19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Düşünce Sefaletinin Kıskacında’ ve ‘Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık’ Erendiz Atasü’nün denemeleri Ë Gürsel AYTAÇ üşünce Sefaletinin Kıskacında ve Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık, Erendiz Atasü’nün kurmaca eserlerinin ardındaki düşünce dünyasını açığa çıkarmakla eserlerini çözümlememize yardımcı olacak nitelikte. Düşünce Sefaletinin Kıskacında, siyaset ağırlıklı iken Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık edebiyatın çeşitli alanları üzerine dokuz adet inceleme içeriyor. Genellikle deneme türünün özelliklerini taşıyan bu metinlerin bazıları Erendiz Atasü’nün edebiyat kongrelerinde sunduğu bildiriler. Apolitik bir okur olarak beni ilgilendirenler, özellikle edebiyata değin metinler. Bunlar, Erendiz Atasü’nün edebiyat bilimsel bilgi hazinesinin hayran olunacak zenginlikte olduğunu kanıtlıyor; her ne kadar kendisi “edebiyat bilim” terimini “katı ve soğuk çağrışımları”ndan dolayı “kullanmak istemiyorum” diyorsa da. Yeri gelmişken söylemek isterim: Bizde, Fransız ve İngiliz terminolojisinin verdiği alışkanlıkla yalnızca tabiat bilimleri (müspet ilimler) bilim sayılırken Alman terminolojisi, filozof Diltey’ın (18331911) düşünme, anlama ve yorumlama odaklı bilimlere (manevî bilimler) ayrı bir yer vermesiyle “Literaturwissenschaft”ı (edebiyat bilimi) benimser. Bizim yaratıcı ya da kurmaca dediğimiz, yani bir sanat olan edebiyatı konu alarak, onun üzerine araştırmaları içeren, deneye değil, ama eserin kendinden ve etkilendiği kaynaklardan belgelere dayanan, bilgi ve kuramları olduğu için “bilim olmaya hak kazanan alandır bu. Erendiz Atasü’nün andığım kitaplarında ‘edebiyat bilimsel’ yazılarını hayranlıkla okuduğumu belirtmek isterim. Türk ve Avrupa edebiyatlarından gerek klasik gerekse yeni pek çok eseri tanıyıp üzerlerine yorum ve düşünce üretebilmesi birçok yazarımıza örnek olacak nitelikte. Sözünü ettiğim her iki kitabın da değinmek istediğim konu öbekleri: Postmodernizm eleştirisi, feminizm odaklı kadın edebiyatı, aşk romanları, yazarlık sorunsalı. Erendiz Atasü’nün postmodernizm (onun deyişiyle modern ardılı) eleştirisi, edebiyatın yeni dönemde düşünselden eğlenceye kaymasını tespitle başlıyor ve kapitalizmin yayın dünyasını da ele geçirmesinde yoğunlaşıyor. AŞINAN KÜRESEL Düşünce Sefaletinin Kıskacında kitabının ikinci bölümü “Küreselleşme, Dil ve Edebiyat” önemli konuları ele alıyor; bunlar: Küreselleşme ve sanat, küreselleşme ve teknoloji, azınlık hegemonyası, insanlığın ortak rüyası, ben ve öteki, bilinçaltının bireysel ve toplumsal yanı, duygularımızın bireysel, toplumsal, kültürel yanları, çeviri ve katkıları, küreselleşmenin kültürel kuşatması, dil ve düşünce, yazardan beklenen, piyasa ekonomisi ve edebiyat, küreselleşme ve Türkçe, dilin saklı olanakları, Cumhuriyet ve kültürümüz. Küreselleşmeyi haberleşme ve iletişimdeki teknolojik gelişime kadar sosyalist doğu blokunun çöküşüne ve uluslararası sermayenin palazlanmasına bağlarken SAYFA 4 D Erendiz Atasü, Düşünce Sefaletinin Kıskacında ve Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık‘ta, edebiyat üzerine olduğu gibi siyaset üzerine de söyleyecek sözü, dile getirilecek düşüncesi olduğunu ortaya koymakla yaratıcı edebiyat diye adlandırılan kurmacanın yanı sıra, düşünsel etkinliğini de sürdürdüğünü bir kez daha gözler önüne seriyor. na olumsuz etkisidir. Edebiyat eleştirisi ağırlıklı denemelerden oluşan öbür kitaba adını veren deneme “Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık”taki ilk satırlar bu anlamda önemli: “Edebiyatın gitgide okuru oyalamaya yöneldiği, tüm çözümlenmesi zor karmaşası içindeki insanı irdelemekten uzaklaştığı günümüzde, durup uzak ve yakın geçmişin yapıtlarına eğilmekte ve nasıl da insanı daha derinden incelemek ve yansıtmak amacıyla kullanıldığını anımsamakta yarar var” (s. 37). Bireyde odaklanan roman türünün insanı bedenruh (ya da düşünce) bütünlüğü içinde keşfetmenin, estetik kaygılarla birleştiği bütün edebiyat türlerinin şimdi nitelik kaybına uğramasında Atasü öncelikle ve özellikle kapitalizmi sorumlu görüyor: “Holdingler çağının reklam denen canavar tarafından yutulmuş, mutluluğu tüketmek sanan, kendine yabancılaşmış, yalıtılmış, bir örnekleşmiş, uysallaştırılmış insan tekinin, kapitalizmin yükselme dönemlerinin yetkin birey imgesiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Öyleyse insandan umudunu kesen roman, onunla göbek bağını da koparıp iki ana beslenme kaynağından birini (diğeri edebiyatın kendisidir) kurutacak mıdır?” (s. 142) Postmodernizme yönettiği eleştirinin önemli bir dayanağı da kadın meselesinin ciddiyetsizce geçiştirilmesidir: “Günümüzün modern ardılı dünyası, yaşadığımız yeni emperyalizm çağında, her kafadan bir ses çıkarken, herkes bağrışırken ve kimse dinlemez, yeterince işitip düşünmezken, televizyon ve bilgisayar ekranlarından neredeyse jet süratiyle akıp geçen imgeler seli hepimizi körleştirirken, kadın meselesi yokmuş gibi davranılıyor” (s. 134). KADIN, ÖZGÜRLÜK VE YAZIN Erendiz Atasü’nün kurmaca eserleri üzerine incelemelerimde değindiğim ve önemsediğim özellik, tabiat bilimleri uzmanlık alanından gelişini yeri geldikçe sezdiren pasajlara yer vermesiydi. Elimizdeki bu yeni kitaplarında da o özelliğin izini sürmek mümkün. “Beden ve Metin: 20. Yüzyıl Türk Roman ve Öyküsünde Kadın Bedenine Yaklaşımlar” başlıklı uzunca denemesi, Milan Kundera’nın “Ölümsüzlük” anlatısından konuyla ilgili alıntıların ardından insanı bir bütün olarak ele almanın gereğini şöyle belirterek asıl incelemelere geçiyor: “Beden, insan ilişkilerindeki çelişkili ve kaçınılmaz ağırlığını hissettirdikçe, bir sorunsal olmayı sürdürecektir. Çünkü o, duygularımızın kaynağıdır. Her duygunun fizyolojik bir temeli vardır. Beden “bilgisayar teknolojisi belki her şeyden çok hızlı para dolaşımına hizmet etmektedir” demektedir. “Küresel” terimini edebiyat söz konusuysa “aşınmış” bulur Erendiz Atasü ve onun yerine “evrensel”i kullanmayı yeğler. Bu kavramda edebiyatın bireyselden hareketle ortak insanlığa yükseldiğini vurgular: “Edebiyat, paylaşılan insanlığımıza bireyselliklerimiz aracılığıyla seslenmektedir; ortak olan ile biricik olan bir aradadır” (s. 55). “Piyasa Ekonomisi ve Edebiyat” başlıklı yazı, son zamanların yaygınlaşan azgın kapitalizminin kitap dünyasını ele geçirdiği olgusundan hareketle edebiyatın seviye kaybına uğrayışını irdeler. Yayıncılar artık “yaşamın ve edebiyatın örtük, gölgeli bölgelerini keşfetmeyi amaçlayan edebî yapıtları” değil “ortalama okurun hoşuna giden”leri yayınlamakta, okura tüketici gözüyle baktığından yetenekli yazarlar da ortamın zevkine hitap edecek kitaplar yazmak durumuna düşmektedir. Erendiz Atasü’nün hayıflanarak vurguladığı bu gerçeği, yine onun asıl uzmanlık alanından alınma bir metaforla açıklarsak, birleşik kaplar fizik yasasını gösterebiliriz. Çoğunluğun (yığının) talebi, seçkinlerin düzeyini aşağı çekmek durumunda. Postmodernizmin başat özelliği, çoğunluğun zevkine kulak vererek ona hitap etmek oluyor. Çoğunluğu eğitmek, estetik, felsefi düzeyini yükseltmeyi görev edinmekse ne yazık “getirisi olmayan” bir uğraş olarak görülüyor. Erendiz Atasü, edebiyat piyasasındaki seviye düşüşünü çeviri alanında da saptıyor ve yabancı ülke edebiyatlarından seçkinci eserlere değil, sıradan kitapların çevirilerine rağbet edildiğinin altını çiziyor. Dışarının çok satanlarını çevrilecek kitaplar listesine almak, bizde de benzer satışlar bekleyen yayınevlerinin stratejisi. Okur kitlesinin büyük olamayacağını bilseler de iyi ki hâlâ dünya klasiklerinin yeni çevirilerine prestij yayını olarak yer veren yayıncılar var. Atasü’nün eleştirel tutumunu haklı çıkaran gerçek, doğal olarak sıradan kitap çevirileri furyasının ulusal edebiyat dünyası duygularımızı ilettiğimiz araçtır. Duygularımız ise çok katmanlı, çelişkili ve değişkendir. Uygarlıkların insan varoluşunu bir tümlük olarak algılayabilmekteki yetersizliği, onu beden ve ruh diye ikiye ayırma tutkusu, bedenin yüceltilmesine veya lanetlenmesine yol açıyor. Fizikselliğimizin pek aşikâr geçiciliği bilincimizi ürkütüyor” (s. 54). Atasü’nün kadın yazara yüklediği misyon işte bu ikilemi ataerkil toplum bağlamında aşma çabasıdır. 20. yüzyılın ikinci yarısında kadın yazarlarımızın “beden” konusu önemsediklerine Sevgi Soysal’dan, Pınar Kür’den, Adalet Ağaoğlu’dan örneklerle işaret ettikten sonra kendi eserlerine değinir. En yeni örneği ise İnci Aral’ın Ruhumu Öpmeyi Unuttun romanıdır. “Toplumsal Cinsiyet/Aşk/Edebiyat” başlıklı deneme, Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins ’inden başlayarak Freud’a göndermeler, aşk masalları, ünlü aşk romanları üzerinden bizim edebiyatımızda “toplumsal cinsiyet” konusuna geçtiğinde, mitlerin sorgulanmasında kadın yazarlarımızın meseleye nasıl yaklaştıklarına değinir. Burada Halide Edip’in, Sinekli Bakkalı‘ndaki Rabia’yı özgürlük ve özerkliğe ulaştırmadığına değinirken Suat Derviş’in, Fosforlu Cevriye’siyle “toplumsal cinsiyeti sorgulayan ve gerçek bir mit yaratabilme gizil gücünü barındırdığını” söyler. Romandaki toplumsal eleştiri, Erendiz Atasü’nün olumlu yargısının kaynağıdır. Eleştirel yaklaşımının zaten Erendiz Atasü’de başat anlatım tutumu olduğunu hatırlayalım. Feminizm konusuna kurmaca eserlerinde olduğu gibi denemelerinde de yer veren yazarımızın bu yeni kitabında yer alan şu satırları, feminizm tarihine eleştirel bakışının özeti gibi: “Herhangi bir insanın cebinde para ve bu para hakkında karar verme gücü yoksa, özgürlüğü sadece sanaldır. Herhangi bir insanın bedeni hakkında karar verebilme yetisi ya da yetkisi yoksa özgürlüğü aldatmacadır. Kadınlar adına çağlar boyunca ve fedakârca, eşit haklar ve özgürlükler mücadelesi veren bireylerin, kuşakların çoğu bu gerçeğin tam olarak bilincinde değildi, kuşkusuz. Burjuva kökenli kadın hareketlerine, sosyalist kanattan gelen en okkalı tarihsel eleştiri, bu hareketlerin, kadın sorununun sınıflar arası ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerle ilişkili yönünü görememeleri ya da görmek ve göstermekten kaçındıkları doğrultusunda idi. Reel sosyalist ülkelerin kadın sorununu tam olarak çözmekte yaya kalmış olmaları ise, karşı kamptan, bireyin gövdesi, kimliği ve iç dünyası göz ardı edilerek cinsler arasındaki çatışmaların çözülemeyeceği haklı eleştirisini aldı” (ss. 133134). Zaman zaman uzun alıntılar aracılığıyla tanıtmaya çalıştığım bu en yeni düşünsel eserlerinde Erendiz Atasü’nün akademisyen tarzı çalışkanlığını ve kurmacayla kanıtladığını bildiğimiz sanatçı gücünü fikir ürünleriyle nasıl bütünleyerek desteklediğini görmek, yalnız kadın edebiyatı adına değil çağdaş edebiyatımız adına da sevindirici. ? Bilinçle Beden Arası Uzaklık/ Erendiz Atasü/ Everest Yayınları/ 244 s. Düşünce Sefaletinin Kıskacında/ Erendiz Atasü/ İmge Kitabevi/ 140 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1015
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle