Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA ‘C umhuriyet Bilim Tek noloji’ dergimizin Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı, ‘Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu...’ adıyla bir kitap yayımladı. Bursalı kitabında tarihsel bir izi sürmeye çalışıyor. 1800’lerde Karl Marx’ın ana ekonomik değer yaratıcı sınıf olarak gördüğü ve iktidarı ele geçirmesi gerektiği sonucunu çıkardığı “işçi sınıfı”nı bugün kimler temsil ediyor? Ve kimler bugün, Marx’ın söylemine uygun olarak iktidarı ele geçirmeli? Ve neden? Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu, bu soruları, veriler temelinde tartışmaya çalışıyor. Orhan Bursalı’yla kitabını konuştuk. ‘Yalnızlık Kederi’nin kapağında dizleri sandalyesinin üstünde, başı ellerinin arasında alnını piyanosuna yaslamış görüyoruz Fazıl Say’ı. “Poz değil”. Bir konser provasında, yoğunlaşmaya çalışırken çekilmiş fotoğraf. Sadece Say’ın konser öncesi halini değil, kitaptaki notları alan müzisyeni de anlatıyor. Kapağın ardındakilerse bugünün Türkiye’sinde sanatından çok muhalif tavrıyla anılan Fazıl Say’ın sıkıntılarını paylaşıyor. Müzik konusundaki bilgilerini aktarıp toplumun müzikle tanışmasını sağlamak ve eğitim kalitesini artırmak adına önerilerini, projelerini açıklıyor. Hakkındaki iddialara yanıt veriyor. Birkaçı daha önce internet üzerinden yazılmış mektuplarda bu kez Say sorular soruyor; ülkesinin siyasi ve sosyal durumundan ötürü kaygılarını, kızgınlığını, küskünlüğünü dile getiriyor. ‘İyi’den söz ediyor bir de, herkesin kendi ‘iyi’sini bulması gerektiğinden. Say’la ‘Yalnızlık Kederi’üzerine söyleştik. Bol kitaplı günler... eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr P urgut Uyar 1985’de, 58 yaşında; Edip Cansever 1986’da, 58 yaşında; Cemal Süreya 1990 başı, 59 yaşında öldü. Peş peşe, hayli erken gidişler. Bugün yaşıyor olsaydılar, yaklaşık 80 yaş hizasına varacaklardı. Otuz yılı aşkın süren şiir serüvenlerinin, tek tek, ağırlığını ölçme çabası verebiliriz şüphesiz; buna karşılık, yaşasalardı hangi noktaya ulaşırlardı, kestiremeyiz bir defa daha, Edward Said’in, “olgun dönem” üretimiyle ilgili yorumlarına gönderme yapmanın yeridir. Cemal Süreya ervasız Pertavsız ENİS BATUR Mahşerin üç atlısı T Varlık dergisinin 906. sayısında (Mart 1983), Tomris Uyar’ın üçlüyle yapıp yayımladığı söyleşiyi, büyük olasılıkla, sıcağı sıcağına okumuş olsam gerektir, aklımdan uçup gitmiş, belleğimde izi kalmamış. (Okuma ediminin ontolojisi ve patolojisi bağlamında oturaklı bir örnekdurum). Enver Ercan, neyse ki, bu çok önemli belgeyi Varlık 75. Yıl Seçkisi’ne (2008) almış. (‘Yeniden okuma’ kadar, kimi metinleri ‘yeniden dolaşıma sokma’nın canalıcı özelliğine gönderen bir örnekdurum). Tomris Uyar’ın, üçlünün şiirlerinin öykü alanında eşdeğeri bir çizgi çekmesi bir yana, bütünüyle içeriden, yakından bakarak sorularını koyması ayrı bir değer yüklüyor belgeye. Türk Şiiri’nin yakın geçmişini değerlendirmek isteyenler için olduğu kadar, Şiir Sanat’ının kimi özgül sorunlarını tartmak açısından da sıkı bir başvuru kaynağı bu. Son olarak, söyleşi tarihinde, üç şairin de “Toplu Şiirler” hazırlığı içinde olduklarını anımsatmak gerekir. Bugün hemen hemen eksiksiz basımları elimizin altında bulunan Büyük Saat, Sonrası Kalır ve Sevda Sözleri 19841990 arası yayımlanmışlardı. Şimdi, Turgut Uyar ve Edip Cansever’in bütün yazıları biraraya getirilmiş durumda; Cemal Süreya’nın daha oylumlu bir bütünlük oluşturan “Toplu Yazıları”nın da yakında tamamlanması bekleniyor. Sözün özü, söyleşinin okur önüne çıktığı tarihte ulaşılması güç sayılabilecek toplam üretime kavuşmuş olduğumuzu ekleyebiliriz. * Tomris Uyar, söyleşiye doğru kapıdan girmiş: Üç şairin, neredeyse kişisel manifestoları sayılabilecek, dönemlerinde etkili olmuş birer yazısından. Oradan başlayan hat bağlayıcı. Türk şairi, bir noktadan sonra, şairliği ikinci plana itilir korkusuyla başka türlerde ürün vermekten kaçınmıştır. Şüphesiz kurallaştıramayız bunu, aldırmayanlar azımsanamaz: Nâzım, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Attilâ İlhan… Aldıranlar da, ama: Başta İlhan Berk, Cansever, başkaları. Cemal Süreya, o endişenin gerekçesini verir günlüğünde: “Edebiyatımızda öteden beri başvurulan bir saldırı ya da takılma biçimidir bu. Her şey şakaya getirilir ve şairler için şöyle denir sözgelimi: Ama nesri iyidir… ‘Nesri iyiyse fena mı?’ diyecek olursanız, bu kez nesrin de gürültüye gideceği bir başka ‘iyi’ bulunur. Vardır nasıl olsa”. (15 Eylül 1985). Şiirlerine haksızlık yapılır kaygısı, üçlüyü başka türlere yönelmekte ne ölçüde frenlemişti, bilemiyorum. (Sonuç, Edip Cansever’i daha çok, Cemal SüEdip Cansever reya’yı daha az, Tomris Uyar Turgut Uyar TURHAN GÜNAY Uyar’ı orta karar etkilediği izlenimini verse de). Beni bu bağlamda asıl ilgilendiren, şiirlerine öteki yazın türlerinden hangi köprüleri bağladıkları. Turgut Uyar’da ve Edip Cansever’de öyküleme (tahkiye) eğrileri belirleyici boyutta olmuş. Cansever’de, belki Eliot üzerinden, oyunlaştırma eğrisi de sık sık devreye girmiştir. Bir tek Cemal Süreya salt şiir çizgisini koruma yanlısıdır üçlüde. (Düşündürücü, çünkü üçlü içinde roman üzerinde asıl kafa patlatan ((çeviriler de yapan)) odur). Turgut Uyar’la Bilge Karasu’nun arasındaki şiiröykü bağlantısına, geçişim sorununa daha önce değinmiştim; ikilinin, Ankara yıllarında, karşılıklı etkileşimlerinin olağanüstü iki metin getirdiğini düşünüyorum. Cansever’de öyküleme ve sahneye koyma tekniklerinin, baştan uca, merkezi nitelikte bir ağırlığı olmuştur. Bunlara, Necatigil’in “Şiirimizde Hikâye” (1961) başlıklı temel konferans metnini eklersek, 1990 sonrası ‘narrative’ şiire yüklenen, varlığından neredeyse telâşa kapılanların, Türk Şiirindeki gelişim çizgilerini yerli yerine oturtamama sonucunu çıkarabiliyorum Safahat’a, Memleketimden İnsan Manzaraları’na, Abdülhak Hamid’e ve ötesine hiç uzanmıyorum. Tomris Uyar’la söyleşide, Edip Cansever dosdoğru dile getiriyor: “Ben hikâye, roman, oyun ögelerinden yararlanıyorum şiirde. Bunlar şiirimi değiştirmeye yol açıyor… Her şair güzel bir şiirden etkilenir doğal olarak. Ben aynı etkilenmeyi romandan, hikâyeden, oyundan da çıkarabiliyorum. Biliyorsun, günümüzde türler arasında bir yakınlaşma var: Birbirlerine yakın seyrediyorlar, öbür türlerden yararlandığım zaman belki birçok yanlılık, çok boyutluluk kazanıyorum. Dengeyi o yüzden koruyabiliyorum sanısındayım”. Cansever’in bu açıklaması, Tomris Uyar’ın, onun düzey düşürmeksizin şiirinde verimli kalmasıyla ilintili. Turgut Uyar ile Cemal Süreya’da şiir yazma sıkıntısının gözle görülür hale gelmesinden söz açılmış. Uyar, tembelliğine bağlıyor sorunu; Cemal Süreya, düşünceleriyle şiirinin çatışır duruma gelmiş olmasına. Ve Hayat’ın savuruşlarına. Cemal Süreya’nın, bütün son dönem söyleşilerinde ve günlüğünde kimi sıkıntı ifadeleri yan yana getirilebilir ayrıca. Kendi olanaklarını geniş çapta tüketmiş, Cansever kadar şiirlerine yeni beslenme kaynakları bulmak konusunda istekli olmamışlar mıydı? Bu son dönemlerinde, ben de bir tek Edip Cansever’in şiirinde taze açılım noktaları gördüğümü belirtmeliyim: Hayır, Turgut Uyar ve Cemal Süreya vasat şiirler yazmadılar son dönemlerinde, kendi vasatîlerinin üzerine çıkamamışlardır. Sorun, bütün yaratıcılık alanlarında yaşamsal önem taşıyor: Kişinin, kendi vasatîsine kilitlenmesi. Ya bu vasatî, oldukça yüksekse? Neden üstüne çıkma kaygısı çekilsin? Sanırım, bir defa daha, “adresin bilgeliğini tüketti” konusuna gelip dayanıyoruz burada gelgelelim, ola ki yanılıyoruz. Şair (sanatçı) kendini durmadan yenilesin, aşsın beklentisi bilmem ne denli sağlıklı. Sportif performansla karıştırılıyor sık sık, bu dünyanın ölçüleri; hem ötekilerle, hem kendisiyle kesintisiz yarışma koşulları dayatılmak isteniyor. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1015 SAYFA 3