Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Kalbin ve Tenin Bütün İstekleri den oluşuyor. Gökyüzü Sineması, üzerinde biraz daha çalışılıp ayrıntıları zenginleştirilseymiş roman olacak yapıda bir anlatı. Bu anlatının kahramanı da önceki hikâyelerdeki yapıda. Ferhat tipi, geçmişindeki solculukla, bir dönem hapiste yatmasıyla önceki hikâyelere göre farklı bir boyut kazandırmış anlatıya, diğerlerinden daha zengin olmuş. Halkı kurtarmak için yola çıkmış ama başaramamış. Bu umudu içine gömmüş. Hayata tutunmak için bir yayınevi kurmayı, kitaplar yayınlamayı planlıyor. Ama eski Türk filmlerini andıran öyle bir melodramik bir hayatı var ki hiçbir şeyde talihi yaver gitmiyor. İlk kitabını yayınlayacağı Nisan Birol’u buluşmaya gittiğinde ölü buluyor. Dönüşte sevgilisi ile en yakın arkadaşını, destekçisini yatakta yakalıyor…Yazarlık macerasında tanıştığı yazar ve şairler de içkarartıcı bir dekadans içinde. Darbe darbe üstüne geliyor. Bir süre sonra bu melodramdan yorulduğunuzu hatta olaylara yabancılaştığınızı hissediyorsunuz. Kendisine tamamen zıt yapıdaki ağabeyi ile hiç istemese de ilişki kurduğunda da para ve gücün insana saadet getirmediğini görüyor. Ağabeyinin ailesi ahlaki anlamda parçalanmış, dağılmıştır. Onları bir arada tutan tek şey, paradır. BEN OL DA GÖR Seyit Göktepe, ilk hikâye kitabından itibaren kendi dilini bulma çabasında bir yazar. Diliyle, anlatımıyla, işlediği konularla kendine has hikâye anlayışını kurmaya çalışıyor. Ben Ol da Gör de (Yapı Kredi Yay.) bu çizgiyi, çabayı geliştiren bir kitap. Göktepe’nin ilk iki kitabı Defter ve Çikolata ve İlkyazların Anısıyla ile birçok bağlantı kurmak mümkün. Seyit Göktepe kerlikteki komutanına benzettiği patronuna uyum sağlayamaması, verilen görevi yerine getiremeyip sonunda işinden olması oluşturur. Üç arkadaş karşılıklı yazışarak, zaman zaman anılara başvurarak hikâyeyi geliştirirler. Satıraralarında Seyit’in dünyaya, iş dünyasına uyum sağlayamamasını okuruz. Kuşlama, Seyit Göktepe’nin hikâyeciliğine nasıl bir renk katacak merak ediyorum. Çünkü bu hikâye, oluşturduğu evrenle, konusuyla ilk gençlikten olgunluğa geçişin işareti gibi. KADIN ÖYKÜLERİNDE İSTANBUL Antolojiler esas olarak daha önce yayınlanmış eserlerden seçilerek hazırlanır. Hande Öğüt, zor bir işe girişmiş ve başarmış; 29 kadın yazardan İstanbul hikâyeleri yazmalarını istemiş. 29 kadın yazardan yirmi altısı bu isteği karşılıksız bırakmamış, yeni ya da yayımlanmamış hikâyelerini vermişler. Üç hikâyecinin daha önce yayımlanmış hikâyeleri de bu toplama eklenmiş. Böylece, Kadın Öykülerinde İstanbul (Sel Yay. Şubat 2008) oluşmuş. Leyla Erbil, Nazlı Eray ve Şebnem İşigüzel’in bu eski hikâyelerinin Hande Öğüt için ya da oluşturduğu konsept açısından vazgeçilmezliği var sanırım. Yoksa, işi özüne aykırı. Olmazsa olmaz da değiller bence. Yazar seçiminin rastlantısal olmadığı antolojiyi incelediğinizde ortaya çıkıyor. Hemen her yaş kuşağından, farklı eğilimlerde kadın yazarlar... Doğal olarak herbirinin İstanbul’u da kendine has. Ortak özellikleri kadın olmaları. Kadın bakışı, tüm hikâyelerde ayırt ediliyor. Bu tip ısmarlamaya dayanan çalışmaların bir handikapı var; gelen çalışmaları ne olursa olsun yayımlamak durumundasınız. Antolojiyi hazırlayan editörün ölçütleri sadece seçtiği yazarların adı için geçerli oluyor, eser düzeyinde kendilerine verilen çalışmaya razı olmak durumundalar. O nedenle de hem editörün kıstaslarını ölçmek, değerlendirmek mümkün olmuyor, hem de seçilen eserlerde düzey aramak için bir kıstasınız kalmıyor. Hande Öğüt’ün antolojisine de sadece isimler açısından bakmak durumundayız. Bence bazı isimlerin varlığı hikâyecilikleri açısından izaha muhtaç. Hatta bazılarının hikâyeci olup olmadığını bile tartışabiliriz. Kullanılan yöntemin, isimler seçip, hikâye istemenin, getirdiği bir sonuç bu. Hande Öğüt’ün Türk kadın hikâyeciler listesindeki ilk yirmi dokuz isim bu yazarlar mıdır merak etmemek elde değil. Tabii, diğer birçok ismin neden bu antoloji dışında kaldıklarını da… Antolojiler üzerinde yapılan tartışmaların en keyiflisi ve boşunası da zaten, “kim var, kim yok” diye tartışmaktır. Hande Öğüt, kimi niçin seçtiğini açıklasaymış iyi olurmuş. Bu tartışmaya kapılmamanın tek yolu, isme değil eserlere bakmaktır. Antolojiyi bu açıdan değerlendirdiğimizde bazı çalışmaların hikâye değil de anı olarak adlandırılabileceğini düşünüyorum. Nedense o hissi veriyorlar. Bazılarının da yazarlarının en başarılı hikâyeleri olmadığı anlaşılıyor. Yine de hikâyecilerimizin İstanbul’a kadın gözüyle nasıl baktıklarını anlamak, hikâye keyfi almak için iyi bir toplam. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 950 Onur Caymaz, yazmaya şiirle başladı. Dikkati çeken bir şair oldu. Ödüller aldı. Ama bu ona yetmemiş olmalı ki, romana, hikâyeye yöneldi. Kalbin ve Tenin Bütün İstekleri (Sel Yay. Mart 2008) üçüncü hikâye kitabı. itap, adına uygun olarak kalbin ve tenin istekleri üzerinden gelişiyor. Kaçınılmaz olarak zaman zaman bunlar birbiriyle de çakışıyor. Hayatla ve kendileriyle sorunları olan, o sorunlarla mücadele ederken hayatın akışını kaçıran kahramanları var hikâyelerin. Belki de tek bir kahraman; Genç bir adam; Okuyan, yazan, cebinde şiir kitapları taşıyan biri. İçtenlikle yaşadıklarını, sıkıntılarını, arzularını ve hatalarını anlatıyor. İnsan ilişkilerinde sorunları var. İnce düşünmeye, ince davranmaya çalışıyor ama pek öyle insanlara rastlayamıyor, karşılık bulamıyor. Özellikle aşk ilişkilerinde kendisini tam ifade edemediği için sorunlar yaşıyor, yanlışlar yapıyor. Bir ikilem içinde hem manevi değerlerini korumak istiyor, hem de hayata katılmak, hayattan olabildiğince zevk almak. Kalp ve tenin istekleri, onların çelişkisi hikâyelerin ana omurgasını oluşturuyor. Hikâye kahramanları bir türlü aradıkları dengeyi, ideal olanı bulamadıklarından sıkıntı, hatta acı çekiyor, bunalıyorlar. İstanbul’da olmak, şehrin birey üzerindeki baskısı da bir başka belirleyici. Caymaz’ın hikâye kahramanı, bir yandan ikilemlerini aşmaya çalışırken diğer yandan şehrin dayattığı gerçeğe de direnmeye çalışıyor. Kendi olması, şehrin manevi değerlerini bozmasına karşı çıkabilmesi temel sorun. Onur Caymaz, hikâye yazmaya devam etse de romandan cayamamış. 165 sayfalık kitabın 104 sayfası, tek bir hikâye K Seyit Göktepe, birinci tekil kişinin ağzından anlatıyor hikâyelerini. Tüm hikâyeleri aynı kişinin anlattığını düşündürüyor. Aynı anlatım biçimi ile benzer olayları anlatıyor. Çocukluk, ilkgençlik çağları çağrışımlar olarak geliyor. Onların yarattığı duygular, düşünceler irdeleniyor. Duygular, düşünceler, anılar birbirine bağlanıp hikâyeyi oluşturuyor. Son hikâye Kuşlama hariç hepsini bu ana eksende birleştirmek mümkün. Seyit Göktepe, dil, söyleyiş açısından önceki hikâyelerine göre bir adım daha ileri atmış. Neredeyse şiir diyebileceğimiz bir söyleyişi denemiş. Sese, ses uyumuna önem vermiş. Sanki bir şiire çalışır gibi hikâyeye çalıştığı izlenimi veriyor. Zaman zaman söyleyişin anlamın önüne geçtiğini bile düşünüyorsunuz. Ben Ol da Gör’deki hikâyelere şiirsel metin de demek mümkün ya da eskilerin deyimiyle mensure’ye iyice yakın. Hiç şiir yayınlamadığını bildiğimiz bir yazar açısından ilginç bir durum. Gelecekte Göktepe şiir yazar mı, yayınlar mı, merak etmemek elde değil. Çocukluk, ilk gençlik çağları hikâyelerin ana ilgi alanı. Hikâye kahramanları bu dönemlerde yaşadıkları ruhsal sıkıntıları, toplumla uyuşamama, iç dünya ile dış dünyanın çatışmasından doğan çelişkiler ve onların yarattığı bunalımları anlatıyor. İnsan ilişkilerinin yarattığı bunalım ise ana izlek. Birey olmaya çalışırken toplumun, özellikle baba, komutan, yönetici gibi büyüklerin insanı kullaştırmak için kurduğu baskı çeşitli kereler dile getiriliyor. Son hikâye Kuşlama’da hem yapı hem de konu olarak biraz farklılaşma var. Bu kez üç yakın arkadaşın internet aracılığıyla birlikte hikâye yazma çabaları anlatılıyor. Hikâyenin ana kahramanı Seyit, “Birbirinin tıpa tıp aynısı onlarca fotoğrafla zengileştirilecek bir dosya” üzerinde çalışmaktadır. Hikâyenin omurgasını da Seyit’in çalıştığı işe, işyerine ve as SAYFA 8