28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ŞİİR ÖDÜLÜ: Veysel Çolak ‘Şair, toplumun devrimci gündoğumudur’ de bu bağlamda bir algıydı bu. Çünkü Mustafa Kemal’in yaşamsal ve kültürel yapılanmasında Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi şairler vardı. Yoksa kurtuluş savaşında emperyalizme karşı çıkan; bağımsızlığı amaçlayan ve gerçekleştiren ruh, kuşkusuz şiirden de beslenmişti. Bugün aynı nedenlerle şiir daha bir önem kazanmış bulunuyor. Doğru, şiir dünyayı kurtaramaz; ama dünyaya sahip çıkacak o sorumlu insanı yaratabilir. Bu arada, Ho Shi Min’nin, Che Guevara’nın, Mao’nun şiirler yazdığını anımsayalım. Daha açıklayıcı olacaktır. Bir insanın, hiçbir maddi getirisi olmayan şiir uğraşına, bir ömrü vermesinin nedenleri nasıl açıklanabilir? Doğru, şiirin hiçbir maddi getirisi yok, olamayacak da. Bilindiği üzere birkaç nedenle yazar insanlar: Psikolojik, ekonomik ve ideolojik nedenlerdir bunlar. Şairler de, herhalde daha çok psikolojik ve ideolojik nedenlerle yazıyorlardır. Şiir için şiir yazdığını söyleyenler de çıkacaktır kuşkusuz. Ne derse desinler, sanat için sanatın yapıldığını görmedim ben. Salt biçimciler bile başaramadı bunu. Sonuçta her kültürel üretim, doğası gereği, ideolojik olanla, bir biçimde ilişkilendi hep. En politik sanatın şiir olduğunu düşününce, bu yaklaşım bir kez daha doğrulanıyor bende. Buradan bakınca, toplumsal anlamı da olan bir birey olarak kişinin kendini kurması ve yaşama katılması düşündürücü bir yol ayrımına götürür kişiyi. Tam bu noktada, Jean Paul Sartre’ın deyimiyle, insan seçer. Önce kendini seçer elbette. Sonra da yaşam biçimini… ‘Şair’ sıfatı bana göre insani özelliklerin yanında, başka önemli öğeleri de içermeli. Yani şair, şiire, topluma ve onun geleceğine karşı sorumluluk duyan ve onun gereğini yapmak adına eylemli olan kişidir. Şair, toplumunun devrimci gündoğumudur anlayacağın. Kuşlardan, akar sulardan, gökyüzünden, sokaklardan, çiçeklenen ağaçlardan, denizlerden, dağların esmerliğinden; insandan ve onun geleceğinden sorumludur şair. Eğer buysa giydiğiniz şairlik urbası, başka bir beklentinizin olmasına olanak yoktur. Evet, anlamdır hayat. Başka bir şey değil. “ŞİİRİN KALKIŞMASI” Böyle bir görgüyü kazandıran başka Türk şairleri vardır kuşkusuz. Peki, siz bu süreci nasıl yaşadınız? Elbette var. Namık Kemal’den başlayabilirsiniz saymaya. Sonra Tevfik Fikret, Nâzım Hikmet, 1940’lı Toplumcu Demokrat kuşaktan Arif Damar, Ömer Faruk Toprak, Rıfat Ilgaz, Şükran Kurdakul, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Suat Taşer, Cahit Irgat; Garip kuşağından Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday; İkinci Yeni’den Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk, Turgut Uyar; 1960’lı yıllardan Ataol Behramoğlu, Özkan Mert, Refik Durbaş, Süreya Berfe gibi şairler çıkışları, aranışları ne olursa olsun, sonuçta toplumdan yana evrilmişlerdir. Bu adlar üzerinden bakıldığında Türkiye politik tarihinin şiir tarihiyle örtüştüğünü görürsünüz. Türkiye gibi ülkelerde bunun başka yolu da yoktur zaten. Toplumdan yana ve emperyalizme karşı olup da hapis yatamayan şair yok gibidir. Ne yazsa suç sayılmıştır hep. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirinde anlattığı, erken uyandıran ‘horoz’ olmuştur şair. Melih Cevdet Anday’ın sözünü ettiği ‘rahatı kaçan ağaç’tır aynı zamanda. Dedim ya, toplumlar uykuya daldığında uyandırma görevini doğal olarak üstlenmiştir şiir. Kayalıklara bindirilmesin diye de bir sis çanı olagelmiştir hep. İşte böylesi bir algıyla şiire başladım ben. Sınıfsal konumlanışım da bunu gerektiriyordu, edindiğim bilinç de. Ne yazık ki benden öncekilerin yaşadıkları süreçlerden geçerek yürüdüm; ama şiirle hep örtüşerek, şiire güvenerek, şiire başımı yaslayarak… Liseli yıllarda Behçet Necatigil, Turgut Uyar, Sabahattin Kudret Aksal, Hilmi Yavuz, Oktay Rıfat, Zeynep Oral, Alpay Kabacalı’dan oluşan jüri tarafından 1974’ün en başarılı şairlerinden biri seçildiniz. Süreç içerisinde pek çok ödül aldınız. Şimdi de “Birkaç Kuş Birkaç Anı” adlı kitabınızla 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandınız. Bu, bir ödül tutkusu mu, yoksa bu kalkışmanızda bir hesaplaşma mı var? Bilindiği üzere, ödüllerin dedikodusu hep çokça yapılır Türkiye şiir ortamında. Karşı çıkanlar da çoktur; ama bir süre sonra yarışmalara katıldıklarını görürsünüz. Ben ödül kurumunun ciddi bir iş olduğunu düşünüyorum. O ciddiyetle de işletilmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü bir ödül sadece katılanlara verilmez. Jüri bir yapıtı seçerken, kendini de seçmiş olur. Ayrıca ödül, adına konulana da verilmiş olur. Bu açılardan bakıldığında, ödül kurumunun öne çıkarttığı sorumluluk da somutlaşmış olur, sanırım. Bu tutarlılığı gösteren yarışmalara katılmakta bir sakınca görmüyorum, görmedim. Tek etken bu değil elbette. Fark edilmemek de oldukça can sıkıcı. 2005’te Mürekkep Zamanlar adlı kitabım yayımlandı. Çok önemsediğim bir kitaptı. Ama nedense, öyle bir kitap yokmuş gibi davranıldı. Oysa, öncelikle önemsenmesi gereken Türk şiiridir. Çünkü şiir bir iklim gereksinir kendine. Büyük şiirlerin yazıldığı ülkede ancak büyük şiirler yazmanın olanağı vardır. Bu nedenle, kim yazarsa yazsın, o büyük şiir için, gerekirse şiir tarlasını çapalamak göze alınmalıdır. Önemli olan, bireyin ve toplumun gereksindiği şiirin yazılmasıdır. Bu anlamda, benim şiir gereksinmem karşılandığında, yazmasam da olur diye düşünüyorum. Gene bu nedenle başkasının eliyle de yazılır şiir. Böylesine bir içtenlik şairi onarabilir. Şiirin kurtuluşu da buna bağlı. Şiir çabamın zeminini bu yaklaşım oluşturuyor. Yazdığım yüzlerce poetik yazıda da hep bunu anlatmaya çalışıyorum. Yunus Nadi Şiir Ödülü’ne katılışımın nedeni de bu. Yazdığım şiiri anımsatırken; şiir adına ve şiirden yana bir kez daha uyarıcı olabilmek. Elbette böyle bir kalkışmadan söz edebiliriz. Ama biz buna şiirin ayaklanması diyelim. “KORKUYLA BEKLİYORUM...” “Birkaç Kuş, Birkaç Anı” adlı kitabınızla 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandınız. Sizce bu kitabın önemi nedir? Amacınızla buluştunuz mu? Bu sorunuza kestirmeden yanıt verip, bu kitabımın öneminin belirlenmesini eleştirmenlere bırakabilirim. Ama ne yazık ki böyle bir kurum, böyle bir işleyiş yok Türk şiirinde. Karşılaştırmalı bir araştırmainceleme ise hiç olmamış. Böylesine bir ortamda yazılan şiirin getirdiği poetik yenilikleri açığa çıkartıp okuyucunun kullanımına sunmak, neredeyse, olanaksız. Böyle olduğu için de her şey zamana bırakılıyor. İyi yapıtların elli yıl gecikmeyle fark edilmesinin nedeni de budur. Elli yıl geriden gelmenin nedeni de… Bu durumun getirdiği burukluk, sanırım, daha uzun yıllar yaşanacak gibi. Belki de bu nedenle yarışmalar da önem kazanıyor. Öte yandan emperyalizmin, ‘parçalar çağını yaşıyoruz’ diye sunduğu proje, şiir dünyasında da benimsenmiş durumda. Şiirin bir iklim sorunu olduğu da unutulmuş görünüyor. Böyle olunca, küçük öbekler oluşturmuş şairler. Kısa paslaşmalarla götürüyorlar şiiri, bununla da yetiniyorlar üstelik. Süreyya Berfe’nin dediği gibi bu; şairin, şiirin geri çekilmesi değil, düpedüz ölmeye yatması oluyor. Bu işleyişe bir itiraz olarak düşünüyorum yazdığım şiirleri. Bunun anlaşılmasını önemsiyorum. Bu süreç, Mürekkep Zamanlar adlı kitabıma karşı sergilenen duyarsızlığı da giderir diye umuyorum. Daha önemlisi o geleneksel yapı içerisinde halkalanarak gelen, gelişen Türk şiiri yeniden fark edilir diye bekliyorum. Bu başarıldığında kimse kendinden değil; var olan, varlık bulmuş Türk şiirinden, o sağlam zeminden yola çıkar diye umutlanıyorum. Anlaşılacağı üzere amacıma giden o yolu yürümekte ve beklemekteyim. Şiir adına, bundan sonraki gelişmeler, hepimizin amacı olana ulaşıp ulaşamadığımızı gösterecek. Ne yazık ki korkuyla bekliyorum o sonucu. ? Birkaç Kuş Birkaç Anı/ Veysel Çolak/ Hayal Yayınları/ 82 s. SAYFA 25 Birkaç Kuş Birkaç Anı kitabıyla 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nün sahibi olan Veysel Çolak, bireyin ve toplumun gereksinim duyduğu şiiri yazdığını söylüyor. Çolak, Türkiye’nin politik tarihinin şiirle örtüştüğüne inanıyor. Esin kaynaklarını tanımlarken, “Emekten yana, her türlü sömürüye ve emperyalist savaşlara karşıysanız, o basit hayatınıza bir anlam arıyorsanız; daha doğrusu var olmak istiyorsanız, esin kaynaklarınızla buluşmuş oluyorsunuz doğal olarak” yorumunu yapıyor. Veysel Çolak’la şiirlerini konuştuk... Ë Ozan YAYMAN iir neden bu kadar önemli? İnsana, insanın doğasına benzeyen, o özellikleri taşıyan bazı kültürel değerler vardır. İşte şiir onların başında geliyor. Her şeyden önce, bu nedenle önemli. Tam da bu açıdan baktığınızda şiirin bir yapı, bir tasarım olduğunu görürsünüz. Bu da şiir demek; insanlara, daha doğrusu toplumlara yeni bir yaşam biçimi ve bir gelecek tasarımı sunmak demek. Bu yüzden şiir, toplumların tarih burcudur. Gene bu yüzden, toplumlar uyuduğunda şiir işe koyulur. Şiir yaşam yapıcıdır, eylemsiz olanı, eylemli kılar. Ayrıca bitmez, tükenmez özgürlükler alanıdır şiir. Şiirde yepyeni dünyalar kurabilir ve bunu gerçekleştirmek üzere insanların önüne koyabilirsiniz. Bir ara, Cumhuriyeti şairlerin kurduğu söylendi. Her halCUMHURİYET KİTAP SAYI 950 Ş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle