28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhan Kemal’in ‘El Kızı’ yeniden... Orhan Kemal, El Kızı’nda, bir ailenin acıklı öyküsünü derinlemesine irdeliyor, yaşanan dönemi ayrıntılarıyla yansıtıyor. Yurdumuzda, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950’lere değin geçen süreçte toplumun uğradığı değişimlere de tanıklık ediyor. Ë Hasan AKARSU l Kızı, usta yazar Orhan Kemal’in romanı. El Kızı’nı yeniden okurken bu kez bir benzerlik ilgimi çekiyor. İyi ki “Önemli Not” yayımlanmış diyorum, iyi ki okumuşum onu da. Orada, tamamlanmamış bir roman olarak yayımlanan 93 Harbi’nde, Telgrafçı Naşit Efendi’nin 78 yaşlarındaki kızları Ziynet ile ablası Şefika, Plevne yenilgisinin ardından gelen karışıklıkta, Edirne’ye doğru giden bir at arabasına alınıyorlar. Şefika İzmirli bir tüccara veriliyor, Ziynet ise İstanbul’da bir sorgu yargıcının evine hizmetçi oluyor. El Kızı romanındaki Hacer Hanım, işte buradaki Ziynet olarak karşımıza çıkıyor. Hacer Hanım’ın sorgu yargıcının evindeki hizmetçiliğiyle başlayan yaşantısı roman boyunca sürüklüyor bizi. El Kızı romanında olaylar, İstanbul’a yakın, denize kıyısı olan bir kentte ve İstanbul’da geçiyor. Fırtınalı bir gecede, kıyı kayalıklarına vuran 45 yaşlarındaki bir kadın cesedi balıkçılar tarafından görülüyor ve karakola haber veriliyor. Savcı, emniyet müdürü ve doktor Haldun cesedi inceliyor. Parmağındaki elmas taşlı yüzüğü kayda alıyorlar. Romanın başında öldüğü saptanan bu kadının Hacer Hanım’ın gelini Nazan Hanım olduğunu anlıyoruz ve onu ölüme götüren süreci izliyoruz. Hacer Hanım’ın 93 Harbi’ndekine benzeyen yaşamöyküsü şöyle: Karaorman’dan göç ediyor, oradaki çiftliklerini anlatıyor. Büyükannesi saraydan emekli, bir uçları saraya uzanıyor. Hacer’in babası telgrafçı. Plevne yenilgisinden sonra yaşlı bir arabacı Hacer’le ablasını arabaya alıp Edirne’ye götürüyor. Ablası İzmirli bir tüccara evlatlık veriliyor. Hacer ise İstanbul’da bir mülazımın kötürüm kızına bakıcı oluyor. Mülazımın eşinden dayak yiyor. 14 yaşına gelince evlilik düşünmeye başlıyor, serpilip gelişiyor. Meyhanede içip eve geç gelen mülazım, Hacer’in odasına girip onunla oynaşıyor. Hacer’i, saf bulduğu Mübaşir İsmail’le evlendiriyor, onların evlerine gidip Hacer’i yine kullanıyor. Hacer, komşuları olan topçu subayına âşık oluyor ve Rumeli’ne atanan subayla birlikte gidiyor. Ondan hamile kalıyor. Topçu subayı komitacılar tarafından öldürüldüğünde Hacer, karnında bebeğiyle İstanbul’a, evlendiği mübaşir İsmail’e dönüyor. Bebeğini doğuruyor ve adını Mazhar koyuyor. Hacer, Mazhar’ı hizmetçilik yaparak büyütüyor, hukukta okutuyor. Mazhar, hukukta okurken komşu kızı Nazan’a tutuluyor. Annesi kız için “hizmetçi ruhlu” dese de onunla evleniyor. Mazhar, İstanbul’a yakın bir kentte avukatlık yaparak ünleniyor, iyi iş yapıyor, çok para kazanıyor. Konakta, annesi Hacer de yanlarında oturuyor. Gelini Nazan’ı eziyor, küçümsüyor, etmediğini bırakmıyor. Çocukları Haldun üçdört yaşına geliyor. Hacer, torunu üzerinde de etkili SAYFA 6 Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir aile oluyor. Geçimsiz olup evde huzur bırakmıyor. Komşuları Naciye ile kocası Rıza’yı da avucu içine alıp Nazan’ı ezmeyi sürdürüyor. Mazhar, Rıza’ya barda bir iş buluyor. Avukat Mazhar, eşini seviyor, ona armağan olarak elmas taşlı bir yüzük alıyor ve kıskanacağını düşünerek annesine göstermemesini istiyor. Hacer Hanım, gelininin yatak odasına değin giriyor, karıştırmadığı bir şey kalmıyor. Nazan’ın sakladığı elmas taşlı yüzüğü buluyor, başka bir yere saklıyor. Nazan, yüzüğü yerinde bulamayınca telaşlanıyor. Hacer Hanım, yüzüğü oğlunun yüzüne vuruyor, Mazhar ise, yüzüğü annesine Nazan’ın gösterdiğini düşünerek öfkeleniyor, Nazan’ı dövüyor, evden çıkıyor, barda çalışan bir kadına, Jale’ye (NeriJale’nin arkadaşı Nesrin’le İstanbul’a gidiyor Nazan. Nesrin, iyi ki yüzüğü bırakmadığını söylüyor, sıkışırsa satabileceğini anımsattığında, Nazan: “Satmak mı? Allah göstermesin. Ölürüm de gene satmam!.. Kocamın ve çocuğumun yadigarı…” diyor. (s.188) Aliye Teyze, zorla geçinen bir yalnız kadın. Nazan’ın parmağındaki yüzüğü sattırıp çorap makinesi almak, elini rahatlatmak istiyor. Bunu başaramıyor; çünkü Nazan, onun yanından ayrılıp bar kadını olan Nesrin’le pansiyona yerleşiyor. Çalışan “kötü” kadınlara tanık oluyor. Nesrin’in sevgilisi Sami’nin bakışlarından kurtaramıyor kendini. Aliye Teyzesinin mahallesindeki Kürt Celal ile balıkçı İhsan’ın saldırısına uğruyor, belsoğukluğuna yakalanıp karakolda fişleniyor. Verem olan Nesrin E man) tutuluyor. Bundan sonra evin düzeni iyice bozuluyor ve acıklı olaylar yaşanıyor. Hacer Hanım, oğlunun bulunduğu konumdan yararlanmasını biliyor. Giyimine, süsüne, erkeklere düşkün bir kadın. Oğlu ile gelininin arasını açarak daha iyi yaşayacağını umuyor; ama hiç de öyle olmuyor; yuva dağılıyor, pişman olduğunda, iş işten geçiyor. Mazhar, bir gece sarhoş olarak eve dönüyor ve karısı Nazan’ı “boş ol” diyerek boşamış oluyor. Olayın yaşandığı yıllar Cumhuriyet’in ilk yılları, devrimler yapılıyor; ama “Medeni Kanun” çıkmamış daha. Mazhar, barcıya anlatıyor o günleri: “Koskoca bir devrim geçirdik. Görüyorsunuz, zadelik madelik uçtu gitti. Devrimler devrimleri kovalıyor, daha da kovalayacak. Yarın şapka bile giyeceğiz, ihtimal medeni kanun kabul edilecek… Batı’ya benzeyeceğiz…” (s.163). sanatoryuma yatıyor, bir süre sonra ölüyor. Sevgilisi Sami’ye gün doğuyor ve Nazan’ı sahiplenip kullanıyor. Sahte para basıp kalpazanlık yapıyor, Nazan’ı da bu işe bulaştırıyor. Bir polis baskınında yakalanıp yargılanıyorlar, hapse atılıyorlar. Nazan, hapiste esrara alışıyor, dünyası kararıyor. Olay basına yansıyınca, kocası Mazhar’ın da haberi oluyor. İstanbul’a gidip arkadaşını avukat tutuyor, Nazan’a yardımcı olmaya çalışıyor. Vicdan azabı çekiyor, buna kendisinin neden olduğunu düşünüyor. Nazan, cezasını çekip hapisten çıkıyor, esrar satıyor, dileniyor. Kurtuluşu, kocası Mazhar’ın yanına gitmekte buluyor. İSTANBUL’DA YAŞANANLAR Nazan’ın annesi, babası ölmüş. İstanbul’da, Cibali Tütün Fabrikası’nda çalışan 65 yaşındaki Aliye teyzesine gönderiliyor üç aylığına. Oğlu Haldun’dan da ayrılmak zorunda bırakılıyor. Bar kadını KIYI KENTİNDE YAŞANANLAR Mazhar’ın yaşadığı kente, hukuktan arkadaşı Yanyalı Nihat ile eşi Hikmet Hanım yerleşiyorlar. Nihat, Sulh Hukuk Hâkimi olarak Şark’ta çalışırken istifa ediyor ve avukatlık yapmaya karar veriyor. Mazhar, bar kadını Jale’yle (Neriman) nikâhlanıyor. Jale, konağa yerleşip her şeyi baştan ayağa değiştiriyor. Hacer Hanım’ı kaldığı büyük odadan alıp san dık odasına yerleştiriyor. Onun üzerinde baskı kuruyor, ona soluk aldırtmıyor. Hacer Hanım, gelini Nazan’a çektirdiklerinin karşılığını bulduğunu anlıyor. Bir süre sonra da başka bir ev tutup konaktan ayrılıyor. Yeni evinde komşuları Naciye’nin kocasıyla birlikte oluyor. Rıza, açtığı “Karının Meyhanesi”ni, ondan sızdırdığı paralarla büyütüyor. Bir süre sonra da ince hastalıktan ölüyor. Mazhar Bey, kentin en iyi avukatı olup büyük bir dava alıyor üzerine. Hasım, zengin bir fabrikatör. Fabrikatör davayı yitirirse malının dörtte üçünü yitirmiş olacak. Mazhar’a rüşvetler, büyük paralar öneriliyor. Rüşvet almayınca korkutmalar başlıyor. Bir gün Mazhar’dan arada sırada rakı parası sızdıran Deli Tevfik gelip, “Bu kez seni öldürecekler” diyor. Mazhar Bey, keşiften dönerken köprü yıkılıyor ve arabadakilerle birlikte ölüyor. Köprünün ayaklarının testereyle kesildiği saptanıyor sonra. Ölümünün ardından Jale, malları paylaşıp Haldun’u da alarak İstanbul’a yerleşiyor. İki kez evlenip ayrılan bir mühendis talip oluyor Jale’ye. Onunla evlenip İzmir taraflarına gidiyor. Haldun’u da çocukları olmayan Avukat Nihat ile Hikmet Hanım evlatlık alarak büyütüyorlar, okutuyorlar. Bu arada bir de kızları oluyor, adını Nermin koyuyorlar. Nermin, serpilip geliştikçe Haldun’un ilgisini çekiyor. Biri evlatlık, diğeri öz evlat birbirine âşık oluyorlar. Haldun tıp okuyup doktor çıkıyor. Küçük kıyı kentine doktor olarak atanıyor. Nermin’le nişanlanıyorlar. Nazan, oğlunun izini buluyor küçük kıyı kentinde. Muayenehanesine gidip temizlik yaparak para alıyor oğlundan. Yüzünde yara izi olduğunu görüyor doktor. Nazan, ahır gibi bir evde kalıyor, “Karının Meyhanesi”nden gidip şarap alıyor. Orada Naciye’nin ilgisini çekiyor. Naciye, onu garson Ahmet’e izlettirip kaldığı yeri belirliyor. Geceleyin eve gidip Nazan’ı tanıdığını söylüyor. Doktor oğlu Haldun’a, dilenci annesini söyleyip para sızdıracağını açıklayınca, boğazına yapışan Nazan’dan kurtulamıyor, orada ölüyor. Korkarak evi terk eden Nazan, fırtınalı gecede kayalıklara çıkıyor ve denize uçuyor. Sabahleyin kadın cesedini gören balıkçılar emniyete haber verince soruşturma başlıyor. Savcı, Doktor Haldun inceleme yapıyorlar. Haldun, muayenehanesini temizleyen kadını tanıyor, yüzüğü çıkarılıyor, içindeki yazılar okunuyor: NazanHaldun. “Mazhar” adı silinmiş. Doktor Haldun, bu kadının annesi olduğunu anlayıp bayılıyor. Boğulup öldürülen Naciye’nin cesedi bulunuyor. Orada, Nazan’ın oturduğu biliniyor. Onu öldüren bir üçüncü kişi üzerinde duruluyor. Garson Ahmet’ten kuşkulanıyorlar. Karının Meyhanesi’ne ceketini, kimliğini almak için gittiğinde yakalanmak üzereyken kaçan Ahmet, bir kamyona çarpıp ölüyor. Cinayet onun üzerinde kalıyor. Nazan’ın parmağından çıkan elmas taşlı yüzük Doktor Haldun’a veriliyor, o da yüzüğü eşi Nermin’in parmağına takıyor. Yazar Orhan Kemal, El Kızı romanında birçok önemli tipi ve karakteri başarıyla tanıtıyor. Onun romanlarında, öykülerinde, işçi kadınlar, bar kadınları, küçük memurlar, bürokratlar önemli yer tutuyor. El Kızı’nda, bir ailenin acıklı öyküsünü derinlemesine irdeleyen yazar, yaşanan dönemi ayrıntılarıyla yansıtıyor. Yurdumuzda, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950’lere değin geçen süreçte toplumun uğradığı değişimlere de tanıklık ediyor. ? (*) El Kızı Orhan Kemal, Everest Yayınları, 15. Baskı, Şubat 2008, 400 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 950
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle