28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ zalar, yanan infazlar ve 9 yıl. Bedeni bir mekâna kapatmak, kişinin uzamı ve zamanı üzerindeki tahakküm ve tasarruf hakkını başkasına, kurumların görünür ya da görünmez ellerine, gözlerine devretmek en dehşetli şiddet biçimlerinden biridir ve bu durum Adam’ın sinir sistemini altüst etmiştir. Yaşadığı kapatılmışlığın izleri Adam’da hem fiziksel, hem de psikolojik olarak derin izler bırakmış, ruhsal yapısının dengesi bozulmuş, yıllarca yattığı cezaevi Adam için artık yaşamın kendisi olmuştur. Dokuz yıllık mahkumiyetten sonra tahliye olup, evine döndüğünde içeri girer, ama oturamaz. Öylesine odanın ortasında ayakta durur. Ya da volta atar. Karısıyla olması gerektiği biçimde bir kavuşma anı yaşayamaz. Adamın durumu, tipik olarak travma sonrası sendromudur. Post Travmatik Stres Bozukluğu Tanı Kriterleri’ne göre kişinin önemli etkinliklere karşı ilgisinde belirgin bir azalma, duygulanımında kısıtlılık meydana gelir. Sevme duygusunu yaşayamama, normal yaşamının gereklerini yerine getirememe gibi sıkıntılar diğer kriterlerdendir. Özellikle elektrikle işkence görmüş kişilerde duygusuzluk, lokal ya da genel duyarlık bozukluğu oluşmaktadır. Bunların yanı sıra travma sonrası tanı kriterlerinden bir diğeri de insanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaşmadır. (Adam öylece odanın ortasında ayakta durmaktadır. Kadın bir iki adım uzaktadır. Karşılıklı bakışırlar. Adam bakışlarını evin içine yöneltir. Tekrar göz göze gelirler. Kadın, Adam’ın boynuna sarılır. Adam karşılık vermez. Kadın ayrılır.) KADIN: Pardesünü alayım. ADAM: Böyle iyi. KADIN: Otursana… ADAM: Böyle iyi dedim.(…) KADIN: Şey… Yolculuk nasıl geçti? ADAM: (Bavulun üstüne oturarak) İyi… İyi geçti. (…) KADIN: Şimdi sofrayı… ADAM: Aç değilim. KADIN: Yoldan geldin. ADAM: Aç değilim. KADIN: Bir şeyler içer misin? ADAM: Yoo teşekkür ederim. KADIN: Banyo yapmak… ADAM: İhtiyacım yok. KADIN: Konuşmayacak mıyız? ADAM: Konuşuyoruz ya… “İşkencenin kısa vadeli psikolojik etkilerinden birisi de bireyde umutsuzluk duyguları doğurmasıdır. Bu durumda birey, bu kadar eziyeti neden çektim sorusuna saplanabilmekte, yaşananları bir türlü kabullenememektedir” der Victor E. Frankl Yaşama Yine de Evet adlı kitabında. (Akt: Gustav Keller) Görüldü’de de Adam’ı böylesi bir muhasebenin içinde buluruz. Sistem eliyle kendisinden çalınan dokuz yılın sebebini anlamaya çalışmakta, yaşadığı koparılmayı kabullenememektedir. ADAM: Bir türlü kabullenemiyorum. KADIN: Neyi? ADAM: Bilmiyormuş gibi sorma. (…) Dokuz yıl hep bu soruyu sordum kendime.(…) Bir türlü kabullenemedim. Kafası karışık olan ve sürekli yaşadıklarının muhasebesiyle kafası meşgul olan Adam, Kadın’ın samimi ilgisi karşısında bunalır. Bu ilgi ve alaka geldiği stres ortamını hatırlatır Adam’a. Kadın’ın, onun rahatını sağlamaya yönelik samimi tekliflerini itaat etmesi için verilmiş emirler olarak değerlendirme eğilimine girer ve tepki verir. ADAM: Bana ikide bir, giy çıkar deme, böyle iyi… (…) Ben rahatım, otur Cuma Boynukara’nın sahneye konan oyunlarından ikisi... Semaver Kumpanya’da ‘Mem u Zin’ (solda) ve İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Çok Geç Olmadan’ (2003). duğum yere neden bu kadar takıyorsun? Burada da mı gardiyan? Bıktım. Bırakın da nerde oturacağıma karar vereyim.(…) Bunu hak ettiğime inanıyorum. Cezamı çektim. Ruhi baskının sona ermesinin beraberinde getirdiği tehlikelere dikkat çeken Frankl, bireyin yıllarca yaşanan aşağılanmadan dolayı intikam hisleriyle dolu olduğunu, bu yüzden de özgürlüğe kavuşan kişinin, kurban rolünü ‘saldırgan’ rolüyle değiştirdiğini ifade etmektedir. Adam ve Kadın’ın konuşmaları ilerledikçe, Adam’ın sertleşmeye başladığı görülür. Uzun süre resmi otoritenin katı, ödünsüz, yapısal mekanizmaları arasına sıkışmış kalmış olan Adam, ellerinden kayıp giden hayatının öfkesini taşımakta, sürekli Kadın’a saldırmaktadır. KADIN: Bak, eğer sıkıldıysan çıkalım. Hava alırız. Değişiklik olur. (…) ADAM: Bak. Sıkılmadığımı, ayrıca iyi olduğumu, aç olmadığımı daha kaç defa söylemem gerekiyor? KADIN: Tamam, tamam… Bağırmana gerek yoktu. (…) Adam, yaşadığı travma sonrasında septikleşmiş, karısının dürüstlüğü üzerine düşünmeye başlamıştır. Nitekim gelen bir telefona içerler ve karısından şüphe duyar. Kadın, Adam’ın kabalıklarını dokuz yıldır yaşadığı stres ortamına bağlamakta, fevri davranışlarını, onu anlamaya çalışarak normale çekmeye çabalamaktadır. KADIN: Sakin ol kızım, sakinleş. (…) Adamcağız dokuz yıl her şeyden uzak kalmış. Cehennemden çıkmış. Kolay mı? Anlaşmanız sandığından da zor olacak. İki yabancı gibi. İki insan, daha yeni tanışıyor. Sabırlı ol. (Seslenerek) Müziği sevdin mi? (Adam girmiştir.) ADAM: Fark etmez… Evet sevdim, o zamanlar bize ne kadar heyecan verirdi. KADIN: Şimdi de öyle. ADAM: Bilmiyorum. KADIN: Yemeğe ilk çıktığımız gece hep bunu dinlemiştik. Fakat Adam bütün ilgisini tabletlere yönelterek Kadın’ın bu hamlesini boşa çıkarır. ADAM: Çok oluyor mu bu tabletlerin üstünde çalışmaya başlayalı. Mektuplar Adam için bir nevi kaçış yoludur aslında. Sürekli karısını mektupları çözümlemesi için heveslendirir. Fakat bunu fark eden karısı keskin bir yorumda bulunur. KADIN: Biz kendi mektuplarımızı çözebildik mi? Gerçekten de kendi mektuplarını henüz çözememişlerdir. Yıllarca zarflara koyarak postaladıkları hayatlarının muhasebesini yapmaya henüz başla mamışlardır. Adam üzerinden gösterilen kaçış, depresif bir ruh halinin ve travmanın bir sonucudur. ÖRTÜLÜ ŞİDDET İZLEĞİ Bu oyunun yakaladığı ikinci izlek ise Adam’dan Kadın’a yansıyan örtülü şiddet izleğidir. Fakat bu örtülü şiddetin gerçek sahibi kimdir? Uygulayıcı olan Adam mı? Yoksa Adam’ı değerlerinden koparan, onun kimliğinden, kişiliğinden sıyrılmasına neden olan otoritenin kendisi mi? Adam, dokuz yıldır kendi peşinden savrulan eşinin deneyimlediği yılları, onun acılarını düşünemeyecek kadar çaresizdir. Geçmişte olduğu gibi şu an da içinde bulunduğu kritik durumdan dolayı yalnızca kendi çevresinde örüntülenmiş mücadeleye dair ilişkiler ağı gündemindedir. Kadın’ın onun yüzünden kesintiye uğrayan hayatı, duyguları, maruz kaldığı yaşantı biçiminden dolayı yıpranmışlığı bir türlü Adam’ın gündemine gelmemekte; karısına yönelik onarıcı hiçbir yaklaşımı görülmemektedir. Adam’ın dava arkadaşlarına yönelttiği “(…) Bir tıkanıklık… Bizi ne hale getirdiler? Erdem, ahlak, bağlılık, emek (…)” eleştirisini ibretle okuruz. Kendisinin dava arkadaşlarından beklediği insani vasıfların hiçbirisini Adam eşine gösteremeyecek, acılı kaderini uzaklarda, hiç olmazsa kader arkadaşları için erdemli bir eyleme girişerek yaşamayı seçecektir. Bütün yaşananlara müdahalenin, dibe vuran yaşamı yeniden sırtlamanın çaresini başka ülkelerde, başka mekânlarda arayan Kadın’a karşı duran Adam, kaybettiklerini gene kaybettikleri yerde kazanabileceklerini söy lerken umut doludur. Bu replikler Adam ve Kadın’ın yeniden iki kişilik dünyalarına dönebileceklerine dair zayıf bir olasılığı aklımıza getirse de, Kadın, bu olasılığa son noktayı koyacaktır. ADAM: Kaybettiklerimizi, kaybettiğimiz yerde kazanabiliriz. KADIN: Tekrar o şehre dönmemizden mi bahsediyorsun? ADAM: Başka yolu yok. KADIN: (…) O şehir şimdi hayaletler şehri... Ölü bir şehir. Faili meçhuller.(…) Tutuklandığında cezaevinin durumu ne ise şehrin durumu şimdi o. On üç on beş yaşındaki çocuklar öldürülüyor. Saat dörtten sonra hayat bitiyor… Öyle bir yol ayrımına gelmişlerdir ki artık Kadın ile Adam’ın durumu onları ayıran kentin durumu gibidir. Aralarındaki sevginin hâlâ yaşadığı bize hissettirilse bile, yaşananlar ya da sistem tarafından maruz bırakıldıkları yaşantı yarınlara bir çift yürek olarak bakma şansını ikisinin de ellerinden almıştır. Adam, sağlık olarak tükenmiş, aşk’a dair imkânlarını kaybetmiştir. Yazdığı son mektubu Kadın’a verdikten sonra arkadaşlarının mektuplarını dağıtmak üzere evden ayrılır. Dokuz yılın sonunda alkole bulaşan, belki de yaşından dolayı çocuk doğurma yeteneğini kaybeden, Adam’ın dava arkadaşları tarafından hem maddi, hem de fiziki olarak sömürülmeye çalışılan fakat gene de kocasının tahliyesiyle birlikte hayata kaldığı yerden devam etmeyi bekleyen Kadın, yaşananlar karşısında bir kez daha yıkılmış, hayalleri ve içindeki boşluk duygusuyla kalakalmıştır. Sistem, toplum ve kocasının dava arkadaşları tarafından satılan, talana maruz bırakılan Kadın, kocasının gelişiyle çoğalacağını düşünürken, yakın zamanda yaşayacağı sağlık probleminin farkında olan ve ölümle yazgılandığını bilen Adam tarafından bir kez daha hayat karşısında yapayalnız bırakılmıştır. Yıllarca kocasının kapatılmışlığı ve acıları üzerinden hayatını idame ettiren Kadın, travma oluşturan etkilere bire bir maruz kalmasa da, travma yaşayan bireylerin yakın çevresinin yaşadığı türden bir travmayı yaşayacaktır. ? KAYNAK KİTAPLAR: Cuma BOYNUKARA, Görüldü, MitosBoyut Yayınları, İstanbul, 2008. Elias CANETTİ, Kitle ve İktidar, Çev. Gülşat Aygen, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2003. Karen HORNEY, Psikanalizde Yeni Yollar, Çev. Selçuk Budak, Öteki Yayınevi, İstanbul, 1999. Gustav KELLER, İşkence Psikolojisi, Çev. Mihrican Özdem, Fırat Yayınları, İstanbul, 1990. Bülent TARAKÇIOĞLU, İşkence Olayı, Belge Yayınları, İstanbul, 1990. Esen ÇAMURDAN, Şiddet ile Oynamak, MitosBoyut Yayınları, İstanbul, 2004. MAKALELER: Gülayşe Erkoç, “Bu Bir Tür Ticarettir, İmgesine İhanettir: Görüldü”, Sahne Dergisi, Sayı: 30, OcakŞubat 2009, Ankara. TEZLER: Adnan ÇEVİK, Dramaturjik Çözümlemede Travma Teorilerinin Kullanılışı Üzerine Bir Yöntem Önerisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, İzmir, 2005. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle