Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Wole SOYINKA/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy air ve yazar Wole Soyinka, 13 Temmuz 1934’te Batı Nijerya’nın IsaraRemo kasabasında doğdu. Kökeni Yoruba kabilesinden gelen altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur. Babası Samuel Ayodele Soyinka, bir ilkokul müdürüydü. Annesi Grace Eniola ise kadın hareketlerindeki eylemleriyle çevresinde saygınlık kazanmış bir kadındı. Soyinka, henüz çocukken Hıristiyanlık kadar geleneksel Yoruba inançlarına da ilgi duyuyordu. Böyle dinsel bir senkretizm içinde yetişmesi, kişiliğinin gelişmesinde etkili oldu. Wole Soyinka, ülkesinin politik yaşamında da aktif bir rol oynadı. Ibadan Üniversitesi’nde Sahne Sanatları Kürsüsü Başkanlığı görevinin ardından Nijerya’da önemli ölçüde bir saygınlık kazanan Soyinka, kendini iç savaş öncesi ivme kazanan politik durumun istikrarsızlığı içinde buldu. Savaşa engel olmak amacıyla Biafralılarla Nijeryalılar arasında arabuluculuk yaptı. Batı Bölgesi’nin komutasını üstlenen Obasanjo tarafından vatan haini ilan edilerek tutuklandı. İç savaş Biafra’nın yenilgisiyle bitene dek hapiste kaldı. Kalem, kâğıt ve kitaptan yoksun bir hapislik yaşamı çekti. Yine de bu koşullarda şiirler ve Nijerya hükümetini eleştiren yazılar yazdı. Soyinka, şiirlerinde felsefi, lirik ve dramatik bir dili ustalıkla kullandı. İnsanlığın ilerlemesi önündeki engelleri her düzlemde ifade etmekten kaçınmadı. Çok sayıda edebiyat ödüllerine ve payelere layık görülen Soyinka, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk siyah yazardır. SİVİL VE ASKER Kurşun yağmurlarından yükseldi hayaletim, ‘Ben bir sivilim.’ dedi. Ancak, ürküttü seni Bu görüntü. Çünkü ben, bu dünyanın İnsanı, doğamazdım ki şu saatinde Taraf tutmaz ölümün! Düşündüm de: Savaşın da Bu dünyaya ait değil senin. Dikiliyordun kıpırtısız Ölüm ve dirim uğruna, evet anladım Eğitim oturumlarından çıkan dersi, uyarılar doluArkandaki her şeyi ateşe ver, hiçbir şey Bırakma geride. Vurguluyorum defalarca Sivil açmazımı, öldürmeye senden daha istekli Arkadaşlarının kurşun festivali toprağında Tünel kazmak, kötü karıştırdı kafanı, çevirdiğin anda Silahını ateş etmek için bana, ölüm Seğirdiği anda gözlerimde, yaşadığın durum Ve sizler, hepiniz temize çıkardınız beni. Umuyorum bir gün Ayak direyerek yaşam takasında, Hayaletin çıkacak bir siperde karşıma, Bildirecek bir asker olduğumu. Tereddüt etmeden Ateş edeceğim o zaman sana, masum ve dürüstçe Et ve ekmekle, su kabağından bir tas şarapla, Sanki her iki kolumdan bir demet göğüsle. Ve şu Biricik soru: sen arkadaş, evet şimdi, biliyor musun Bütün bunlar niyeydi? ABİKU* Boşuna biçim verir senin halhalların CUMHURİYET KİTAP SAYI 1009 Ayaklarımdaki tılsımlı dairelere Abiku’yum ben, ilk şeyleri isteyen, Yinelenen zamanım. Gözyaşları mı döksem deniz kabukları, keçiler uğruna Palmiye yağı ve serpilmiş küller uğruna? Nazarlıklar içinde kök salmaz yer elmaları Toprağa gömülsün diye Abiku’nun kolları, bacakları. Öyleyse, kavrulduğu anda kabuğunda salyangoz Bileyle sıcacık parçalarını, damgala beni Göğsümden iyice. Tanımalısın onu Yeniden çağırdığında Abiku. Sincap dişleriyim ben, kırılmış Gizemiyim avuçların. Hatırla Bunu ve göm beni derinlere Tanrının şişmiş ayağının içine. Hemen ve yinelenen zamanım, yaşlanmaz olanım Kusup çıkarsam da içimdekileri. Ve dökünce sen Kutsal içkileri toprağa, her bir parmak gösterir bana Yakın olduğunu geldiğim yolun. Ağıtlarla ıslanmış toprak, Beyaz çiğ emziriyor etçil kuşları, Arkadaşlık ediyor örümceğe akşam, rüzgâr köpükleri İçindeki sinekleri düşürerek tuzağa; Gece, Abiku emiyor lambalardan Yağı. Anne! Kapı eşiğinde yalvaran Bir yılan olacağım, kıvrılmış, tos top Öldürücü çığlıklar atacaksın sen. Geçkin meyvelerdir en üzgünü; Süründüğüm yerde iğrenç bir ılıklık Örümcek ağlarının sessizliğinde inliyor Abiku, Biçim veriyor yumurtadan tepeciklere. TELEFON KONUŞMASI Fiyatı uygun görünüyordu evin, yeri Önemli değil. Kirayla geçindiğine Yemin ediyordu sahibi. Özgüvenden başka Bir şey kalmamıştı bende. “Hanımefendi,” dedim, “Gevezeliği sevmem Afrikalıyım.” Karşılık vermedi bir süre. Baskın görgü kurallarının Sessiz iletişimi. Duyulunca sesi, Ruj sürülmüş, takılar takılmış, Pipo yakılmıştı sanki. Hatalıydım Afrikalıyım demekle. “Ne kadar siyahsınız?” Yanlış duymamıştım… “Teniniz açık mı Kapkara mı yoksa? Görüşüyordum o kabinden bu kabine. İğrenç Kokuyordu gizlisiz gizlevekonuş oyununun ekşimiş soluğu. Kırmızı telefon kabini. Kırmızı posta kutusu. Katrana gömülmüş İki katlı kırmızı otobüs. Gerçekten utanmıştım Küstah suskunluğundan, şaşkınlıktan tutulan Dilim teslim olmuştu yalınlığa. Değişik vurgular yapıyordu kibarca“SİYAH MISINIZ? YOKSA AÇIK TENLİ Mİ?” Anladım. “Sade mi sütlü çikolata gibi mi demek istiyorsunuz?” Kabul etmesi klinik durumdu, ezilirken birazcık Bu durumun genelliğinde. Dalga boyu ayarlı bir ses tonunu Tercih ettim hemen. “Batı Afrikalı mürekkep balığı”dedim, “Pasaportuma yazıldığı şekilde.” İmgenin spektroskopik Uçuşu nedeniyle sustum, doğru sözlülük çınlatıncaya kadar Ağızlığı üzerinde sertleşen vurgusunu. İtiraf etti: “O DA NESİ? “MÜREKKEP BALIĞINI BİLMİYOR MUSUNUZ?” “Siyahımsı” “SİYAHSINIZ, DEĞİL Mİ?” “Tamamen değil. Yüzden siyahım, ama Hanımefendi, diğer yanlarımı da Görmelisiniz. Ellerimin içini, ayaklarımın peroksit sarısı Tabanını. Oturunca meydana gelen sürtünme Aptalca dönüştürdü popomun rengini Karga karasına bir dakika, Hanımefendi!” sezmiştim Ahizesinin şaha kalktığını kulaklarımda patlayan Gökgürültüsüyle birlikte Rica ederek “Hanımefendi,” dedim, “Biraz da kendinize baksanıza!” GÜNÜN İLK SAATLERİNDE Mavi diyafon, ıslak tabaka üzerinde Yılankavi tütün dumanı ve ağaç verniği, Susuyor krom, kaplanıyor kadife kumaşlarla, Kararıyor aynalar mağarası. Hayalet parmaklar tarıyor Yosun tutmuş saçları, okşuyor kestane rengi denizcilerin Akvamarin damarlarını, okşuyor tutsaklarını Kirke’nin tutkulu şarkılarının. Barmen mi? Volkanik iksirler hazırlıyor. Çalıyor durmadan müzik grubu, uyurgezerler sanki. Kokteyl karıştırıcısı, gümüş rengi balık Dans ediyor deniz salyangozu müşteriler için. Yorgunluk içinde demleniyor alkışlar, Âşıkların fısıltılarının ağlarına dolanmış Ve düzenbaz kirpiğine erdişilerin… Havada süzülen notalar mı kucaklıyor geceyi Koyu çivit mavisiyle yumuşatılmış? Çalıyor hâlâ grup. Ayrılıklar oyalanıyor. Yokluklar boşaltıyor Tavernayı. Abanıyorlar üzerine incecik dumanın Kokular geliyorken geri çekilmiş kıyılardan. Gece, Geri alacak sessizliği birazdan, ama tan ağarıncaya kadar Notalar ele geçirecek dansı, dumanlı görünüşlerle, Ele geçirecek saatlerin mülkiyetini. Bağışlıyor müziğin çağrısı, kurtarıyor Dünyayı sağırlıktan. Evine çekiliyor gece, Teselli şarkılarıyla kılıflanmış, kıvırıp katlıyor Yüreğin kırılgan sessizliğini. ÖLÜLER İÇİN İLÂHİ 5 Oturacağım ufacık bir tepede, İzleyeceğim aşılamayı. Gövdeden kopmuş bu dal Hüzünlü ürününü vermeli Bir gün. Evcil bir çözümün Mezar başı suskunluğunu gösteren Taşın üzerinde ağlayacağım duygusuzca. Oturacağım ufacık bir tepede Un ufak oluncaya kadar özlemler. Ah, sezdim burnuyla dokunduğunu termitin Beyaz iç organlara Ve güzel karıncaların çürüdüğünü Aklın çıkmaz dehlizinde. Gülüp oynayabilirsiniz öyleyse uç vermiş tomurcukların Çıplak uzandığı yerde, miras alabilirsiniz her şeyi, Ölüm saatlerini, kınkanatlı böcekler gibi sıçrayabilirsiniz Samanlı balçık karışmış tüyler üzerinde. Biliyorum Yaban otlarının el koyduğu bu tepeciği. Korkularının fidanlığı oldu artık Mezarlık. *Abiku: Yoruba mitolojisinde ergenliğe erişmeden ölen çocuklara verilen isim. Aynı zamanda, Abiku adı verilen bu ölüme neden olan kötü ruh. Abiku sonucu ölmüş bir çocuğun yeniden doğacağına inanılır. Bu nedenle tanınması için bedeninde bir yara izi açılır. SAYFA 23 Wole Soyinka ‘Notalar ele geçirecek dansı, dumanlı görünüşlerle, Ele geçirecek saatlerin mülkiteyitini