde olduğuna dair bilgi, tartışmasız heyecan getirecektir Bursa’ya. Bu, duyurulması ve işlenmesi gereken, 850’li yıllara dayanan bir bilgi, elzem sayılabilecek bir ayrıntı. Zira “ruhaniyetli” kentin Dünyanın Barış ve İnanç Başkenti kimliğiyle tanınması, politik, ekonomik ve turistik odak haline getirecek, kültürün ve mistisizmin (inanç tarihinin) merkezi kılacaktır. “Keşiş Dağı”nın, bir diğer adıyla “Ruhban Dağı”nın “Olympos”luğu anımsanacak, Uludağ, kar ve kayak turizminden elde ettiğinin onlarca katı “ilgi” ve “gelir” taşıyacaktır bölgesine. Bu konuda girişimi başlatmak için Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir Belediyesi, Üniversitelerin Tarih ve Arkeoloji bölümleriyle işbirliğine gitmeli, araştırma ve tanıtım projelerini üretip yürürlüğe sokmalıdır. Polihron Manastırı dolayısıyla “Bursa Manastırları”nın tamamı gün yüzüne çıkartılamasa bile, Bursa uluslararası tarih ve arkeoloji odaklarının dikkatini çekebilir. Başta Rusya ve Bulgaristan, Ukrayna, Polonya, Slovakya, Sırbistan, Makedonya benzeri Slav kökenli pek çok ülkenin vatandaşı Kiril alfabesinin doğduğu toprakları ziyarete koşar. Belki bu, Bursa’yı dillerin ve dinlerin buluşma noktası yapar. Uludağ’ı “ziyaretgâh”a dönüştürme şansını da artırır. Neden olmasın? Her ülke, her yöre, hatta her yer kendi toprağı üzerinden fışkıran mitosu tanıma, yayma ve ondan yararlanma hakkında sahip. Her bölgenin etnografyası kendi özel hazinesidir, ama başkalarıyla paylaşılırsa tüm insanlığın ortak değerine dönüşür. Asıl öylelikle evrensel anlamına kavuşur. Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Hüseyin Mevsim’in bu değerli kitabını önerirken, iyi okumalar dileğiyle yineleyeyim: Bursa için yapılacak çok şey var daha… ? Bulgar Gözüyle Bursa/ Çeviren ve Yayıma Hazırlayan: Hüseyin Mevsim/ Kitap Yayınevi/ 120 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1077 B ÜÇ BULGAR BİR BURSA Başka kaynaklardan da bilinenlere ek olarak, üç Bulgar yurttaşının duygu ve düşüncelerini bezeyen sayısal veriler, yorumlar bulunuyor kitapta. Birinci bölümde, “Bursa Gezisi” (1879) adını taşıyan satırlarda şöyle diyor Nikola Naçov, yorumuna dileğini de katarak: “Bursa, Osmanlı gücünün başarısına ve zaferine tanıklık etmiştir. Türklerin yıldızı günden güne daha da güçlü parlamış ve savaş alanlarında hiçbir başarısızlık bunu gölgeleyememiştir. Bursa’da Türkler kendi gücünün ve Allah’ın onlara yüklediği görevin bilincine varmışlardır. Bundan dolayı onlar için Bursa, Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal ve sayısız anılarla bağlı oldukları bir kenttir. Bursa, otuz altı yıl boyunca, I. Murad Edirne’yi başkent yapmadan önce (1365) Osmanlı’nın başkenti olacaktır” (s. 58). SAYFA 16