Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O ürkiye kitap okumada 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor. Kişi başına yılda: Japonlar 25, İsviçreliler 10, Fransızlar 7 kitap okurken; Türkiye’de 6 kişi bir kitap okuyor. Kitaplarımız genelde ‘siyaset, aşk ve cinsellikten’ söz ediyor. Öğretmenlerimizin %8’inde kitap okuma alışkanlığı yok. Üniversite hocalarımızın %22’si ise sadece akademik yayına zaman ayırıyor” diyor haber. “Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon, Türkiye’de 23 milyon kitap basılıyor. Orada kişi başına 25 kitap, bizde ise 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor”muş (teksatir.com.tr). kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Bir Japon, kaç Türk’e bedel “T Bu şehir efsanesi ne zaman tarihin çöplüğüne atılacak çok merak ediyorum. Üstelik hesap yapmayı da bilmiyorlar. “31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 71.517.100 kişidir” (bkz. tuik.gov.tr). Yazdıkları gibi Türkiye’de yılda 23 milyon kitap basılıyorsa, “12 bin 89 kişiye 1 kitap” değil, 3 kişiye bir kitap düşer ki, bu 23 milyon rakamı da doğru değil. Kimin yaptığı belirsiz bu anketlere, araştırmalara niye bu kadar itibar ediliyor da gerçek rakamlar görmezden geliniyor, anlamak mümkün değil! Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü verilerine göre 2008 yılında kitaplara 163.356.314 adet bandrol verilmiş (telifhaklari.gov.tr). Yine aynı sitedeki Korsanlıkla ilgili istatistikler bölümüne göre “Türkiye’de Yayıncılık Sektöründeki ‘Korsan’ oranı %60 civarında tahmin edilmektedir.” Yani Türkiye’de üretilen bandrollü kitap adedinin %60’ı kadar korsan kitap üretiliyor diye kabul edersek bu da 2008 yılı için 98 milyon 13 bin 788 adettir. Milli Eğitim Bakanlığı ilkoğretim için 93.295.073 adet ve ortaöğretim için 42.000.000 adet bedava kitap dağıtmış (bu kitaplara bandrol alınmıyor.) Hepsinin toplamı 396 milyon 665 bin 175 adettir (bu rakama 96 sayfanın altında olup bandrol yapıştırımayan çocuk ve eğitim kitapları dahil değildir ki onların sayısı da en az 20 milyon adettir. Tam rakamı bilmediğimizden çocuk kitaplarını hesaplamaya katamıyoruz.). Toplam kitap adedini nüfusa bölersek ulaştığımız rakam 5.5’tir. Yani Türkiye’de kişi başına en az 5.5 kitap düşüyor. “12 bin 89 kişiye 1 kitap” değil. NESLİ AHİR Halit Ziya Uşaklıgil’in son romanı Nesli Ahir 7 Eylül 1908 5 Mart 1909 tarihleri arasında Sabah Gazetesi’nde tefrika edilmiş. Nesli Ahir, II. Abdülhamit dönemini konu alıyor. II. Abdülhamit’in izlediği politika, istibdat idaresi, hafiye teşkilatı, bozulan sosyal ve siyasi hayat, devlet yapısındaki çözülme, bunlara bağlı olarak halkın düştüğü durumu eleştirmiş. Halit Ziya, bu eleştirileri dönemin gençliğinin yaşadıkları üzerinden yansıtmış. Eski diplomatlardan Süleyman Nüzhet, zengin ve saygı duyulan biridir. Doğru bildiğinden şaşmaz, sözünü sakınmaz. Süleyman Nüzhet Marsilya’dan vapurla İstanbul’a dönerken İrfan ve Şakir adlı iki gençle tanışır. İrfan, Avrupa’da aldığı müzik eğitiminden dönmektedir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Şakir’se dışişleri bakanlığında görev alıp memur olmak arzusundadır. Süleyman Nüzhet, İstanbul’da bu gençlerle ilişkisini sürdürür ve onların arkadaşlarıyla da tanışır. İrfan’ın yurtdışına çıkmasının müzik eğitiminin yanında siyasi bir amacı olduğunu düşünen yönetim, İrfan’ın babasını Erzurum’a sürmüştür. İrfan’ın babası orada üzüntüden intihar eder. Yurda dönüşte babasının ölüm haberini alan İrfan, bu intihardan kendini ve Abdülhamit yönetimini sorumlu tutar. II. Abdülhamit aleyhinde çalışmalara katılır. Babasını tayin eden paşaya suikast düzenler. Suikast başarılı olmaz, yakalanacağını anlayan İrfan intihar eder. Bu ana hikâye yanında İrfan ve Azra’nın, İrfan’ın babasının intikamını alma arzusuna yenik düşen aşkları, Süleyman Nüzhet’in eniştesinin yeğeni Server’e tutkulu bağlılığı romanın aşk boyutunu oluşturur. Romanın diğer kahramanları Şakir ve arkadaşlarının başlarından geçenler de II. Abdülhamit yönetimini tanıtmak ve eleştirmek de aracı olur. Nesli Ahir, Halit Ziya tarafından kitaplaştırılmamış, gazete sayfalarına terk edilmiş. Romanın ilk yayını 1990’da Şemsettin Kutlu’nun sadeleştirmesi ve kısaltması ile “Son Kuşak” adıyla yayımlanmış (İnkılâp Kitabevi). Metnin sadeleştirilmesi sırasında orijinal metinden çok uzaklaşılması ve romanın büyük ölçüde değiştirilmesi akademik çevrelerde eleştiri konusu olmuş. Halit Ziya Uşaklıgil’in bütün eserlerini yayımlayan Özgür Yayınları, Alev Sınar Uğurlu’ya diline dokunmadan, parantez içinde anlaşılmayan sözcüklerin açıklamasını vererek Nesli Ahir’in yeni ve eksiksiz basımını hazırlatmış. Nesli Ahir’in kitap olarak 1990’da yapılan ilk baskısı 540 sayfa, yeni eksiksiz basım 618 sayfa. Aradaki 78 sayfalık fark bile bir şeyleri anlatmaya yeter. Nesli Ahir, büyük bir romancının bilinmeyen bir eseri ile tanışmanın heyecanını yaşatmasının yanında bir döneme ışık tutan belgesel yanları ile de ilgiye değer. ANA METNE TAŞINAN DİPNOTLAR Laurent Mignon, 1971’de Belçika’da doğmuş bir Lüksemburg vatandaşı. “Sevgiliyi Anlamak: Modern Türk Aşk Şiirinde Devamlılık ve Değişim” adlı doktora tezini Londra Üniversitesi’ne bağlı Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu’nda sunan Mignon, aynı kurumda çağdaş Türk Edebiyatı, Tanzimat dönemi Türk edebiyatı, Osmanlıca ve çeşitli düzeylerde Türkçe dil dersleri vermiş. Laurent Mignon, 19. ve 20. yüzyıl Türk edebiyatı, çağdaş Arap ve Gürcü şiiri, karşılaştırmalı edebiyat, edebi çeviri, doğubilim, seyahat edebiyatı ve Ubıhçadan Lüksemburgçaya birçok azınlık diliyle ilgileniyormuş. Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi… Türkçe, Fransızca ve İngilizce yazı, eleştiri, şiir ve çevirileri çeşitli dergilerde yayımlanan Mignon’un Çağdaş Türk Şiirinde Aşk, Âşıklar, Mekânlar adlı incelemesi de (Hece Yay., Ankara 2002) kitaplaşmış. Arapçadan Tükçeye çevirileri, Türkçeden, Arapçadan ve Gürcüceden Fransızcaya yaptığı şiir çevirileri yayımlanmış (kaynak: hece.com.tr). Mignon’un Türkçede yayımlanan yeni kitabı Ana Metne Taşınan Dipnotlar, Türk Edebiyatı ve Kültürlerarasılık Üzerine Yazılar alt başlığını taşıyor (İletişim Yay. 2009). Laurent Mignon Nesli Ahir, büyük bir romancının bilinmeyen bir eseri ile tanışmanın heyecanını yaşatmasının yanında bir döneme ışık tutan belgesel yanları ile de ilgiye değer. Halit Ziya Uşaklıgil Mignon, kitabın tanıtımlarında da belirtildiği gibi, karşılaştırmalı edebiyat ve Türk edebiyatı tarihi çalışmalarında ismine yalnızca dipnotlarda rastlanan edebiyatçı ve düşünürleri ana metne taşıyor. Bunu yaparken de edebiyat tarihi konusunda şimdiye kadar tartışılmadan kabul görmüş bazı görüşleri sorguluyor. Mignon, özellikle ilk Türk romanı üzerinde duruyor. Bilindiği gibi “Şemsettin Sami’nin 1872 tarihli “Ta’aşşukı Tal’at ve Fitnat” romanı, çoğu kaynaklarda Türk edebiyatında Batılı anlamda romanın başlangıcı kabul edilir.” Mignon, Tietze’den kaynaklanarak 1851 yılında İstanbul’da Mühendisoğlu matbaasında basılan Akabi Hikâyesi’nin ilk Türkçe roman olduğunu belirtiyor (Akabi Hikâyesi: İlk Türkçe Roman (1851), Haz.: Andreas Tietze, Eren Yayıncılık, 1991). Yazar, gazeteci, devlet adamı Vartan Paşa (Hovsep Vartanyan) Akabi Hikâyesi’ni Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yazmış. Mignon, edebiyat araştırmacılarının Arapça dışındaki alfabelere ilgisiz (belki de bilgisiz) olduğunu belirterek bunun nedenlerini sorguluyor. Çünkü Şemsettin Sami’nin Ta’aşşukı Tal’at ve Fitnat’ından önce Hovsep Balıkçıyan, Hovsep Maruş ve Viçen Tilkiyan’ın romanları var ki bu eserler henüz Latin alfabesine aktarılmamışlar. Mignon’a göre bu eserlerin değerlendirme dışı kalmasının nedeni edebiyata bakışın ırk ve din temelinde olması. Yazarların kullandığı dile değil, ırklarına ve dinlerine bakılıyor. O nedenle de Türk ve Müslüman olmayanların eserleri edebiyat tarihlerinde yer almıyor ya da küçümseyici ifadelerle değerlendiriliyor. Bir başka deyişe Türk edebiyatı tarihçiliğinin zihniyet değişimine gereksinimi var. Edebiyat tarihi din ve ırk esasıyla değil dil esasıyla yazılmalı. Ana Metne Taşınan Dipnotlar, makalelerden oluşan bir kitap. Anlaşılan, Mignon, makalelerinin dergi sayfalarında kalmasını istememiş, iyi de etmiş. Ama makaleler kitaplaştırılırken yeniden gözden geçirilse, editörlük çalışması yapılsa iyi olurmuş. Örneğin Mignon’un sözünü ettiğim tezleri birden fazla makalede, hemen hemen aynı cümlelerle yineleniyor. Baha Tevfik, Nurettin Topçu makalelerinin ise kitabın “Türk Edebiyatı ve Kültürlerarasılık Üzerine Yazılar”dan oluşma hedefine uymadığını düşünüyorum. Başka bir derlemede değerlendirilebilirlerdi. Laurent Mignon’un tezlerine kaynaklık eden gayri müslim Türk yazarlarının eserleri üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırması ve örneklerle desteklenmiş bütünlüklü bir eser vermesi Türk edebiyat tarihi açısından çok faydalı olacak. ? SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1009