Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ konda durmasıydı, yağmura vs. açık… Hem onun bir parçasıydı tabloları hem de hiç, hem onlara bakıyordu, hem de görmüyordu… Bu, bana Camille Claudel’in Rodin’in örselemesiyle kendinden geçip heykellerini parçalamasını anımsatmıştı… Bu ve benzeri koşullar altında kadının köşeye sıkışmaması mümkün mü? Kararları kadınlar almıyor, bu kararlar öğretiliyor diyebilir miyiz? Bir koruyucu olarak eş bulmak, zayıf olduğunun hatırlanması, korkutulması ve elbette mutluluğun (ancak erkekle, evlilikle, anne olmakla) öğretilmesi. Elbette öğrenilmiş bir durum bu. İnsanın ilk öğretiyi unutması çok zor… Bu öğretiyi yokmuş gibi yaşamak ise güçlü bir ego gerektiriyor. Egosu baştan törpülenen kadın kendini “özgürleştirirken” suçluluk ve bıkkınlık duygularıyla boğuşmak durumunda kalıyor sürekli olarak, çoğu zamanda yorulup annelik, ev gibi “sığınaklara” kaçılıyor. Galiba kadınlara düşen ilk iş de bu sığınakların sahte olduğunu gösterebilmek, bıkmadan, usanmadan… ERKEK İSİMLERİ... Röportajlar ilk olarak gazete için değil de bir kitap çalışması olsaydı durum değişir miydi? Biliyorsunuz bu, kitabın ikinci baskısı, çalışmanın esası 1995 yılına dayanıyor. Sadece kitap çalışması olarak başlamak bir yana, röportajları bugünkü deneyimimle yapsam başka türlü olurdu galiba. Başta daha çok kadına ulaşmak isterdim, fizik, matematik gibi daha farklı mesleklerden kadınların peşine düşerdim. Ancak şunu da söylemeliyim, röportajlar yayımlandığında kadınların anlattıklarına özellikle başka kadınlardan tepkiler geldi, kadınlar arası bir polemiğin iki taraf içinde yorucu ve üzücü olduğunu düşünerek bazı düzeltmeler, eksiltmeler yapmak durumunda kal dım… Kadınların isimleri: Selçuk, Tolga, Nasip, Suat, bunlar yanılmıyorsam erkek isimleri. Nasıl bir tesadüf bu sizce? Ben de bir erkek ismi taşıyorum, Berat genellikle erkeklerde kullanılan bir isim, ama isimlerin bu yönüne hiç dikkat etmemiştim… Tesadüf mü, bilmiyorum… İhtimal öyle, ama yaratıcı kadınların genellikle babalarından destek aldıklarını düşünüyorum… Babalar da kendilerinde eksik buldukları hali tamamlamaları için belki de kızlarına farkına varmadan, erkeklik sezgisi ve bilgisiyle erkek ismi takmışlardır… Son olarak seçtiğiniz kadınlar aynı zamanda bir kuşağın da temsili. Son zamanlara, daha genç jenerasyonlara dair izleminiz neler? Evet, Gölgenin Kadınları, bir kuşağın kadınlarını anlatıyor daha çok. Arada bizim kuşak vardı, daha az muhafazakâr, daha pervasız –‘özgür’ü özellikle kullanmıyorum, çünkü ben özgürüm dedikçe, sıkıştırıldığımız noktalardan bir ya da birkaçını hatırlıyorum ve daha ataktı. Küçümsenmeyecek kadar yol alındı, ama bugünün genç kadınlarıyla arada bir kopukluk oluştuğunu düşünüyorum… Örneklerinizi güçlendirecek durumlar olsa da, kapitalizmin şiddetini arttırdığı zamanlarda kadınlar hâlâ evlere kaçmayı düşlüyorlar, dahası rekabetçi sistemde dayanışmanın daha çok kazandıracağını anlamaktan hâlâ uzaklar… Ama bu bir öğrenme ve deneyim süreci, birikimler aktarıldıkça, daha çok kadın kendi varoluşu hakkında kafa yoracak ve çaba harcayacak… Ayrıca bunların “iyi” örnekler olması gerekmiyor, sadece yolculuğun kendisi bile önemli kadınlar için… ? mujdearslan2003@yahoo.com Gölgenin Kadınları/ Berat Günçıkan/ Agora Kitaplığı/ 112 s. “Röportajları bugünkü deneyimimle yapsam başka türlü olurdu galiba. Başta daha çok kadına ulaşmak isterdim, fizik, matematik gibi daha farklı mesleklerden kadınların peşine düşerdim” diyor Berat Günçıkan. SAYFA 14 CUMHURİYET KİTAP SAYI 950