27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D ecip Fazıl Olayı”nı anlattığım yazıma şöyle başlamıştım: “İki ozan var ki, onları yalnız şiirinin gücüyle tanımak kolay değildir. Bunlardan biri ‘Nâzım Hikmet’, öbürü ‘Necip Fazıl’dır. Bu iki ozan da şiirlerini aşan bir güçle, toplumun değişik kesimlerince benimsenmiş, bayrak haline getirilmişlerdir” (Cumhuriyet KİTAP, 9 Temmuz 2009). eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü” SEVİ İLİŞKİSİ Bir ozanın şiiri söz konusu olunca yinelenen bir söz vardır: “Kuşku yok ki ozanın ne anlattığı önemlidir. Ama nasıl anlattığı daha önemlidir.” Öncelikle Nâzım Hikmet bir başkaldırı ozanıdır. Kendi dizgesi içinde sömürü düzenine, kötü yönetime karşı duran bir ozandır. Yurt özleminden, sevgili, özgürlük özleminden söz açsa bile, derinlerde o karşı duruşun izi vardır. Doğayı anlatırken, insan sevgisini dile getirirken “içerdeki insan”ın burukluğunu duyarsınız. Nâzım Hikmet’in şiir dünyasındaki konuları kısa başlıklar halinde sıralamak yetmez. “Yarısı buradaysa kalbimin yarısı Çin’dedir doktor” diyen bir ozan, kendi sorunlarıyla dünya sorunlarını bir arada düşünmeyi şiirinin başlıca kaygısı saymış; “Kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor” diyecek kadar kendinin dışındaki dünyaları düşünmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Yaşaması gereken en güzel yıllarını “içerde” geçiren bir ozanın sevi ilişkilerini, bedensel isteğe özlem duysa da, “düşsel bir sevi” olarak görmek, insanın içini acıtıyor. Bir “çağdaş rübai”sinde bu anlayışı şöyle yorumluyor: “Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale. Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var ve bir âsi su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...” Dar ömrüne yalnız düşsel sevileri mi sığdırdı? Onun da aldattığı kadınlar olmadı mı? “Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın.” Sevi ilişkisi ayrıntıdır artık. Derinlerde hep o karşı duruşun izi vardır. Hiroşima’ya atılan atom bombası, adam öldüren bulutlar, ‘çocuklar öldürülmesin’ diyen kız çocuğu, Nâzım Hikmet’in en uzak yıldızla birlikte çarpan yüreğinin şiirleridir. O şiir coğrafyasının sınırlarını tam olarak çizmek kolay değildir. “İMGELER ORMANI” Önemli olan nasıl bir şiir diliyle bu anlama vardığıdır. Biçem özelliğini geliştirirken dile nasıl bir ivme kazandırdığı, kurduğu imgelerle, içli bir anlatımla dile doğal, içtenlikli bir akış sağladığıdır. Doğan Aksan “içli anlatım” olarak nitelendirilen “lirizm”i şöyle tanımlıyor: “Özellikle şiir dilinde lirizm, şairin güçlü ve bütünüyle kendine özgü duygularını, tutku, özlem ve coşkularını, zihinde oluşan imgeleri kısa, özlü sözlerle aktardığı yapıtların özelliğidir.” Doğan Aksan içtenlik, dilin doğal akışı, yalın bir söyleyişle Nâzım Hikmet’in bu “içli anlatım”a nasıl vardığını, kendine özgü biçemi nasıl bulduğunu anlatır. Şiirbilim çatısı altında toplasak da; şiire dilin içinden bakmanın, anlam değişimlerini, sözcüklerin gücünü değerlendirmenin dilbilim alanına girdiğini, bu işin ustasının da Doğan Aksan olduğunu unutmamak gerekir. Şiire dilin içinden bakarken şiirin iyi bilmediğimiz dokusunu tanımak olanağını bulabiliriz. Ama gerçek şiiri değerlendirmek için ayrıca “beğeni” düzeyi ister. “Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü”nü dilbilim açısından çözümlemeye çalışırken görmeyi öğrenebiliriz. Görmesini bildikten sonra o şiiri değerlendirmek daha kolay olabilir. Emin Özdemir, “Nâzım Hikmet’in şiiri bir imgeler ormanıdır” diyor. Bunlar pek alışmadığımız imgelerdir. “Postalların yaşlı bir muhacir karısını düşünmesi” imgesini Doğan Aksan şöyle açıklıyor: “ ‘Kuvayi Milliye’de, 31 Ağustos günü, ordularımız İzmir’e koşarken, her zaman arkadaşlarının yerine nöbet tuttuğu için ‘Deli Erzurumlu’ diye anılan er, bir kurşunla devrilir. Can verdiği sırada, sırtüstü yatan postalları, yaşlı bir muhacir karısını düşünürler (Bu kadın, askerin, malmülkünü bağışladığı için kardeşleriyle mahkemelik olmasına neden olan yaşlı kadındır). Şairin dizeleri şöyledir”: “Önünde sırtüstü, yanyana yatan postalları her seferinden kocamandılar ve postallar daha bir hayli zaman ... seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.” Daha nice anlaşılmamış imge Nâzım Hikmet’in şiirinde şaşırtıcı bir etki bırakır. İçtenlikli bir ozandır Nâzım Hikmet. En kötü koşullarda bile umudunu diri tutacak kadar içtenlikli: “Ne diye yazdım sana istendiğini idamımın daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunları boşver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı.” ŞİİR DOKUSUNUN BEŞ ÖZELLİĞİ Dilin içinden yeni bir dil çıkarmak, alıştığımız benzetmelere yeni bir güç kazandırmak, halkın dilindeki gizli gömüyü bulmak, Nâzım Hikmet gibi usta bir ozanın işidir. Doğan Aksan bu alışmadığımız benzetmelere ilgimizi çekiyor: “İpek gibi ince bir yüz”, “hiç yaşamamış gibi ölmek”, “iki beyaz kuzuyu okşar gibi yün çoraplarını okşamak”, “kocaman başlı bir nalın çivisine benzeyen deli gözbebekleri”, “kadın memelerinin kurutulmuş balığa benzetilmesi” belki halk ağzında yaşayan, şiire geçerken yeni bir anlam derinliği kazanan benzetmelerdir. Doğan Aksan, “Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü”nü oluşturan 5 özellik üzerinde duruyor: 1. Türkiye Türkçesini bütün incelikleriyle kullanmış olması. 2. Zekâsından, gözlem gücünden kaynaklanan özgün betimleme başarısı. 3. İçtenlikli, doğal, yalın anlatımıyla belirgin lirizmi yaşatması. 4. Özgün görünümlere dönüştürdüğü imge gücü. 5. Çeşitli yinelemelerle dizemli (ritimli) bir biçem geliştirmesi. Bu dil hünerlerine kendi beğenimizi de eklersek “Nâzım Hikmet şiirinin gücü”nü daha iyi anlamış olacağız. Yalnızca anlama bakmak; o anlamda yayılmacı güçlerin, yönetim erkini bırakmak istemeyenlerin özgürlüklere engel olan, kıyıcı davranışlara girişen tutumuna karşı, Nâzım Hikmet’in “ozan duruşu” göstermesini bilmek yetmez. O şiirin gücünü anlamak için, Doğan Aksan gibi, Nâzım Hikmet’e dilin içinden bakmak gerekir. O zaman “Nâzım Hikmet şiirinin gücü”nü daha iyi anlamış olacağız.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “N “Şiirini aşan bir güçle” sözünü biraz açmam gerekecek. Onlar iyi ozan olmasaydı “bayrak” haline getirilmelerinin, kişilikli bir ozan sayılmalarının anlamı kalmazdı. Ama okurların çoğu onların şiir dokusundaki özelliklere bakmaz da; toplumcu savaşımdaki duruşuna, gizemci bir dünyayı yorumlamasına önem verir. Artık şiirin gücü gerilerde kalmış, inandıkları dünya görüşü doğrultusunda, onların buyruğuna girmişlerdir. Nâzım Hikmet artık “Mavi Gözlü Dev”, Necip Fazıl “Hazreti Üstat”tır. Kuşku yok ki bir ozanın şiirini değerlendirirken yaşama serüvenini göz ardı edemezsiniz. Hele “bayrak” haline getirilen bir ozanın yaşadıklarıyla şiirinin örtüşen özellikleri vardır. Gene de şiirbilimle dilbilimin verilerinden yola çıkıp şiirin dokusuna bakmak, şiirin özelliklerini belirtmek, o şiiri daha iyi anlamamızı kolaylaştırabilir. Oysa şiir dili incelemesini gerektiren nitelikli çalışmalar bir ozanın gerçek önemini ortaya koyacak, kişiliğine duyduğumuz saygı şiirinin gücüyle anlam kazanacaktır. İşte böyle bir anlayışla Nâzım Hikmet’in şiirine bakan Doğan Aksan, dil özelliklerinden yola çıkarak bütüncül bir çalışmaya girişmiştir (NAZIM HİKMET ŞİİRİNİN GÜCÜ, Prof. Dr. Doğan Aksan, Bilgi Yayınevi, 2009). DİL ÖZELLİKLERİ Dilbilim açısından Nâzım Hikmet şiirini irdeleyen Doğan Aksan neden dilin içinden şiire bakmak gerektiğini şöyle açıklıyor: “Şiir, her şeyi, hamuru, mayası, suyu dil olan bir yazın türü niteliğiyle dilbilimin de inceleme alanına girer. Şairler, yazarlar, düşünürler gibi dilbilimciler de dilin bütün öğelerini, bütün kullanımlarını, özelliklerini mercek altına alan araştırmacılar olarak bu alanda çalışmışlar, ilginç incelemeler ortaya koymuşlardır.” Ama yalnız dilbilimci olmak bir şiirin artalanlarını yorumlamaya yetmez. “Şiirbilim”e yakınlığı olmayan, “dil duyarlığı”nın gizlerini sezemeyen bir araştırmacı, şiirin yapısal gücünü yeterince ortaya koyamaz. Doğan Aksan, Yunus Emre’den günümüze doğru şiirde Türkçenin gücünü araştıran bir dilbilimci olarak, şiirin dokusuna “dil duyarlığı”yla yaklaşmasını bilmiştir. “Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü”nü incelerken de, savsöz yapaylığına düşmeden, çağdaş Türk şiirini etkileyen bu büyük ozanın çok yönlü şiirini değerlendirmesinin ustası olmuştur. Anlam ile biçimin örtüşmesini dil gösterdiğine göre, dilbilimin sınırları anlambilim ile göstergebilimi içeren bir genişlik içinde ele alınmalıdır. Nâzım Hikmet gibi usta bir ozan bile bu dil özelliklerini bilmeyebilir. O, sözcüklerdeki anlam değişmelerini yeni imgelerle ortaya koyarken, anlatacağını etkili kılmak için kendine özgü bir biçim kurarken şiirini geliştirmeye bakar. Şiirin büyüsüne kapılan sıradan bir okur, dokusunu oluşturan söz inceliklerinin ayrımına varmayabilir. Sıradan okur onun savaşımcı kimliğine bakmakla yetinebilir. Oysa bir ozanın “başlıca anlatım özellikleri, dili kullanmadan göze çarpan nitelikleri, yapıtlarında lirizm bulunup bulunmadığı, betimleme, benzetme, aktarma gibi anlam olayları, önemli bir öğe olarak imge, ses açısından belirgin özellikler” ele alınmalıdır. Doğan Aksan, “Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü”nü anlatırken şiirin içi ile sunuluş biçimini değerlendiriyor. Nâzım Hikmet Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1015 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle